Translate

Çarşamba, Nisan 25, 2018

Divan Edebiyatından Güzel Beyitler 2




Divan Edebiyatından Güzel Beyitler 2 - Şair Necati Bey



















Alır gözü ile bakma cihâna kim güneşin
Yüzüne doğru bakanın gözünden akar yaş

Necati Bey

Anlamı: Dünyaya alıcı gözle bakma ki güneşe bakanın gözünden yaş akar.

Salı, Nisan 24, 2018

Divan Edebiyatından Güzel Beyitler 1


Divan Edebiyatından Güzel Beyitler 1- Şair Nevi



















Zen-i dünya nice erden boşanmış kahbedür sen de
Er isen kaseyi pür kise-i dinarı boş eyle

Nev'i

Anlamı:
Kadın dünya nice erkekten boşanmış bir kahpedir; sen de er isen dinar kesesini boşalt, kaseyi doldur.



Cumartesi, Nisan 14, 2018

Atasözü: Parasını aziz eden kendisini zelil eder.



İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1357 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri


Parasını aziz eden kendisini zelil eder.

Çarşamba, Nisan 11, 2018

Hece, aruz, serbest nazım: Nazım Hikmet'in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir?



Nazım Hikmet’in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir?
Türk şiiri daha doğru bir ifadeyle Türk edebiyatı şiir ölçüleri hece, aruz ve serbest nazım bilinir. Türk edebiyatında serbest ölçüyle şiir yazan şairler sayıldığında da Nazım Hikmet bu kategoriye dahil edilir.
Türk şiirinde hangi ölçüler kullanıldı ve Nazım Hikmet’in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir sorusunu kısaca şöyle cevaplamak mümkündür:  Türk şiirinde hece, aruz ve serbest ölçü kullanıldı. Nazım Hikmet de serbest ölçüyü kullandı ve yer yer heceye uyan ama heceden farklı, bir merdiven gibi basamaklı, yer yer meydan okuyan, seslenen, çağıran, ünlemlerden destek alan, bol iç diyaloglu, şiirle hikaye anlatan, senaryolu, kelimeleri bölen, sesten, kafiyeden, tekrardan faydalanan şiirler yazdı. Bunların bir kısmını farklı şairler de kullandı elbette.
Aruzun Türk şiirinden yavaş yavaş çekildiği, hecenin revaçta olduğu ancak şiir ve manzume olmak arasında kaldığı bir dönemde, Fransız serbest ölçüsünün Türk şiirinde yer edindiği bir dönemde Nazım Hikmet’in bu şiiri Türk şiiri için bir soluk oldu. Ama Türk şiiri bu aşamaya nasıl geldi?
Hece tarih boyunca Türklerin milli vezni olarak hep kullanıldı. 1000’li yıllardan sonra Arap ölçü birimi aruz bir dönemi forse etti. 1860’dan sonra Fransız serbest şiiri Türk şiirine girince, dönemin aruzunda yeni denemeler söz konusu oldu.
Divan şiirinin ölçüsü aruzun uzun Mef'ûlü Mefâilü Mefâilü Feûlün kalıbıyla yazılan mısrasını kısa Mef’ûlü Feülûn kalıbıyla yazılan mısrasının takip etmesiyle kurulan müstezat ile başlayan süreç, Servet-i Fünun şairlerinin müstezatın kesin kalıplarını delerek aynı şiirde değişik aruz kalıplarının kullanarak serbest müstezatı denemeye vardı. Hececilerin hecenin değişik kalıplarını kullanarak oluşturdukları hecenin serbest müstezatını denedikleri ama pek müşreti bulamadıkları bir zaman sonrasında, Nazım Hikmet’in Türk şiirine katkısı vurgulamak yerinde olur. Moskova’ya yolunda Batum’da İzvestiya gazetesinde görüp ilham aldığı Mayakovski’nin uzunlu kısalı, basamaklı dizilişe vurulan Nazım Hikmet, Rusça bilmeden aşık olduğu bu tarzı sonrasında Türk şiirine soktu.
Müstezattan, serbest müztezattan, Fransız serbest şiirinden, hece müstezatından epey farklı olan bu tarzı, Moskova yolunda gördüğü açlığı hece ölçüsünün kalıplarına sığdıramayınca, Mayakovski’de gördüğü bu tarzı Açların Gözbebekleri’nde denedi:

Açların Gözbebekleri 
 Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon

bizim!
Onlar
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!
Değil birkaç
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!
Bunlar!
Yürüyen parçaları
o kurak
toprakların!
Kimi
kemik
dizlerine vurarak
yuvarlak
bir karın
taşıyor!
Kimi
deri… deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman balı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!
Hele bunlar
hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,
bunlar
öyle bakarlar ki!…
Ağrımız büyük!
büyük!
büyük!
Fakat
artık imanımıza inemez tokat!
Demirleşti bağrımız,
çünkü ağrımız
30.000.000
deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Ey
beni
ağzı açık
dinleyen adam!
Belki arkamdan bana
bu kalbini
haykırana
“kaçık”
diyen adam!
Sen de eğer
ötekiler
gibi kazsan,
bir mana
koyamazsan
sözlerime
bak bari gözlerime;
bunlar:
Deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!


