Translate

Cuma, Haziran 24, 2022

Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi (AYT-Edebiyat) Sorularında Metinler 2

  2021- ÖSYM Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi 8. soru

Şair: Bağdatlı Ruhi [16. yüzyıl]

Nazım Şekli: Terkib-i Bend [Tam Metin] 

Nazım Türü: Hiciv [Sosyal hiciv]

Vezin: Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feîlün [Aruz ölçüsü]

 16. yüzyıl divan şairlerinden olan Ruhi, terkib-i bentleriyle meşhurdur. Terkibibentleri çok defa tanzir edilmiş (nazire yazılmış) ve sevilmiştir. Ruhi'ye nazire yazan şairler: Cevrî (ö. 1654), Arpaeminizâde Mustafa Sâmî (ö. 1734), Levhî (ö.1751), Kabûlî-i Edirnevî (ö. 1829), Leylâ Hanım (ö. 1848), Ziya Paşa (ö. 1880), Naci (ö. 1893), Fehim, Abdî, Kandiyeli Ali Râşid Efendi, Ayetullâh ve Receb Vahyî. 

Meşhur terkibibendinden Ruhi, insanın yapısını, sosyal hayatın insana etkisini, toplumdaki adaletsizlik ve dengesizlikleri, çıkarcı ve omurgasız kişilerin durumlarını yermiştir. Sosyal hicivleriyle meşhur Bağdatlı Ruhi, eleştiri edebiyatının önemli bir ismidir.

 Tanzimat şairi Ziya Paşa'nın yazdığı nazire


Bağdatlı Ruhi’nin şiirlerini topladığı Divan’ı vardır. Divanında yer alan terkib-i bentlerden biri olan aşağıdaki metinde, 17 bent bulunmaktadır. Bent sonlarında bulunan vasıta beyitleri, her bent sonunda farklı şekilde kafiyelenmiştir. Terkib-i bentle terci-i bent nazım şekli bu vasıta beytinden ayırlır. Eğer vasıta beyitleri aynı olsaydı metnin nazım şekli terci-i bent olacaktı. Metinde, ÖSYM'nin soru ve cevaplarının bulunduğu beyitlere kırmızı renkle açıklamalar eklenmiştir. Mavi olarak verilen beyitler metindeki vasıta beyitlerini göstremek içindir.


1. Bend
Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i Elest'üz

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk
Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz

Sadrın gözedüp neyleyelüm bezm-i cihânun
Pây-ı hum-ı meydür yerimüz bâde-perestüz

Mâil değilüz kimsenün âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz

Erbâb-ı garaz bizden ırâg olduğı yeğdür
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastuz

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz
Â’lâlara â’lâlanuruz pest ile pestüz

Hem-kâse-i erbâb-ı dilüz arbedemiz yok
Meyhânedeyüz gerçi velî aşk ile mestüz

Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânuz
Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânuz


2. Bend
Sâkî getür ol bâdeyi kim dâfi-i gamdur
Saykal ur o mir'âta ki pür-jeng ü elemdür

Dil-bestelerüz bizden ırağ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem'dür

Ey h’âce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bâ-hayl ü haşemdür

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âli
Tâc-ı ser-i âlemdür o kim hâk-i kademdür

Gel doğrılalum meygedeye rağmına anın
Kim bâr-ı riyâdan kad-i ber-geştesi hamdur

Mey sun bize sâkî bizüz ol kavm ki dirler
Rindân-ı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdür

Bu nazmı Beyânî’den işit hâle münâsib (Peyâmî olmalı)
Kim zübde-i yârân-ı suhandân-ı Acem'dür

Mâ rind-i sabûhî-zede-i bezm-i Elestîm
Piş ez-heme derdî-keş ü pîş ez-heme mestîm

 

3. Bend
Hoş gûşe-i zevk idi safâ ehline ‘âlem
Bir hâl ile sürseydi eger ‘ömrini âdem

Sıhhat sonı derd olmasa vuslat demi hicrân
Nûş âhiri nîş olmasa sûr âhiri mâtem

Bu ‘âlem-i fânîde safâyı ol ider kim
Yeksân ola yanında eger zevk u eger gam

Dâ’im ola hem-sohbet-i rindân-ı kadeh-nûş
Varın koya meydâna eger bîş ü eger kem

Sûfî ki safâda geçinür Mâlik-i dînâr
Bir dirhemini alsan olur hâtırı derhem

Zâhir bu ki âhır yeri hâk olsa gerekdür
Ger dirheme muhtâc ola ger mâlik-i dirhem

