Translate

Pazar, Ocak 16, 2022

YUSUF HAS HACİB (1017-1077) VE KUTADGU BİLİG

 


YUSUF HAS HACİB (1017-1077) VE KUTADGU BİLİG

Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından yazılmıştır. Eser, Doğu Karahanlı Devleti'nin merkezi Kaşgar'da 1069 (Hicrî 462) tamamlamıştır. Yusuf eserini Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han'a sunmuştur. Hükümdar kendisini "Hâs Hâcib" tayin etmiştir. Kutadgu Bilig "Kutlu Bilgi" anlamına gelir. Eser, Karahanlı Türkçesiyle (Hakaniye-Çağatay) yazılmıştır. Eserde Arapça-Farsça çok sayıda kelime ve Türk halkı arasında kullanılan deyime yer verilmiştir. Didaktik ve bazı bölümleri ansiklopedik bilgiler içeren bir eser olan Kutadgu Bilig’te dünya ve ahiret mutluluğuna götüren yol anlatılmıştır. Toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek, insanı mutlu edecek yolların verildiği eser, devrin hükümdarına öğütler veren bir siyasetname ve nasihatname örneğidir. Alegorik-temsili-sembolik bir mesnevi olan Kutadgu Bilig, 6645 beyit ve 173 de dörtlükten oluşur. Aruzla (fe'ûlün feulün feulün fe'ûl vezni) yazılan ilk Türkçe olan Kutadgu Bilig’te aruz ve hece beraber kullanılmıştır. 88 başlıktan oluşan hikayelerle örülü eserde, monolog ve canlı tasvirler dikkat çeker. Eserde Güntogdı hükümdardır ve hukuku/adaleti temsil eder. Aytoldı vezirdir ve saadeti/devleti temsil eder. Ögdülmiş, vezirin oğludur ve aklı temsil eder. Odgurmış ise vezirin kardeşidir ve akibeti (hayatın sonunu)/kanaati temsil eder.

AHMET YESEVİ (1093-1166) VE DİVAN-I HİKMET

 

Ahmed Yesevi'nin şiirlerine hikmet adı verilir. Hikmetlerde İslamiyet'in kuralları anlatılır.


Bazı şiirler ise aruz ve beyitle yazılmıştır:



Aruzla ölçüsü ve beyit nazım birimiyle yazılan bir münacaat örneği:


Hikmetler, Arap alfabesiyle, hece ölçüsüyle ve dörtlüklerle yazılmıştır: 







AHMET YESEVİ (1093-1166) VE DİVAN-I HİKMET

Hikmet; bilgece söz, düşündüren söz, üzerinde düşünülmesi gereken söz gibi anlamlara gelir. Divan-ı Hikmet, 12. yüzyılda, Hoca Ahmed Yesevi yazdığı “hikmet” adlı şiirlerin toplandığı kitabın adıdır. Eser didaktik bir yapıya sahiptir. Manzumdur. Eserde İslamiyet’in öğretileri, dünyanın geçiciliği, ahiretin ve hesabın varlığı, iyi ve doğru insan olmanın fazileti gibi konular işlenir. Türk tasavvuf edebiyatının bilinen en eski örneklerini içeren eser nasihatname/öğüt kitabı niteliği gösterir. Eserde Hakaniye lehçesinin özellikleri görülür. Arap alfabesiyle yazılan eserde 144 hikmet ve 1 münacaat bulunur. Eser dörtlükler halinde ve hece ölçüsüyle yazılmasına rağmen bazı şiirler aruzla ve beyitle yazılmıştır. Hikmetlerde 7'li, 12'li hece kalıpları kullanılmıştır. Duraklı şiirlerde 4+3, 4+4+4 durakları görülür. İstifham (soru sorma), telmih (hatırlatma) ve tecahul-i arif (bilmezlikten gelme) sanatları eserde  sık geçen sanatlardır. Hikmetlerde milli/ulusal ögeler (ölçü, nazım biçimi, yarım uyak) ile İslamî ögeler (din ve tasavvuf konuları, yabancı sözcükler) bir arada kullanılır. Eser; Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Hacı Bayram Veli gibi mutasavvıfları etkilemiştir. Eser, tasavvufi Türk edebiyatının ilk ürünü olarak kabul görür. Şair Hoca Ahmet’e, Yesi şehrinden olduğu için Yesevî (Yesili) denmiştir. Şair 73 yaşında ölmüştür. Babasını yedi yaşında iken kaybeden Yesevi, Buhara’ya giderek tasavvufu Arslan Babadan ve Şeyh Yusuf Hemedani'den öğrendi. Alperenler, Horasan erenleri olarak bilinen gruplar, 1071 sonrası  Anadolu’ya gelmiştir.  13. yüzyılda Anadolu'da görülmeye başlayan Bektaşîlik, Babaîlik, Haydarîlik gibi tarikatlar Yesevîlik tarikatının kollarıdır. Hacı Bektaş, Sarı Saltuk, Ahi Evren, Ede-Balı, Geyikli Baba gibi kişiler de Ahmed Yesevî'nin Anadolu'ya gelen halifelerdir. Divan-ı Hikmet yazmaları 17. Yüzyıla aittir. Ahmed Yesevi, tasavvufi halk şiirinin öncüsü sayılmıştır. Arapça veya Farsça yerine Türkçeyi kullanan şair öğretisini "Dört Kapı" (Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat) üzerine kurmuştur.


