Sanat, Edebiyat, Dil, Kültür; Osmanlı Türkçesi / Osmanlıca örnek metin ve okunuşları
Translate
Sayfalar
Cumartesi, Mart 31, 2018
Perşembe, Mart 29, 2018
Çarşamba, Mart 28, 2018
Muhâkemetü’l-Lugateyn Ali Şir Nevai (Farsça ve Türkçe/Hintçe Arapça) ( ali şir nevai muhakemet ül lugateyn)
Muhâkemetü’l-Lugateyn
(محاكمة اللغتين)
Çağatay Edebiyatı’nın büyük ismi Ali Şîr Nevâî’nin (ö. 906/1501) Farsça ile Türkçe’yi karşılaştırdığı eserin adıdır.
Çağatay Edebiyatı’nın büyük ismi Ali Şîr Nevâî’nin (ö. 906/1501) Farsça ile Türkçe’yi karşılaştırdığı eserin adıdır.
Ali Şir Nevai,
döneminde önemli olan dört dilden Arapçanın dinin dili olmasından dolayı en
üstün dil olduğunu vurgular. Hintçenin en kötü, Türkçenin Arapçadan sonra gelen
güzel bir dil olduğunu ifade eder.
Şair Nevai, insanın dil ve konuşma
yeteneğiyle diğer canlılardan ayrıldığını düşünür ve Kur’an ayetlerinin, Hz. Peygamber’in
hadislerinin dili Arapça olduğu için en şerefli dil Arapçadır.
Nevai’ye göre
Türkçe Hz. Nuh’un oğlu Yafes’e, Farsça Sam’a, Hintçe Ham’a verilmiştir. Ham
başkasına saygısızlık ettiğinden Hintçe fasih ve beliğ bir olamamıştır.
Neai eseri 1499’da
kaleme almıştır. Dönemin kültür ve edebiyatına hakim dil Farsçadır. Yazar
Arapçayı bir numaraya, Hintçeyi dört numaraya yerleştirdiği için sadece Farsça
ve Türkçeyi “muhakeme” etmiştir. Yazar eseri bölümlere ayırmadan ve serbestçe
yazar. Nevai, iki dili kelime hazinesi, dil bilgisi, fonetik, edebi sanatlar
gibi açılardan Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu iddia eder ve söylediklerini
delillendirir.
Nevai eseri
ölümünden bir yıl önce yazmıştır. On beş yaşında Farsça şiir yazarak kariyerine
başlayan Nevai, Fars dili ve edebiyatının kendisinden daha iyi bilenin olmadığı
iddiasındadır. Nevai 40 yıldır Farsça ve Türkçe şairlerin şiirlerini düzeltmesi
için otorite kabul ettiği biridir.
Şair iki dili
karşılaştırmadan önce iki ırkı karşılaştırır (Fars-Türk). Türklerin Farslardan
daha pratik, yüksek kavrayışlı, saf, temiz kalpli, Farslar da Türklerden ilim,
marifet ve teffekkürde daha derindir. Türklerin dili daha mükemmeldir. 100
Türkçe fiil üzerinden söylediklerini destekleyen Nevai, bu fiilleri karşılamak
için Farsçanın Arapçadan destek aldığı görüşündedir. Türkçe cinas, ses, ünlüler
açısından üstündür. Türkçe yapım ekleri yeni kelimeler türetmek için müsaittir.
Yine Nevai’ye göre Türkçe; kuşlar, yer isimleri, av hayvanları, biniş
takımları, giysiler, akrabalık ilişkileri, yiyecek içecek isimleri açısından
daha zengindir.
İlk çalışma Etienne
Marc Quatremère (Chrestomathies Orientals, Extraits d’Ali-Schir, Paris 1841, s.
1-39) tarafından yapılmıştır. Eserin metinli Fransızca çevirisi 1845’te yapılmıştır:
(Chrestomathie en turk oriental, Paris 1845). Muhâkemetü’l-lugateyn, Osmanlı’da
ilk defa Nilüfer dergisinde özet (Bursa 1307) ve Türkiye Türkçesi’yle yayımlanmıştır:
(İbn Mevlânâ Veled [Veled Çelebi], İstanbul 1315. Eser üzerinde Necip Asım, , İ.
Refet Işıtman, Agâh Sırrı Levend gibi isimler çalışmış, F. Sema Barutçu Özönder
metin, edisyon kritik, tercüme ve bir yazmanın tıpkıbasımını yayımlamış (Ankara
1996).