Cumartesi, Nisan 07, 2018

Atasözü: Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır.



İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1195 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri





Bir kötünün yedi mahalleye zararı vardır.

Cuma, Nisan 06, 2018

Atasözü: Pehlivan kılık kıyafet ile olmaz.



İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1380 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri



Pehlivan, kılık kıyafet ile olmaz.

Perşembe, Nisan 05, 2018

Osmanlı Saray Görevlileri: İçoğlanlar / Gılmanlar









Osmanlı Saray Görevlileri: İçoğlanlar / Gılmanlar





Kaynaklara göre, Osmanlı Devleti’nde 15. asır ortalarından 19. asır başlarına kadar Enderun-Saray’da görev yapan kişilere içoğlan denmiştir.
Enderun iç, dahil, içyüz, gönül, saray teşkilatı, içerisi, harem dairesi demektir. Zıt anlamlısı dışarı, harici, dış, fazla anlamlarındaki birundur. Mesela Osmanlı hazinesi Enderun ve Birun olarak ayrılmıştır. Enderun padişaha ait hazineyi temsil eder. Saray dışındaki hazine Birun’dur.
İşte enderun denildiğinde saray kastedilmektedir. İçoğlanlar bir saray görevlisidir. Hristiyan çocukların devşirilmesi saraya alınan iç oğlanlara sarayda eğitim verilmiştir.





Osmanlı’da Topkapı, Galata, İbrahim Paşa ve Edirne saraylarında yetiştirildiği bilinen içoğlanların sadakati önemliydi. Sarayda devletin önemli işlerini yürüten bu görevlilerin içoğlanlarının en iyilerinden olmasına özen gösteriliyordu. Sır tutmak, tıpkı herhangi bir devletin teşrifat veya güvenlik görevlisi gibi düzgün bir fiziğe sahip olmak, dürüst olmak ve sadık olmak içoğlan seçiminde önemliydi. İlm-i Simya ve İlm-i Kıyafet seçimde kullanılıyordu. Ehliyet, liyakat ve sadakati iyi olanlar içoğlanlıkta kariyer basamaklarını hızlı tırmanıyordu. Eğitim uzun sürerdi ve binlerce kişiden ancak çok azı içoğlan olarak kabul edilirdi.





Kendisi de bir içoğlanı olan ve 17. Yüzyılda yaşamış Bosnalı Mehmed Halife Tarih-i Gılmani’de içoğlanların edebi ve ahlaki eğitimler aldığını, devlet terbiyesini bildiklerini söyler. Türkçe, Arapça, Farsça; ok atma, güreş, kılıç kullanma; hüsn-i hat; müzik ve dini eğitim aldıkları bilinmektedir.  
Enderun/İç bölümde Arz Odası, Büyük Oda, Küçük Oda, Hazine-i Hassa, Has Oda, Doğancılar Odası, Kiler Odası, Seferli Oda bulunurdu. Birun/Dış bölümde Kubbealtı (Kubbenişin), Altıbölük Halkı, Cebeciler ve Topçular, Müteferrikalar, Mehterhane, Saray Hastanesi, Saray Mutfağı bulunurdu. Padişah bu kadar kalabalık bir yapıyı yakın arkadaşı musahib ve sağır, dilsiz, cüceler vasıtasıyla idare etmiştir.



Seferli içoğlanı Mehmed Halife, Hz. Peygamber’in Hırka-i Şerif’in bulunduğu Has Oda’nın bir içoğlanın gelebileceği en güzel makam olduğunu vurgular. Giydikleri kıyafete göreve isim alan saray görevlilerinin bir kısmına, kaftan giydikleri için “kaftanlı”, dolamaçlı bir kıyafet giyenlerede de “dolamaçlı, dolamah” denmiştir. Hazine sorumluları için Hazine Odası, sarayın şerbet ve meyveleriyle ilgilenenlerin bulunduğu Kiler Odası, padişahın libas/elbiseleriyle ilgilenlerin bulunduğu Seferli Oda, doğan kuşu ve avla ilgilenen Bazyan/Doğancılar Odası’nı eklemek gerekir.



Has Oda’da ayrıca padişahın kılıcını taşıyan ve güvenlikten sorumlu silahdar/ tüfekçibaşı; padişahın kaftan, kürk ve yağmurluğundan sorumlu, padişah namaza giderken halka para saçan çuhadar/kürkçübaşı/kaftancı; padişahın ayakkabıları, atının üzengesiyle ilgilenen rikabdar; padişahın sarık ve giysilerini temizleyen tülbend ağası ve yardımcısı mihtah (anahtar) ağası bulunurdu. Padişah abdest alırken ibrikle hazır bekleyen ibriktar/güğümcübaşı, su veya şerbeti padişah için hazır eden küpdar da sarayda görev yapmıştır. Diğer bazı içoğlanlar: berberbaşı, peşkir oğlanı, içki sunan saki, sofracı, köpek bakıcısı mastıcı, papağan terbiyecisi duducıbaşı, tırnakçı, kahveci, kürdancı/hilalci, çantacı, sorguççu, kampiyeci. Bazı görevler zaman zaman kaldırılmış veya bazı görevlerin yenileri konmuştur.
İçoğlanların, sarayda eğlence düzenledikleri, atlas, diba, serenk, şib kaftanlar giydikleri, çeşitli kumaşlardan takke/takye, kuşak, terlik kullandıkları, çeşitli buhur, anber ve kokular kullandıkları bilinmektedir.