KAŞGARLI MAHMUT (1025-1090) VE DİVANÜ LÜGÂTİ’T-TÜRK

 

Divanu Lugatit Türk Mahmud bin El-Hüseyin bin Muhammed Kaşgari tarafından yazılmıştır.








Divanu Lugati't Türk birçok İslami dönem ürününde yer aldığı gibi besmele, hamdele, salvele bölümleriyle başlar:


Divanu Lugati't Türk'te Türk boyları ve Türk boylarının kullandığı damgalarla ilgili bilgiler yer alır:





Divanu Lugati't Türk'te çok sayıda atasözü yer alır:




Eserde Türk kültür, gelenek ve hayatıyla ilgili çok sayıda detaya ulaşmak mümkündür:




Eserde Türkçe kelimeler Arap alfabesiyle verilip kelimelerin karşılarına Arapça açıklamaları verilmiştir.





Divanu Lugati't Türk'te Türk boylarının adları, yaşadıkları yerleri gösteren bir harita yer alır:


Divanu Lugatit Türkte Türklerin yaşadığı bölgeleri gösteren harita




Türklerin sözlü dönemine ait ürünlerin bir kısmı Divanu Lugatit Türkte yer alır. Alp Er Tunga Afrasyab sagusuna bu eserde rastlanır.







 


Eserde çok sayıda; sav, sagu ve koşuk örneği bulunur:

Türklerin sözlü dönemine ait ürünlerin bir kısmı Divanu Lugatit Türkte yer alır koşuk şiir örnekleri.



Divanu Lugati’t Türk, Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. (Kaşgarlı Mahmut, 1025’te doğmuş, 1071-1077 arasında Bağdat’ta bulunmuş bir dil bilginidir. 1090’da Kaşgar’da ölen Mahmut, Karahanlı Devleti’nden büyük destek görmüştür.) 1072-1074 yılları arasında yazılan Divanü Lugati't-Türk (Türk Dillerinin Sözlüğü), Karahanlı döneminin ikinci önemli eserdir. Eser ya Ebul Kasım Abdullah’a ya da El-Muktedi Bi-Emrillah’a sunulmuştur. Türkçe’nin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır. Eserin temel amacı Türkçenin zenginliğini Araplara göstermektir. Eser ansiklopedik bir sözlük hüveyitindedir. Eserde, 8000 civarı Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir. Hakaniye lehçesiyle ve Arap alfabesi ile yazılan eserin madde başları Türkçe açıklamaları Arapça’dır. Sekiz bölümden oluşan eserin içindeki dörtlükler hece vezniyle (7 ve 8’li hece) beyitler ise aruz aruz vezniyle yazılmıştır. Kaşgarlı Mahmut eserinde dönemindeki Türk il ve boylarının ağızlarını tespit etmiştir. Türkçe kelimelerin karşılıklarını verirken halk dilinden derlediği örneklere yer veren Kaşgarlı, anlamların iyi anlaşılması için deyim, atasözü (sav) ve şiirlerden (koşuk, sagu, destan) örnekler vermiştir. Kitaba tarih, coğrafya, edebiyat, folklor ve etnografya kitabı da denebilir. Çünkü kitapta haritadan şiirlere, Oğuz boylarından Türk damgaları ve Türkçenin gramerine, Türk boylarından Türklerin geleneklerine kadar birçok bilgi yer almaktadır. Elde bulunan nüsha; İstanbul Fatih'teki Millet Kütüphanesi’nde bulunan Divanu Lugati’t Türk, Şamlı Mehmed bin Ebu Bekir tarafından 1266 yılında kopya edilmiş ve Diyarbakırlı Ali Emirî Efendi tarafından 1917 yılında bir sahaftan satın alınmıştır.


Atabetü'l Hakayık Edip Ahmed Yükneki (Aybetü'l-Hakayık, Hibetül-Hakayık)


 EDİP AHMET YÜKNEKİ VE ATEBETÜ’L-HAKAYIK


Atabetü’l Hakayık (Hakikatlerin Eşiği), Edip Ahmet Yükneki’nin eseridir. Eser, bazı kaynaklarda Aybetü'l Hakayık, Hibetü'l Hakayık şeklinde kayıtlıdır.

Karahanlı beylerinden Muhammed Dâd Sipehsalar'a sunulmuştur. Bir nasihatname kitabı olan eser, ahlaki öğütler içeren didaktik bir eserdir. Eserde Edip Ahmet, İslami düşünce çerçevesinde ahlaklı insan olmayı anlatmıştır.

Eser, İslami dönem ürünlerinde görüldüğü gibi besmele ile başlar.

Manzum bir ürün olan Atebetü’l-Hakâyık’ta iki nazım birimi kullanılmıştır. Eserde beyit ve dörtlükler bulunur. 

Eserde Kuran-ı Kerim'den ayetler Hz. Peygamber'den hadislere yer verilir. Bu bölümler eserde kırmızı mürekkepli kalemle yazılmıştır. Eserin on beyitlik “tahmîd” (Allah’a övgü), ardından beş beyitlik “naat” (Peygamberi övme), beş beyitlik “Dört Sahabenin Övgüsü”, on dört beyitlik Emîr Dâd İspehsâlâr Bey’in methiyesi bölümleri ile altı beyitten oluşan sebeb-i telif bölümleri, İslam edebiyatları geleneği dairesinde sıralandığı gibi aynı gelenek dâhilinde beyit nazım birimi esasıyla kaleme alınmıştır. Ancak eserin asıl kısmı, müstakil dörtlüklerle yazılmıştır.

