Gün Olur Asra Bedel
Cengiz Aytmatov
En Uzun Cenaze Namazına Buyurun:
İnsanı Ayakta Tutan Omurgası mıdır, ruhu
mudur?
1.Bölüm Özet
Tilki acıktığı için vadi yamaçlarında yiyecek arıyordu.
Demiryoluna kadar yaklaşmıştı. Demiryolundan korksa da açlığı onu cezbetti ve
oraya indi. Yolcuların pencereden raylara attıkları çöpler arasında yiyecek
bulmak için uğraştı. Bu sırada bir uğultu duydu. Tren ona doğru geliyordu. İlk
başta donakaldı daha sonra kendini yana attı ve koşarak oradan uzaklaştı.
Gece yarısı, birisi demiryolu kulübesine doğru gidiyordu.
Önünden Bir tren geçti. Bu özel bir ekspresti. Sarı-Özek 1 kosmodrumuna
gidiyordu.
Demiryoluna giden Yedigey'in karısı Ukubala'ydı. Yedigey,
karısının gece vakti gelmesinden dolayı önemli bir şey söyleyeceğini anlamıştı.
Onu karşıladı ve birlikte kulübeye geçtiler. Ukubala soluklandıktan sonra Kazangap'ın
öldüğünü eşine söyledi ve olanları anlatıp ağlamaya başladı. Ukubala hal hatır
sormaya gittiğinde, yaşlı adamın öldüğünü anlamıştı.
Yedigey savaştan döndükten sonra Boranlı İstasyonu’nda
küçük durakta çalışmaya başlamıştı. O yüzden orada yaşayanlar ona Boranlı
Yedigey diyorlardı.
Yedigey ve Ukubala ne yapmaları gerektiğini konuştular.
Karısı bozkırdaki topu topu sekiz hane olan her evi uyandıracak ve haber verecekti.
Yedigey de, Kazangap'ın evlatlarına haber verecek ve nöbetini devralması için
yerine birini ayarlamaya çalışacaktı. Karısı giderken yorgun tavırlarından ne
kadar yaşlandıklarını fark etti. Bir iki yıla o da emekli olacaktı. Tabi yerine
birilerinin bulunması gerekiyordu. Bu bozkırda kimse yaşamak istemezdi.
Kazangap’la, Boranlı Yedigey'den başka burada tutunup yaşayan görülmemişti.
Onlar 30 yıl beraber çalışmışlardı.
Bu bozkır sekiz haneden ibaretti. Birkaç fırın, kamış
duvarlı ağıllar ve helalar vardı. Bir de bu Sarı-Özek bozkırının kan
damarı olan demiryolu vardı.
Yedigey yerine birinin geçmesi için nöbetçi Şahmerdan’la
konuştu. Şahmerdan bunu sağlayamayacağını, ölenin onun yaptıklarını
görmeyeceğini ve boş vermesini söyledi. Bu duruma çok sinirlenen Yedigey ona
bağırdı ve usulüne uygun dua edip Yasin okuyacağını ve kefenleyeceğini söyledi.
Şahmerdan ayarlamaya çalışacağını söyleyip telefonu kapattı. Yedigey
kulübesindeyken kafasını kaldırdığında bir tilki gördü. Tilki onu gördüğü halde
kaçmıyordu. Onu kovalamak için elini salladı ve eline taş aldı. Sonra birden
Kazangap'ın oğlunun anlattıkları aklına geldi. Sabitcan'ın anlattıklarına göre;
Hintliler insan öldükten sonra ruhun, yaşayan başka bir canlının bedenine
girdiğine inanırlarmış. Kazangap'ın ruhu da bu tilkiye girmiş olmasın diye
düşündü. Çocuklaştığını fark edip, tilkiye buradan gitmesini söyledi.
Sonrasında gelen Uzun Adilbay nöbeti devraldı. Yedigey gitmek için devesine
yöneldi. O sırada havada bir dalgalanma oldu. Sarı-Özek 1 kosmodromunun orada
bir roket fırlatıldığını anladı. O güne kadar hiç böyle bir şeye tanık
olmamıştı. Neden gece fırlatıldığını düşündü ama elbette uzay istasyonu
“Parite” de meydana gelen olağanüstü durumu ve bundan dolayı olağanüstü bir
göreve gizlice gönderildiğini bilemezdi; bilmesi de gerekmezdi. Yedigey bu
olayın hayatı ile ilgili de olduğunu bilemezdi elbet.
2. Bölüm Özet
Boranlı'nın 30 kilometre ilerisinde Ana-Beyit Mezarlığı
vardı. Mezarlığa giden yolu Yedigey'den başka bilen yoktu. Atalardan kalma mezarlık
hakkında yalan yanlış şeyler anlatıldığı için kimse mezarlığa gitmemişti.
Bazıları uzak olmasından yakınınca Yedigey onlara kızdı ve Ana-Beyit
Mezarlığı’nın Kazangap’a uygun olduğunu söyledi. Sabitcan’ın gelişine sevinen
Yedigey sonradan pişman olmuştu. Merhumun oğlu sadece ölen babasını gömüp bir
an önce dönmek istiyordu. Sabitcan’ın eşi ve çocukları gelmemişti. Bu yüzden
Yedigey ve Boranlı halkı söyleniyor, ona kızıyordu. Yedigey devesinin yanına
yani Karanar'ın yanına geldi. Karanar'ı savaştan döndüğünde Kazangap hediye
etmişti. Cenaze için deveyi süslemiş ve hazırlamıştı. Yedigey oradan ayrılınca
Adilbay, Sabitcan ile konuşup hal ve hareketlerine dikkat etmesine
adetlere uygun defnedilmesi gerektiğini sertçe söyledi. Kazangap'ın kızı ve ayyaş
kocası da bir yük treni ile cenazeye geldiler. Kızı Ayzade sürekli ağlıyordu ve
halinden yakınıyordu. Bu yüzden Sabitcan ile kavga ettiler. İkisi de
birbirlerine öfkelerini kustu. Yedigey utanç ve üzüntü duyarak onları ayırdı.
Yedigey’i de rahatlatan Adilbay oldu. Ortalığın yatışması için herkesi evine
davet etti. Sofrada kımız, sıcak yemekler ve votka vardı. Boranlı Yedigey
içkiye hayır demezdi ama bu defa içmedi ve neden içilmemesi gerektiğini
tavırlarıyla gösterdi. Adilbay sofrada dün fırlatılan füze hakkında konu açtı.
Gördükten sonra radyoyu açtığını ve bu önemli olayın neden haber yapılmadığını
garipsediğini anlattı. Sabitcan da bilgelik yapıp onu deneme uçuşu için
pilotsuz gemi gönderdiklerini söyledi. Dinlendiğini fark edince de içkinin
etkisiyle gevezelik yapmaya başladı. Anlattıkları içerisinde herkesin dikkatini
çeken “insanlığın yüksek çıkarları” konusuydu. Ona göre ileride baştaki
insanların komutlarına göre istek ve duygularımız olacaktı. Yedigey böyle bir
durumun varlığından çok korktu. İnsanlar kendilerini tanrı mı sanıyorlardı?
3. Bölüm Özeti
Konvansiyon uçak gemisinde dünya çapında önemli bir olay
yaşanmaktaydı. Amerikan-Sovyet yörünge istasyonu Paritre'de o güne kadar böyle
bir olay görülmemişti. Bu uçak gemisi, iki devlet arasında “Demiurg” adı
verilen ortak gezegen projesinin karargâhıydı. Gemideki yetkililer mutlak
eşitliğe sahipti. Projenin amacı ”x” gezegenindeki maden kaynakları üzerine
ayrıntılı bir araştırma yapılmasıydı. Gezegenin yüzeyinde x maddesinden yüz ton
işleyip enerjiye dönüştürdüklerinde Avrupa'ya bir yıl yetecek ısı ve ışık
sağlanmış olacaktı. Bu gezegenin seçilme nedeni içinde su barındırmasıydı ama
bir sorun vardı. Tramplen yörüngesindeki Paritre istasyonunda görevli iki
kozmonot iz bırakmadan kaybolmuşlardı. Uzun süre onlardan yanıt almamışlardı.
Ortak Yönetim Merkezi iki farklı üstten biri Sarı-Özek olmak üzere içinde uzay
adamı bulunan iki uzay gemisi fırlattı. Bunlar Paritre'ye kitlenerek orada olup
biteni anlatacaklardı. Kenetlenme başarıyla gerçekleştiğinde herkesi şaşırtan
olay, kozmonotların ölü ya da diri ortalıkta bulunmamasıydı. Etrafı tararken
bir mektuba ulaştılar. Bunu da canlı bağlantıyla konvansiyona iletiyorlardı.
