Gnostisizm Nedir? Gnostisizm ve Tasavvuf İlişkisi Var Nedir?
Gnostisizm’in Milattan Sonra 3. Yüzyılda ortaya çıktığı bilinir. Felsefe
veya din olduğuyla ilgili tartışmalar bulunsa da Entüisyonizm (sezgicilik)
felsefesinin doğuşunda etkili olmuştur. Gnostisizm, bilginin sadece duyumlardan
geldiğini ve başka hiçbir yoldan bilgi edinilemeyeceğini savunan Ampirizm ilkelerini
reddeder. Gnostikler bilgiye sezgi ve maneviyatla ulaşilabileceğini düşünür.
Duyular somut ve dünyevi bilgiye erişebilir ama ruhi hayatta somut bilginin
değeri yoktur. Ruhsal bilgi için iç gözlem ve muhakeme yeterlidir.
Gnostisizm, Grekçe gnosis
yani irfan kelimesinden türetilmiş olup gnostik de arif veya arifane anlamına
gelir. Yunanca bilgi kelimesi gnostur. Dünya
bilgisi ve öte alem bilgisi olarak iki tür bilgiye odaklanan Epistemoloji (bilim
felsefesi) tarihi gnostisizme adayanır. Epistomoloji’nin, dünya bilgisi olarak
ifade ettiği kavram, tasavvufta akl-ı maaşla karşılanır. Ahireti yok sayıp dünya
varmış gibi yaşamak anlamına gelir. Öte alem olarak ifade edilen akl-ı maad ise
dünyanın fani olduğunu bilip dünya hayatını öteye bir hazırlık olarak düşünmek
şeklindedir. Ruhla ilgili bilgi, ruhi bilgi,
ruhani bilgi, ilim gibi bir anlamda kullanılan gnostit kelimesi; gnosis,
gnostikos (Grekçe), gnostikus, gnostici (Latince), gnostic (İngilizce), gnostiker
(Almanca), gnostique (Fransızca), gnostico (İspanyolca), gnostico (İtalyanca)
gibi şekilleriyle Batı dillerinde geçer.Sezgi, düşünce veya tefekkür yoluyla
elde edilen bilgi anlamında kullanılan kelimenin Türkçesi; hikmet, marifet,
bilinirlik şeklindedir.
Gnostikler, insanoğlunun
selametini ilim, irfan, marifet yoluyla sağlanabileceğini düşünür. Tasavvufta
bunlar; keşif, ilham, vehbi ilim gibi kavramlarla ifade edilir. Kısaca seyr-i
süluk yolculuğu diye anlatılan bu süreçte, dünyaya ait nimet, istek, arzu,
hırslardan elini eteğini çekip zirve mertebelere takvayla ulaşma kastedilir.
Tasavvufta irfani
bilgi, irfani hikmet, hikmet, marifet gibi kelimelerle karşılanan gnostik
bilgi, her şeyin kötü olduğunu kabul ettikten sonra sevmenin
gerçekleşebileceğine inanan ve kendilerine gerçek Hristiyan olarak adlandıran
kişilerin savunduğu akıma ait bilgileri içerir. Gnostizm veya gnostikler;
gözlemle ediniline bilgiden çok akıl ve sezgiye dayalı bilgiye önem verirler.
Dünyadaki insanların sosyal statü ve zenginliklerinden bağımsız olarak eşit
olduklarını düşünürler. Gnostik bir kişinin kalp ve keşif gözü açık, öngörüsü,
hiss-i kable'l vuku sezisi, sezgisi güçlüdür. Gnostik kelimesi; Türkçede arif,
evliya kişiler için kullanılan özelliklere karşılık gelen bir anlama sahiptir. Bilinmemezliliği,
bilinemiyeciliği savunana agnostiklerin karşısında yer alan gnostikler bilen
kimselerdir.
Gnostizm olarak
bilinen bu yapıda, insan her türlü bilgiye doğadaki gözlemleri belli bir
seviyeye ulaştıktan sonra mental olarak her şeye hükmetme gücüyle ifade edilir.