Eserle ilgili diğer
çalışmalar: Türkmenistan’da Abdülhakim Kulmuhammedov (Aşgabat 1925), Özbekistan’da
Aybek-Parsa Şamsiyev (Taşkent 1948, III, 171-219, E. A. Osmanov (Taşkent 1948),
U. Sanakulov (Taşkent 1971), Suyima Ganiyeva (Alişer Navoi: Mukammal Asarlar
Toplamı içinde, Taşkent 2000, XVI, 5-40); Afganistan’da Muhammed Yâkub Vâhidî
(Kâbil 1363 hş.); Doğu Türkistan’da Hemit Tömür - Abdurup Polat
(Muhâkemetü’l-lugateyn: İkki Til Münâzarası, 1988
Kaynaklar: İslam
Ansiklopedisi Muhakemetü’l-Lugateyn maddesi ve Ali Şîr Nevâî, İki Dilin
Muhakemesi (haz. F. Sema Barutçu Özönder), Ankara 1996
Eserin orijinalini indirmek isterseniz:
https://turuz.com/en/book/title/Mahakimetul+Lughateyn-Mir+Alishir+Nevayi-El+Yazma
Çağatay Edebiyatı Ali Şir Nevai ve Hüseyin Baykara
Çağatay Edebiyatı Ali Şir Nevai ve Hüseyin Baykara
Salı, Mart 27, 2018
Pazartesi, Mart 26, 2018
Pazar, Mart 25, 2018
Cumartesi, Mart 24, 2018
Fıkra: Fadime ve Entel Temel
Temel karısı
Fadime’yi çağırmış: Kız Fadime, cahilluk ve bilinçsizluktan kurtulmamiz
şarttur. Bundan böyle her gün gazete okuyacağum.
Fadime:İyi
fikir Temel.
Temel: Gazeteyi
kasabadan sen alacaksun, Fadime.
Fadime:Kasaba
5 kilometre yol, her gün nasul alayum Temel? Sen deli misun?
Temel: Ben
anlamam Fadime!..
Fadime
çaresiz her gün sabahtan gazete almaya gitmeye başlamış. Ancak daha haftasına
kalmadan bıkmış. Temel’e de karşı çıkmaya korktuğundan karar kara ne yapacağını
düşünürken, aklına bir çare gelmiş. Ertesi gün kasabaya gittiğinde 7 tane
farklı gazete almış ve “Her gün bir başkasını veririm, Temel de anlamaz.” diye
düşünmüş. Gerçekten her gün sabah olunca başka bir gazeteyi Temel’e vermiş. 4.
gün Temel isyan etmiş, elindeki gazeteyi fırlatarak bağırmış:
Haçan, bu
kadar da olmaz, daa!.. Aynı adam, aynı arabayi, dört gündür aynı direğe toslayi…
Cuma, Mart 23, 2018
Fıkra: Harvardlı Kızılderili Reisi ve Meteoroloji
Kızılderili reisi, oğlunu Harvard Üniversitesine göndermeye karar verir. Oğlu gayet başarılı bir şekilde Harvard'ı bitirir ve döner. Oğluyla gurur duyan kabile reisi, oğluna kendisi sağ olmasına rağmen kabileyi daha ileri götüreceğini düşünerek oğlunun kabilenin başına geçmesini emreder.
Kabilenin
başına geçen Harvardlı yeni Reis başlar çalışmaya. Kabile hakkında
bilimsel analizler yapar, raporlar ve planlar hazırlar.
Kabilenin
kışlık odun ihtiyacının sağlanması için yaptığı ölçme değerlendirme raporuna
göre, haftanın bir günü odun toplanması yeterlidir.
Haftayı
günlere ayıran ve her gün ne iş yapılacağını belirleyen Harvardlı Reis, kabileye
emir verir. Haftada bir gün odun toplanmaya başlanır.
Bir kaç
hafta sonra tedbir için meteorolojiden de kışın nasıl geçeceğini öğrenmek
ister. Meteoroloji'den kışın nasıl geçeceğini sorar. Meteorolojidekiler, hava
şartlarının birden değişeceğini ve bu kışın önceki yıllara göre ağır geçeceğini
söyler.
Reis,
raporlarını revize eder ve kabilesine iki gün odun toplamaları için emir
verir. Kabile haftada iki gün odun toplar.
Reis bir
hafta sonra yine meteorolojiye kışın nasıl geçeceğini sorar. Meteoroloji
yetkileri kışın umulandan ağır geçeceğini söyleyince reis odun toplamayı üç
güne çıkarır.
Reis sonraki
hafta yine meteorolojiyi arar. Meteorolojiden son yılların en ağır kışının
geçeceğini öğrenince odun toplamayı haftada dört güne çıkarır.
Yeni kabile
reisi bir sonraki hafta son elli yılın kışı olacağını, kutup soğuklarının
geleceğini meteorolojiden öğrenince, kabilesine haftada beş gün odun toplamayı
emreder.
Reis
bilimsel verilere güvenir. Durumu meteorolojiye yine sorar. Cevap son yüzyılın
en ağır kışının yaklaştığı şeklindedir.
Kabilesi
odun toplamaktan bitap düşse de Harvardlı Reis odun toplamayı altı güne
çıkarır.
Kabile yeri
göğü odunla doldurmuştur ama Reis yine meteorolojiye sorar. Meteoroloji
yetkilileri perişandır ama Reis’in sesini duyunca “Dünyada yeni bir buzul çağı
başlayacak. Durum o kadar vahim…” der.
Harvardlı
Reis artık dayanamaz ve sorar: “Emin misiniz, hangi verilere, sonuçlara göre
cevap veriyorsunuz?” Cevap şöyledir: “Görmüyor musunuz kaç zamandır
Kızılderililer çalışıyor. Öyle bir odun topluyorlar ki durum çok kötü
olacak..."