Mektupta nerede oldukları ve başlarına gelenler hakkında bilgi vermişlerdi. Bir
süre önce sinyaller almaya başlamışlar ve kendilerine bu sinyallerin suni
olduklarına inandırmaya çalışmışlar fakat yine de başarılı olamamışlar. Başka
varlıkların oluşumu hakkında bir sürü bilim adamı hüsrana uğradığı için böyle
bir durumu söz konusu etmemişler. Sonunda başka bir uygarlığın varlığını kabul
ettiklerinde dünyanın çağdaş topluluğun çıkarlarını düşünerek konvansiyona
söylememişler. Daha sonra gelen sinyale yanıt verdiklerini ve geri dönüt
aldıklarını anlatmışlardı. Kendi gezegenimiz ve onların gezegeni hakkında bilgi
alışverişinde bulunmuşlardı. O gezegendekiler yani onların adlandırmasıyla
Orman-Göğüslüler kozmonotları kendi gezegenlerine davet etmişler. Her şeyi
düşünüp gitme kararı almışlardı. Onların gemiyle bağlantı kurmaları 27-28 saat
sürecekti ve isterlerse aynı süre içinde gemiye geri bırakacaklardı.
Kozmonotların endişesi Demiurg projesinin aksamasıydı. Not olarak da
uzaylılarla bağlantı kurdukları telsiz kanal ve frekansları yazdılar.
Gerektiğinde kanaldan arayarak izlenimlerini bildireceklerdi.
Bu mektubu okuduklarında hemen olağanüstü toplantı için
gizli görüşmelere başlandı ama yarıda kesildi. Çünkü uzay istasyonunu terk
etmiş olan iki kozmonottan, komşu galaksideki Orman-Göğüslüler gezegeninden
gönderdikleri ilk bilgileri yönetim merkezine iletiyorlardı.
4. Bölüm Özeti
Yedigey yol uzun olacağından dolayı erkenden kalkmıştı.
Geceleyin ölüyü yıkayıp, kefenlemişti. Bu işi tek başına yapmış sayılırdı.
Adilbay korktuğu için uzaktan lamba tutmakla yetinmişti. Yedigey cenaze için
kendini de hazırlamak istiyordu. Savaş madalyalarını ve nişanelerini ceketinin
göğsüne iliştirdi.
Yedigey savaş zamanı 1944 yılında yanında bir Alman
bombasının patlamasıyla beyin sarsıntısı geçirmişti. Doktor bir yıl içinde eski
haline döneceğini söyleyip onu yurduna geri göndermişti. Aral'a yani yurduna
geri döndüğünde acı bir haberle sarsılmıştı. Askere giderken altı aylık bir
erkek evladı vardı. O askerdeyken, çocuk kızamıktan ölmüştü. Ukubala bu
durumun sorumlusu olarak kendisini görüyordu. Orada dayanamayıp ayrılıp başka
yerde iş bulmaya karar verdiler. Kulağı daha iyileşmediği için Ukubala çoğu işi
onun yerine üstleniyor ve yapıyordu. Kumbel'de çalışmaya başlamışlardı. Ukubala
bazen eşi yapamadığı için onun yerine çalışıyordu. Bir gün adamın biri devesini
göz kulak olmalarını rica etmişti. Geri döndüğünde muhabbet etmeye başladılar.
Adam Boranlı'ya gittiğini ve onların da gelip orada çalışabileceklerini
söyledi. Bu Kazangap idi. Boranlı'ya giderlerken birbirlerine hayat
hikâyelerini anlattılar. Birkaç gün de Kazangap'ın yanında misafir olarak
kaldılar daha sonra işçiler için ayrılan bir barakaya geçtiler. Kazangap ve eşi
hoş geldin hediyesi olarak Akbaş adındaki develerinin yavrusunu onlara
verdiler. Bu yavru ileride Boranlı Karanar diye adlandırılacaktı. Yedigey'e Boranlı'nın
temiz havası iyi gelmişti. Deve sütü de keza aynı şekilde iyi gelmişti. Yedigey
Karanar’la ilgilenmeyi çok seviyordu. Çok heybetli bir deve olduğu yörede
duyulmuş ve ün kazanmıştı. Gazeteciler, Karanar'ın resmini çekmeye bile
gelmişlerdi. Gazetecilerin gelişini kutlamak amacıyla bir eğlence düzenlediler.
Eğlence akşamında hafif sarhoşken Ana-Beyit efsanesinden bahsettiler. Efsaneye
göre Akmaya adında devenin yedi yavrusu olmuş. Dördü dişi, üçü erkekmiş. O
zamandan beri dişi develer ak başlı, açık renkli; erkek develer ise kara başlı,
kestane tüylüymüş. İşte kara başlı Karanar da ak başlı bir anadan doğmuş, bu da
onun Akmaya soyundan olduğunu gösteriyormuş.
5. Bölüm Özeti
Sabah cenaze için her şey hazırdı. Herkes cenazeyi taşıyan
römorkun hareket etmesini bekliyordu. Yedigey'in aklında konuşma yapmak yoktu
fakat içinden gelenleri söyledi. O konuşunca kadınlar duygulandı ve ağıtlar
yakmaya başladı. Römork çok kişi alamayacağından 6 kişi cenaze için Ana-Beyit'e
doğru yola çıktı. Kalanlar da cenaze aşı yapacaklardı. Yedigey sanki o günkü
tilkiyi tekrardan görecekmiş gibi etrafına bakınıyordu. Fırlatılan roket de
aklına gelmişti. Yolda ne kadar ilerlediklerine bakmak için arkaya döndüğünde
köpeği Yolbars'ı gördü. Peşlerinden geliyordu. Yolda ilerlerken eski anılarını
sürekli hatırlıyordu. İçinden ettiği dualar anılar yüzünden yarım kalmıştı.
Yedigey insanın sadece başı sıkıştığında Allah'ı hatırladığını düşündü. Oma
göre herkes duaları bilmeliydi.
İki kozmonotun sesi varlığı bile bilinmeyen bir gezegenden
geliyordu. Mesajlarında orada gördüklerini anlatıyorlardı. Sinyalleşirken bilgi
alışverişini matematik ve kimya formülleriyle sağlamışlar daha sonra konuşma
dillerinin olduğunu söylemişlerdi. Orman-Göğüslüler, uzayda kalan dünyalıların
seslerini analiz ederek cümlelerin anlamlarını öğrenmişler. Kozmonotlarla
da İngilizce ve Rusça konuşmuşlardı. Onların gezegenlerine indiklerinde
insanlığın evrilmiş haline tanıklık etmişler. Gezegene giderken dilde
uzmanlaşmış kadınlar onlara etrafı anlatıyormuş. Orman-Göğsünü panoramik olarak
seyretmişler. Gezegen olarak orası çok gelişmiş. Şehir merkezi Manhattan'dan
bile büyüleyiciymiş. İye adında güneşleri varmış. Isı ve elektriği güneşin
enerjisiyle üretiyorlarmış. Şehrin en büyük sorunu reaksiyonlardan dolayı iç
kuraklıkmış. Gezegenin bir bölümü yavaş yavaş yaşanmaz haline geliyor, canlılar
ölüyormuş. Ay gezegeninin başına gelenler kendi gezegenlerindeki felaketle
benzerlik gösteriyormuş. Bunu azaltacak önlemler arıyor ve uyguluyorlarmış.
Bunlara rağmen milyonlarca yıl yaşayabilirlermiş fakat bu sorunu gündemlerinden
asla ayırmıyorlarmış. Onların devlet kurumunun ne olduğundan haberi
yokmuş. Para, savaş, silah gibi şeylerin ne olduğunu bilmiyorlarmış. Ayrıca
Orman-Göğüslülerin bir ricası bulunmaktaymış. Dünyalıların uygun gördüğü bir
vakitte dünyaya ayak basıp, gezmek istiyorlarmış. Gezegenler arası bir istasyon
kurup geliş-gidiş için üs oluşturmak istiyorlarmış. Bu konu kozmonotları çok
kaygılandırmıştı. İnsanlığın buna hazır olmadığını biliyorlardı. Mesaj bu
şekilde bitiyordu. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu.
Yolun üçte birini gitmişlerdi. Yedigey aklından Kazangap'ı
çıkaramıyordu. Onla yaşadıkları anılar bir bir aklına geliyordu. Hiç kimseye
anlatamadığı bir olayı sadece Kazangap’la paylaşmıştı. Kazangap her zamanki gibi
ona yol göstermiş ve destek olmuştu.
