Translate

Pazar, Eylül 09, 2018

Gümüş Saat'te Geçen Zamirler (Sait Faik Abasıyanık)



Bu incelemede, Sait Faik Abasıyanık'ın Alemdağda Var Bir Yılan adlı eserinde bulunan Gümüş Saat hikayesinde geçen zamirlere yer verilecektir. Zamirler koyu harflerle işaretlenmiş ve parantez içinde zamirin türü verilmiştir.


GÜMÜŞ SAAT

Hastalık bende (Kişi Zamiri) babam öldüğü gün başladı. On bir yaşındaydım. Babamı çok severdim. Zaten başka kimsem (Belgisizlik Zamiri) yoktu. Analığım da onu (İşaret Zamiri) severdi ya. Ama ben(Kişi Zamiri), ancak babam eve girince yaşadığımı hissederdim. O (İşaret Zamiri)  sabahleyin evden çıkarken birdenbire etrafım kararır, insanlardan kaçar, korkardım.
Onun (İşaret Zamiri)  ölümüyle beraber başlayan sinir hastalığım; bayılmalarım, titremelerim doktorları bile aldatmıştı. Sahiden hasta olduğumu sanıyorlar, tebdili hava tavsiye ediyorlardı. Ama ben(Kişi Zamiri), kendimi (Dönüşlülük Zamiri) çok iyi biliyordum ki hasta değildim. Nasıl becerirdim? Bilmem. Tiril tiril titrer, hayaletler görür gibi haykırır, düşer bayılırdım. Baygınlığım sırasında bütün sözleri işitir, doktorun nabzımı tuttuğunu bilir, ama dudaklarımı kenetler, ısırır, köpükler saçardım. Hepsini (Belgisizlik Zamiri) biliyorum. Bunu (İşaret Zamiri)  niçin yapardım? Bilir misiniz? Babamın ölüsünü kıskanırdım da ondan. Herkes onun ölümüyle alakadardı. Komşulardan tutun da kahvedeki arkadaşlarına kadar! Ne (Soru Zamiri) hakları vardı? Onu (İşaret Zamiri)  yalnız ben (Kişi Zamiri) seviyordum. O halde ben (Kişi Zamiri) düşünüp üzülmeliydim. Onlara (İşaret Zamiri)  ne (Soru Zamiri) oluyordu? İşte, etrafımı saranların babamın ölümünü benimle (Kişi Zamiri) alakadar olup unutmaları için bu sinir buhranı oyunlarına başlamıştım.
Zayıf, kansız bir oğlandım. Nihayet analığım beni (Kişi Zamiri) köye göndermekten başka çare bulamadı. Uzak akrabalardan bir köylü gelip beni (Kişi Zamiri) aldı.
Köyde ölesiye canım sıkılıyordu. Kimseden (Belgisizlik Zamiri) en küçük bir alaka görmüyordum.Onlar (Kişi Zamiri) için varlığım, yokluğum müsaviydi. Ne (Soru Zamiri) yapsam kimsenin (Belgisizlik Zamiri) dikkatini çekemiyordum. Bana (Kişi Zamiri) karşı o kadar lâkayttılar ki, var mıydım, yok muydum farkında bile değillerdi. Mesela bir ağaç altında otların arasına saklanır oturur, öğle yemeğine gitmezdim. Bütün aile öğle vakti koşa koşa eve girer, mutfakta, kapı önlerinde bir şeyler (Belgisizlik Zamiri) atıştırırdı.Ben (Kişi Zamiri) iki saat sonra eve döndüğüm zaman kimse (Belgisizlik Zamiri) gelip de bana (Kişi Zamiri), "Sen (Kişi Zamiri) öğleyin yoktun. Karnın zil çalıyordur. Bir lokma bir şey (Belgisizlik Zamiri) ye" demezdi. Hasisliklerinden yapsalar ziyan yoktu. Hayır hasisliklerinden değil, benim (Kişi Zamiri) kendimin (Dönüşlülük Zamiri) farkında değildiler. Bütün tesellim saatimdi.