Batı Türkçesi Doğu Türkçesi lir şaz Türkçeleri Eski Türkçe Göktürkçe Uygurca Karahanlı Türkçesi Eski Anadolu Türkçesi Osmanlı Türkçesi Türkiye Türkçesi Ses Değişikleri: Geçmişten iz taşıyan kelimeler: taşra / dışar; tüne- / dün; tok / doy-; tep- / deprem; tarla / darı; tomur / domur domur; barış, barış- / var-; bıçkı, bıçak / biçki; bütün / bit-; yaş / yeşil, yeşer; bekçi, bekle- / pek; epey, epeyce / iyi; anca, ancak / onca; su / suvarmak
Geçmişten iz taşıyan
kelimeler: taşra / dışar; tüne- / dün; tok / doy-; tep- / deprem; tarla / darı;
tomur / domur domur; barış, barış- / var-; bıçkı, bıçak / biçki; bütün / bit-;
yaş / yeşil, yeşer; bekçi, bekle- / pek; epey, epeyce / iyi; anca, ancak /
onca; su / suvarmak
Türkçedeki bazı
kelimeler, tarihi gelişiminde birçok dilde olduğu gibi bazı ses değişimlerine
uğramıştır. Değişiklik önce konuşma dilinde sonra yazı dilinde olur.
Ağız-şivelerdeki bu farklar aynı zamanda lehçelerin oluşmasına zemin hazırlar.
Türkiye Türkçesinde Batı Türkçesinin geçirdiği ses değişimlerine uğramış bazı
kelimelerin arkaik (dilde kullanılmayan) şekilleri yazı dilinde karşımıza
çıkmaktadır.
Muharrem Ergin’e göre,
ses değişikliği, seste değişiklik veya gelişme şeklinde olabilir. Ses
değişikliğinde bir ses yerini yakın başka bir sese bırakır. Ses gelişmesinde
ise bir sesin yerini kendisinden türemiş başka bir sese bırakmasıdır.
Türk dili Batı ve Doğu
olmak üzere iki büyük kola, bölüme ayrılır. l/ş ve r/z ses değişmeleri esas
alınarak Batı Türkçesine lir- Türkçesi, Doğu Türkçesine şaz- Türkçesi
denmiştir.
Türkçeyi yazıdan takip
edebildiğimiz Eski Türkçe döneminde Köktürk yazı dili ile Uygur yazı dili
arasında ses farklılıkları vardır. Köktürkçede birleşik bir ses olan ñ (ny)
sesi Uygurcada ikiye ayrılır. Örneğin Göktürkçede anyıg olan kelime
Uygur n ağzında anıg, y ağzında ayıg olarak kullanılmıştır.
Göktürkçede iç sesteki
ve son sesteki - b - , - b sesleri Uygurcada –w- ve –w ye dönüşür.
Göktürkçe: eb
> Uygurca: ew
Göktürkçede: tebe
> Uygurcada tewe
Göktürkçede: ben,
biŋ > Uygurcada men, miŋ
Türkçede asıl büyük
ses değişmeleri, Orta Türkçe içinde olmuştur. Eski Türkçede edgü, adak şeklinde
olan kelimeler 11. yüzyıldan itibaren d/z/ y değişimi ile çoğu Türk şivelerinde
ayak, eygü=iyi; küçük bazı Türk topluluklarında ise adak, azak ve edgü,
ezgü şekillerine dönmüştür.
Orta Türkçe içinde en
büyük ses değişimi Eski Anadolu Türkçesinde olmuştur:
Eski Türkçe k- >Eski
Anadolu Türkçesi g-
kel- > gel- , kit-
> git- , kök > gök
Eski Türkçe t- > Eski
Anadolu Türkçesi d-
tag > dağ, til >
dil, tök- > dök
Eski Türkçe b- > Eski
Anadolu Türkçesi v-
bar- > var, bir-
> vir- > ver- , bar > var
Eski Türkçe b- > Eski
Anadolu Türkçesi p-
barmak > parmak,
büre > pire, buŋar > pınar
Eski Türkçe ė > Eski
Anadolu Türkçesi i veya i >ė veya ė > e
eyi >iyi, eşit-
>işit-, bir- > ver-, bėş > beş
Eski Türkçe ü > Eski
Anadolu Türkçesi i
düz- > diz- , büre
>pire
Eski Türkçe o > Eski
Anadolu Türkçesi u
oyan- >uyan- ,
yokaru > yukarı
Eski Türkçe ö > Eski
Anadolu Türkçesi ü
közel > güzel,
kökerçin > güvercin
Eski Türkçe ü > Eski
Anadolu Türkçesi e
törü > töre, töpü
> tepe
Eski Türkçe u > Eski
Anadolu Türkçesi a
boguz > boğaz
Eski Türkçe -g > Eski
Anadolu Türkçesi -ğ > Türkiye Türkçesi -v
kog- > koğ- >
kov-; tög- > döğ- > döv
Eski Türkçe, Eski
Anadolu Türkçesi ŋ > Türkiye Türkçesi n
biŋ- > bin- ; soŋ
> son; beŋiz > beniz
Eski Türkçe, Eski
Anadolu Türkçesi ŋ > Türkiye Türkçesi m
koŋşu > komşu;
toŋuz > domuz; köŋlek > gömlek
Türkiye Türkçesinde
hem eski şekilleri hem de değişikliğe uğramış şekilleri kullanılan kelimeler:
1. tüne- / dün
2. tok / doy
3. tep- / deprem
4. taşra / dış
5. tarla / darı
6. tomur / domur domur
7. barış, barış- / var
8. bıçkı, bıçak /
biçki
9. bütün / bit
10. yaş / yeşil, yeşer
11. bekçi , bekle- /
pek
12. epey , epeyce /
iyi
13. anca, ancak / onca
14. su / suvarmak
1.