1951 yılında Boranlı'ya bir aile gelmişti. Aile reisi
Abutalip Kuttubayev, karısı Zarife hanımdı. İki de erkek çocukları vardı. Gün
geçtikçe Yedigey ve Abutalip dost oldular. Zarife ve Abutalip çalıştıkları için
Ukubala’nın yüreği dayanmamış çocuklara gündüzleri bakmayı teklif etmişti.
Bundan dolayı Abutalip de çocuklara akşamları okuma yazma öğretecekti.
Abutalip savaş zamanı Almanlara esir düşmüştü. Sonradan
kurtulup yurduna dönmüştü ama kurtulduğu sıralarda Yugoslavya’da savaşmıştı.
Ülkesine dönüp çalıştığı sıralarda Yugoslavya ile ilgili 1948 olayları patlak
vermişti. Abutalip uzun süre düşman topraklarında kalmış şüpheli biriydi artık.
O yüzden eşiyle sürekli göç edip Boranlı’ya gelmişlerdi.
O yaz Boranlı çok sıcaktı. Abutalip’in eşi ve çocukları çok
zorlanıyordu. Abutalip de bunu dert edinmişti. Yedigey onu teselli edip bu
sıcakların çok sürmeyeceğine inandırmaya çalışıyordu. Yedigey sebebini
anlayamasa da en çok Zarife için üzülüyordu. Eşiyle birlikte çok acı çekiyordu.
Daha sonra bu aile için dertlendiğine pişman olduğu zamanlar olmuştu.
6. Bölüm Özeti
Komisyon üyeleri çözüm bulmak için toplantıya girdiler. O
konvansiyon gemisinde Dünya'yı ilgilendiren bir kararın alındığını kimse
bilmiyordu.
Yedigey Karanar’la önden gidiyordu. Traktörle birlikte
diğerleri de onu takip ediyordu. Ana-Beyit'e az yolları kalmıştı. Bozkırdan
geçerken yolları Juan-Juanların oturduğu yerden geçiyordu.
Yelizarov'un anlattıklarına göre eskiden buralar çok kıymetli, savaşmaya değer
yerlermiş. Daha sonra yağmur yağmaya başlamış, kuraklık olmuş. Juan-Juanlar da
sürülerini alıp dağılmışlar. Nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini bilen
kimse yokmuş. Bir söylentiye göre de lanetlenmişler. Orada geçmişten kalan tek
şey Ana-Beyit Mezarlığı’ymış. Mezarlığın efsanesi Juan-Juanların Sarı-Özek
bozkırını işgal ettikleri zamana dayanırmış. İşgal etmeye başladıktan sonra
tutsaklarına işkenceler yapmaya başlamışlar. En kötü işkence deri geçirmeymiş.
Bu işkenceden sağ kalan mankurt, yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş.
Nayman Ana'nın oğlu Juanlar’la olan savaşta esir düşmüş. Nayman Ana da oğlunu
kurtarmak için yollara düşmüş. Tutsakların kafalarına deve derisi geçirip
sıcağın altında bırakırlarmış. Tutsakların kafa derisi büzülür, saçları da
içine büyürmüş. Bunun sonucunda ya ölür ya da geçmişini hatırlamayan bir
mankurt olurmuş. Hafızasını yitiren bir mankurt köle ticaretinde çok değerli
oluyormuş. Bu mankurtlara çobanlık yaptırırlarmış. Oğlunun da mankurt olduğunu
öğrenen Nayman Ana oracıkta bir beyit yakmış.
Bu bozkırlarda savaşsız dönemlerde olurmuş. Tüccar
kervanları böyle zamanlarda Neymanlar ülkesine uğramış. Tüccarlar kendi
aralarında konuşurlarken bir mankurttan bahsetmişler. Nayman Ana bahsedilen
mankurtun kendi oğlu olabileceği hissine kapılmış. Oğlunu bir savaşta, eşini de
ondan önce yapılan bir savaşta kaybetmiş. Oğlunun atı savaştan korkunca yere
düşmüş üstelik korkusuna düşmana doğru koşmaya başlamış. Ölüsünü bile görmeyen
Nayman Ana zaman geçse de bunu içinden atamamış. Ölüp ölmediği ile ilgi bir
sürü düşüncesi varmış. Tüccarların konuşmasından sonra da iyice umutlanmış.
Bahsedilenin oğlu olup olmadığını öğrenmeden içi rahat etmeyecekmiş.
Hazırlığını yapıp eşyalarını devesi Akmaya'ya yüklemiş. Bu deve çok heybetli ve
gücünün doruğundaymış.
Paritre'deki denetleyici kozmonotlara bir haber iletildi.
Paritre'deki iki kozmonotla iletişim kurup nazik bir dille ama kesin olarak
geri dönmemeleri için iletişime geçilmesi isteniyordu.
Nayman Ana, Sarı-Özek Çölü’nde devesiyle oğlunu arıyordu.
Tüccarların konuştuğu Malakumduçap Vadisi’ne gelmişti. Tepeyi aşınca bir deve
sürüsüyle karşı karşıya geldi. Çoban ileride durduğu için yüzü belli olmuyordu.
Devesiyle yaklaşınca onun oğlu olduğunu gördü. Koştu, sarıldı ve ağlamaya başladı
ama oğlu tepkisizdi. Nayman Ana oğlunun mankurt olduğunu fark edince kahroldu.
Geçmişiyle ilgili sorular yöneltiyordu sürekli. Konuşmaya devam ederken
istilacıların oraya yaklaştıklarını görünce devesine binip oradan uzaklaştı.
Oğluna olanları anlatmamasını ve tekrar geleceğini söyledi. Bunları
söylemesinin bir manası yoktu çünkü oğlu bunları umursamıyordu. Ertesi gün
tekrar geldi. Oğlunu yedirdi, içirdi ve ninniler söyledi. Mankurt ninniden çok
hoşlanmıştı. Bunu gören Nayman Ana oğlunu buradan götürürse geçmişi
hatırlayabileceğini ya da en azından buradaki zulmeden kurtaracağını düşündü.
Onu buradan kaçıracaktı. O sırada Juanların yaklaştığını gördü. Devesine binip
uzaklaşmaya başladı. Juanlar, Akmaya'nın hızına yetişemedi. Juanlar mankurta
sorular sorup onu dövdüler. Mankurta gelen kişinin ona zarar vermek istediğine
inandırdılar. Eline bir ok ve yay tutuşturdular. Şapkasını havaya fırlatıp
vurmasını istediler. Mankurtun kafası saman dahi olsa elinin kabiliyeti hala
eskisi gibiydi. Nayman Ana geceyi bozkırda saklanarak geçirdi. Sabah
olunca oğlunu almak için gitti. Mankurt bir köşeye geçmiş ve nişan almış,
bekliyordu. Bunu fark eden ana çok geç kalmıştı. Sol böbreğinde bir acı
hissetti. O deveden düşmeden al yazması yere düştü. Yazma, ananın son sözlerini
tekrar ede ede göğe yükseldi. Dönenbay gece kuşları da bunu tekrar etti. Nayman
Ana'nın gömüldüğü yere Ana-Beyit dendi ve Kazangap'ı da oraya gömmek yakışırdı.
7. Bölüm Özeti
Boranlı Yedigey için 1952 yılının yaz sonu geçmişinin en
mutlu dönemlerindendi. Çok sıcak bir dönemde hep beraber vagonları
boşaltıyorlardı. Yoruldukları için ilk kadınları gönderdiler. Erkekler de işi
bitiresiye kaldılar. Yedigey iş bitince hamamdan çıkmış gibi terledi. O sırada
yağmur yağmaya başladı. Yağmurdan kaçmak için koşmaya başlamıştı. Yolda
giderken Zarife, Abutalip ve çocuklarını gördü. Yağmurun tadını çıkarıp
eğleniyorlardı. Yedigey'i de çağırdılar. O da onlarla birlikte eğlenmeye
başladı. Yedigey, Zarife'nin güzelliğini ilk kez o zaman fark etmişti. İzlerken
Zarife'nin ağladığını fark etmişti. Çocukları sürekli göçe mahkûm ettiği için
ağlıyordu. Yedigey fark ettiğini belli etmedi. Tüm gün onu düşündü ve gece
rüyasında da onu gördü.
Olağanüstü yapılan toplantıda ortak karara varılmıştı.
Paritre'ye yeni şifreli mesaj gönderdiler. Bu mesajda kozmonotların Ortak
Yönetim Merkezinden ayrılmamaları ve hiçbir yere gitmemeleri emrediliyordu.