Eser 14 bölümdür. Beş bölüm giriş mesnevi şeklindedir. Sekiz bölümlük asıl konunun anlatıldığı bölüm aaba şeklinde kafiyeli dörtlüklerden oluşur. Eserin bitiş bölümü gazel şeklindedir. Cömertlik, doğruluk, ilim, iyilik, erdem ve alçakgönüllülüğün anlatıldığı eserde 40 beyit ve 101 dörtlükten bulunur:

a) Bilginin yararı ve bilgisizliğin zararı hakkında (12 dörtlük)

b) Dilin muhafazası hakkında (12 dörtlük)

c) Dünyanın dönekliği hakkında (12 dörtlük)

d) Cömertliğin methi, hasisliğin zemmi hakkında (10 dörtlük)

e) Tevazu ve kibir hakkında (7 dörtlük)

f) Harislik hakkında (6 dörtlük)

g) Kerem, hilm ve diğer iyilikler hakkında (16 dörtlük)

h) Zamanenin bozukluğu hakkında (21 dörtlük)

ı) Kitap sahibinin özrü hakkında (5 dörtlük)

Geçiş dönemi ürünleri genel karakteri aruz ve hece beraberliği bu eserde de görülür. Aruzla yazılan bölümler aruzun feûlün feûlün feûlün feul kalıbıyla yazılmıştır. Dörtlükler ise mani kafiye tipiyle (aaba) yazılmıştır. Eser Hakaniye Türkçesiyle yazılmıştır. Eserde Arapça ve Farsça kelimeler bolca bulunur.
Eserin Uygur ve Arap harfleriyle nüshaları mevcuttur. Eser, Hakaniye-Karahanlı-Çağatay Türkçesi özellikleri gösterir.


























 

Çarşamba, Ocak 12, 2022

Musarra Gazel Örneği veya Zincirleme-Müselsel Gazel Örneği

 



Ahmet Paşa'nın müselsel-zincirleme gazeli. Gazelin tüm beyitleri kendi içinde kafiyeli.


Beyitlerinin tamamı kafiyeli-musarra olan gazellere, zincirleme-müselsel gazel denir.

Musarra Gazel Örneği veya Zincirleme-Müselsel Gazel Örneği

OSMANLI HANEDAN ŞAİRLERİ


fe'ilâtün mefā'ilün fe'ilün


Baglayaldan sana gönül bu geda

Deli dîvânedür dil-i şeydâ


Bunca yıldur ki şehr içinde sana

Benzer olmadı bir güzel peydâ


Nice dil baglamaya halk sana

Hûb halk eylemiş seni o Huda


Leblerün şehd ü şekker ü helvâ

Sanemâ anı eyle bana gıdâ


Nedür ol nâzun ey gül-i ra'na

Kad-i bâlâna cânum olsa feda


Ola mı vuslatun bana 'acaba

Kala mı derd içinde dil ebeda


Ben sana 'âşık olalı sanema

Fârisün tenden oldı cânı cüdâ


Kaynak:

Farisi - Sultan 2. Osman

Osmanlı Hanedan Şairleri

Ersen Ersoy

s.42












Salı, Ocak 11, 2022

İslamiyet Öncesi ve İslami Dönem Türk Destanları, Dünya Edebiyatının Önemli Destanları (Özetleri)

 

Yazıda; destanların oluşum aşamaları, doğal-yapay destan benzerlik ve farklılıkları, İslamiyet öncesi ve İslami dönem Türk destanları ve özetleri, Dünya edebiyatının doğal destanları ve özetleri, Türk ve dünya edebiyatının suni destanlarına yer verilecektir. 


Destanların Oluşum Aşamaları (Safhaları)

Çekirdek

Milletin hafızasında yer edecek, milleti derinden etkileyecek olayın gerçekleşmesi, ortaya çıkması

 

Oluşum (Yayılma)

Milleti derinden etkileyen olayın, olayların şair, ozan, sanatçılar tarafından şiirleştirilmesi veya anlatılması

 

Tespit (Derleme, Yazıya Geçiriliş)

Milleti derinden etkileyen ve oluşturulan metnin farklı anlatıcılar tarafından oluşturulan bölümlerinin yazıya geçirilmesi, farklı varyantlarını kayıt altına alınması

 


Doğal Destan ve Yapay Destan Arasındaki Benzerlikler

1) Milleti derinden etkileyen olaylar anlatılır.

2) Doğal ve yapay destanlar genellikle şiir halinde, manzumdur.

3) Destanlarda olağanüstü olay, kişiler bulunur.

4) Doğal ve yapay destanlarda yer, zaman, olay, kişi gibi unsurlar bulunur.

5) Destanlarda topluma mesaj kaygısı, gelecek kuşaklara yaşananları anlatma ve onları uyarma amacı güdülür.

 

Doğal/Tabii Destan ve Yapay/Yapma/Suni Destan Arasındaki Farklılıklar

1) Doğal destan anonimdir, yapma destanın sanatçısı bellidir.

2) Doğal destanda anlatıcının duyguları yoktur, yapma destanın sanatçısı/şairinin duyguları destanda yer alır.

3) Doğal destanda birçok kişinin emeği söz konusudur. Suni destanda ise bir şair/sanatçı vardır.