Eski Türkçede kelime başında d- sesi bulunmaz, bu durum Çağdaş Türk Lehçelerinden Batı Türkçesi
hariç hepsinde halen devam etmektedir. Ancak 13. yüzyıl Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde
Eski Türkçe’de t- ile başlayan birçok kelimenin d- ile başladığı görülmektedir.
Ancak bu ses değişimi sistemli bir ses değişimi değildir.
t-’yi koruyanlar:
top, töre-, tepe
t-> d- değişim olanlar:
davşan, demür, dağ, de-, dil
t- ve d- ikili kullanılanlar:
taş~ daş “dış”, tolu~dolu, tavar~davar
Günümüz Türkiye Türkçesinde t-/ d- meselesinde
sistem yoktur.
t- ile başlayan kelimeler örnekler:
taş, tüken-, toplan-
d- ile başlayan kelimeler örnekler:
dışarı, düş-, dil, diken
Eski Türkçede tün=gece kelimesi ses
değişikliğine uğrayarak dün=önceki gün anlamında kullanılmaktadır.
Türkiye Türkçesinde t- gövdede kalabilir veya
kelime de- ile başlayabilir. Kelimenin tüne-/tünemek=gecelemek, uyumak için
bir dala, sırığa konmak; tabure benzeri yüksekçe yere oturmak anlamlarını
korumaya devam etmektedir. Yine aynı kökten tünek ve tünekle-/tüneklemek
halleri kullanılmaya devam edilmektedir.
Eski Türkçedeki tok ve tod- kelimelerinin Türkiye
Türkçesindeki anlamları:
Tok=açlığını gidermiş, doymuş
Doy-/doymak= İsteği kalmayıncaya kadar yemek
Önseste t- > d- değişikliği görülebilir. Eski Türkçede tep-= Basmak, ezmek, tepmek fiilinden
türemiş bir de tepre= Titremek, sarsılmak, tepremek fiili vardır. Türkiye
Türkçesinde tep- , tepki kelimeleri önses t-’yi korurken, aynı kelimeden
türemiş tepre- fiiline fiilden isim yapma eki –m getirilerek türetilmiş deprem=
Yer kabuğunun derin katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi veya yanardağların
püskürmesi sonucunda oluşan sarsınt, yer sarsıntısı, hareket, zelzele
anlamındadır.
Eski Türkçede taş=dış olan kelime Eski
Anadolu Türkçesinde t>d ve a>ı ses değişmeleri sonucunda dış
olmuştur ve Türkiye Türkçesinde de dış olarak kullanılmaktadır. Ancak bu
kökten türemiş taşra=Bir ülkenin başşehri veya en önemli şehirleri dışındaki
yerlerin hepsi, dışarlık kelimesi ses özelliklerini korumuştur.
Eski Türkçede tarıg= Ekin, ekilmiş saha; Darı,
hububat; Menşe, soy olan kelime Türkiye Türkçesinde önses t- > d-
değişimi ve anlam daralması ile darı= Buğdaygillerden, tohumları gereğinde
buğday yerine besin olarak kullanılan, kuraklığa dayalı bir bitki, akdarı
(panicum); Bazı bölgelerde mısır
şeklinde kullanılmaktadır. Eski Türkçede aynı kökten
tarıgla= tarla
tarlagu =tarla
tarımak= tarlayı sürmek
tarmak= pençe , tırmık; dağıtmak, parçalamak
kelimelerine rastlanmaktadır. O halde bugün
dilimizde kullandığımız darı ve tarla kelimeleri aynı kökten
gelmektedir, ancak günümüzde darı kelimesi önses değişikliğine uğramış, tarla
kelimesi ise ön sesini korumuştur.
Köktürk, Uygur ve Karahanlı metinlerinde görülmeyen
tomur kelimesi de Türkiye Türkçesinde
tomurcuk= bir bitkinin üzerinde bulunan ve ileride
sap veya çiçek verecek filiz
domur domur= boncuk gibi iri taneler halinde; kabarık
kabarık
gibi kullanımları ile hem d-’li hem t-’li şeklinin
yazı dilinde olduğunu göstermektedir.
Türkçede önseste v- sesi bulunmaz ama bazen b- sesi
başta korunabilir (barış). Bu durumun istisnası olarak Eski Anadolu Türkçesinde
üç kelime kökü ve bu kelime köklerinden türemiş gövdeler vardır:
bar- >var-
bir- > ver-
bar >var
b- sesinin başta korunduğu durum için barış kelimesi
örnek gösterilebilir: bar-= varmak, gitmek ve bu kökten türeyen barış=
savaşın bir anlaşma ile bitirilmesinden sonraki durum, sulh; barışma, uzlaşma,
anlaşma kelimesinin kökeni < bar-= var + (ı)ş eki. Türkçede eski bar-
kökü var- olarak kullanılır (varış=barış). Buna karşılık bar- kökünden gelen
barış türevinde b’nin olduğu gibi kaldığı göze çarpıyor.