Abutalip zor da olsa buraya alışmaya başlamıştı. Bozkıra
dört elle sarılmışlardı. Yedigey, Abutalip ile arkadaş olduğu için gurur
duyuyordu. Kültürlü ve bilgili insanlara çok saygı duyardı. Sarı-Özek'e sık sık
gelen Jeolog Yelizarov gibi çok şey bilen kültürlü bir insandı. Bir gün onların
ikisi uzun bir sohbete daldı. Yedigey de merak ettiği bir soru yöneltti. Her
gece salonlarının ışığı açık olurdu. Sebebini sordu. Abutalip, Zarife ile
birlikte tüm anılarını bir deftere yazdığını söyledi. Oğluna bırakabileceği tek
miras buydu. Yazılarında değerlerimizi de işlediğinden bahsetti. Hatta Ukubala
eski türküler söylüyordu. Bunları da not ediyordu. Kazangap'ın eşi Bike'de
Karakalpak türküleri söyleyecekti. Konu konuyu açarken Abutalip dönenbay
kuşlarını sordu. Yedigey de onun sadece bir efsane olduğunu söyledi.
8. Bölüm Özeti
Kuttubayevler o yıl, yılbaşını kutlamak istedi ama çam
ağacı bulmak neredeyse imkânsızdı. Bunun için Abutalip bir sabah evden çıktı.
Akşam dönerken buz tutmuş bir haldeydi ama çam ağacını bulmuştu. Yedigey, bu
adam çocukları için her şeyi yapar diye düşündü.
Her yıl demiryolunda denetleme olurdu. Bu yılda bir
müfettiş gelmişti ve nedense üç gün kalmıştı. Bir ara da Abutalip hakkında
sorular sormuştu. Sanki onlar hakkında bir sürü bilgi biliyordu.
O yıl Kazangap ve Yedigey ağız dalaşı yapmışlardı. Karanar,
Kazangap'ın yaşlı devesini köşede sıkıştırıp eziyet etmişti. Kazangap,
Yedigey’den devesine sahip çıkmasını istemişti.
Herkes yılbaşı için çam ağacını süslüyordu. Bahçeye de
kocaman kardan adam yapmışlardı. Abutalip'in çocukları Ayaz Ata'yı ( Noel Baba)
görmeyi çok istiyorlardı. Abutalip çocukları için geceden yazılar yazmış,
tüm çocuklar için hediyeler almıştı. Mektup hazırlamıştı. Mektupta Ayaz Ata'nın
treninin çok kalamadığını hediyeleri emanet ettiğini ve en güzel kardan adamın
onlarınki olduğu yazıyordu. Ukubala, Kuttabayevlerin bu kadar uğraşmalarına
karşın akşama bir şölen vermek istedi. Akşam için bir sürü yemek, kımız ve
votka vardı. Herkes çok eğlendi. Bir ara Zarife ve Abutalip dışarı çıktı.
Yedigey de onları geri çağırmak için yanlarına gidecekken Zarife'nin ağladığını
işitti. Ne olduğunu bilmeden geri döndü.
5 Ocak 1953 günü saat 10.00’da Boranlı'da bir tren durdu.
Bu şaşılacak bir durumdu çünkü burada trenler durmaz gider gelirdi. Üç adam
indi. Şapkalı ve deri siyah ayakkabı giyiyorlardı. Şef Abilov onların yanına
gitti. Beti benzi atmıştı. Hemen Abutalip'i kolundan tutup onlara götürdü.
Abutalip'in evine giderek içeriden kâğıtlarla çıktılar ve onu sorguya aldılar.
Bir daha da çıkan olmadı. Yedigey olanları Ukubala'dan öğrenmişti. Abutalip'i
sorguya almışlardı. Daha sonra da Yedigey’i alacaklardı. Sorguya alındığında
Abutalip ile ilgili sorular soruyorlardı. Her şeyin altından saçma durumlar
tespit ediyorlardı. Yazdığı kitapları vatana ihanet gibi gösteriyorlardı.
Yedigey, Abutalip'i savunmaya çalışıyordu. Sorgulayanların sorularında bir şey
fark etmişti. Her anlatılan anıda Abilov da onlarla birlikteydi. Abutalip bir
gün Bike'yle konuşurken yatılı okulların zorluklarından bahsetmişti. Bunu bile
Sovyet okullarını kötülemek ve hakaret olarak anlatıyorlardı. Yazıların
arasında bulunan efsanelerden siyasi içerik çıkarmaya çalışıyorlardı. Yazılarda
en önemsediklerini şey İngilizlerle 27 Eylül’de tanıştığını anlatan bir
anıydı. Abutalip'in çocuklara bir okul açtığını öne sürdüler. Yedigey bu duruma
güldü ve sadece iki ailenin çocuğuna okuma yazma öğrettiğini söyledi.
Abutalip'in öğrettiği kelimeler arasından anlam çıkarmaya çalışıyorlardı.
Abutalip çocuklara bizim zaferimiz değil de bizim evimiz olarak yazdırmıştı.
Sorgulayıcılar bu duruma çok sinirlendi zafer ve Stalin ayrılmaz iki sözcüktü.
Yedigey onlara o zaman ilk sözcüğün bizim Leninimiz olması gerektiğini söyledi.
Adam bu çıkış karşısında şaşakaldı ve nasıl savunacağını bilemedi. “Biz Stalin
der, Lenin anlarız.” diye cevap verdi. Soruşturma son buldu. Aynı günün geç
saatinde Abutalip'i götüreceklerdi. Zarife ağlıyordu, çocuklar ne olduğunun
farkında değillerdi. Gideceği tren geldiğinde Abutalip çocuklarını bağrına
bastı ve trene bindi. Zarife kendini tutmuyordu. Ukubala ona destek oluyordu.
Herkes dağıldığında Yedigey duramadı ve Abilov'un evine gitti. Bunu neden
yaptığını, o evlatları neden yetim bıraktığını sordu. Hiddeti çok fazlaydı. Abilov ağlayarak bunu
kendisinin yapmadığını, gelen müfettişin onun aklını karıştırarak cevaplar
aldığını söyledi. Yedigey bu iş iyi veya kötü, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın onu
burada görmek istemediğini sert bir şekilde söyledi ardından da kapıyı çarpıp
çıktı.
9. Bölüm Özeti
Ortak Yönetim Merkezi denetleme kozmonotlarıyla iletişime
geçmişlerdi. Alınan kararlar şunlardı:
·
Orman Göğsü ve Dünya
arasında herhangi bir temas kurulması kesinlikle yasaktır.
·
Onlar da Paritre'yi
kullanarak yakın temas kurmaya kalkışmamalıdır.
·
Uçan cisimlerin
sızmalarını önlemek için çember harekâtı başlatılmıştır. Dünya’ya yaklaşan her
cisim yok edilecektir.
·
Dünya ile temas
kurulmaması için yayın bozulacaktır. Bu olayın gizli kalması için her türlü
tedbir alınmıştır. Paritre başka yörüngeye alınacak, iletişim kanalları ve
şifreler değişecektir.
Ortak Yönetim Merkezi tedbir almaya
başlarken Paritre tarafsız ülke olan Finlandiya'ya alındı. Demiurg Projesi’nin
durdurulmasına karar verildi ve bütün bantlar, kâğıtlar imha edildi.
O kış çok karaydı. Kazangap ve Yedigey tren
yolunu açmak için uğraşıyorlardı. Zarife, Abutalip’in yokluğunda evi
geçindirmek için tren yolunda makasçılık yapıyordu. Zarife çalışırken oğlu
hastalanmıştı ve çok ateşlenmişti. Ukubala, Zarife çalışırken çocuklara
bakıyordu. Yedigey de onlara kömür taşıyor, vakti olursa sobayı
yakıyordu. Çocuklar her gün babaları ile ilgili sorular soruyordu. Yedigey her
seferinde yalan söylüyordu ama içi yanıyordu. Zarife ilgili makama Abutalip ile
ilgili mektup yazıyordu ama hiç cevap alamamıştı.
Bir gün Kazangap, Yedigey’le konuşmak
istemişti. Bir mektup gelmişti ona ve bu mektupta Abutalip'in öldüğü yazıyordu.
Orada bulunan Ukubala, Bike ağlıyordu. Kimse bu mektubu Zarife'ye iletemezdi.
Zarife'nin bu mektuba ulaşmasının en iyi yol olacağına karar verdiler.
Haber verdiler ve Kumbel'de ona ait bir mektup olduğunu söylediler. Yalnız
giremeyeceği için Yedigey de onla birlikte gitti. Zarife mektubu okuduğunda
yüzü bir ölüden farksızdı. Ağlamaya başladı. Ayların acısını döküyordu.
Yanlarından geçen bir kadında “Ağlayın tabii, babamız Stalin öldü.” dedi.
