Sanat, Edebiyat, Dil, Kültür; Osmanlı Türkçesi / Osmanlıca örnek metin ve okunuşları
Translate
Sayfalar
Çarşamba, Nisan 25, 2018
Salı, Nisan 24, 2018
Cumartesi, Nisan 14, 2018
Çarşamba, Nisan 11, 2018
Hece, aruz, serbest nazım: Nazım Hikmet'in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir?
Nazım Hikmet’in Türk şiir
ölçüsüne katkısı nedir?
Türk şiiri daha doğru bir
ifadeyle Türk edebiyatı şiir ölçüleri hece, aruz ve serbest nazım bilinir. Türk
edebiyatında serbest ölçüyle şiir yazan şairler sayıldığında da Nazım Hikmet bu
kategoriye dahil edilir.
Türk şiirinde hangi ölçüler
kullanıldı ve Nazım Hikmet’in Türk şiir ölçüsüne katkısı nedir sorusunu kısaca
şöyle cevaplamak mümkündür: Türk
şiirinde hece, aruz ve serbest ölçü kullanıldı. Nazım Hikmet de serbest ölçüyü
kullandı ve yer yer heceye uyan ama heceden farklı, bir merdiven gibi
basamaklı, yer yer meydan okuyan, seslenen, çağıran, ünlemlerden destek alan,
bol iç diyaloglu, şiirle hikaye anlatan, senaryolu, kelimeleri bölen, sesten,
kafiyeden, tekrardan faydalanan şiirler yazdı. Bunların bir kısmını farklı
şairler de kullandı elbette.
Aruzun Türk şiirinden yavaş
yavaş çekildiği, hecenin revaçta olduğu ancak şiir ve manzume olmak arasında
kaldığı bir dönemde, Fransız serbest ölçüsünün Türk şiirinde yer edindiği bir
dönemde Nazım Hikmet’in bu şiiri Türk şiiri için bir soluk oldu. Ama Türk şiiri
bu aşamaya nasıl geldi?
Hece tarih boyunca Türklerin
milli vezni olarak hep kullanıldı. 1000’li yıllardan sonra Arap ölçü birimi
aruz bir dönemi forse etti. 1860’dan sonra Fransız serbest şiiri Türk şiirine
girince, dönemin aruzunda yeni denemeler söz konusu oldu.
Divan şiirinin ölçüsü aruzun uzun
Mef'ûlü Mefâilü Mefâilü Feûlün kalıbıyla yazılan mısrasını kısa Mef’ûlü Feülûn
kalıbıyla yazılan mısrasının takip etmesiyle kurulan müstezat ile başlayan
süreç, Servet-i Fünun şairlerinin müstezatın kesin kalıplarını delerek aynı
şiirde değişik aruz kalıplarının kullanarak serbest müstezatı denemeye vardı. Hececilerin
hecenin değişik kalıplarını kullanarak oluşturdukları hecenin serbest
müstezatını denedikleri ama pek müşreti bulamadıkları bir zaman sonrasında,
Nazım Hikmet’in Türk şiirine katkısı vurgulamak yerinde olur. Moskova’ya
yolunda Batum’da İzvestiya gazetesinde görüp ilham aldığı Mayakovski’nin uzunlu
kısalı, basamaklı dizilişe vurulan Nazım Hikmet, Rusça bilmeden aşık olduğu bu
tarzı sonrasında Türk şiirine soktu.
Müstezattan, serbest
müztezattan, Fransız serbest şiirinden, hece müstezatından epey farklı olan bu
tarzı, Moskova yolunda gördüğü açlığı hece ölçüsünün kalıplarına
sığdıramayınca, Mayakovski’de gördüğü bu tarzı Açların Gözbebekleri’nde denedi:
Açların
Gözbebekleri
Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon
aç
bizim!
değil beş on
otuz milyon
aç
bizim!
Onlar
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!
bizim!
Biz
onların!
Dalgalar
denizin!
Deniz
dalgaların!
Değil birkaç
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!
değil beş on
30.000.000
30.000.000!
Açlar dizilmiş açlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar!
Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız
açlar dizilmiş açlar!