Bu (İşaret Zamiri), babamdan kalma gümüş saatti. Analığım köye gelirken bana (Kişi Zamiri) vermişti. Onu (İşaret Zamiri)  gündüzün kimse (Belgisizlik Zamiri)  bulmasın diye nerelere (Soru Zamiri) saklardım? Gece yatağıma girer girmez çıkarır, avucuma alır, kulağıma kor, dinler, sanki bir sevgiliyle, seninleymişim (Kişi Zamiri) gibi, Zehra, dünyalar benim (Kişi Zamiri) olurdu. Azıcık da sevinçten ağlardım.
Saatle ben (Kişi Zamiri), birbiri (Belgisizlik Zamiri) için ateşe atılmaya hazır, birbirinden (Belgisizlik Zamiri) ayrılmaz iki arkadaştık. Gündüzün, geceleyin sarmaş dolaş olacağımızı, birbirimize (Belgisizlik Zamiri) hikâyeler anlatacağımızı düşünüp hiç konuşmayan iki arkadaştık.
Gece, köyde çakallar ulurdu. Korkardım. Saatimle büzülürdük. Yorgandan kafamı çıkarır, o (İşaret Zamiri)  avucumda, saatlerce çakal seslerini dinlerdik.
Bir sabaha karşı yine çakal sesleriyle uyanmıştım. Odamın tek penceresinde iki büyük ve parlak göz bana (Kişi Zamiri) bakıyordu. Saatimle ben (Kişi Zamiri) korktuk. Yorganı üstümüze çektik.
Ama bu gözlerin ne (Soru Zamiri) gözü olacağını merak edip dayanamadık. Yavaş yavaş pencereye yaklaştık. Odamıza bakan bir baykuştu. Sabaha kadar artık uyuyamadık. Çakallar sabaha kadar uludu. Baykuş sabaha kadar camdan bize (Kişi Zamiri) baktı. Ortalık ağarırken köyden kaçtım. Trenlere, tramvaylara, otobüslere bindim. O kadar zayıf, o kadar küçüktüm ki hiçbir biletçi benden (Kişi Zamiri) bilet sormadı. Yolculardan birinin (Belgisizlik Zamiri) beş yaşındaki çocuğu sandı.
Yazdı. Şehir kocamandı. Her kavukta yattım. Geceleri çoğunca deniz kenarına iner, bazen surlarda, bazen odunlar arasında, bazen de hava çok sıcaksa sıcak kumlar içinde yatardım. Gıdamı süprüntü tenekelerinde kedilerle beraber temin ederdim. Oralarda (İşaret Zamiri)  kendime (Dönüşlülük Zamiri) ne güzel ziyafetler çektim, Zehra. Benim (Kişi Zamiri) şirin, benim (Kişi Zamiri) güzel Zehram!
Bir sabah, bir memur beni (Kişi Zamiri) deniz kenarında uykumdan uyandırdı. Aldı götürdü. Kim (Soru Zamiri) olduğumu söyledim. Analığım ta Erzurumlara gitmiş. Uzak akrabadan bir komşu beni(Kişi Zamiri) yanına almak lütfunda bulundu. Ona (Kişi Zamiri) teslim ettiler. Yine eski mahallemize yerleştim. Ama iyi çocuk değildim galiba Zehra, kimse (Belgisizlik Zamiri) beni (Kişi Zamiri) sevmiyordu. Ben (Kişi Zamiri) de herkesten (Belgisizlik Zamiri) nefret ediyordum. En çok çocuklar benim düşmanımdı. Beni görünce üzerime saldırıyorlar, dövüyorlardı. Zorları neydi? (Soru Zamiri) Bilmem. Benim (Kişi Zamiri) onların (Kişi Zamiri) konuşmasına ihtiyacım yoktu ki. Saatim benimle (Kişi Zamiri) konuşurdu. Ben (Kişi Zamiri) saatimle konuşurdum. Birbirimizi (Belgisizlik Zamiri) seviyorduk. Başka bir üçüncü arkadaşa ihtiyacımız yoktu. Çocuklar beni (Kişi Zamiri) görünce saldırırlardı: "Sıska, deli, saralı sıska..." diye.