Eski Türkçede bıç- olan fiil içindeki ç
sesinin inceltici etkisi ile biç- olmuştur. Türkiye Türkçesinde bu kökün
eski şeklinden türemiş bıçkı ve bıçak kelimeleri vardır. İlginç
olan aynı kökün kalın ve ince ünlülü iki şekline gelen aynı ekle farklı anlamda
kelime türetilmiş olmasıdır:
Bıçkı= tahta veya ağaç kesmekte kullanılan ,
karşılıklı iki sapı olan ve iki kişi tarafından kullanılan büyük testere
Biçki= dikilecek kumaşı belli bir modele ve ölçüye
göre kesme sanatı
Eski
Türkçede büt-= bitmek olan kelime Türkiye Türkçesinde bit-
olarak kullanılmaktadır. Fakat aynı kökten –n fiilden isim yapma eki ile
türemiş olan bütün kelimesi halâ eski şeklini korumaktadır.
Eski Türkçede yaş olan kelime günümüzde halâ bu
şeklini korumaktadır, diğer kelimelerden farklı olarak bu kelimeden türemiş iki
gövde de –a- > -e- değişikliği görülmektedir:
yaş-sıl > yaşıl > yeşil, yaşar- > yeşer-
Eski Türkçede bek= sağlam, koyu (orman)
Divan-ı Lügati’t-Türk’te bek= muhkem, kavi, pek
sağlam, sıkı
Türkiye Türkçesinde önses b- > p- değişmesi ile
kelime pek= sert, katı; sağlam dayanıklı olarak zarf ve sıfat olarak
kullanılmakta, ancak aynı kökten türemiş olan bekçi = bir şeyi veya bir yeri
bekleyip korumakla görevli kimse ve bekle-/beklemek= bir iş oluncaya , biri
gelinceye kadar bir yerde kalmak; süre tanımak, acele etmemek; bir şeyi, bir
kimseyi gözetmek, korumak, muhafaza etmek kelimeleri önses b- > p-
değişikliğine uğramamış halleri ile kullanılmaktadır.
Eski Türkçede edgü >
Karahanlı Türkçesinde eygü >
Eski Anadolu Türkçesinde eyü >
Osmanlı Türkçesinde eyi >
Türkiye Türkçesinde iyi
şeklinde gelişim gösteren iyi kelimesinin Osmanlıca
dönemindeki şekli olan eyi kelimesinin ilaveli ikilemesi olan epeyi, epey= az
denemeyecek kadar, oldukça, hayli ve bu kelimenin eşitlik hâli almış şekli
olan epeyice > epeyce= oldukça, bir hayli kelimesi günümüz Türkiye
Türkçesinde dilde kullanılmaktadır.
Türkçede 3. teklik kişi zamiri ve işaret zamiri, Eski
Türkçe döneminden itibaren Osmanlıca döneminin sonlarına kadar ol biçiminde
olup, Türkçede kelime köklerinin değişmezliği kuralına aykırı olarak, çekim
sırasında kök değişikliğine uğramaktadır. Ol zamirinin Eski Anadolu Türkçesinde
hâl çekimi şu şekilde idi:
ilgi hâli:anuŋ
yükleme hâli: anı
yönelme hâli: aŋa
bulunma hâli: anda
çıkma hâli : andan
eşitlik hâli : ança, ancak
Daha sonra –l düşmesi ile çekimdeki bu değişim
ortadan kalkmıştır ve
onun, onu, ona, onda, ondan, onca şekilleri günümüzde kullanılmaktadır. Fakat Eski
Anadolu Türkçesindeki ol zamirinin eşitlik hâli olan ança ve ancak= yalnız,
sadece ; olsa olsa, en çok, daha çok, güçlükle; lâkin, ama, yalnız; en erken
anlamlarında kullanılır.
Köktürkçede sonu – b ile biten seb -, eb, sub,
sab gibi kelimeler, Uygurcada son sesteki –b > -w değişimi ile sew-,
ew, suw, saw şekline dönüşmüştür. Eski Anadolu Türkçesi, Çağatay ve Kıpçak
Türkçelerinde -w > -v değişimi sonucunda bu kelimelerdeki çift dudak v’leri
tek dudak v’ye dönüşmüştür. Ancak su kelimesi, Eski Anadolu Türkçesinde
sonundaki –v sesi eriyerek su haline gelmiştir. Bugün kelime su
şeklindedir. Fakat kelimenin suv biçiminden türemiş olan suvarmak = su
vermek, hayvana su içirmek kelimesi tarımda ve hayvancılıkta kullanılmaktadır.