Zarife ağlamaya devam ediyordu. Bunu çocuklarına söylemezdi. Kendi içinde
sıkıntılara bürünmüştü. Yedigey’le birlikte trene bindiler. Şimdi sorun treni
nasıl durduracaklarıydı. Çünkü tren gider, gelirdi; durmazdı. Yedigey birden
imdat kolunu çekti ve treni durdurdu. Görevliler geldiğinde bunun için dilekçe
tutacaklarını söylediler. Yedigey bunu Stalin'in ölümüne yas tutmak için
yaptığını söyledi. Bu sayede trenden rahatlıkla indiler.
Yedigey bu olaydan sonra çocuklarla daha da
ilgilenir olmuştu. Abutalip gitmeden önce Yedigey'in çocuklara Aral Deniz'ini
anlatmasını istemişti. O da ne biliyorsa doğru, yanlış demeden anlatıyordu.
Çocuklar her şeyden babalarını hatırlıyor, her anlatılanı babalarıyla
özdeşleştiriyorlardı. Yedigey, Zarife için de çok üzülüyordu. Artık onu aşkla
düşünüyordu. Bunu fark edince utanıyor ve kendine gelmeye çalışıyordu. Bir gün
ağzından kaçırır gibi oldu. O günden sonra Zarife'yi ortalıkta görmedi. Yedigey
de tüm ilgisini çocuklara verdi. Onlara sürekli Aral'ı anlatıyordu. Yedigey ve
Ukubala'nın Aral ile ilgili bir anıları vardı. Evlendikleri zaman birbirlerini
çok seviyorlardı. Yedigey balığa çıktığında eşi merak etmesin diye eve erken
dönüyordu. Bazen dünyaya birbirlerini sevmek için geldiklerini düşünürlerdi.
Ukubala'nın hamileliğinde aşermesi farklı olmuştu. Ukubala'nın karşı koyamadığı
isteği altın bir mekrep balığıydı. Rüyasında bile bunu görüyordu. Yedigey ne
kadar zor olursa olsun bunu Ukubala için yapmak istiyordu. Bir gün bunun için
balığa çıktı. Denizde buna odaklanmıştı. Balığı konuşarak ikna etmeye
çalışıyordu. O gün geç kalınca, Ukubala çok meraklandı. Yedigey elinde bir
tulumla döndü. Balığı yakalamıştı. Bunu görünce Ukubala çok mutlu oldu.
Seyrettikten sonra beraber suya bıraktılar. Yedigey bir yıl sonra savaşın
başlayacağını ve bu günleri çok özleyeceğini bilemezdi.
1953 yılında kış erken gelmişti. Yedigey bu
yüzden patates almaya Kumbel'e erken gitmişti. Bir tane kendi evlerine, bir
tane de Zarifeler için almıştı. Aldıklarını devesine yükleyip gelmişti. Karanar
çok güçlü olduğu için iki çuvalı ve Yedigey'i beraber taşıyabiliyordu. Bu
sene Karanar erken azmıştı. Yedigey gelince deveyi “Ne halin varsa gör!”
diyerek saldı. Kazangap da uzaktan geliyordu. Keyfi yerindeydi. Karanar’ın
dörtnala Malakumdıçap'a doğru koştuğunu söyledi. Gelen makinistlerde Karanar'ın
yaptığı yaramazlıkları anlatıyordu. Deve herkesi dövüyor, herkese zarar
veriyordu. Bir gün Boranlı gibi küçük bir istasyondan mektup geldi.
Ak-Monyaklı'dan Kospan adında biriydi. Karanar'ın yaptıklarından bahsediyordu.
Eğer gelip almazsa, vuracağını yazmıştı. Yedigey vakit kaybetmeden yola çıktı.
Zarife çocuklarla bir atkı göndermişti. Tüm yol bunu aklından çıkarmadı,
umutlanmıştı. Oraya varıp Kospan'ı buldu. Kospan akşam olduğu için o gece orada
kalmasını, sabah deveyi aramayı önerdi. Onlar otururken İstasyon Şefi
Ernefes de geldi. Muhabbet edip, akşam tambur çaldılar. Votka içip,
türküler söylüyorlardı. Ernefes, Raymalı Aga'nın acıklı öyküsünü hem anlatıp
hem de söyleyecekti. Yedigey, bu hikâyenin o gece Abutalip'in suçlamalarında
olduğunu da hatırladı. Raymalı Aga'ya “ bozkır Gothe'sinin şiirleri” diyordu.
Raymalı Aga altmışını geçtikten sonra on dokuzunda olan şarkıcı Begimay'a
tutulmuştu.
Ertesi sabah Karanar'ı almak için gittiler. Zor bir
mücadeleden sonra Yedigey, Karanar'ı zapt etti. Geri dönüş için yola çıktı.
Sarı- Özek'e geldiğinde kızı Saule, Zarife ve çocuklarının bir trene
binip gittiğini söyledi. Yedigey buna müsaade eden Ukubala ve Kazangap'a çok
kızmıştı. Karanar'ın yanına gittiğimde devenin hala azgın azgın bağırdığını
gördü. Ahırdan onu uzaklaştırdıktan sonra kamçıyla dövmeye ve sövmeye başladı.
Eğer o kaçmasaydı, Yedigey peşinden gitmek zorunda kalmayacaktı. Zarife' de
gidemezdi. Ağlamaya başladı. İçindeki öfke katlandı. “Tanrı yok!” diye
bağırmaya başladı. Olsaydı insanların derdiyle ilgilenir diye düşündü.
Yelizarov “Tanrı yok!” dediğinde bile inancına sıkı sıkı tutunmuştu ama şimdi
yapamıyordu. Aradan günler geçti. Kazangap, ona neden böyle olduğunu sordu ve
güzel bir dille eğer kalsaydı işlerin kötüye varacağını anlattı. Ukubala'nın ne
kadar dayanıklı ve sabırlı biri olduğunu da söylemişti. Yedigey hiddetinden
arınamıyordu. Buradan çocuklarını da alıp gitmeye karar vermişti. Kazangap'a,
Karanar'ı geri vermek için gittiğinde Kazangap ona akıl verdi ve burada kalması
gerektiğini söyledi.
10. Bölüm Özeti
Raymalı Aga kendi zamanında tanınmış bir ozandı. Serveti
olmasa bile şöhreti çoktu. Türkmenlerin armağan ettiği Sarala adında bir atı
vardı. Eğlenceye, türküye koşarken ömrünü geçirmişti. Yaşlanınca da kardeşi ona
sahip çıktı. Günün birinde onu bir eğlenceye davet ettiler. Çalmasa bile onur
konuğu olarak görmek istiyorlardı. Raymalı Aga davete icabet etti ve çadırda
otururken içeriye güzel bir kız içeriye girdi. Daha çok gençti. Raymalı Aga'ya
hislerini söyledi ve bir yarışçı olarak onunla yarışmak istediğini söyledi.
Raymalı Aga onunla aşkta yarışmak istediğini söyledi ve böylece Begimay türküsü
doğdu. İki âşık düğün başı olup türkü söylüyorlardı. Begimay ve Raymalı
Aga, panayırda görüşmek için sözleştiler. Raymalı'nın kardeşi ve onun
yaşadığı Barakbaylar bu durumu utanç verici olarak görüyor, gereği neyse
yapılmasını istiyorlardı. Raymalı Aga dönüp çadırına geldi. Barakbayların
büyükleri konuşmak için onu bekliyorlardı. Bu davranışından vazgeçmesi için
sert konuştular. Raymalı vazgeçmeyeceğini söyleyince olan oldu. Sarala’yı
öldürdüler ve onu da ağaca bağladılar. Diğer meşhur türkülerini de elleri
bağlıyken yakmıştı. Ağaca bağlıyken son türküsünün son dizeleri
“Beni bekleme Begimay,
Ben uçmağa gideceğim Begimay”
oldu. Yedigey Ana Beyit’e giderken bu efsaneyi de
hatırladı.
11. Bölüm Özeti
Ana Beyit’e az kala hiç beklemedikleri bir olay geldi
başlarına. Yürüdükleri yola çit çekmişlerdi. Sabitcan homurdanıp, söylenmeye
başladı. Yedigey ileride bir geçidin olduğunu hatırladı ve o tarafa yürüdüler.
Vardıklarında çocuksu görünümlü bir asker buradan izin belgesi olmadan
geçemeyeceklerini anlattı. Yedigey burada bulunmalarının önemini anlattı. En
son genç adam kendi üstünü aramaya karar verdi. Bu Teğmen Tanksıbayev’di.