Bunlar!
Yürüyen parçaları
o kurak
toprakların!
Yürüyen parçaları
o kurak
toprakların!
Kimi
kemik
dizlerine vurarak
yuvarlak
bir karın
taşıyor!
kemik
dizlerine vurarak
yuvarlak
bir karın
taşıyor!
Kimi
deri… deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman balı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!
Hele bunlar
hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,
bunlar
öyle bakarlar ki!…
Ağrımız büyük!
büyük!
büyük!
Fakat
artık imanımıza inemez tokat!
Demirleşti bağrımız,
çünkü ağrımız
30.000.000
deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Ey
beni
ağzı açık
dinleyen adam!
Belki arkamdan bana
bu kalbini
haykırana
“kaçık”
diyen adam!
Sen de eğer
ötekiler
gibi kazsan,
bir mana
koyamazsan
sözlerime
bak bari gözlerime;
bunlar:
Deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
deri… deri!
Yalnız
yaşıyor
gözleri!
Uzaktan
simsiyah sivriliği
nokta nokta uzayıp damara batan
kocaman balı bir nalın çivisi gibi
deli gözbebekleri,
gözbebekleri!
Hele bunlar
hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,
bunlar
öyle bakarlar ki!…
Ağrımız büyük!
büyük!
büyük!
Fakat
artık imanımıza inemez tokat!
Demirleşti bağrımız,
çünkü ağrımız
30.000.000
deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Ey
beni
ağzı açık
dinleyen adam!
Belki arkamdan bana
bu kalbini
haykırana
“kaçık”
diyen adam!
Sen de eğer
ötekiler
gibi kazsan,
bir mana
koyamazsan
sözlerime
bak bari gözlerime;
bunlar:
Deli gözbebekleri!
Gözbebekleri!
Cumartesi, Nisan 07, 2018
Cuma, Nisan 06, 2018
Perşembe, Nisan 05, 2018
Osmanlı Saray Görevlileri: İçoğlanlar / Gılmanlar
Osmanlı Saray Görevlileri: İçoğlanlar / Gılmanlar
Kaynaklara göre, Osmanlı
Devleti’nde 15. asır ortalarından 19. asır başlarına kadar Enderun-Saray’da
görev yapan kişilere içoğlan denmiştir.
Enderun iç, dahil,
içyüz, gönül, saray teşkilatı, içerisi, harem dairesi demektir. Zıt anlamlısı
dışarı, harici, dış, fazla anlamlarındaki birundur. Mesela Osmanlı hazinesi
Enderun ve Birun olarak ayrılmıştır. Enderun padişaha ait hazineyi temsil eder.
Saray dışındaki hazine Birun’dur.
İşte enderun
denildiğinde saray kastedilmektedir. İçoğlanlar bir saray görevlisidir.
Hristiyan çocukların devşirilmesi saraya alınan iç oğlanlara sarayda eğitim
verilmiştir.
Osmanlı’da Topkapı,
Galata, İbrahim Paşa ve Edirne saraylarında yetiştirildiği bilinen içoğlanların
sadakati önemliydi. Sarayda devletin önemli işlerini yürüten bu görevlilerin
içoğlanlarının en iyilerinden olmasına özen gösteriliyordu. Sır tutmak, tıpkı
herhangi bir devletin teşrifat veya güvenlik görevlisi gibi düzgün bir fiziğe
sahip olmak, dürüst olmak ve sadık olmak içoğlan seçiminde önemliydi. İlm-i
Simya ve İlm-i Kıyafet seçimde kullanılıyordu. Ehliyet, liyakat ve sadakati iyi
olanlar içoğlanlıkta kariyer basamaklarını hızlı tırmanıyordu. Eğitim uzun
sürerdi ve binlerce kişiden ancak çok azı içoğlan olarak kabul edilirdi.
Kendisi de bir
içoğlanı olan ve 17. Yüzyılda yaşamış Bosnalı Mehmed Halife Tarih-i Gılmani’de
içoğlanların edebi ve ahlaki eğitimler aldığını, devlet terbiyesini
bildiklerini söyler. Türkçe, Arapça, Farsça; ok atma, güreş, kılıç kullanma;
hüsn-i hat; müzik ve dini eğitim aldıkları bilinmektedir.