Kaynak: Ses
Değişikliği Geçiren Kelimelerin Yazı Dilindeki Eski Şekilleri Dr. Jale ÖZTÜRK
Çarşamba, Mart 21, 2018
Orhun Yazıtları öncesi Türkçenin ulaşılabilen en eski ve ilk yazılı belgelerine dair
Türkçenin ilk yazılı belgeleri Göktürk Kitabeleri, Orhun Yazıtları olduğu biliniyor. Peki Türk tarihinin ilk yazılı belgeleri hangi devlet dönemine ve kime aittir? Orhun Yazıtları Türkçenin ulaşılabilen ilk yazılı belgeleridir ve tarihte Türk adının geçtiği ilk yazılı metinler Orhun Kitabeleri'dir. Ancak aşağıda ifade edileceği gibi, bu tarihten daha önce götürülebilen, bu tarihten önceye tarihlenen belgeler de söz konusu. Bugün Türkçenin ilk ve en eski yazılı belgeleri Orhun Yazıtları kabul edilse de, yine Türklere ait olduğu düşünülen bazı eser, kaynak ve tarihi kayıtlardan söz etmek mümkündür.
Kazakistan başkenti Almatı yakınlarındaki Isık Gölü civarında 1970'te açılan Esik Kurganı'nda (Altın Elbiseli Adam Mezarı) gümüş çanak içindeki iki satır Göktürk alfabeli yazı milattan önce 4-5. yüzyıla tarihlenmiştir. 24 harfli Göktürk alfabesine benzeyen metinde, "Khan Uya üç otuzı (da) yok boltı. Utugsi tozılttı-Tigin 23'ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun." yazmaktadır. Kurgandan 3 binden fazla eşya çıkmıştır.
Tanrı Dağları Kurday mevkiindeki 5 harfli Türk yazısıyla yazıldığı ve milattan önce 2. yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. 5. yüzyılda Hazar Hakanlığı ve Avar Hakanlığı arasında Türk yazısı kullanıldığı düşünülmektedir. Göktürk yazısına benzediği düşünülen Ak Hunlar'ın yazısı Bizanslı tarihçi Prokopios'a göre 6. yüzyılda kendi aralarında kullanılmıştır. İstemi Yabgu mektubunu 568'de (6. yüzyıl) Bizans impataoruna İskit yazısıyla göndermiştir. 572-581'de T'apo Kagan Çince Budizm kitabı Nirvana Sutra'yı Türkçeye tercüme etmiştir. Hunların kendi dillerinde mektupları Çin sarayına gönderdikleri bilinmektedir.
Çin kaynaklarına göre, Hunlar milattan önce 119 yılında Ordus'un kuzeyindeki toprakları kaybedip Çinlilere yenilince bugünkü nazım şekillerine benzediği düşünülen şu türküyü söyleyip ağlamışlardır:
Yen-chıh-shan'ı kaybettik,
Kadınlarımızın güzelliği artık kalmadı.
CJıi-lien dağlarını bıraktık,
Hayvanlarımız artık bakılmıyacak
Çin sülalesi tarihi Çin-şu'da milattan sonra 329'a kayıtlı Lo-yang'da meydana gelen 10 Çince işaretten oluşan Hunca şiir şöyledir:
Sü:g (i)ti tılıkang
Bugukgı tuktang!
Orduyu düzenleyip çıkın, Buguk'u tutun!
Yine Çin kaynaklarında kayıtlı Hunca vatan hasretini anlatan şarkı:
Söğüt dalını koparıyorum
Ata biniyorum kamçı kullanıyorum,
Dönüp bir söğüt dalı koparıyorum.
Ayaklarımı sarkıtıp oturuyorum, uzun flütümü çalıyorum;
Seyahat edenler kederden ölüyorlar.
İçimde bir teessür duyuyorum, neşeleniyorum
Atınızın kamçısı olmak istiyorum.
Gelip kolunuza girmek istiyorum,
Ayaklarımı uzatıp, dizinizin dibinde oturmak istiyorum.
Meradaki atlar serbest bırakılmış,
Atların iplerini bağlamayı unuttum.
Eğeri omzumda taşıyor, atımı takip ediyorum,
Bu atlara nasıl binmeli.
Uzaklardan Meng-chin'deki sarı nehri görüyorum,
Söğütler kederden sallanıyorlar
Ben esir bir ailenin çocuğuyum,
Hanların (Çinlilerin) türküsünü anlamıyorum.
Kuvvetli delikanlının süratli koşan atlara ihtiyacı var,
Süratli koşan atların kuvvetli bir delikanlıya ihtiyacı var,
Sararmış kırların altına giriyorum (ölüyorum),
Ancak o zaman dişi ve erkek birbirinden ayrılırlar.
Bir başka şiir:
Yalnız bir dal bir ağaç yapamaz
Yalnız bir ağaç orman vücuda getiremez.
Sizin süslü yeleğinizi düşünüyorum,
Sizi hiç unutmuyorum.
Aşk konulu bir metin:
Güneş batarken Yung-t'ai'ya çıkıyorum,
Benim güzel sevgilim henüz gelmedi.
Tül perdeli pencereyi nilüfer çiçekleri sarmış,
Camlı kapının kanatları açılmış.
Çiçeklerin yanında eflatun tarçınlar,
Dağılarak, yayılarak yeşil yusunları sarmış
Ay, karanlığın çoğunu aydınlatıyor,
Sizi bekliyorum, yalnız ve uzaklardayım.