4) Doğal destanlar çekirdek-oluşum/yayılma-tespit/derleme gibi aşamalardan geçer. Suni destanlarda sanatçının eserini kayıt altına alması yeterlidir.

5) Doğal destanların tespit/derleme aşaması bulunmayabilir ancak yapay destanlar yazıya geçirilir.






ALTAY TÜRKLERİ

YARATILIŞ DESTANI

Altay Türklerinin Yaratılış Destanı, 19. yüzyılda Prof. W. Radloff tarafından Altay Türkleri arasında derlenmiştir. Türk inançlarını, Türkler tarafından kabul edilmiş dinlerin, özellikle de Şamanizmin izlerini taşır. Yaratılış Destanı’nda Kara Hun veya Kayra Han adı verilen tek Tanrı’nın dünyayı, insanı, şeytanı yaratması ve göğün on yedinci katından onları yönetmesi anlatılmaktadır.

SAKA (İSKİT) DESTANLARI

1. Alp Er Tunga Destanı

Alp Er Tunga, MÖ 7. yüzyılda yaşamış, Saka hükümdarıdır. İranla uzun yıllar savaşan Alp Er Tunganın adı Firdevsinin Şehnamesinde Afrasiyab (Efrasiyab) olarak geçmektedir. Alp Er Tunga; İran hükümdarları Zal, Zaloğlu Rüstem, Keykavus ve Keyhüsrevle uzun yıllar savaşmıştır. İran hükümdarı Keyhüsreve yenilerek öldürülmüştür. Alp Er Tunga Destanı günümüze ulaşmamıştır. Destandan günümüze ulaşan tek metin Alp Er Tunga Sagusudur. Kaşgarlı Mahmutun Divanü Lügatit Türk’ünde yer alır. Aynı savaşların İran tarafından görünüşünü Firdevsi’nin Şehnamesi adlı mesnevisinde, destanında yer alır.




2.Şu Destanı

Şu, Saka Türklerinin hükümdarıdır. Destan, MÖ 330 – 327 yıllarına aittir. Makedonyalı Büyük İskender, İrandan Asyaya sefer düzenlemiştir. Destan, bu savaşlarda Şu ve İskender arasındaki mücadeleyi anlatır. Destanla ilgili bilgiler Divanü Lügati’t Türk’e dayanır. Divanü Lügati’t Türk’te Kaşgarlı Mahmut İskenderden Zülkarneyn diye bahseder. Destanda Şu, İskenderin gelip geçici bir akın düzenlediğine inanır, bu sebeple de milletini geçici bir işgalden mümkün olduğu kadar can ve mal kaybına uğratmadan kurtarmak için İskenderle savaşmak yerine doğuya çekilmeyi uygun bulur. Çeşitli mücadelelerden bir süre sonra İskender ile Şu barışırlar. İskender geri döner. Hükümdar Şu da Balasaguna dönerek bugün Şu adıyla anılan şehri yaptırır.

HUN DESTANLARI

1. Oğuz Kağan Destanı

Destan, MÖ 2. Yüzyıllara aittir ve yazıya 13. yüzyılda geçirilmiştir. Oğuz Kağan Destanı, Hun hükümdarı Metenin (Oğuz Kağan) yaşamını, yiğitliklerini, yaptığı savaşları, ülkesini genişletmesini ve oğulları arasında bölüştürmesini anlatır. Oğuz Kağan, doğduktan kırk gün sonra büyüyüp gelişir. Pişmemiş et ister ve kımız içer. Bir yiğit olur. Halka eziyet eden bir canavarı (gergedanı), bir sunguru (doğan) öldürür. Gökten inen ışığın içinde gördüğü göğün kızıyla evlenir; Gün, Ay, Yıldız adlı çocukları olur. Daha sonra bir ağaç kovuğunda yaşayan eşsiz güzellikteki bir kızla daha evlenir; Gök, Dağ, Deniz adlı çocukları olur. Hanlığını ilan edip yeryüzünün dört bir yanına elçiler gönderir. Kendisine itaat etmeyenlerle savaşmak için sefere çıkar. Sefer boyunca bir kurt ona yol gösterir. Ülkeleri (Suriye, Tangut…) egemenliği altına alır ve evine döner. Vezir Uluğ Türk, rüyasında üç gümüş oku kuzeye doğru kanatlanmış, doğudan batıya uzanmış bir altın yay görür. Rüyasını Oğuz Hana anlatır. Oğuz Han, artık yaşlandığının farkına vararak oğullarını çağırır. Gün, Ay ve Yıldız’ı gün doğusuna; Gök, Dağ ve Denizi gün batısına gönderir. Gün, Ay ve Yıldız avlanırken yolda som altından tam bir yay bulurlar. Dağ, Deniz ve Gök üç gümüş ok bulurlar. Yayı ve okları babalarına sunarlar. Oğuz Han kurultayı çağırır ve Gök Tanrı’ya borcunu ödediğini bildirerek yurdunu evlatları arasında paylaştırır.

2. Attila Destanı

Bir başka Hun destanı, Avrupa Hun hükümdarı Attila’ya (395 – 453) aittir. Avrupa’nın üçte ikisinden fazlasına hâkim olan Attila devletin sınırlarını Asya’ya taşımış bir kişidir. Batı ve Doğu Roma imparatorluklarını sık sık istila eden Attila’nın bu savaşları ve kahramanlıkları destanın konusudur.