Mey sun bize sâkî içelüm rağmına anun
Kim cehli ile bilmedügi yerden urur dem

Her münkir-i keyfiyyet-i erbâb-ı harâbât
Öz aklı ile Hakk'ı diler bulmağa heyhât


4. Bend
Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayın der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın der

[İrşad sahibi olmak isteyen şu zahide bak ki dün okula gitti bugün hoca olmak istiyor.]

Bu şıkta ÖSYM, "haddini bilmeme" ifadesiyle beyti eşleştirmiştir. Dün okula gelen birinin bugün hoca olmak istemesi, hadsizliktir.

Meyhânede ister yıkılup olmaya vîrân
Bîçâre harâbâtta âbâd olayın der

Bir serv-kadün bende-i efgendesi olsun
Âlemde o kim gussadan âzâd olayın der

‘Ömrin geçirüp kûh-ı belâda dil-i şeydâ
Berhem-zen-i hengâme-i Ferhâd olayın der

Vasl istemeyüp hicr ile hoş geçdügi bu kim
Miskîn gam-ı cânâneye mu‘tâd olayın der

Elden komasun gül gibi câm-ı meyi bir dem
Her kim ki bu gamhânede dilşâd olayın der

Gezdi yürüdi bulmadı bir eğlenecek yer
Min-ba‘d yine ‘âzim-i Bağdâd olayın der

Bağdâd sadefdür güher-i dürr-i Necef ’dür
Yanında anun dürr ü güher seng-i hazefdür


5. Bend
Ol gevher-i yektâ ki bulunmaz ana hemtâ
Gelmez sadef-i kevne bir öyle dür-i yektâ

Ol zât-ı şerîfe yaraşır da'vî-i himmet
Kim oldu ne dünyâ ana maksûd ne ukbâ

Kim derk eder anı ki ola zâtına ma'lum
Remz-i kütüb-i medrese-i ilm ile bâlâ

Ol zâhidün ağlar yer ü gök haline yarın
Kim içmeye destinden anın câm-ı musaffa

Bir noktadadur sırrı dedi çâr kitabın
Ol çârdadur sırr-ı kütüphâne-i eşyâ

Ol nokta benim dedi dönüp remzini seyret
Ya'ni ki benim cümle-i esmâ-yı müsemmâ

Çün hisse imiş kıssadan ehl-i dile maksûd
Maksûd nedür anla bil ey ârif-i dânâ

Hep mağlatadur lâklaka-yı zâhir ü bâtın
Bir nokta imiş asl-ı suhan evvel ü âhir


6. Bend
Ey sâhib-i kudret kanı insâf ü mürüvvet
Rindân-ı mey-âşâma niçin olmaya rağbet

Kısmetleri dersen ezelî cevr ü cefâdur
Cevr ola niçin zevk u safâ olmaya kısmet

Dersin ki bugün eylemeyen yarın eder zevk
Çok mu iki gün bendelerin eyleye işret

Hacetlerimüz kâdir iken kılmağa hâsıl
Salmak kereminden bizi ferdâya ne hâcet

Nâçâr çeker halk bu zahmetleri yohsa
Âdem kara dağ olsa getürmez buna tâkat

Hâlün kime açsan sana der hikmeti vardur
Öldürdi bizi âh bilinmez mi bu hikmet

[Kime halini açsan sana hikmeti olduğunu söyler. Ah bu hikmet bilinmez mi, öldürdü bizi.]

ÖSYM, bu beyti "bilgisiyle övünme" ifadesini eşleştirmiştir. Beyitte kişinin hikmeti kimseden öğrenememesi, sorduğu kişilerin ona hep hikmetinin olduğunu söylemesi anlatılmıştır. İnsanlar bilmediklerini, tanımlayıp anlayamadıklarını hikmeti olduğunu söyleyip geçiştirmektedir.