Bu şiirlerin önemli kısmı Çinçenin etkisindedir. Ancak Çin şiirine benzemeyen şiirlerden bahsetmek mümkündür. Diğer şiirler için adres: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1040/12552.pdf
Sülasi Mücerret Mastar Testi (Osmanlı Türkçesi / Osmanlıca)
Sülasi Mücerret Mastar Testi (Osmanlı Türkçesi / Osmanlıca)
5 bölüm 50 soru 500 puanlık test için tıklayınız.
Diğer Osmanlıca testleri için tıklayınız.
5 bölüm 50 soru 500 puanlık test için tıklayınız.
Diğer Osmanlıca testleri için tıklayınız.
Salı, Mart 20, 2018
Mehmet Akif İnan El Gazeli Şiiri
El Gazeli
Ellerine sarın kalbimin içi
O ayla boyanmış nar ellerine
Bahar ellerine giydir düşleri
Göksel şarkıları sar ellerine
O kar ellerine yar ellerine
Deme sabah akşam var ellerine
Rüzgâr mı asker mi biçti yolumu
Önünde kaç engel var ellerine
Bitirip şu kuru kara ekmeği
Göç etsem diyorum yar ellerine
Hicret-Esra Sanat Yayınları, 3.Baskı
Şair, aksiyoner, mütefekkir, sendikacı: Mehmet Akif İnan
Şair, aksiyoner, mütefekkir, sendikacı: Mehmet Akif İnan
12
Temmuz 1940’ta Şanlıurfa’da doğdu, 60 yaşındayken 6 Ocak 2000’de aynı şehirde
öldü.
Doğumu ve Ailesi
Mirzaali Aşireti’nden gümrük memuru Hacı Müslim İnan ve Maraşlı Dedeoğulları’ndan Mehmet Tevfik kızı Şakire Hanım’ın oğlu olan Mehmet Akif İnan, Şanlıurfa’nın Balıklıgöl Mahallesi’nde dünyaya geldi. 6 çocuklu ailenin en büyüğüydü. Gençliği Su Mahallesi’nde geçti. 23 Temmuz 1965’te edebiyat öğretmeni Sevim Hanım’la evlendi. 1967 kızı Şakire Banu dünyaya geldi.
Eğitim Hayatı
İlkokulu Urfa’da Cumhuriyet İlkokulu’nda, ortaokul ve lise son sınıfı Urfa’da okudu. Son sınıfta bir öğretmeniyle tartıştı ve Maraş Lisesi’ne geçti(1959).
Edebiyat
ve Mavera dergisinde beraber oldukları Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin
Özdenören, Rasim Özdenören’le bu lisede tanıştı.
1959’da
başlayıp ikinci yılında ara verdiği Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü 1972’de tamamladı. Dostu Nuri Pakdil’in ısrarıyla
üniversite eğitimini tamamlayan İnan, bitirme tezini Cumhuriyetten Sonra Türk Şiiri başlığıyla verdi
(1971).
Dergiciliği ve Gazeteciliği
Lise yıllarında Urfa’da Derya (1959) adlı gazeteyi Maraş Lisesi’nde tanıştığı arkadaşları Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören çıkardı. Ankara’da (1960-1964) Hilal Mecmuası’nı çıkardı ve müessesenin müdürlüğünü yürüttü. Edebi kimliğini Nuri Pakdil öncülüğünde yayınlanan (1969) Edebiyat Dergisi, Mavera Dergisi’nde (Aralık 1975-kurucu) buldu. Fikri yazılarını Millî Gazete, Yeni Devir, Yeni İstiklâl ve Yeni Mesaj’da yazdı.
Yazılarında, Akif Reha, Mehmet Reha, Müslimoğlu ve Mithat Mirzaali müstearlarını kullandı.
Meslek Hayatı
İnan mesleğe üniversite öğrenciliği döneminde başladı. Türk Ocakları’nda kütüphane ve müze bölümlerinde çalıştı. Nihayet Genel Merkez Müdürü oldu (1964-1969). Konferanslarıyla düşüncelerini aktardı, siyasi hayatın içinde yer aldı. 1969-1972 arası Türk Taşıt İşverenleri Sendikası’nda uzman olarak çalıştı. 1972’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Uşak İmam-Hatip Okulu’na atandı. 1975’te kısa dönem askerlik yaptı. 1977-1980 yılları arası Gazi Eğitim Enstitüsü’nde edebiyat dersleri verdi. Ankara Fen Lisesi’ne atanan Mehmet Akif İnan, ölene kadar burada öğretmenlik yaptı.
Edebiyat Hayatı
M. Akif İnan ilk şiir ve yazılarını mahalli Urfa Demokrat, sonra Hizmet’de yayınladı. Hilal Mecmuası’nda başyazılar, yazılar ve şiirler yazdı. 1963’te Türk Yurdu Dergisi’nde, 1965’te Hilal’de şiirleri yayınlandı. 1969’da Nuri Pakdil yönetimindeki Edebiyat Dergisi’nde yazmaya başlayıncaya kadar Türk Ruhu, Filiz, Fedai, Orkun, Oku, Defne, Yaprak, Toprak, Yeni İstiklâl gibi dergi ve gazetelerde şiir ve yazıları yayınlandı. Fakat bu süreli yayınlarda yer alan şiirlerini şiir kitaplarına almadı.
