17. Gün
| Yazma | Konuşma | Okuma | Dinleme-İzleme |
Pazar | Cümle ve ilgili kavramlar deftere yazılacak ve fotoğrafı grubu atılacak. | 1. Her öğrenci cümlelerin ve ilgili kavramların ses kaydını gruba atacak. 2. Necati Bey'in "döne döne" redifli gazelinin ses kaydı atılacak. | Aşağıda verilen metin ve şiir okunacak (Necati Bey ve Baki'yi anlatan Osman Horata'nın metni okunacak.). | Eşleşen öğrencilerden biri cümleyi okuyacak, diğeri gözleri kapalı kavramları ezbere söyleyecek. Her iki öğrenci de yapacak. Necip Fazıl Kısakürek'in Çile şiiri kendi sesinden izlenecek. |
Taşlıcalı Yahya, Kanuni’nin şehzadesi Mustafa
için Baki ise Kanuni için terkibibent yazmıştır. |
mersiye |
Türk edebiyatının en çok gazel şairi Zati,
ikinci şairi ise Muhibbi’dir. |
Kanuni, aa, ba, ca… |
L&M (Elem) şairi Fuzuli’nin Leyla ile
Mecnun dışında üç dilde Divanları, naat örneği Su Kasidesi, maktel örneği
Hadikatü’s-Süeda, Beng ü Bade, Sıhhat ü Maraz’ı vardır. |
Şikayet Mektupları, Sakiname, Enisü’l Kalp,
Rind ü Zahid |
“Döne döne” gazelini yazan Necati Bey’e çok
sayıda nazire yazılmıştır. Baki ve Muhibbi de bu gazeli tanzir etmiştir. |
Nazire mecmuaları |
Sen olasan diyü yir yir asılup âyineler Gelene gidene eyler nazarı döne döne |
Sen-sevgili, aynalar sevgiliye aşık |
Sen olasan diyü yir yir asılup âyineler |
Hüsnitalil, tekrir |
Metafizik konularla ilgilenen “Çile” şairi Necip
Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu’da tarih, medeniyet, Batılılaşma ve politika
konularını işlemiş yazmış ve tiyatroyla ilgilenmiştir. |
Tohum, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey |
Janjak Russo 18. Yüzyılda gerçekliği parçalayıp
anlaşılmaz hale getiren akıl yerine duyguları öne çıkarır. |
Romantizm: Göte, Şiller, Montesku, Hügo, Volter;
Kemal, Haceievvel, Ekrem, AHT |
Kemal Tasvir-i Efkar’daki makalesinde Milli Edebiyat
dil anlayışına yakın görüşleri serdeder. |
Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı
Mülahazâtı Şâmildir |
"Anlam araştırmak için şiiri deşmek,
şakıması yaz gecelerinin yıldızlarını ürperten zavallı bir kuşu, eti için
öldürmekten farklı olmasa gerek. Et zerresi, susturulan o büyüleyici sesin
yerini doldurabilir mi?" |
Ahmet Haşim-Piyale mukaddimesi-Şiir Hakkında
Bazı Mülahazalar |
Necâtî
Bey
Asıl
adı İsa olan Necâtî Bey'in doğum yeri ve tarihi bilinmiyor. Onun bir devşirme
çocuğuyken Edirneli bir hanım tarafından evlatlık alındığı rivayet edilmektedir.
