Translate

Cuma, Temmuz 27, 2018

Kiralık Konak'ı Özetleyen Güzel Diyaloglar (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)







 Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Kiralık Konak’ı, Naim Efendi’nin konağında nesiller arasındaki değişimin oluşturduğu sıkıntıları anlatmaktadır. Naim Efendi torunları, damadı ve kızının Batılı tarz yaşayışlarına anlam veremeyen, Servet Bey çocuklarının tavırları Batılı hayat tarzını onaylayan ve onlara müdahale etmek istemeyen, torunlar Seniha-Cemil ve Cemil’in arkadaşı Faik de Avrupai tarza özenen kişiler rolündedir. Naim Bey’in kardeşinin oğlu şair Hakkı Celis ve Faik Seniha’yı sever. Seniha Faikle beraber olur ve Hakkı Celis buna çok üzülür ve Çanakkale’de şehit olur. TRT tarafından filme alınan Kiralık Konak’ta romanı da özetleyen güzel diyaloglardan…

Seniha kendi kendine: Doğduğum günden beri teneffüs ettiğim bu havadan usandım. Offf, boğuluyorum artık. Oohh Avrupa. O güzelim aydınlık şehirleri, mutlu insanları… En büyük talihsizliğim oralarda doğup büyümemiş olmam.

Hakkı Celis’ten Seniha’ya: Niçin ağladığımı bileceksin. Mutlaka bileceksin. Ben seni böyle mi düşündüm? Böyle mi istedim? … Bence zavallı memleket sizlerin dışındadır. Senin ruhundaki çöküntüyü yaratan Faik Bey'den ziyade onun Batılı tavrı onun alafranga hasletleridir.
Seniha’dan Hakkı Celis’e: Belki de... Bunu hiç düşünmemiştim. Daima yanlış düşünen, bozuk hesaplar yapan bir kızım. Zavallı Hakkıcığım, beni gerçek anlamda yalnız sen sevdin. Fakat ne zaman hayatımın çirkin taraflarını göstermeye başladım; benden nefret ettin. Nafile başını sallama. Bana karşı duyduğun hislerin hepsi demincek gözyaşları halinde akıp gittiler. Şimdi kendini boşalmış, rahat, sakin hissediyorsun.


Hakkı Celis Çanakkale’ye giderken: Sanat bir sunilik, şairler de bir takım suni adamlar. Şair denen bir takım bencil insanların bir takım iç duygularını güya ruhlarında tutuşan ıstıraplarını bize dinletmeye hiç de hakları yok. İnsan yüreğinin süngü ucunda dolaştığı şu günlerde bile bize gündelik hayatın hurda intibalarını süsleyip süsleyip yutturmaya çalışıyorlar. ...Ama gerçek şair biraz evliya ile kahraman arası bir şey olmalı. Sadece kendisini değil biraz çevresini biraz milletini yaşamalı. Size bir şey söyleyeyim mi? Sakın şairleri sevmeyin. Sonra çok üzülürsünüz. Çünkü onlar kendi kendilerinden başka kimseyi sevemezler. 



Faik Bey’den Hakkı Celis’e: Dünyada kadın daha berbat bir mahluk var mı acaba? Şunlara bak; sarışın, esmer, kumral... Yılanlar gibi etrafımızda kıvrana kıvrana dolaşıyorlar. Onlara medeniyetin nısfı demişler. Ana diye kucağında yatmışız, sevgili diye kollarımızı açmışız, karı diye evimize almışız. İşte o günden beridir ki ne vücudumuzda rahat ne evimizde sükun ne de kollarımızda kuvvet kalmış. Haberimiz olmaksızın bize sokulmuşlar, zehirlerini şah damarımıza akıtıvermişler. Kaç yaşındasınız? 22. Ben sizin 18 yaşındaki halinizi de bilirim. O yaşta nasıl sevilir. Onu sevdiniz değil mi? Titriyorsunuz. O hiç sevilir mi? Ne kadar zaman kendisinden kaçtım. Ben kaçtıkça o beni kovaladı. Vakta ki o benden kaçmaya başladı, o zaman da ben onu kovaladım. Hudutları aştım. Memleketten memlekete koşuyordum. Yanına vardığımda nefesim tıkanıyor, soluk soluğa kalıyordum. Sadece ona diyordum ki “Bırak seni seveyim. Sen istediğini yap. İstediğini sev, istediğinle gez, dolaş. Yalnız müsaade et daima yanında olayım. O zaman bana güldü. Güldü güldü… Benimle alay etti. Azizim, aşk bi izzet-i nefis meselesidir. Bir gün mutlaka ondan intikamımı alacağım.

Naim Efendi:  Sapıtmışız biz. Aklımızı yitirmişiz. Gözlerimize mil çekmişler de hiçbir şeyi göremez olmuşuz sanki. Bir garip kumara oturmuşuz. Kumar; bilmediğimiz, anlayamadığımız bir kumar. Kazanma şansı olmayan bildiğin batakçı kumarı... 500 yılda kazandıklarımızı tek zarda verdik gitti.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.