burkulduğunu duydum; hala bu kıskançlığın te'siri altındayım.
Bu bende artık bir hastalık halini aldı. Lakin galiba
yüzde doksan dokuzumuz bu illetle ? ; öldürmüyor amma
çok çekdiriyor. Aklım hep yemeğe dair düşüncelerle dolu,
dilimde hep bol yemek lafı; her yerde, her zaman yiyeceğe,
içeceğe dair konuşsak diyorum. Çocukluğumuzda aşık
olurduk, sevgilimizin lakırdısını etmek ihtiyacıyla kıvranır,
yanar, tutuşurduk... Tıpkı öyle, başka her bahse lakaydım.
Rejinin temdidi, tramvay kazası, Türkcülük ve Acem
bozuntuluğu... Hiç birini anlamıyorum, kavramıyorum. Vapur,
tren sohbetlerinin birini dinliyorum. Lakin şöyle uzakdan
biri: " Efendim, iki yumurtayı iyice çalkalayıp...."
Mukaddimesiyle bir yemek tarifine başladı mı, heman kulaklarılı dikip
pür-dikkat kesiliyorum. Bu zaman ister sağ tarafda Zeki Bey kemanını
inletsin, solumda hani şu dünyanın kırıldığı Habide Kantatiris?
şarkıları söylesin, ben ötekine, kaygana veya lalalığa? tarifine
can atıyorum. Sanat ve zevk namına ne ayıp! Yarı boş midem
dizginsiz bir at gibi bana ram olmuyor ki; tabakat-ı hayalden
anlamıyor, en adi ve madi taraflara sürükleyip götürüyor
şimdilik damağımda mideme tabi, teşkilat-ı dahiliyemde anarşi
hükümran; karnım bir Bolşeviki, bir kızıl hassa neferi gibi
aklımı, iz'anımı, 'irfanımı susdurdu, ürküttü,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.