Necâtî Bey, iyi bir eğitim görmekle birlikte, şiir ve nesir yazmaya heves
ederek tahsilini yarıda bırakmıştır. Gençliğini Kastamonu'da geçiren Necâtî
Bey, ismini ilk olarak burada duyurmaya başlar. Fatih devrinin sonlarına doğru,
Kastamonu'dan geçen bir kervan onun «döne döne» redifli gazelini çok beğenip,
beraberinde Bursa'ya götürerek; devrin büyük şairi Ahmed Paşa'nın da içinde
bulunduğu şairler meclisinde okur ve 'Nuh' isminde Necâtî mahlaslı yeni bir
şairin 'zuhûr 'ettiğini anlatırlar. Necâtî Bey, bir süre sonra da İstanbul'a
gelerek şairlikteki kudretini Fatih'e duyurmayı başarır ve dîvan katibi olarak
tayin edilir. Daha sonra Mısır, Manisa, Karaman gibi yerlerde dîvan kâtipliği
ve nişancılık gibi görevlerde bulunan şair, devlet hizmetinden elini çektikten
sonra, padişah tarafından verilen akçe ile hayatını idame ettirirken 1509
yılında ölür. Onun tek eseri Dîvanıdır. Devrin kaynaklarında Necâtî Bey, Dîvan
şiirine millî bir kimlik kazandıran ve Türk şairlerini İranlı şairlerin küçük
görmelerinden kurtaran bir şahsiyet olarak nitelenir. Dîvan şiirinin
temellerini koyanlardan biri olan Necâtî Bey, bu sebeple devrinde
"Husrev-i Rûm" olarak anılmıştır.
Bakî
Necâtî
Bey'in ölümünden on dokuz yıl sonra doğan (M. 1626-1627) Bakî'nin asıl adı
Mahmud Abdulbakî'dir. Fatih Camiî müezzinlerinden Mehmed Efendi'nin oğlu olan
Bakî, çocukluğunda saraç çıraklığı yapar fakat okuma ve öğrenmeye duyduğu
büyük heves, onun iyi bir eğitim görmesini sağlar. Devrin şairlerinin piri olan
Zatî'den feyz alan Bakî, daha medrese öğrencisiyken şiirleriyle şöhreti yakalar,
Kanunî devrinde el üstünde tutulur; II. Selim ve III. Murad dönemlerinde ününü
daha da arttırır ve Süleymaniye müderrisliğine kadar yükselir. Bir süre Mekke
ve Medine kadılıklarında bulunan Bakî, Rumeli kazaskerliğinden şeyhülislâmlığa
yükselemeden emekli olur ve Necâti'den doksan bir yıl sonra 1600 yılında ölür. Devrinde
«Sultân-ı Şâirân-ı Rûm» kabul edilen Bakî, Dîvan şiirini ses ve teknik olarak
en üst seviyeye çıkaran bir ses şairi olarak kabul edilir. Âşık Çelebi'ye göre
devrinin benzeri olmayan en büyük şairi olan Bakî; XV. yüzyıl şairlerinden
Necâtî Bey ve Ahmed Paşa ile XVIII. yüzyıl şairlerinden Nef'î ve Şeyhülislam
Yahya arasında bir köprü durumundadır
Necati Bey’in
döne döne redifli gazeli |
Baki’nin döne
döne redifli gazele naziresi |
Çıkalı
göklere âhım şererî döne döne Yandı
kandil-i sipihrün cigeri döne döne Ayagı yer mi
basar zülfüne ber-dâr olanın Zevk u
şevkîle virür cân u seri döne döne Sen turup
raks idesin karşuna ben boynum egem İne zülfün
koca sen sîm-beri döne döne Şâm-ı
zülfünle gönül mısrı harâb oldı deyü Sana iletdi
kebûter haberi döne döne Sen olasın
deyü yer yer asılub âyîneler Gelene gidene
eyler nazarı döne döne Ka‘be olmasa
kapun ayla gün leyl ü nehâr Eylemezlerdi
tavâf ol güzerî döne döne Ey Necâtî
yaraşur mutribî şeh meclisinün Raks urub
okıya bu şi‘r-i teri döne döne |
Çıkar eflâke
derûnum şereri döne döne Dökilür hâke
yaşum katreleri döne döne Aşık-ı
haste-dilün niteki fânûs-ı hayâl Nâr-ı aşkuñla
yanupdur ciğeri döne döne Bister-i
gamda gözüm giceler uyhu görmez İderin subha
degin nâleleri döne döne Zevrak-âsâ
gam-ı aşkuñla yaşum gird-âbı Gark idüpdür
sanemâ çeşm-i teri döne döne İd-gâhuñ
göreyin inlesün ol dolabı İle seyr
itdürür ol sîm-beri döne döne Dîde-i encüme
kühl olmag içün eflâke Gird-bâd ile
çıkar hâk-i deri döne döne Tolaşaldan
ruhı şem 'ine dil-i ser-geşte Yakdı
pervâne-sıfat bâl ü peri döne döne Katre-i
eşkine öykündi diyü Bâkî'nüñ Çarh-i hakkâk yonupdur güheri döne döne |
ÇİLE
Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...
Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet!
Dediklerin çıktı ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.
Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum öz ağzımdan kafatasımı.
Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikât, al sana rûyâ!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!
Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çâre diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünyâ etti hediye.
Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamânı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.
Nesin sen, hakîkat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!
---
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.
Niçin küçülüyor eşyâ uzakta?
Gözsüz görüyorum rûyâda, nasıl?
Zamânın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?
Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azâb;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrârını aç!
Annemin duâsı, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Tesellî pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.
Bu mu, rûyâlarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...
Akrep, nokta nokta rûhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.
---
Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim
mesâfelerden!
Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rûyâmı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.
Büyücü, büyücü, ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.
Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvablarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mîmârının seçtiği arsa;
Hayattan muhâcir; eşyâdan öksüz?
Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!
Ne yalanlarda var, ne hakîkatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabîatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
---
Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamânın, hem geleceğin.
Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde Mâverâ Dede.
Yandı sırça saray, İlâhî Yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.
Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr.
İçiçe mîmârî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr!
Nizâm köpürüyor, med vakti deniz;
Nizâm köpürüyor, tâ çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.
Kaçır beni âheng, al beni birlik!
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şâirlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta!
Öteler, öteler, gayemin malı;
Mesâfe ekinim, zaman mâdenim.
Gökte saman-yolu benim olmalı!
Dipsizlik gölünde, inciler benim.
Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuz'a varmak...
Necip Fazıl KISAKÜREK
Günlere Göre Eşleştirme Kurası
| Hüdayinabit | | |
Çarşamba | | | |
| Elif | vs | Tarık |
| Ceren | vs | Zehra |
| Görkem | vs | Sude |
| Efe | vs | Abdullah |
Perşembe | | | |
| Tarık | vs | Abdullah |
| Sude | vs | Efe |
| Zehra | vs | Görkem |
| Elif | vs | Ceren |
Cuma | | | |
| Ceren | vs | Tarık |
| Görkem | vs | Elif |
| Efe | vs | Zehra |
| Abdullah | vs | Sude |
Cumartesi | | | |
| Tarık | vs | Sude |
| Zehra | vs | Abdullah |
| Elif | vs | Efe |
| Ceren | vs | Görkem |
Pazar | | | |
| Görkem | vs | Tarık |
| Efe | vs | Ceren |
| Abdullah | vs | Elif |
| Sude | vs | Zehra |
Pazartesi | | | |
| Tarık | vs | Zehra |
| Elif | vs | Sude |
| Ceren | vs | Abdullah |
| Görkem | vs | Efe |
Salı | | | |
| Efe | vs | Tarık |
| Abdullah | vs | Görkem |
| Sude | vs | Ceren |
| Zehra | vs | Elif |
Üyelerin Rapor Cümleleri ve Görevleri
İnternet kapalı konumda bütün görevleri peş peşe Hüdayinabit'e atmak.
Yazma ödevini yaptım ve fotoğrafı gruba attım.
Cümle ve kavramların ses kaydını gruba attım.
Metin ve şiiri okudum.
Arkadaşım .... cümlelerle ilgili kavramları eksik/tam verdi.
Dinleme görevini tamamladım.
Başkanın Görevi ve Rapor Cümleleri
23.59'da bütün grup üyelerinin görevlerini yapıp yapmadığını denetlemek.
Grubu denetledim. Herkes görevini eksiksiz yapmış.
Grubu denetledim. ... adlı üye/üyeler cezaya kaldı ve danışmana ilettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.