GÖKTÜRK DESTANLARI

1.Bozkurt Destanı

Destan, Göktürklerin dişi bir kurttan türeyişlerini anlatır. Destanda Göktürkler, bir düşman baskınına uğrar. Türklerin hepsi kılıçtan geçirilir ve yok olur. Yalnızca bir genç yaralı olarak kurtulur. Düşmanlar onu da bulup kollarını, bacaklarını keserler; fakat genç ölmez. Dişi bir bozkurt gelip genci iyileştirir, onu sütü ile besler. Sonra düşmanlar geri dönüp bu genci öldürmek isterler. Kurt, genci kaçırır, kimsenin bulamayacağı bir mağaraya götürür. O mağarada yaşarlar. Bu dişi kurt ile gencin on erkek çocuğu olur. Bu kardeşlerin en akıllısı olan Aşine, Türklere hükümdar olur. Soyunu unutmadığını göstermek için de çadırının kapısının önüne, üzerinde kurt başı bulunan bir bayrak diker.

2.Ergenekon Destanı

Göktürklerin diğer destanı Ergenkon, Türklerin yüzyıllarca tarım yaparak, avlanarak, maden işleyerek çoğalıp yaşadıkları, etrafı aşılmaz dağlarla çevrili, kutsal bir yer olan Ergenekon’u anlatır. Destanda anlatılanlar, tarihsel olaylarla örtüşür. Destana göre, Tatar hanı Sevinç Han, Kırgız hanını ve başka hanları yanına alarak Göktürklere saldırır. Savaşı Göktürkler kazanırlarsa da, ganimete üşüşüp gaflete düşünce süratle geri dönüp saldıran düşmanları tarafından kılıçtan geçirilirler. Yalnızca Göktürk hakanı İlhan’ın o yıl evlendirdiği Kıyan adlı küçük oğlu ve Nüküz (Nohuz, Tokuz) isimli bir yeğeni , eşleriyle birlikte kurtulmayı başarır. At, davar ve devenin bol olduğu bir yere giderler. Sürüleri önlerine katıp karla kaplı, sarp bir geçide ulaşırlar. Tehlikeyi göze alarak geçide girip ilerleyince karşılarına cennet gibi bir vadi çıkar. Her türlü av hayvanının bulunduğu bu verimli vadiye Ergene- kon adını verirler. “Ergene” sarp, “kon” ise geçit demektir. İki aile, hayvanların etlerini yer, sütlerini içer, derilerini giyerler ve gün geçtikçe çoğalmaya başlarlar. Aradan dört yüz yıl geçer. Artık bu vadiye sığamayacaklarını anlayınca atalarından duydukları geçidi arar, fakat bulamazlar. Bir demirci, vadiyi kuşatan dağlardan birinde bir demir damarı olduğunu, onu eriterek bir yol açabileceklerini söyler. Bunun üzerine tüm ulusa odun kömür vergisi salarlar. Dağın en geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür yığarlar. Yetmiş deriden körük yapıp yetmiş yere yerleştirirler ve yaktıkları ateşi körüklemeye başlarlar. Demir erir ve yüklü bir devenin geçebileceği genişlikte bir yol açılır. Bu yolu kullanarak dışarı çıkarlar ve Tatarlardan öçlerini alırlar. O sırada Göktürklerin hükümdarı Börteçene’dir. Börteçene, Moğolcada Bozkurt anlamına gelir.

UYGUR DESTANLARI

1. Türeyiş Destanı

Türk destanlarının ortak motifi bozkurt, Türeyiş Destanı’nda da soyu başlatan unsurdur. Hun hakanının olağanüstü güzellikte iki kızı vardır. Hakan, Bu kadar güzel kızları insanoğlundan biriyle evlendiremem. Ben onları Tanrı’ya bağışlayacağım. der ve başkentin kuzeyinde büyük bir saray yaptırıp kızları oraya kapatır. Tanrım, bu kızları kabul et!” diye Tanrı’ya yalvarır. Bir süre sonra sarayın çevresinde bir kurt görünür. Küçük kızın bir çocuğu olur. Uygurlar bu çocuktan türer. Destanın farklı bir anlatımında, Kara Korum’da bulunan Tola ve Selenge adı verilen iki nehir Kamluca adlı bir yerde birleşir. Bu iki ırmağın arasında iki ağaç vardır. Ağaçlar iki dağın arasında yetişerek büyümüştür. Bir gün bu iki ağacın arasına gökten bir ışık iner. Dağlar yavaş yavaş büyümeye başlar. Hayranlıkla ve saygıyla oraya yaklaşan Uygurlar çok tatlı ve güzel nağmeler duyarlar. Bundan sonra her gece buraya ışık iner ve ışığın etrafında otuz şimşek çakar. Bir gün aynı yerde her birinde birer çocuğun olduğu beş çadır görürler. Halk saygı ile diz çökerek çocukları alır. Besleyip büyütmeleri için çocukları süt annelerine verirler. Böyle kutsal bir biçimde doğan çocuklar büyürler. En yiğit olanları Bökü Tegin (Böğü Han) hükümdar olur. Onun hükümdarlığında Uygurlar çoğalır ve güçlenirler.