Çin Maniheizm, Antik Mısır Hermenitizm, Antik Yunan Ezoterizm, Zerdüştçülük,
Hristiyanlığı ve Yahudiliği sentezleyen birçok yapıda gnostizim diye ifade
edilen bu mistik felsefeden izleri bulmak mümkündür.
Aslında gnostisizm ve gnostikler, Hristiyanlık dışındaki
dinleri reddeder. Pleroma adlı tek tanrıya inancına sahip gnostikler, tanrının
tüm doğaya nüfuz ettiğini düşünür. Kainat ve doğanın tanrıdan ayrı düşünülemeyeceğini
ve yaratıcının evrenin ötesinde değil içinde olduğunu düşününe panteistlerden
bu yönüyle ayrılırlar. Gnostikler, tanrının doğaya nüfuz ettiğini ve her şeyin
canlı olduğunu dünürler.
Gnostiklere göre, Dünya ve Allah hakkında bilgi sahibi olmak
için kişi önce kendini tanımalıdır. “Kendini bilen, evreni bilir.” diye düşünen
gnostikler, bu bilgiye ulaşmak için dünyevi nimetlere sırt çevirip çile
çekmenin gerekliliğine inanır. Bu yüzden gnostikler, toplumdan uzakta, izole, tecrit
edilmiş, keşiş hayatı yaşamayı e sadece ihtiyaçları kadar yemeyi tercih
etmişlerdir. Gezerek kalabalıklara Hz. İsa ve hayatını anlatan gnostikler,
İsevi bir hayatı öğütleyip açgözlülük, hırs, dünya sevgisinden yani en büyük
günahlardan uzak bir hayatı yaşamayı önermişlerdir.
Gonstisizm ve gnostikler, inanç ve öğretilerini kısa hikaye ve
mesel yoluyla anlatır. Mesela dünyanın geçici ve yerleşmeye değmeyecek bir yer
olduğunu anlatmak için Nasıriye’de kendine 300 yıl yaşayacağı adam hikayesi
anlatılır. Adam 300 yaşayacağı müjdelenmesine rağmen yaşayışını değiştirmez.
Gnosise yüklenen bu anlam zaman içerisinde İslam dünyasında irfan anlayışı olarak kendisini gösterecektir. İslam tarihinden de hatırlanacağı üzere Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Hindistan gibi bölgelerde fetih hareketlerinin hız kazanması neticesinde buralardaki dini, felsefi, mistik ve kültürel atmosfer ile ilişkiye girilmiş, bazı etkileşimler meydana gelmiştir. Gnostik düşüncenin tasavvuf, felsefe ve Şiiliğin İsmaili yorumu üzerinde varlığını hissettirmesi bu etkileşimin bir yansıması olarak telakki edilebilir. Ancak burada şunu belirtmek isteriz ki, tamamıyla Gnostik olan ve Gnostisizme benzeyen fakat onunla birebir tutulamayan düşünce şekilleri arasında ayrım yapılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında İslam düşüncesinde yer alan irfan anlayışının Gnosis ile sadece benzerlik arz ettiği düşünülmektedir.