Bîhûde dönüp neyler ola başımuz üzre
Halkun bu felek dedüği dôlâb-ı meşakkat

Bîhûde yeter döndü hemân terkini kılsa
Kim aksine devr eylemeden yeğdi yıkılsa

 

7. Bend
Çarhun ki ne sa’dinde ne nahsinde bekā var
Dehrün ki ne hâsında ne ‘âmında vefâ var

Aldanma anın sa’dine nahsinden alınma
Nahsinde deme mihnet ü sa’dinde safâ var

Meyl etme anın hâsına ‘amından üşenme
‘Amında deme hisset ü hâsında ‘atâ var

Cehd eyle hemân gayr eline bakmayı gör kim
Benden ne sana fâide senden ne bana var

Eğninde görüp gayrilerin atlas ü dîbâ
Gam çekme ki eğnimde benüm köhne abâ var

Geç cümle bu efkârdan ü ârif-i vakt ol
Sergeşte bil anı ki serinde bu hevâ var

Ferdâ elemin çekme mey iç bak ruh-ı hûba
Âşıklara ferdada dahi va’d-i likâ var

El verse safâ fırsatı fevt eyleme bir dem
Düyâ ana değmez ki cefâsın çeke âdem


8. Bend
Giryen kopar ey h’âce meğer kim ciğeründen
Kim çıktı ciğer pâreleri çeşm-i teründen

Bin girye edersin seni âhir ayırurlar
Ferzend ü zen ü tantana-i sîm ü zeründen

Bu mülk-i fenâya ki ademden güzer ettin
Sûdun nedür ancak anı bil sen seferinden

Yok çıkmağa gönlün der-i dünyâ-yı denîden
Billâh dahı hoşnud mısun yoksa yeründen

Bu mezbeleden böyle güzâr eyleyi gör kim
Bir zerre gubâr irmeye tâ rehgüzeründen

Sîm ile zeri kendüne kat kat siper ettin
Merg okını geçmez mi sanursun siperünden

Akl adın anup kendüni teşvîşe düşürme
Divâne olup ref’-i kalem kıl üzerinden

Ey h’âce eğer kim sen isen âkil ü dânâ
Şeydâluğı bin akla değişmez dil-i şeyda

 

9. Bend
Vardum seherî tâ'at içün mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh

Girmiş kemer-i vahdete almış ele tesbîh
Her birisinün vird-i zebânı çil ü pencâh

Didüm ne satarsuz ne alursuz ne virirsüz
K'aslâ dilinüzde ne nebî var ne hôd Allah

Didi biri kim şehrimüzün hâkim-i vakti
Hayr itmek içün halka gelür mescide her gâh

İhsânı ya pencâh ya çildür fukaraya
Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh

Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
Yüz döndirüp andan didüm ey kavm olun âgâh

Sizden kim ırağ oldı ise Hakk'a yakındur
Zirâ ki dalâlet yolıdur gitdüğünüz râh

Tahkîk bu kim hep işinüz zerk ü riyâdur
Taklîddesüz tâ'atünüz cümle hebâdur

 

10. Bend
Dünyâda denîlerden idersin tama’-i hâm
Ey ham-ı tama’ niceye dek bu tama'-ı hâm

Bir âdemi ger cübbe vü destâr ile görsen
Eylersün anun cübbe vü destârına ikrâm

[Bir adamı eğer cübbe ve sarık ile görürsen onun cübbe ve sarığına saygı gösterirsin.]

ÖSYM, 2. şıkta bu beyte yer vermiştir. Doğru cevaplar arasında yer alan beyit "dış görünüşe önem verme" cevabıyla eşleştirilmiştir.


Nakşın çıkarup eylemedin zâtını ma'lûm

Başlarsın ana eylemeğe fakrunı i'lâm

Cerrar diyü virmez olur Tanrı selâmın
Şermende ider itse sana habbece in'âm

Sen er olasın hırkada nâmun ola derviş
Mülhid diyü yandurmağa eyler seni ikdam

Yazuk sana kim eyleyesin hırs u tama'dan
Bir habbe içün kendüni 'âlemlere bed-nâm


[Küçük şeylere hırs ve tamahından adını kötüye çıkarıyorsun, yazık sana!]