2. Göç Destanı

Türeyiş Destanı’nın devamı niteliğindedir. Destanın girişinde “Türeyiş Destanı” küçük farklılıklarla anlatılır. Asıl olay Böğü Handan sonra başa geçen hükümdarlardan biri olan Yü-Lun Tiginden sonra başlar. Çinlilerle bir çok savaş yapan Yü-Lun Tigin halkını barışa ve rahata kavuşturmak için Çin sarayından bir kız alır. Oğlu Ko-li ile Çinli Prensesi evlendirir. Bu prenses Kara Korumda bulunan bir yerde oturur. Kara Korumun güneyinde iyi talih ve mutluluk getiren Kutluk Dağı vardır. Çinliler, prenses karşılığında bu dağı isterler ve Uygurlar’ı talihsiz bırakarak zayıflatmayı planlarlar. Dağı alan Çinliler, dağın etrafında büyük ateşler yakarlar. Dağ ısınınca üzerine kazanlarla sirke döküp küçük küçük parçalara ayırarak Çine götürürler. Bu taşların götürülmesinden sonra uğursuzluklar başlar. Kuraklık ve kıtlık meydana gelir. Hayvanlar inlemeye başlar. Yedi gün sonra Yü-Lun Tigin ve ardından onun yerine geçen hükümdarlar bir bir ölür. Halk bahtsız ve mutsuz olur. Her yerden Göç! Göç! sözü duyulur. Bunun üzerine Uyguriar, Doğu Türkistanda bulunan Turfana göç ederler ve Beş Balig şehrini kurarlar.

İslamiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları

İslami dönem Türk destanları çoğunlukla İslamiyetin kabulünü, yayılışını ve bu yolda gösterilen kahramanca çabaları anlatan, yani menâkıbname özelliği gösteren eserlerdir.

1. Satuk Buğra Han Destanı

Destanda Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın İslam dinini kabul etmesi ve İslamiyeti yaymak için verdiği mücadele anlatılır. Destan 9. ve 10. yüzyıllarda oluşmuştur. Karahanlılar ilk Müslüman Türk devletidir. Satuk Buğra Han, Türklerin toplu hâlde İslama geçmesini sağlamıştır. Müslüman olduğunu açıklayıp Abdülkerim adını da alan Satuk Buğra Han, amcası ile mücadeleye başlar, Fergana Savaşı’nı yapar, Atbaşı kalesini zapt eder; Kaşgar’ı fetheder, Türk ülkelerinde İslamiyeti hızla yayar. Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirir. Birçok savaş yapar. Hükümdarlığı boyunca İslamiyetin yayılmasını sağlar. Destana göre Hz. Muhammet’in kanatlı atı Burak’ın sırtında göklere yükseldiği Miraç Gecesinde gök katlarında, kendinden önceki peygamberleri görür. Bunlar arasında birini tanıyamaz ve Cebraile bunun kim olduğunu sorar. Cebrail: Bu peygamber değildir. Bu sizin ölümünüzden üç asır sonra dünyaya inecek olan bir ruhtur. Türkistanda sizin dininizi yayacak olan bu ruh Abdülkerim Satuk Buğra Han adını alacaktır. der. Hz. Muhammet yeryüzüne döndükten sonra İslamiyet’i Türk ülkesine yayacak olan bu insan için her gün dua eder. Abdülkerim Satuk Buğra Hana bazı olağanüstü özellikler de yüklenmiştir. Destanda Satuk Buğra Han’ın düşmana uzatıldığında kırk adım uzayan bir kılıcının olduğu ve savaşlarda ağzından ateşler saçarak düşmanları yaktığı anlatılır.

2. Manas Destanı

Kırgız Türkleri’nin destanıdır. 600 bin dizeden oluşan Manas, dünyanın en uzun destanıdır. Nogay Türkü Manas, bir hükümdar ve İslamiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır.. Manas’ın etrafındaki Müslüman Kırgızlarla Putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleleri destanın konusudur. Destan 11 ve 12. yüzyıllarda oluşmaya başlamıştır. Manas Destanı Türklerin İslamiyete geçiş dönemi ürünüdür. Destan üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler Manas, oğlu Semetey ve torunu Seytek ile ilgilidir.

3. Cengiz Han Destanı (Cengiznâme)

Orta Asya’da yaşayan Türk boyları arasında 13. yüzyılda doğup gelişmiş bir destandır. Cengiz’in soyu, doğumu, fetihleri ve etkileri hakkındaki genel halk rivayetlerinden derlenmiş, tarihî bir destandır. Destanda Şaman dininin etkisi görülür. Cengiz Han, Uygurların Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile kurttan doğar.
Soyu
Oğuz Hana dayanan Cengiz Han ve oğulları Doğu Asyadan Doğu Avrupaya dağınık ve irili ufaklı devletler hâlinde yaşayan bütün halkları hâkimiyeti altına almış; böylece 9. yüzyılın ortalarından itibaren irili ufaklı devletler tarafından idare edilen Asya, tek bir çatı altında toplanmıştır.

4. Timur Destanı

Yıldırım Bayezid’i Ankara Savaşı’nda yenen Timur’u anlatan destandır. Timur Destanı, Cengiz Han’ın soyundan gelmediği hâlde Çağatay hanlığında önemli başarılar kazanan, Maveraünnehir’e tek başına hâkim olarak kendi imparatorluğunu kuran Timurun (1336- 1405) hayatını ve savaşlarını konu edinir.

5. Edige Destanı

Edige Mirza Bahadır, Altınordu hükümdarıdır. Destanda, 13. yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığı’nın 15. yüzyılda Timurlar tarafından yıkılışı anlatılır. Edige, Altınordu’yu ayakta tutmak için mücadele verir. Destan, Edige’nin ölümünden sonra 15. yüzyılda destanlaştırılmıştır.