1960'ta Kahramanmaraş'ta Necip Fazıl Kısakürek ile tanıştı.
1969’dan
itibaren Edebiyat Dergisi’nde yayımlanmaya yazı ve şiirleri, Yeni Türk Şiiri’nin
önemli bir ismi olarak ön plana çıkardı. İnan, Edebiyat’ta ilk denemesi
Edebiyat ve Politika (Mart 1969), ilk şiiri Terkib-i Bent (Haziran 1972) yoğun
olarak şiirlerini 1974’te yayınladı. Arkadaşlarıyla hem destek olup hem
şiirlerini yayınladığı diğer dergiler Mavera ve Yedi İklim’dir.
1972’de
fikir yazılarını Edebiyat ve Medeniyet Üzerine adlı eseriyle yayınladı. İlk
şiir kitabı Hicret’i Edebiyat Dergisi yayınları arasından 1974’te çıkardı. İkinci
şiir kitabı Tenha Sözler ise Yedi
İklim Yayınları arasında çıktı (1991). Bir kısım fkir yazılarını bir araya topladığı Din ve Uygarlık adlı eseri ise Akabe Yayınları arasında çıktı (1985).
İklim Yayınları arasında çıktı (1991). Bir kısım fkir yazılarını bir araya topladığı Din ve Uygarlık adlı eseri ise Akabe Yayınları arasında çıktı (1985).
Kayseri
Sanatçılar Derneği (KASD) tarafından kendisine deneme ödülü verildi (1982).
Türkiye Yazarlar Birliği’nin Türkmenistan’ın başşehri Aşkabad’da düzenlediği
Türkçenin 3. Uluslararası Şiir Şöleni’nde ünlü Türkmen şairi Mahtum Kulu adına
düzenlenen şiir ödülünü aldı (1995).
M. Akif İnan bir süre Kanal 7 Televizyonu’nda haftalık kültür ve sanat programları düzenledi (1998).
Yazılarının çoğu bir kısmı dergi ve gazetelerde kalmıştır.
M. Akif İnan bir süre Kanal 7 Televizyonu’nda haftalık kültür ve sanat programları düzenledi (1998).
Yazılarının çoğu bir kısmı dergi ve gazetelerde kalmıştır.
Sendikal Hayatı
M. Akif
İnan’ın sendikacılıkla Ankara’da Türk Taşıt İşverenleri Sendikası’nda tanıştı (1969-1972).
1992’de kurulan Eğitim-Bir Sendikası’nın ve 1995’te kurulan Memur-Sen
Konfederasyonu’nun genel başkanlığını yürüttü.
Ölümü
M. Akif İnan, 1999 Haziran’da genel başkanı olduğu Memur-Sen Konfederasyonu’nun Ankara’da
düzenlediği bir mitinge katıldı. Fakat bu miting sonunda rahatsızlandı. Soğuk algınlığı ve zatürree teşhisiyle Gazi Üniversitesi Araştırma Hastanesi’ne yatırıldı. Akciğer kanserine yakaladığı ortaya çıktı. Hastanede tedavi görürken kardeşleri doğduğu şehir olan Urfa’ya götürdü. Yirmi gün sonra Ramazan gecesi (6 Ocak 2000) gece saat 02.00’de Hakk’ın rahmetine kavuştu. 7 Ocak Cuma günü öğle namazını müteakip Hasan Paşa Camii’nde cenaze namazı kılındı. Urfa’da Harran Kapı aile mezarlığına defnedildi.
Eserleri
Hicret, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara 1974
(1. baskı); Esra Sanat Yayınları, Konya 1994 (2. baskı);
Eğitim-Bir-Sen Yayınları, Ankara 2006 (3. baskı).
Tenha Sözler, Yedi İklim Yayınları, İstanbul 1991 ve
1992 (1. ve 2. baskı); Eğitim-Bir-Sen Yayınları, Ankara 2006 (3. baskı).
Edebiyat ve Medeniyet Üzerine, Edebiyat Dergisi Yayınları, Ankara 1972 (1. baskı); Eğitim-Bir-Sen Yayınları, Ankara 2006 (2. baskı).
Din ve Uygarlık, Akabe Yayınları, İstanbul 1985 (1. baskı); Eğitim-Bir-Sen Yayınları, Ankara 2006 (2. baskı).
Yeni Türk Edebiyatı, Yaygın Eğitim Kurumu Matbaası, Ankara 1977 [Ders kitabı, Oktay Çağlar ile].
Cumhuriyetten Sonra Türk Şiiri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Basılmamış Mezuniyet Tezi, Ankara 1971.
Kısa not:
TRT'de filmi çekilen Yedi Güzel Adam’da
- Sezai Karakoç,
- Cahit Zarifoğlu,
- Mehmet Akif İnan,
- Erdem Beyazıt,
- Rasim Özdenören,
- Nuri Pakdil,
- Alaadin Özdenören anlatılmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)