Translate

Çarşamba, Nisan 11, 2018

Hece, aruz, serbest nazım: Nazım Hikmet'in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir?



Nazım Hikmet’in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir?
Türk şiiri daha doğru bir ifadeyle Türk edebiyatı şiir ölçüleri hece, aruz ve serbest nazım bilinir. Türk edebiyatında serbest ölçüyle şiir yazan şairler sayıldığında da Nazım Hikmet bu kategoriye dahil edilir.
Türk şiirinde hangi ölçüler kullanıldı ve Nazım Hikmet’in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir sorusunu kısaca şöyle cevaplamak mümkündür:  Türk şiirinde hece, aruz ve serbest ölçü kullanıldı. Nazım Hikmet de serbest ölçüyü kullandı ve yer yer heceye uyan ama heceden farklı, bir merdiven gibi basamaklı, yer yer meydan okuyan, seslenen, çağıran, ünlemlerden destek alan, bol iç diyaloglu, şiirle hikaye anlatan, senaryolu, kelimeleri bölen, sesten, kafiyeden, tekrardan faydalanan şiirler yazdı. Bunların bir kısmını farklı şairler de kullandı elbette.
Aruzun Türk şiirinden yavaş yavaş çekildiği, hecenin revaçta olduğu ancak şiir ve manzume olmak arasında kaldığı bir dönemde, Fransız serbest ölçüsünün Türk şiirinde yer edindiği bir dönemde Nazım Hikmet’in bu şiiri Türk şiiri için bir soluk oldu. Ama Türk şiiri bu aşamaya nasıl geldi?
Hece tarih boyunca Türklerin milli vezni olarak hep kullanıldı. 1000’li yıllardan sonra Arap ölçü birimi aruz bir dönemi forse etti. 1860’dan sonra Fransız serbest şiiri Türk şiirine girince, dönemin aruzunda yeni denemeler söz konusu oldu.
Divan şiirinin ölçüsü aruzun uzun Mef'ûlü Mefâilü Mefâilü Feûlün kalıbıyla yazılan mısrasını kısa Mef’ûlü Feülûn kalıbıyla yazılan mısrasının takip etmesiyle kurulan müstezat ile başlayan süreç, Servet-i Fünun şairlerinin müstezatın kesin kalıplarını delerek aynı şiirde değişik aruz kalıplarının kullanarak serbest müstezatı denemeye vardı. Hececilerin hecenin değişik kalıplarını kullanarak oluşturdukları hecenin serbest müstezatını denedikleri ama pek müşreti bulamadıkları bir zaman sonrasında, Nazım Hikmet’in Türk şiirine katkısı vurgulamak yerinde olur. Moskova’ya yolunda Batum’da İzvestiya gazetesinde görüp ilham aldığı Mayakovski’nin uzunlu kısalı, basamaklı dizilişe vurulan Nazım Hikmet, Rusça bilmeden aşık olduğu bu tarzı sonrasında Türk şiirine soktu.
Müstezattan, serbest müztezattan, Fransız serbest şiirinden, hece müstezatından epey farklı olan bu tarzı, Moskova yolunda gördüğü açlığı hece ölçüsünün kalıplarına sığdıramayınca, Mayakovski’de gördüğü bu tarzı Açların Gözbebekleri’nde denedi:

Açların Gözbebekleri 
 Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon

bizim!
Onlar
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!
Değil birkaç
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!
Bunlar!
Yürüyen parçaları
o kurak
toprakların!
Kimi
kemik
dizlerine vurarak
yuvarlak
bir karın
taşıyor!
Kimi
deri… deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman balı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!
Hele bunlar
hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,
bunlar
öyle bakarlar ki!…
Ağrımız büyük!
büyük!
büyük!
Fakat
artık imanımıza inemez tokat!
Demirleşti bağrımız,
çünkü ağrımız
30.000.000
deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Ey
beni
ağzı açık
dinleyen adam!
Belki arkamdan bana
bu kalbini
haykırana
“kaçık”
diyen adam!
Sen de eğer
ötekiler
gibi kazsan,
bir mana
koyamazsan
sözlerime
bak bari gözlerime;
bunlar:
Deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.