6. Battal Gazi Destanı (Battalnâme)

Seyyid (Peygamber Hazret-i Muhammed soyundan gelen kişi) Battal Gazi, 8. yüzyılda Arap-Bizans savaşlarında meşhur olmuş Arap bir komutandır. Battal, kahraman demektir. Battal’ın adı Abdullah’tır. İslam halifesi ve Bizans kayseri arasındaki rekabette sık sık Malatya’ya sefer düzenleyen Battal Gazi, güçlü Bizans ordularını her defasında yener. Destan, 10. ve 11. yüzyıllardaki bazı tarihsel olayları da içine alır. Battalname’de anlatılanlar, Arap destanı “Zâtü’l-Himme”, Bizans destanı “Digenis Akritas”ta da vardır. 12. ve 13. yüzyıllarda Battalnâme adı ile nesir biçiminde yazıya geçirilen destanda, Battal Gazi’nin Hindistan’a ve Kaf Dağı’na gitmesi ve doğaüstü unsurlarla mücadelesi gibi hayali maceralar da vardır. Battal Gazi destanda, bütün dilleri konuşabilen biridir. Keşiş kılığına girerek Hristiyanlar arasında rahat rahat dolaşır. Allah, Battal Gazi’ye birçok üstün özellik vermiştir. Âdem peygamberin iki bölük saçı, Davud peygamberin zırhı, İshak peygamberin zırhlı örtüsü, Hz. Hamzanın bütün silahları Battal Gaziye ulaştırılmıştır. Ayrıca Aşkar adlı bir de atı vardır ve ata bu isim Allah tarafından verilmiştir. Bu destan, Anadolu’da oluşan diğer destanlara (Danişmendnâme ve Saltuknâme) kaynaklık etmiştir.

 

7. Danişmend Gazi Destanı (Danişmendnâme)

Danişmentlilerin kurucusu Melik Danişment Gazinin etrafında 11. yüzyılda oluşmuştur. Destan, Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı 2. İzzeddin Keykâvusun emriyle İbn Âlâ tarafından 1245te halk arasındaki menkıbelerin toplanmasıyla oluşmuştur. Daha sonra, 1. Murat’ın emriyle Tokat Kalesi dizdârı Arif Ali tarafından 1360 yılında benzer bir çalışma yaptırılmıştır. Danişmendnâme birbirinin devamı 17 bölümden oluşur. 13 – 14. yy.larda yazıya geçirilen destan, Battal Gazi Destanı’nın devamı niteliğindedir ancak Arap Battal Gazi’nin aksine Danişmend Gazi Türk’tür. 1071 Malazgirt fatihi Alp Arslan’ın dikkatini çeken Danişmend Gazi, Malazgirt Savaşı’nda zaferin kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Zaferden sonra Danişmendli hanedanlığını kurmuştur. Destan Anadolu’da başlayan Türk-Bizans mücadelelerini anlatmaktadır.

 8. Saltuk Gazi Destanı (Saltuknâme)

Sarı Saltuk, 13. yüzyılda Anadolu ve Rumeli’nin fethi sırasında önemli rol oynamış bir evliya kabul edilir. Destan, 15. yüzyılda Cem Sultan’ın talimatıyla Ebu’l Hayr er Rûmi tarafından yedi senelik bir çalışma sonucunda yazıya geçirilmiştir. Saltuknâme’de Sarı Saltuk, Hz. Muhammed soyundan Battal Gazi’nin torunudur. O da Battal Gazi gibi özelliklere sahiptir. Avrupa dillerini, dinlerini bilginler kadar bilir, türlü hilelerle şehirlere girer, kilisede vaaz verir, insanları Müslüman yapar. Destanda Sarı Saltuk bazen savaşçı kimliğiyle, bazen keramet gösteren bir veli kimliğiyle, bazen Kaf Dağı’na giden, cadılarla, devlerle savaşan bir masal kahramanı olarak; bazen Osman Gazi, Orhan Gazi, Nasrettin Hoca, Mevlana gibi kişilerin yanında bir tarihi kişilik olarak karşımıza çıkar. Destanın mekanı, Anadolu, Avrupa, Asya ve Afrika’dır. almaktadır.