Müsteşrikler veya Avrupalı ilim adamları ve sanatçıların zaman zaman bu sistemi eleştirdikleri veya bu kurumları eşcinsellikle ilişkilendirdikleri görülmektedir. Her büyük devlette olumlu-olumsuz bir davranışa rastlanabileceği muhakkaktır. Ancak Beyaz Saray’da birilerinin içki içmesi tüm Beyaz Saray’ı sarhoş yapmayacağı muhakkaktır. Bir başka gerçek de, içoğlanların bir kul, köle oluşudur. Kul durumunda olan da çeşitli vesilelerle Osmanlı tarafından devşirilenlerdir.


İçoğlanla eş anlamda kullanılan gılman kelimesi temelde Cennet’te vadedilen erkek köledir. Huri kelimesiyle kullanılır. Mesela Hüsrev ü Şirin’de Firaki Abdurrahman Çelebi kelimenin “erkek köle, Cennet’e hizmet gören delikanlılar” anlamını kullanır:
Gehi hur ile işret kılurdı (hur=huri)
Gehi gılman ile sohbet kılardı
Şiirde gılman kelimesi daha çok huri, Cennet kelimeleriyle yan yana kullanılmıştır. Mesela Çakeri sevgilisinin huriye benzediğini düşünmektedir:
Niderler Cennet ü gılmanı sensiz
Ki anda sana benzer huri çoktur
Özetle bugün devlet idaresinde güvenlik, teşrifat ve tefrişat, mutfak, hediye, giyim gibi işleri Osmanlı sarayında devşirilen içoğlan tarafından yürütülmüş, içoğlan bu görevlere gelmeden belli eğitim ve aşamalardan geçmiştir. Padişahın en yakınında iç ve dış bütün sırları bilen insanlar olarak içoğlanlarda aranan en önemli vasıf sadakate olmuştur.


Çarşamba, Nisan 04, 2018

Güneş Topla Benim İçin Ülkü Tamer













Güneş Topla Benim İçin 
(Toplu Şiirler) - Ülkü Tamer

Seheryeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara
Güneş topla benim için

Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından
Güneş topla benim için


Yazdan kıştan ilkbahardan
Mahpuslarda dört duvardan
Doludizgin sevdalardan
Güneş topla benim için

Seheryeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gökyüzünden
Güneş topla benim için

Güneş Topla Benim İçin (Toplu Şiirler)-Ülkü Tamer Islık Yayınları, İstanbul, 2014


Ülkü Tamer'i anan bir şiir için:
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar

İÇİMDEKİ DANSINA ARA VERDİ İSPANYA
Büyük Umutlar Caddesi'ndeki hiçbir ev benim değil
Hindistanım yok benim, bende Nil kıyısı yok
Adım yok afişinde çok tutulan bir filmin
Bana değil tufanı andıran bu alkışlar
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar
Ankara manzaralı Çankaya sırtlarım yok
Gitaristi değilim ünlü bir topluluğun
Bisikletle dünya turu düşlemiyorum artık
Sallamayı bilmiyor bindiğim kör salıncak
Karada yüzmesini öğrenemeyen gemiyim
Bu yüzden trenlerim İstanbul'a kalkacak
Çok isterdim Çin Seddinin mimarıyla konuşmayı
Kanat ile pençe arasına sıkışmış kartal ağzıyla
Bütün bunlar olmadı Madrit'e gidemedim
İçimdeki dansına ara verdi İspanya
Haydar gel çay içelim konuşalım aşklardan
Seni bilmem ama ben çok kötüyüm
Moskova kışı gibiyim bu yaz gününde

Taşla doldurulmuş bir kuyu göğsüm

Abdülkadir Budak

Salı, Nisan 03, 2018

Atasözü: Paşa döküntüsü gibi geriden gelir.



İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1367 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri


Paşa döküntüsü gibi geriden gelir.

Sarayda-konakta-yalıda uşak, seyis, aşçı gibi görevlerde bulunanların övünme, diğer insanlara hava atmasını anlatmak için kullanılır. Kendini değil de ait olduğu yeri, kişiyi referans alarak övünme, başkasının sırtından kendine paye çıkarma durumu. Hoş, insanın kendini övmesi, kendince övünmesi ayrı bir itibar kaybı.


Pazartesi, Nisan 02, 2018

Atasözü: Pırlanta kara taştan çıkar.



İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1397 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri



Pırlanta kara taştan çıkar.

Atasözü: Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.




İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1598 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri


Çirkefe taş atma üstüne sıçrar.