12. Bölüm Özeti
1956 baharının sonunda Kumbel’de demiryollarında
çalışanların toplantısı olmuştu. Konuşmacılar Beria’nın hakkında olumsuz şeyler
söylemişti. Otururlarken Yedigey, Çernov’un yanına gitti. Kuttubayev’in
Beria’nın iki adamı yüzünden götürüldüğünü hatırlattı. Artık Yugoslavya ile
arada bir mesele kalmadığına göre, Kuttubayav’ın çocuklarının ve eşinin bu suç
üzerinden acı çekmelerine gerek yoktu. Yedigey’in bir mektup yazıp cumhuriyetin
merkez parti komitesine göndermelerini söylediler. Sonra hep birlikte
enternasyonel marşı söylediler. Yedigey eve geldiğinde olanları Ukubala’ya
anlattı. Ukubala çok iyi yaptığını ama yüz yüze konuşmanın daha iyi olacağını
söyledi. Oraya gittiğinde Yelizarov’u da ziyaret edebilirdi. Yedigey Moskova-
Alma Ata trenine bindi. Yolculuk yaparken Zarife’yi düşündü. Onu hala özlüyor
ve canı yanıyordu. Bir an kendilerini Raymalı Aga ve Begimay’a benzetti. Onlar
da kavuşamamıştı. Zarife o köyün büyükleri gibi kendi başına karar almıştı. Bu
yola düşünmeden çıkmıştı ama olaylarının sonucunun neye varacağı onu
korkutmuştu. Neyse ki perondan indiğinde Yelizarov onu bekliyordu. Eskileri yâd
ettiler. Yelizarov onu evinde misafir etmek istediğini söyledi ve arabaya
bindiler. Etrafı izleyerek yola koyuldular. Yelizarov geçerken merkez komitanın
binasını gösterdi. Partinin yenilik adımları attığından bahsettiler. Yedigey de
niye burada bulunduğunu anlattı. Eskiden olsa bu meselenin konuşulması bile
dile getirilmezdi. Yedigey geri döndükten üç hafta sonra Kuttubayev’in
aklandığına dair mektup geldi. Yelizarov da bir mektup gönderdi. Abutalip’i
tutuklatan komutan Tanksıkbayev görevden alınmış, rütbeleri indirilmişti.
Kuttubayev ailesine gelince Pavlador’a taşınmışlardı. Zarife orada öğretmenlik
yapıyor ayrıca evlenmişti. Bu mektup Yedigey’in hayatını öncesi ve sonrası diye
ayırma noktasıydı. Bu mektuptan sonra Yedigey, yaşlılığa hazırlanmaya karar
verdi.
Yedigey gelen Tanksıkbayev’e Kazak dilinde “Bize yardım
et!” dedi fakat Tanksıkbayev sert bir üslupla Rusça konuşmasını istedi. Bu
sırada sözü Adilbay aldı. Buraya niçin geldiklerini anlatmaya başladı. Yedigey
bir an yaptığı her şey boşaymış gibi hissetti. Tanksıkbayev, Adilbay’ı
dinledikten sonra yabancıların girmesine izin olmadığını dile getirdi.
Kazangap’ın damadı sinirlendi. Ne zamandır kendi topraklarında yabancılardı.
Tam gitmeye yeltenmişlerdi ki Tanksıkbayev buraya yeni yerleşim birimi
yapılacağını bağırarak söyledi. Yedigey ve diğerleri bu duruma hiddetlendi.
Damat dayanamayıp Kazakça sövmeye başladı. Sabitcan söylenerek ve usulsüz
davranarak, emirler yağdırarak cenaze için gelenlere geri dönmelerini söyledi.
Bu sefer Yedigey cenazenin geri dönmesinin doğru olmadığını eğer böyle
yaparlarsa bunun çok utanç verici olacağını anlattı. Malakumdıçap deresine
yanaştılar ve merhumu gömmek için çukur açmaya başladılar.
Uzay üssünde çember harekâtını gerçekleştirmek için herkes
iş başındaydı. Yörünge istasyonunda tüm Paritre şifreleri değiştiriliyordu.
Orman Göğüslülerin hiçbir şekilde dünyalı kozmonotlarla iletişimi
sağlanmayacaktı. Herkesin karşı çıktığı tek şey çember harekâtında alınan
önlemlerle teknolojiden geri kalınacağıydı.
Çukuru açmışlardı. Yedigey cenaze namazı için abdest aldı.
Herkesi sıraya koydu. Namazı o kıldıracaktı. Alçak sesle duaları okumaya
başladı. Allah’a içinden gelenleri söylüyordu. Oradakilere vasiyeti de o ölünce
onu buraya yani Kazangap’ın yanına gömmeleriydi. Yedigey, Sabitcan ile konuşmak
istedi. Bu Ana Beyit konusunda ne yapacaklarını sordu. Sabitcan onu alaya
alarak hiçbir şey yapamayacaklarını, Ana-Beyit’in yok olacağını söyledi.
Yedigey oranın tarihinin önemini anlattı ama Sabitcan büyüğüne saygı
göstermeyerek konuşmaya devam etti. Yedigey “Allah seni bana bir
daha göstermesin.” dedi. Cenaze aşı için yola çıktılar. Bu sefer Yedigey
arkadan gidiyorlardı. İçinden Sabitcan’ın mankurt olduğunu söyleyip duruyordu.
Sonra bunu kendisinin başarabileceğini inandı ve onlar yola devam ederken o
geri döndü. Yaklaşınca, köpeği kenara bağladı. Tam gidecekken ardı kesilmeyen
patlamalar oldu. Bu çember harekâtının başlangıcıydı. Havaya füze ve roketler
gönderiyorlardı. Çok korktu ve kaçmaya başladılar. Koşarken beyaz bir kuş
gördü. Bu Nayman Ana’nın ak yazmasının kuşuydu. “Sen kimsin, adın ne?” diye
bağırıyordu. Beyaz kuşun sesi uzun süre yankılandı.
Birkaç gün sonra Yedigey’in kızları kocalarıyla birlikte
Boranlı’ya geldiler. Hem Kazangap’ın ölümünü anmak hem de babalarına destek
olmak için gelmişlerdi. Babalarının nerede olduğunu sordular. Ukubala akşama
döneceğini, bir işe giriştiğini ve hiç peşini bırakmadığını söyledi.
KARAKTER
ANALİZİ
Karakter Listesi
1.
Yedigey Cangeldi
2.
Kazangap
3.
Ukubala Cangeldi
4.
Abutalip Kuttubayev
5.
Zarife Kuttubayev
6.
Yelizarov
7.
Tanksıkbayev
8.
Adilbay
9.
Paritre 1 Kozmonotu
10. Paritre 2 Kozmonotu
11. Sabitcan
12. Saule
13. Şerafet
14. Daul
15. Ermek
16. Ayzade
17.
Ayzade'nin kocası
18.
Andrey Petroviç
19. Abilov
Karakter Analizi
Yedigey Cangeldi:
61 yaşındadır. Bora gibi patlayan sert bir yapıya sahiptir (s.34).Yaşına
göre dinçtir (s.37). Aral kazaklarındandır. Yedigey dini değerlerine bağlı bir
insan olsa da sofrada içkiye hayır demez (s.43). Cesur, kahraman ve
vatanseverdir. Bir sürü nişanı vardır (s.70).
1944 yılında savaştan sonra eşiyle birlikte Boranlı’ya
gelmiştir. Eşinin ismi Ukubala’dır. Yedigey'in evli iki kızı vardır. İki kızı
da Sovhoza’da yaşamaktadır. İsimleri Saule ve Şerafet'tir. Kumbel
istasyonunda yatılı okula gitmişlerdir ve ikisinin de kocası şofördür.
Yedigey insanlığa sahip çıkmaya çalışan bir yapıdadır.
Ölmeye yüz tutmuş değerleri önemsiyor ve yaşatmak için elinden geleni yapmaktadır.
Yedigey’in lakabı Boranlı Yedigey’dir. Yedigey'in Karanar adında güçlü,
heybetli bir devesi vardır. Karısını çok seven ona minnettarlık duyan bir
insandır çünkü savaş sırasında aldığı darbeden ötürü bir süre zarfında iş
yapamamıştır ve eşi hiç gocunmadan ne gerekiyorsa kadın başına yapmıştır.
Yakında emekliliğe ayrılacaktır fakat emekli olabilmesi için yerine
birinin geçmesi gerekiyordur. Yedigey kitapta bir insanı insan yapan
özelliklerin tümüne sahiptir. Mükemmel bir profili yoktur fakat doğru ve
yanlışı ayırt edebilmektedir.
Ukubala:
Yedigey'in eşidir. Yardımsever, düşünceli, merhametli ve duygusal
bir yapıya sahiptir (s.28). Eşine bağlı (s.77) dayanıklı ve sabırlı (s.325) bir
insandır aynı zamanda fedakârdır. Esmer yüzlüdür (s.304).