9. Köroğlu Destanı

İslami dönemde oluşmuştur ancak dini özellik taşımaz. Bütün Türk boyları arasında bilinir. Destanın farklı aşıklarca anlatılan 24 ayrı söylenişi (varyant, kol) vardır. Varyantlar; Asya’dan Avrupa’ya birçok yerden derlenmiştir. Köroğlu, hem kahraman hem de saz çalıp şiir söyleyen bir âşıktır. Âşık Köroğlu ile aynı kişi değildir. Doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen Köroğlunun asıl adı Ruşen Alidir. 16. yüzyılda Bolu civarında yaşadığı tahmin edilir. Destanda Bolu Beyi, seyislerinden biri olan Yusuf’tan hünerli ve değerli bir at ister. Yusuf, iyi cins bir tay bulur. Gösterişli bir tay değildir; ama iyi bir bakımla harikulade bir at olacaktır. Bolu Beyi tayı beğenmez. Çok kızar ve Seyis Yusuf’un gözlerine mil çekilmesini emreder. Bundan sonra Ruşen Ali, körün oğlu olarak (Köroğlu) anılır. Yusuf ve Ruşen Ali tayı da alarak oradan uzaklaşırlar. Tayı karanlık bir ahırda beslerler. Kır tayı arada bir dışarı çıkararak koştururlar. Tayın ayakları çamura değmediği zaman istenilen duruma geldiği anlaşılır. Bu arada Ruşen Ali büyür ve yiğit biri olur. Bir gün baba oğul, Aras nehrinde, Yusufun rüyasında gördüğü bir ermişin Bingöl Dağları’ndan geleceğini haber verdiği üç sihirli su köpüğünü beklerler. Bu köpükleri Yusuf içecek, hem gözleri açılacak hem de Bolu Beyinden öcünü almak için gereken güç ve gençliği elde edecektir. Ruşen Ali köpükler gelince dayanamaz, babasına haber vermeden üçünü de kendisi içer. Ruşen Ali bu köpükler sayesinde sonsuz yaşama gücü, yiğitlik ve şairlik gücü elde eder. Babasının intikamını alma görevi de artık kendisinindir. Bir süre sonra babası ölür. Ruşen Ali, Kırat’ı da alarak dağa çıkar. Artık Köroğludur. Çamlıbele bir kale yaptırır. Eşkıyalar onun çevresinde toplanır Zenginlerden alarak yoksullara dağıtır. Bolu Beyi’nin kız kardeşini kaçırır ve onunla evlenir. Bolu Beyiyle mücadele eder ve onu yenilgiye uğratır. Aradan yıllar geçer Tüfek icat oldu mertlik bozuldu. diyen Köroğlu, etrafındaki eşkıyaları dağıtır ve ortadan kaybolur.

 

Türk destanlarında sıkça kullanılan motifler:

  1. Işık motifi
  2. Ağaç motifi
  3. Ok-yay motifi
  4. Gökbörü (Bozkurt) motifi
  5. At motifi
  6. Rüya motifi
  7. Mağara motifi
  8. Kırklar motifi


Sümer Destanı: Gılgamış Destanı

Güçlü, zalim aynı zamanda da bir kahraman olan Sümer Kralı Gılgamış’ın serüvenlerini anlatan bir destandır. Sümerlerin yaşantısı hakkında bilgi verdiği ve pek çok Anadolu destanına kaynaklık ettiği için önemlidir. Dünyanın bilinen ilk destanıdır.

 

Yunan Destanları: İlyada - Odysseia

Ege Denizi’nin çevresinde yaşayan toplumları anlatır. Şair Homeros yazıya aktarmıştır. Destanların konusu Truva Savaşlarıdır. İlyada’da Yunanlıların Truva'ya gidişi, Odysseia’da Turuva'dan dönüşleri işlenmiştir.

 

İran (Fars) Destanı: Şehname

Konusu İran-Türk savaşlarıdır. Saka (İskit) Türklerinin Alp Er Tunga Destanında da aynı konular işlenmiştir. İran şairi Firdevsi tarafından mesnevi nazım şekliyle 60.000 beyit olarak yazıya aktarılmıştır.

 

Fin Destanı: Kalavela Destanı

Bu destanda Fin mitolojisi, Finlerin Macarlarla aynı kökten geldikleri anlatılmıştır. Destan Dr. Lönrot tarafından yazıya geçirilmiştir.

 

Hint Destanları: Ramayana Destan

Ayuyha Kralı Rama’nın hayatını anlatan bir destandır.

 

Mahabharata Destanı

M.S. IV. yüzyılda yazıldığı sanılır. Pandavalar ile Kavravaların savaşı ele alınmıştır. 200.000 dizeden oluşmuştur.

 

Alman Destanı: Nibelungen Destanı

VI. yüzyılda oluştuğu sanılan bu destanın asıl konusu Burgondların Hunlar tarafından kılıçtan geçirilmesidir. Buna sonradan Yiğit Siegfried’in uydurma hikâyesi de eklenmiş ve ulusal bir destan oluşturulmuştur.

 

Diğer Destanlar:

Japon- Şinto, Rus-İgor, Fransız- Chanson de Roland (Roland Destanı)


Türk Edebiyatı Yapay Destanları

İstanbul Fetih Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)

Üç Şehitler Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca): Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.


Çanakkale Destanı (Fazıl Hüsnü Dağlarca)


Çanakkale Şehitlerine (Mehmet Akif):Kurtuluş Savaşı’ndan bazı kesitler anlatılır.


Genç Osman Destanı (Kayıkçı Kul Mustafa)


Kuvayi Milliye Destanı (Nazım Hikmet)


Kurtuluş Savaşı Destanı (Cahit Külebi)


Sakarya Meydan Savaşı (Ceyhun Atuf Kansu)


Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı (Gülten Akın)


Dünya Edebiyatı Yapay Destanları

Kurtarılmış Kudüs (Tasso – İtalyan Edebiyatı): I. Haçlı seferinde Kudüs’ün alınışı anlatılır.)


Kayıp Cennet (Milton – İngiliz Edebiyatı): İnsanın cennetten kovuluşu ve Tanrı’nın şeytanla mücadelesini anlatır.


İlahi Komedya (Dante – İtalyan Edebiyatı): Öteki dünyaya Dante’nin yaptığı 7 günlük gezi anlatılır.

Çılgın Orlando (Ludovico Ariosto – İtalyan Edebiyatı): Bu destanda Charlemagne döneminde Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında geçen savaşlar anlatılmıştır.                                           

 

Fransız Destanı Henriade (Voltaire) 


Latin Destanı Aenies (Vergilius)