Enderun/İç bölümde Arz
Odası, Büyük Oda, Küçük Oda, Hazine-i Hassa, Has Oda, Doğancılar Odası, Kiler
Odası, Seferli Oda bulunurdu. Birun/Dış bölümde Kubbealtı (Kubbenişin),
Altıbölük Halkı, Cebeciler ve Topçular, Müteferrikalar, Mehterhane, Saray
Hastanesi, Saray Mutfağı bulunurdu. Padişah bu kadar kalabalık bir yapıyı yakın
arkadaşı musahib ve sağır, dilsiz, cüceler vasıtasıyla idare etmiştir.
Seferli içoğlanı Mehmed
Halife, Hz. Peygamber’in Hırka-i Şerif’in bulunduğu Has Oda’nın bir içoğlanın
gelebileceği en güzel makam olduğunu vurgular. Giydikleri kıyafete göreve isim
alan saray görevlilerinin bir kısmına, kaftan giydikleri için “kaftanlı”,
dolamaçlı bir kıyafet giyenlerede de “dolamaçlı, dolamah” denmiştir. Hazine
sorumluları için Hazine Odası, sarayın şerbet ve meyveleriyle ilgilenenlerin
bulunduğu Kiler Odası, padişahın libas/elbiseleriyle ilgilenlerin bulunduğu
Seferli Oda, doğan kuşu ve avla ilgilenen Bazyan/Doğancılar Odası’nı eklemek
gerekir.
Has Oda’da ayrıca
padişahın kılıcını taşıyan ve güvenlikten sorumlu silahdar/ tüfekçibaşı;
padişahın kaftan, kürk ve yağmurluğundan sorumlu, padişah namaza giderken halka
para saçan çuhadar/kürkçübaşı/kaftancı; padişahın ayakkabıları, atının
üzengesiyle ilgilenen rikabdar; padişahın sarık ve giysilerini temizleyen
tülbend ağası ve yardımcısı mihtah (anahtar) ağası bulunurdu. Padişah abdest
alırken ibrikle hazır bekleyen ibriktar/güğümcübaşı, su veya şerbeti padişah
için hazır eden küpdar da sarayda görev yapmıştır. Diğer bazı içoğlanlar:
berberbaşı, peşkir oğlanı, içki sunan saki, sofracı, köpek bakıcısı mastıcı,
papağan terbiyecisi duducıbaşı, tırnakçı, kahveci, kürdancı/hilalci, çantacı,
sorguççu, kampiyeci. Bazı görevler zaman zaman kaldırılmış veya bazı görevlerin
yenileri konmuştur.
İçoğlanların, sarayda
eğlence düzenledikleri, atlas, diba, serenk, şib kaftanlar giydikleri, çeşitli
kumaşlardan takke/takye, kuşak, terlik kullandıkları, çeşitli buhur, anber ve
kokular kullandıkları bilinmektedir.
Müsteşrikler veya
Avrupalı ilim adamları ve sanatçıların zaman zaman bu sistemi eleştirdikleri
veya bu kurumları eşcinsellikle ilişkilendirdikleri görülmektedir. Her büyük
devlette olumlu-olumsuz bir davranışa rastlanabileceği muhakkaktır. Ancak Beyaz
Saray’da birilerinin içki içmesi tüm Beyaz Saray’ı sarhoş yapmayacağı
muhakkaktır. Bir başka gerçek de, içoğlanların bir kul, köle oluşudur. Kul
durumunda olan da çeşitli vesilelerle Osmanlı tarafından devşirilenlerdir.
