vücudum da bir başına hükümran... Mecazi ve gayr-i mecazi manasıyla
yemediği herze kalmadı.
Demin bendeki bu hali hastalık veya aşka benzetmiştim.
Marazi olduğuna hiç şüphem yok, lakin aşkdeğil asla;
ben yalnız bir çeşit yimeği, bir nevi tatlıyı sevmiyorum ve onun
hasretini çekmiyorum ki... Bir değil, beş değil, iyi ve fenasını da
pek aramıyorum. Demek ki ben aşık değil, o amiyane tabirle
-maazah- "zendost"um; yeme ve içme zendostu... Sokakda
camekanlara, vapur trende herkesin elindeki paket ve çantalara
öyle harisane göz atıyorum ki biraz daha geçerse gözden
söz atmağa da başlayacağımdan korkuyorum. dirler ki ba'z
çapkınlar harici şekilden tecrid ile hayallerinde vücudları üryan
görmek ahlaksızlığıyla melufmuşlar. Bu bende de başladı: Paketlerin
nevi
ve şekline göre içindekilere hükmediyorum: Hayalen
sicimleri çözüyor, kâğıtları
itina ile açıyor, muhteviyatını
gözümün önüne seriyorum, seyre dalıyorum. Ahlâkımdaki bu
tereddiyi,
bilseniz, ne hicap ve yeisle ifşa ediyorum...
Bir yemeği «yapayım veya yapmıyayım»
lâkırdısını dinlemek az zevk mi?
Evvelleri helva sohbetleri olurmuş, şimdi de
öyle, biz,
haftada bir bunu yapıyoruz. Yalnız bir fark var: O zamanlar helvayı
yerler ve konuşurlarmış, biz şimdileri yalnız konuşuyoruz.
Bahar gelecek, yakında kiraz, çilek çıkacak diye
yüreğim
üzülüyor. Manav dükkânları önünde portakal ve kuru incire
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.