İşte o günlerde karşıma sen çıktın Zehra. Futbol sahasının kenarında düşmanlarımı seyrediyordun. Ben (Kişi Zamiri) gelip ta yanı başında durdum. Canım iki örgülü kalın saçını tutup çekmek istiyordu. Dönüp bana (Kişi Zamiri) öyle bir baktın ki saatim hatırıma geldi. Sen (Kişi Zamiri) güldün evvela, sonra ben (Kişi Zamiri) güldüm. Yanıma sokuldun. Hemen saatimi çıkarıp sana (Kişi Zamiri) gösterdim. İçindeki çarkları; kırmızı taşları, üstündeki şimendifer resmini beraberce seyrettik. Şimdi sen (Kişi Zamiri) de benim (Kişi Zamiri) saatim gibi bir şeydin (Belgisizlik Zamiri). İnsanın insandan bir saati olması da güzel bir şey (Belgisizlik Zamiri), diye düşünmüştüm. Sen (Kişi Zamiri) gümüş saatimi almış, pembe kulağına götürmüştün. Futbolcular topu bırakıp etrafımıza birikmişti. Ben (Kişi Zamiri) işi anlamıştım. Sen (Kişi Zamiri) gider gitmez hücum edecekler, saatimi elimden alacak. Koca pabuçlarıyla kıracaklardı. Her şey (Belgisizlik Zamiri), her şeyimi (Belgisizlik Zamiri) alabilirlerdi: içimden midemi, kalbimi, ciğerlerimi; kafamdan aklımı, ama saatimi asla! Onu (İşaret Zamiri)  futbolculara vermedim. Ömrümde ilk defa saat için çılgın gibi dövüştüm. Ellerinden kurtulunca soluğu evde aldım. Saatimi çıkardım, artık işlemiyordu. Yatağımda sabaha kadar ağladım. Sabahleyin uzak akrabam çoluk çocuk odama doldular. Onlara (Kişi Zamiri) da, "Üstünde çalınmış bir saat var" diye haber gitmiş. Her tarafı aradılar. Bulmalarına imkan mı vardı?
Ben (Kişi Zamiri) işin böyle olacağını geceden düşünmüş, onu (İşaret Zamiri)  saklamıştım.
Öğleden sonra deniz kenarına indim. Balıkçı Hasan Çavuş'a yalvardım. Biraz gezeyim diye sandalı aldım. Açıldım. Sonra durdum. Bozuk saatimi çıkardım. Kapağını açtım. Kırmızı taşlarının üstüne senin (Kişi Zamiri) o gün bana (Kişi Zamiri) verdiğin papatyayı koydum. Kapağını kapadım. Sonra suyun üstüne yavaşça saatimi bıraktım. Döne döne batmaya başladı. Uzun zaman arkasından baktım. O (İşaret Zamiri)  görünmemeye başladığı zaman bile hala bakıyordum. Gözlerimden yaş boşanıyordu. Şimdi artık saatim de yoktu. Ama sen (Kişi Zamiri) aklıma geliyordun Zehra!
Bekledim... Bekledim... Denizin ta dibine saatimin vardığını; orada(İşaret Zamiri), karanlıklar içinde, kimsenin (Dönüşlülük Zamiri) onu (İşaret Zamiri)  bulamayacağı bir yerde yattığını hissedince küreklere asılarak döndüm.


Yazan: Sait Faik AbasıyanıkAlemdağda Var Bir Yılan, Bilgi Yayınevi



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.