İçoğlanla eş anlamda
kullanılan gılman kelimesi temelde Cennet’te vadedilen erkek köledir. Huri
kelimesiyle kullanılır. Mesela Hüsrev ü Şirin’de Firaki Abdurrahman Çelebi kelimenin
“erkek köle, Cennet’e hizmet gören delikanlılar” anlamını kullanır:
Gehi hur ile işret
kılurdı (hur=huri)
Gehi gılman ile sohbet
kılardı
Şiirde gılman kelimesi
daha çok huri, Cennet kelimeleriyle yan yana kullanılmıştır. Mesela Çakeri sevgilisinin
huriye benzediğini düşünmektedir:
Niderler Cennet ü
gılmanı sensiz
Ki anda sana benzer
huri çoktur
Özetle bugün devlet
idaresinde güvenlik, teşrifat ve tefrişat, mutfak, hediye, giyim gibi işleri
Osmanlı sarayında devşirilen içoğlan tarafından yürütülmüş, içoğlan bu
görevlere gelmeden belli eğitim ve aşamalardan geçmiştir. Padişahın en
yakınında iç ve dış bütün sırları bilen insanlar olarak içoğlanlarda aranan en
önemli vasıf sadakate olmuştur.
Çarşamba, Nisan 04, 2018
Güneş Topla Benim İçin Ülkü Tamer
Güneş Topla Benim İçin
(Toplu Şiirler) - Ülkü Tamer
Seheryeli çık dağlara
Güneş topla benim için
Haber ilet dört diyara
Güneş topla benim için
Umutların arasından
Kirpiklerin karasından
Döşte bıçak yarasından
Güneş topla benim için
Yazdan kıştan ilkbahardan
Mahpuslarda dört duvardan
Doludizgin sevdalardan
Güneş topla benim için
Seheryeli yar gözünden
Havadaki kuş izinden
Geceleyin gökyüzünden
Güneş topla benim için
Güneş Topla Benim İçin (Toplu Şiirler)-Ülkü Tamer Islık Yayınları, İstanbul, 2014
Ülkü Tamer'i anan bir şiir için:
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar
İÇİMDEKİ DANSINA ARA VERDİ İSPANYA
Büyük Umutlar Caddesi'ndeki hiçbir ev benim değil
Hindistanım yok benim, bende Nil kıyısı yok
Adım yok afişinde çok tutulan bir filmin
Bana değil tufanı andıran bu alkışlar
Her zaman iyi gelirdi Ülkü Tamer okumak
O da iyi gelmiyor nedense şu sıralar
Ankara manzaralı Çankaya sırtlarım yok
Gitaristi değilim ünlü bir topluluğun
Bisikletle dünya turu düşlemiyorum artık
Sallamayı bilmiyor bindiğim kör salıncak
Karada yüzmesini öğrenemeyen gemiyim
Bu yüzden trenlerim İstanbul'a kalkacak
Çok isterdim Çin Seddinin mimarıyla konuşmayı
Kanat ile pençe arasına sıkışmış kartal ağzıyla
Bütün bunlar olmadı Madrit'e gidemedim
İçimdeki dansına ara verdi İspanya
Haydar gel çay içelim konuşalım aşklardan
Seni bilmem ama ben çok kötüyüm
Moskova kışı gibiyim bu yaz gününde
Taşla doldurulmuş bir kuyu göğsüm
Abdülkadir Budak
Salı, Nisan 03, 2018
Atasözü: Paşa döküntüsü gibi geriden gelir.
İbrahim Şinasi Efendi'nin Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı kitabından (1367 nolu atasözü) Osmanlıca Atasözleri
Paşa döküntüsü gibi geriden gelir.
Sarayda-konakta-yalıda uşak, seyis, aşçı gibi görevlerde bulunanların övünme, diğer insanlara hava atmasını anlatmak için kullanılır. Kendini değil de ait olduğu yeri, kişiyi referans alarak övünme, başkasının sırtından kendine paye çıkarma durumu. Hoş, insanın kendini övmesi, kendince övünmesi ayrı bir itibar kaybı.
Sarayda-konakta-yalıda uşak, seyis, aşçı gibi görevlerde bulunanların övünme, diğer insanlara hava atmasını anlatmak için kullanılır. Kendini değil de ait olduğu yeri, kişiyi referans alarak övünme, başkasının sırtından kendine paye çıkarma durumu. Hoş, insanın kendini övmesi, kendince övünmesi ayrı bir itibar kaybı.
Pazartesi, Nisan 02, 2018
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)