Tasavuf geleneği açısından gnosis/irfan, akli bilgiden üstün olup keşif, sezgi ve ilham yoluyla kalpte hâsıl olan bilgi türüdür. Tanımlamadan da görüldüğü üzere mutasavvıflar, bilgiye ulaşmada duyu ve aklın yanı sıra müşahede ve sezgiye de vurgu yapmaktadır. Böyle bir ayrıştırma bilgiye muhatap olan kesimler arasında farklılaşmayı da beraberinde getirmiştir. Nitekim bilginin, avama, âlim ve hakimler ile velilere hitap eden yönleri bulunmaktadır. Bunlardan velilerle ilgili bilgi, kalp sezgi yoluyla Allah’ın lütfünün bir eseri olarak Allah’ı müşahede edenlerin ulaşabildiği bilgi çeşididir. Tasavvuf geleneğinin önemli bilgi tasniflerinden olan kesin akli delille elde edilip akıl sahiplerine hitap eden ilme’l-yakin, açıklama ve bildirim sonucunda ulaşılıp ilim sahiplerine seslenen ayne’l-yakin, keşif ve müşahede sayesinde varlık kazanıp marifet ehline ait olan hakka’l-yakin ile zahir-batın, şeriat-hakikat, avam-has ayrımları gnostik/irfani düşüncenin birer yansıması olarak değerlendirilebilir. Hakka’l yakin konumunda bulunan bir kişi, bilginin en üst mertebesine ulaşmış bulunup böyle bir kimseye Allah’ın kaza ve kaderi de dâhil olmak üzere gaybın ve sırların kapıları açılmaktadır. Bazı sufiler bu bakış açısını daha da ileri götürerek ilme’l ve ayne’l yakin süreçlerini üçüncü mertebeye ulaşmada birer vasıta olarak değerlendirmiştir. Hakka’l-yakin olan marifet ve hakikat aşamasına varıldığında ise ilk iki durumun değerini yitireceği savunulmuştur.
Tasavvuf dünyasında Gnostik/irfani anlayışın önemli temsilcilerinden biri de, belki de en önemli, İbn Arabî’dir. Felsefi tasavvuf geleneğinin mimarları arasında yer alan İbn Arabî, gnostik/irfani düşünceyi vahdet-i vücut doktrininde olduğu gibi hem epistemolojik hem de ontolojik bakımdan sistematik bir yapıya kavuşturmuştur. İbn Arabî felsefesinde gnostik/irfani bilgi ile akli bilgiyi karşılaştırmakta, ikisi arasında bazı farklar olduğunu belirtmektedir. Nitekim ona göre, vasıtasız bir şekilde hakikate, herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak tarzda eşyanın gerçekliğine ulaşmayı sağlayan bilgi gnostik/irfani bilgidir. Bu bilgi aklın idrakinin dışında batıni yapıda ve ilahi lütfün bir gereği olup, ruhani bakımdan kemal derecesine ulaşmış sufi kimselerin kalbini kapsayan nur şeklinde kendini göstermektedir. İbn Arabî, Alah’ın lütfünün bir eseri olarak bazı kimselere (sufi-veli) zahiri bilgiden daha üstün ve asli maksada ulaştıracak olan marifetin bilgisini (yaratılmışlarla ilgili sırların, Kur’an’ın zahiri manası yanında gaybi anlamlarının, batının bilgisi gibi) ihsan etmektedir. Kâinatın ve dinin zahir-batın ayrımına tabi tutulduğu bir diğer düşünce sistemi de hiç şüphesiz ki Şii-İsmaili ekoldür. İsmaili öğretinin gnostik/irfani bakış açısını başta Yeni Eflatunculuk olmak üzere eski İran inanç sistemi büyük ölçüde etkilemiştir. Nitekim onlar Hz. Ali ile diğer imamlara mitolojik ve yarı tanrısal özellikler atfetmekle kalmamış, Hz. Ali başta olmak üzere sahabe ve Şii imamlara dayandırdıkları Kuran’ın zahiri ve batıni yönleri bulunduğuna dair rivayetler bağlamında nakli de zahir-batın ayrımına tabi tutarak yorumlamışlardır. Zahiri yön, batına ulaşmada bir araç olup, peygamberden peygambere değişmekle birlikte batıni hakikatlerde herhangi bir değişme söz konusu değildir. Batın zahirden üstün olup, batını elde etmenin yegâne yolu manevi bakımdan yetkinliğe ve şeriatın verilerini gnosise/irfana götürecek şekilde yorumlamaya bağlıdır.