Kazangap:
Vefat etmiştir. Kitapta onun cenaze defni sırasında olaylar
dönmüştür. Bilge bir adamdır. Emeklilikten sonra üç ay oğlu ile yaşayıp geri
Boranlı' ya gelmiştir. Yedigey'le 30 yıl beraber istasyonda çalışmışlardır.
Birlikte zorlu günler atlattılar. ( 1951-52 kış günleri) Sabitcan ve Ayzade
adında evli çocukları vardır. Aral kazaklarındandır (s.52).
Ağırbaşlı, dürüsttür (s.124). Boranlılar tarafından
“Aksakal” sayılan edep-erkân bilen ama akıllılık edip başkalarının işine
karışmayan bir insandır (s.191).
Sabitcan:
Kazangap’ın oğludur. Geveze, okumuş cahil, çok bildiğini
sanıp bilgelik taslayan bir tiptir.
Abutalip Kuttubayev:
Zeki, alnı açık, dürüst, gururludur (s.126). İki erkek
çocuğu vardır. Zarife eşinin adıdır. Daul ve Ermek çocuklarıdır. Değerlerine
önem veren, ailesini çok seven bir insandır. Abutalip savaşta esir düşmüş. Esir düştüğü için zaman zaman
hor görülmüş. Her ne kadar daha sonra partizanlarla çalışmış olsa da esir
düşmüş olmanın getirdiği şüpheler peşini bırakmamıştır.
Yelizarov:
İsmi Afanasi İvonoviç’tir. Sarı Özek'e sık gelen jeologdur.
Çok şey bilen kültürlü bir insandır (s.182). Zayıf, çevik, hareketli (s.370). Zengindir.
Argamak onun lakabıdır ( cins yarış atı). Eski Moskovalı komsomoldur ( komünist
gençlik birliği üyesi) (s.378).
Abutalip'in eşidir. Kara saçlı, çevik, şuh vücutlu, beyaz
dişlidir (s.173). Yardımsever ve dayanıklıdır.
Adilbay:
Demiryolu işçisidir. Adilbay’ın eşi misafirperver,
çocukları uslu ve terbiyelidir (s.42).
Andrey Petroviç:
Çernow eski Kumbel istasyon şefi ve parti üyesi (s.361).
Romanda insan olarak değil ancak kurgu bütünlüğü içinde
önemli rol alan Karanar, Yolbars ve Orman Göğüslüler’i anlatmak gerekir.
Karanar:
Yedigey’in devesidir. Kapkara, kabarık tüylü bir başı
vardır. Kulaklarının dibinden başlayan kara sakalı omuzlarına, yelesi dizlerine
kadar iniyor, sırtında iki koca hörgücü kule gibi yükseliyordur. Bir erkek deve
için süs sayılan vahşi, kabarık tüyleri vardır. Bu güzelliği tamamlayan güdük
kuyruğunun uçları da kapkaradır. Geri kalan tarafı boynunun üst kısmı, göğsü, böğürleri,
ayakları, karnı açık kestanedir. Otuz yaşında yani en güçlü çağındadır.(s.36)
Yolbars:
Yedigey'in köpeğidir. Güzel güçlü bir köpektir. Geniş
göğsü, güçlü ve uzun tüylü boynu, kesik kulakları, zeki ve anlayışlıdır (s.105).
Orman Göğüslüler:
Oradaki insanlar esmer tenli, mavi saçlı, mor -yeşil gözlü,
kirpikleri ince ince beyaz ve yumuşakmış. Mavi saçlı bu yaratıkların boyları
iki metreye yakınmış. Kadınlar da erkekler kadar uzunmuş ve erkeklerden boyu
ile değil kadınımsı vücut biçimi ve renginin biraz daha açık oluşuyla
ayrılıyormuş (s.112). Ortalama insan ömrü 130-140 yıl. Gezegenin toplam nüfusu
10 milyarı aşmış (s.114). Onlar için em
önemli şey insan ömrünü uzatmakmış. İye adında büyük güneşleri varmış. Orada
bir gün 28 saatmiş. Orman göğsü, sıra sıra dağları, tepeleri, koyu yeşil
ormanları varmış. Denizler, göller, nehirlerde çokmuş. Gezegenin bazı yerlerinde
özellikle kutup bölgelerinde, çıplak, ıssız adalar varmış. Burada sürekli kum
fırtınaları oluyormuş. Ama şehirleri çok büyüleyiciymiş (s.114).
Karakterlerin Diğer Karakterlerle İlişkileri
Romanın
başkahramanı Yedigey’in birçok karakterle ilişkisi vardır. Eskiyi ve Kazak
değerlerini temsil eden Kazangap’la aynı yerde çalışmıştır. Kazak değerlerinden
uzak Sabitcan’la karşılaştığı bölümler, insanların kendi değerlerini
yitirdiğinde neler olabileceğini anlatmak için kullanılmıştır. Yedigey, fedakar
karısı Ukubala’ya âşıktır. Ancak daha sonradan Abutalip’in karısı Zarife’ye de
ilgi duyar. Tıpkı Raymanlı Aga’nın büyüklerini dinlemeyip Begimay’a âşık oluşu
gibi ihtiyar çağında Zarife’ye ilgi duyan Yedigey, Zarife’nin çekip gitmesiyle
bu emeline ulaşamaz.
Ukubala, fedakâr
Kazak eşi temsil etmekte, zaman zaman Yedigey’e yön gösteren konumumdadır.
Abutalip’in
karısı Zarife, kendilerinden şüphe duyulmasından ötürü sürekli gözyaşı döken
güzel bir kadındır. Tek derdi çocukları ve eşiyle huzurlu bir hayattır.
Abutalip ve
Jeolog Yelizarov ise tahsil görmüş insanlar olarak romanda geçmektedir.
Yedigey, onlarla sohbet etmeyi sevmektedir.
Karakterlerin Tema ile İlişkisi
Kazangap, Kazak
töresi ve değerlerini bilen bir kişidir. Yedigey de bu değerleri yitirmek ve
yitirmemek arasında gidip gelen bir kişidir. Unutulan veya unutulmaya yüz
tutmuş Kazak değerleri Kazangap’ta vücut bulmuştur. Yedigey bunların geleceğe
taşınması için mücadele etmektedir. Kazangap’ın oğlu Sabitcan, kız kardeşi
Ayzade ve Şahmerdan gibi kişiler bu değerleri küçümseyen kişilerdir.
Diğer taraftan
Orman Göğüslüler de Dünya’nın değerleri için tehlikedir. Romanın arka planı,
“Nasıl Rus yönetimi Kazaklar için tehlikeyse, Orman Göğüslüler de Dünya’nın
geleceğini tehdit etmektedir.” Mesajını taşımaktadır.
Karakterlerin Ana Düşünceyle İlişkisi
Nayman Ana, mankurtlaşan oğlu tarafından öldürülen Kazak
değerleridir. Kazangap, Yedigey ve karısı Ukubala Kazak değerlerinin son
temsilcileridir. Abutalip- Zarife çifti ve çocukları mankurtlaşmamak için
çabalayan kişiler, Sabitcan ve kız kardeşi, Kazangap’ın kızı, Şahmerdan gibi
kişiler de mankurtlaşan veya mankurt kişilerdir.
SEMBOL ANALİZİ
Sembollerin Analizi
Kazak Değerleri
Kımız, deve, türkü, âşık, Nayman Ana, Malakumduçap Vadisi, Aral Denizi,
Begimay türküsü, dönenbay kuşu, tambur, Raymalı Aga romandaki Kazak
değerlerinin simgeleridir.
Komünist Ruslar
Enternasyonel Marşı, Solhoz, zafer ve Stalin, votka, parti, parti müfettişleri, şüphe,
vatan haini ilan etme gibi simgeler Komünist Rus Yönetimi’nin simgeleri olarak
göze çarpmaktadır. Abutalip’i sorgulayan Rusların her şeye şüpheyle yaklaşması,
yatılı okulun zorluklarını anlatmaya vatana ihanet olarak nitelendirmeleri veya
Sovyet Hükumeti’ne hakaret saymaları, yazarın Rus yönetimine yönelttiği
eleştirilere örneklerdir. Yedigey’in Ruslara söylediği “zafer ve Stalin”
ifadesinin “Bizim Leninimiz” olması gerektiği yönündeki cevabına Rusların
verdiği “Biz Stalin der, Lenin anlarız.” cevabı ise o dönemde yaşanan kafa
karışıklığının önemli delili olarak romana yansımıştır. Yine Yedigey’in
kanunsuz biçimde trenin imdat kolunu çekerek işlediği suçtan Stalin’in ölümüne
yas tutmak için bunu yaptığını söyleyerek kurtulması ilginçtir. Yine Hıristiyan
Rus izlerini Yılbaşı Ağacı ve kutlamaları, Ayaz Ata (Noel Baba) gibi figürlerde
görmek mümkündür.