ÖSYM, bu beyti "kendini küçük düşürme" ifadesiyle eşleştirmiştir.


Yok sende kanâ'at gözün aç olduğı oldur

Rızkun irişür sana eğer subh u eğer şâm

[Anlamı: Sabah-akşam rızkın sana erişmektedir. Gözünün aç olması, sende kaanatin olmamasıdır.]

ÖSYM metnin bu beytini sormuştur. ÖSYM, AYT sorusunda bu beyitte “var olanla yetinmeme” anlamı olduğunu söyleyerek doğru cevaplar arasına koymuştur.

 

11. Bend
Ebnâ-yı zamânun talebi nâm u nişândur
Her biri tasavvurda filan ibn-i fülândur

Güftâra gelüp söyleseler cehl-i mürekkeb
Zu’munca velî her biri bir kutb-ı zamândur

Erbâb-ı hıred zerre kadar mu'tekid olmaz
Ol mürşide kim mu'tekîd-i bî-hıredândur

Taklîd ile seccâde-nişîn olmuş oturmuş
Tahkîkte ammâ har-ı be-güsiste-inândur

Dermiş bana keşf oldu hep esrâr-ı hakîkat
Vallâhi yalandır sözi billâhi yalandur

Kendünden ırağa düşüp ardınca yorulma
Ol bî-haberün gitdüği yol zann u gümândur

Ey tâlib-i tahkîk eğer var ise aklun
Gûş it bu sözi kim haber-i bâ-haberândur

Zinhâr unutup bildiğüni düşme inâda
Bir pîre yapış kim eresin sırr-ı ma’âda

 

12. Bend
Sûrette nola zerre isek ma’nide yohuz
Ruh-ül kudüs’ün Meryem’e nefh ittüği ruhuz

Peymâne-i hûrşîd ile her dem iderüz ayş
İsâ ile peymâne-keş-i câm-ı sabûhuz

Ettükse şarab içmemeğe tövbe güzelsiz
Sabit-kademüz tövbemüz üstinde nasûhuz

Mâr ise ‘adû biz yed-i beyzâ-yı kelîmüz
Tufân ise dünyâ gamı biz keştî-i Nuh’uz

Molla okusun medresede şerh-i me’ânî
Metn-i kadehi sor bize biz ehl-i şürûhuz

Sûfi bizi sen cism göziyle göremezsin
Aç cân gözini eyle nazar gör ki ne rûhuz

Pürgûlara leb-beste görünmekteyüz amma
Rindân-ı Mesîhâ-deme miftâh-ı fütûhuz

İsî-dem ü Rûhî-lakab ü Hızr-hayâtuz
Deryâ-yı sıfat içre nihân gör ki ne zâtuz

 

13. Bend
Aya nice bir devrede bu çâr-anâsır
Kim ana ne evvel ola ma’lûm ne âhir

Gâh eyleyeler âlem-i tefrîdde seyrân
Gâhî olalar âlem-i terkîbte sâyir

Tefrîdde çâr ola vü nâçâr ola devri
Terkîbe gelince se-mevâlîd ola zâhir

Bu cümle mezâhirden ola mu’teber insan
Insanın ola cumle tufeyli bu mezâhir

Nefsini bilenler getüre Hâlik’a îmân
Bilmezlere îmân getürenler diye kâfir

Kâfir ki yerin dûzeh eder cehlden eyler
Çün cehl hakîkatte ola küfr acep sır

Dünyâ vere câhillere el kâmil olanlar
Ayakta kala olmayalar habbeye kâdir

Çün cehldedür zevk kemâli nidelim biz
Kāl ehli safâ eyleye hâli nidelüm biz

 

14. Bend
Sûfî ki riyâ ile ider kendüyi mevsûf
Evkât-i şerîfi ola taklîd ile masrûf

Minberde hatîb ola vü mahfilde muarrif
Âr eylemeye olduğuna cehl ile ma’ruf

Âyîne-i kalbini kudûret ede tîre
Ruşenleri feyz-i Hak ile olmaya mekşuf

Cem’-i kütüb etmekle ne mümkin ola vâkıf
Esrâr-i Hüdâ’ ya ki ola ol mürşide mevkûf