İslam düşünce dünyası açısından gnostik unsurların bir diğer yansımasını da yukarıda da ifade ettiğimiz üzere İslam felsefesinde, özellikle İbn Sina’nın Meşşai duruşunda görmekteyiz. Meşşailik sistemi içerisinde o, bilginin akli ve sezgisel yönlerine dikkat çekmekte, sezgiye dayalı bilginin akli olandan daha önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Nitekim ariflik makamına ulaşmanın temel taşları olarak nefse ve bedene hakim olan güçlerinin aşılıp metafizik boyutla irtibatlı hale gelmeyi ifade eden riyazet ve arınmayı öne çıkarmaktadır. Arif olan kişi ancak bu sayede gayp âlemine dair ilahi sırlara vakıf olabilecektir. Gnostiszm/irfaniyye anlayışını temsil eden bir diğer İslam felsefesi ekolü Sühreverdi, Molla Sadra ve Mir Damad’ın öncülüğünde gelişen İşrakilik’tir. Sühreverdi’ye göre bilgi sadece nesnelerin herhangi bir vasıta olmaksızın doğrudan doğruya sezgi, aydınlanma ve müşahede sayesinde farkına varışla elde edilebilir. Akli çıkarımlar ve mantığa dayalı istidlallere gelince bunlar, hakikat bilgisinin bir aracı mesabesindedir.
Sonuç olarak gnostisizm Mısır mitolojisi, Yahudi apokaliptisizmi, Babil astrolojisi, Zerdüşt düalizmi, Yunan ve Helen felsefesi, Hıristiyanlık, Hindu ve Budist etkileri, ortaçağ Cathar’ları gibi değişik farklı din, kültür ve felsefi düşünceyi bir araya getiren dini-felsefi bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Suriye’de ortaya çıktığı M.Ö. birkaç yüzyıl ve sonrasında hızlı bir şekilde batıya yayılmıştır. Bu yayılış esnasında ilişki kurduğu farklı dini ve felsefi akımları etkilediği gibi aynı zamanda onlardan etkilenmiştir. Geçmiş ve geleceğin, eski ile yeninin, doğu ile batının bir sentezinden ibarettir. Gnostikler Tanrı, insan ve evren hakkında gizli bir takım bilgilere sahip olduklarına inanmaktadır. Sahip oldukları inanç ve görüşlerle özellikle birinci yüzyıl Hıristiyanlığı içerisinde üç temel inanç sisteminde biri haline gelmişlerdir. Din ve varlığın gerçek bilgisine ulaşmanın imkânı olarak ahlaki ve ruhi bakımdan olgunlaşmayı, hikmet ve maslahata binaen yaşamayı ilke edinen bir bakış açısına sahiptirler. Gnostik düşünce sadece Tanrı’nın ne olduğu değil aynı zamanda dünya ve insanın nasıl yaratıldığı, her ikisinin de doğasının ne olduğu, her bireyin kurtuluşu nasıl elde edeceği, dünya ve evrenin sonunun nasıl olacağı, daha sonra nasıl bir geleceğin bizi beklediği gibi sorulara cevaplar bulmaya çalışan bir içeriğe sahiptir. Buradan hareketle gnostisizmin biri bireyin kurtuluşunu/salvation hedefleyen pratik, diğeri de başlangıç ve son bakımından Tanrı-evren-insan olgusuna dikkat çeken nazari yönü bulunmaktadır. Nitekim kurutuluşun yolu olarak dış dünyadan uzaklaşma, içinde bulunulan durumdan hoşnutsuzluk, riyazet, keşif, sezgi ve müşahede sayesinde Tanrı’ya kavuşma gibi hususlar pratik alanla, başlangıç ve son hakkında dini-felsefi bir tevil ve tefsir yoluyla gelenek oluşturulup toplum, din, mezhep ve siyaset gibi alanlarda kullanılması nazari süreçle ilişkilendirilebilir.
(Gnostisizmin Genel Teolojik Arka Planı ve Tarihsel Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Harun IŞIK)
Sonuç için (Gnostisizmin Genel Teolojik Arka Planı ve Tarihsel Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Harun IŞIK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.