Orman Göğüslüler
Romanda Manhattan gelişmiş Orman Göğüslü
şehrini anlatmak için kullanılmıştır. Orman Göğüslülerin devletinde para, savaş
ve silahın olmaması yazarın özlemlerini yansıtır gibidir. Ayrıca Orman Göğüslülerin
vardıkları yer, insanların varmak istedikleri yer gibidir ve insanları da ideal
insan tipi gibi resmedilmiştir. Tarif edilen gezegen, aslında hayal edilendir.
Savaşı bilmeyen ve silahın ne olduğunu bilmeyen bir toplum vardır. Para birimi
yoktur, bir şeylere paha biçilmez. Devlet veya kurum yapılanmasından haberleri
yoktur. Yaratıklar yüzyıl sonra karşılaşabilecekleri problemleri günün
meseleleri haline getirmişlerdir.
Tilki
İnsanı duyguların ve erişilemeyeni simgeliyor ve daha
sonrasında eğer bir şey için tüm özverinizi kullanırsanız ulaşabileceğinizi
anlatıyor. Yedigey, Ukubala için bu zor balığı tutuyor ve zorlukla yapılan bu
işin insanı ne kadar mutlu edeceği ortaya sunuluyor.
Dönenbay kuşu
Geçmişini anımsamayan Kazaklar için verilen bir mesajdır.
Geçmişlerini hatırlamaları için telkin eder ve senin babanın ismi Dönenbay’dır
diyerek atalarını hatırlatır.
Ermek’in saçları
Zarife’ye en çok benzeyen çocuğun saçlarıdır. Ermek’in
saçlarının uzaması Yedigey’in Zarife’ye olan aşkının büyümesiyle eşleşir.
Yolbars
Yedigey cenazeye giderken peşine takılıyor ve yanından hiç
ayrılmıyor. Köpek Yedigey’in geçmişini simgeler. Aynı köpeğin peşinden
ayrılmaması gibi yol boyunca anıları da peşinden ayrılmaz.
TEMA VE ANA DÜŞÜNCE ANALİZİ
En Uzun Cenaze Namazına Buyrun: İnsanı Ayakta Tutan Omurgası
mıdır, ruhu mudur?
Romanın teması, genel olarak insanların özelde Kazakların
değerlerinden uzaklaşması ve mankurtlaşmasıdır.
Roman, “Değerlerini yitiren insanlar, ruhlarını da yitirir.” ana
fikir üzerine kurulmuştur. Ruhunu yitirmeyi anlatmak için yazarın bulduğu
yöntem mankurtlaşmaktır. Mankurtlaşan insanlar yeteneklerini korurken ruhlarını
kaybetmektedir.
Ana-Beyit Efsanesi, unutulan Kazak değerlerinin temsilcisidir. Bu
değerlere sahip Kazangap da artık ölmüştür. Bol savaş madalyalı Yedigey ve
karısı Ukubala emeklilikleri gelmiş iki insan olarak 8 haneli Boranlı’da bu
değerleri ayakta tutmak için tek şans gibi durmaktadır. Hatta Ana-Beyit Mezarlığı'nı
sadece Yedigey bilmektedir ve Yedigey’e göre insanlar ancak başı sıkıştığında
Allah’ı hatırlamaktadır. Ayrıca romanın iki önemli karakteri Almanlarla
savaşırken bir şekilde zarar gören Yedigey ve Abutalip’tir. Bu iki kişi kendi
ülkeleri ve Kazak değerleri için savaşmamıştır. Tüm Kazaklar gibi onlar da bir
şekilde değerlerinden uzaklaştırılmış hatta şüpheli hale gelmişlerdir. Nitekim
Abutalip bunu hayatıyla ödemiştir.
Ölen birisi için Yasin okumak, ölüyü kefenlemek, usulüne uygun
cenazeyi defnetmek, cenaze aşı yapmak, kadınların ağıt yakması gibi Kazak
geleneği için önemli olsa da Şahmerdan, Sabitcan, karısı ve çocukları,
Kazangap’ın kızı ve ayyaş kocası gibi insanlar için bunlar önemli değildir.
Diğer taraftan Kazak insanlar artık değerlerinden uzaklaşmıştır.
Yedigey’e göre Sabitcan mankurttur. Zarife gibi insanlar da arada kalmışlardır.
Zarife'nin yağmurda eğlenirken veya ziyafette ağlaması bunun açık
göstergesidir. Rusların Kazak değerlerini nasıl yok ettiğini yazar şu cümleyle
verir: “60 yıllık Sovyet yönetiminden sonra hala dua mı biliyorsun (s.21)”.
Zaten kitabın ana fikri insanların mankurtlaşmasıdır. Nayman Ana
üzerinden anlatılan hikayeye göre Juan-Juanlar insanların kafa derilerini
yüzerek sıcakta bekletmekte ve bu işkenceyle onların ruhlarını ellerinden alıp
sadece bedenleri kullanılabilen köleler haline gelmektedir. Nayman Ana’nın oğlu
da artık deve çobanıdır. Her ne kadar Nayman Ana’nın söylediği ninnilere cevap
verse de oğlu artık bir mankurttur hem de Nayman Ana’nın katili bir mankurt.
Romanda, Abutalip ve karısı Zarife geceleri ışıkları açık bırakıp
anılarını yazmaktadır. Yedigey’e oğullarına bırakabilecekleri tek mirasın
yazılarına geçirdikleri değerler
olduklarını vurgularlar.
Romanda Yedigey’in, tilkiye taş atmak üzereyken Kazangap'ın anlattıklarını
hatırlayıp tıpkı Hintlilerin inandığı gibi bu hayvanda Kazangap'ın ruhunun
yaşayabileceğine inanıyor olması ilginçtir.
Romanda insanlık için bir tehlikeden söz edilmektedir. Aslında bu
o dönem için aynı zamanda Rusya-Amerika gibi kutuplu dünyanın gücünü göstermesi
açısından ilginç olsa da yapılan çalışmaların ilginç sonuçlara gebedir.
Amerikan-Sovyet uçak gemisi, ortak gezegen projesinin karargahıdır. Ortak
Yönetim Merkezi'nde mutlak eşitliğe sahip gemi yetkilileri, x gezegenindeki x
maddesinden yüz ton işleyip Avrupa'nın bir yıllık ısı ve ışığını
karşılayacaklardır. Bu gezegen de su barındırdığı için seçilmiştir. Ancak bu
çalışmalar ileride baştakilerin komutlarına göre insanların duygularını
yönlendirmesine yol açabilme tehlikesini içermektedir. Yedigey, bunun
insanların tanrılığa soyunmasıyla eşdeğer görmektedir.
Bu gemiden gönderilen iki kozmonot iz bırakmadan kayboluşu,
gezegende başka varlıkların- uygarlıkların olduğunun kanıtı olmuştu. Sonradan
iki kozmonotun Orman-Göğüslüler tarafından kendi gezegenlerine davet
edildikleri öğrenilmişti. İki kozmonot, sinyallerle anlaşırken matematik ve
kimya formüllerinden faydalanmıştı. Orman-Göğüslüler, dünyadan gelenlerin
seslerini analiz ederek konuşmayı öğrenmişlerdi. Kozmonotlarla İngilizce ve
Rusça konuşan Orman-Göğüslüler, dünyadaki insanların evrilmiş ve gelişmiş
halini yaşıyordu. Dünyalılar adına önemli karar alan Konvansiyon üyelerinin
bunlara cevabı, tamamen iletişimi kesmek olmuştu.
Roman analizinde olay, kurgu ve mekanlara yer verilmediği için bunlara
değinmede romanın tema ve ana fikrini aktarmak zordur. Trenlerin sürekli gelip
gitmesi ve Sarı Özbek bozkırının can damarının demiryolu olması, vahşi bir
hayvan olan tilkinin neredeyse insanlar yan yana yaşaması, çok sıcak ve soğuk
havalar, bir cenazenin gömülmesi üzerinden bütün temanın aktarılması kurgu için
can alıcı noktalardır.
Roman, Kazangap’ın cenazesi boyunca devam etmektedir. Cenaze
kaldırılana kadar ruhu bedeninden ayrılan, mankurtlaştırılan insanların halleri
ve bu durumdan vazgeçmediklerinde başlarına gelecekler işlenmiştir.
Havva Nur BİYTUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.