Cân ü dilinin revzenesi olmaya pür-nûr
Daim biri mahsûf ola anın biri meksûf

Zâtındaki âsâr-ı kemâl olmaya hardur
Ya şâl-ı siyeh eğnine giymiş ya yeşil sûf

Âlemde ki kâmil çeke gam zevk ede câhil
Yerden göğe dek yûf bana ger demeyim yûf

Çün Hak diyeni eylediler zulm ile berdâr
Bâtıl söze agaz edelim biz dahi nâçâr

 


15. Bend
Yuf hârına dehrün gül ü gülzârına hem yuf
Ağyârına yuf yâr-i cefâkârına hem yuf

Bir ıyş ki mevkûf ola keyfiyyet-i hamre
Ayyâşına yuf hamrine hammârına hem yuf

Zî-kıymet olunca nidelim câh ü celâli
Yuf anı satan dûna hirîdârına hem yuf

Çün ehl-i vücûdun yeri sahrâ-yı ademdir
Yuf kâfile vü kâfile-sâlârına hem yuf

Âlemde ki bengîler ola vâkıf-i esrâr
Hayrânına yuf anların esrârına hem yuf

Ârif ki ola müdbir ü nâdân ola mukbil
İkbâline yuf âlemin idbârına hem yuf

Çarh-i feleğin sa'dine vü nahsine lâ'net
Kevkeblerinün sâbit ü seyyârına hem yuf

Çün ola harâm ehl-i haka dünya vü ukbâ
Cehdeyle ne dünyâ ola hâtırda ne ukbâ

 

16. Bend
Dünyâ talebiyle kimisi halkın emekte
Kimi oturup zevk ile dünyâyı yemekte

Yok derdüne bir çâre ide mîr ü gedâda
Sen çektiğin âlâmı eğer sakla eğer de

A’yân-ı cihândan kerem umma anı sanma
Asâr-ı ‘atâ ola ne paşada ya begde

Matbahlarına aç varan âdem değenek yer
Derbânları var göz kapuda el değenekte

Bir devrde geldük bu fenâ âleme biz kim
Âsâr-ı kerem yok ne beşerde ne melekte

Ağyâr vefâdan dem urur yâr cefâdan
Âdemde vefâ olmaya vü ola köpekte

Evc-i feleğe bastı kadem câh ile câhil
Erbâb-ı kemâlin yeri yok zîr-i felekte

Yâ Rab bize bir er bulunup himmet eder mi
Yoksa günümüz böyle felâketle geçer mi

 

17. Bend
Verdük dil ü cân ile rızâ hükm-i kazâya
Gam çekmezüz uğrarsak eğer derd ü belâya

Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıkduk
Kim renc-i sefer bâis ola izz ü ‘alâya

Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydı hevâya

Olduk ne yere varduk ise aşka giriftâr
Alındı gönül bir sanem-i mâh-likâya

Bağdâd’a yolun düşse ger ey bâd-ı seher-hîz
Âdâb ile var hizmet-i yârân-ı safâya

Rûhî’yi eğer bir sorar ister bulunursa
Derlerse buluştun mu o bî-berg ü nevâya

Bu makta-i garrâyı okı ebsem ol andan
Malûm olur ahvâlimüz erbâb-ı vefâya

Hâlâ ki biz üftâde-i hûbân-ı Dımışk’uz
Ser-halka-i rindân-ı melâmet-keş-i ışkuz

 

 

 

 

 

 

 

9. Bend

Bendin son beyti:

Sizden kim ırag olsı ise Hakka yakındur

Zira ki dalalet yolıdur gittügünüz rah

 

9. bendin vasıta beyti beyti:

Tahkik bu kim hep işinüz zerk ü riyadur

Takliddesüz taatinüz cümle hebadur

10. bendin vasıta beyti:

Et lokması lâzım mı toyurmaz mı seni nân
Zehr olsun o lokma k'ola pes-mânde-i dûnân

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.