Translate

Çarşamba, Mayıs 22, 2019

Gün Olur Asra Bedel Cengiz Aytmatov




Gün Olur Asra Bedel
Cengiz Aytmatov









En Uzun Cenaze Namazına Buyurun:
İnsanı Ayakta Tutan Omurgası mıdır, ruhu mudur?








 1.Bölüm Özet


Tilki acıktığı için vadi yamaçlarında yiyecek arıyordu. Demiryoluna kadar yaklaşmıştı. Demiryolundan korksa da açlığı onu cezbetti ve oraya indi. Yolcuların pencereden raylara attıkları çöpler arasında yiyecek bulmak için uğraştı. Bu sırada bir uğultu duydu. Tren ona doğru geliyordu. İlk başta donakaldı daha sonra kendini yana attı ve koşarak oradan uzaklaştı.

Gece yarısı, birisi demiryolu kulübesine doğru gidiyordu. Önünden Bir tren geçti. Bu özel bir ekspresti. Sarı-Özek 1 kosmodrumuna gidiyordu.

Demiryoluna giden Yedigey'in karısı Ukubala'ydı. Yedigey, karısının gece vakti gelmesinden dolayı önemli bir şey söyleyeceğini anlamıştı.  Onu karşıladı ve birlikte kulübeye geçtiler.  Ukubala soluklandıktan sonra Kazangap'ın öldüğünü eşine söyledi ve olanları anlatıp ağlamaya başladı. Ukubala hal hatır sormaya gittiğinde, yaşlı adamın öldüğünü anlamıştı.

Yedigey savaştan döndükten sonra Boranlı İstasyonu’nda küçük durakta çalışmaya başlamıştı. O yüzden orada yaşayanlar ona Boranlı Yedigey diyorlardı.

Yedigey ve Ukubala ne yapmaları gerektiğini konuştular. Karısı bozkırdaki topu topu sekiz hane olan her evi uyandıracak ve haber verecekti. Yedigey de, Kazangap'ın evlatlarına haber verecek ve nöbetini devralması için yerine birini ayarlamaya çalışacaktı. Karısı giderken yorgun tavırlarından ne kadar yaşlandıklarını fark etti. Bir iki yıla o da emekli olacaktı. Tabi yerine birilerinin bulunması gerekiyordu. Bu bozkırda kimse yaşamak istemezdi. Kazangap’la, Boranlı Yedigey'den başka burada tutunup yaşayan görülmemişti. Onlar 30 yıl beraber çalışmışlardı.

Bu bozkır sekiz haneden ibaretti. Birkaç fırın, kamış duvarlı ağıllar ve helalar vardı.  Bir de bu Sarı-Özek bozkırının kan damarı olan demiryolu vardı.

Yedigey yerine birinin geçmesi için nöbetçi Şahmerdan’la konuştu. Şahmerdan bunu sağlayamayacağını, ölenin onun yaptıklarını görmeyeceğini ve boş vermesini söyledi. Bu duruma çok sinirlenen Yedigey ona bağırdı ve usulüne uygun dua edip Yasin okuyacağını ve kefenleyeceğini söyledi. Şahmerdan ayarlamaya çalışacağını söyleyip telefonu kapattı. Yedigey kulübesindeyken kafasını kaldırdığında bir tilki gördü. Tilki onu gördüğü halde kaçmıyordu. Onu kovalamak için elini salladı ve eline taş aldı. Sonra birden Kazangap'ın oğlunun anlattıkları aklına geldi. Sabitcan'ın anlattıklarına göre; Hintliler insan öldükten sonra ruhun, yaşayan başka bir canlının bedenine girdiğine inanırlarmış. Kazangap'ın ruhu da bu tilkiye girmiş olmasın diye düşündü. Çocuklaştığını fark edip, tilkiye buradan gitmesini söyledi. Sonrasında gelen Uzun Adilbay nöbeti devraldı. Yedigey gitmek için devesine yöneldi. O sırada havada bir dalgalanma oldu. Sarı-Özek 1 kosmodromunun orada bir roket fırlatıldığını anladı. O güne kadar hiç böyle bir şeye tanık olmamıştı. Neden gece fırlatıldığını düşündü ama elbette uzay istasyonu “Parite” de meydana gelen olağanüstü durumu ve bundan dolayı olağanüstü bir göreve gizlice gönderildiğini bilemezdi; bilmesi de gerekmezdi. Yedigey bu olayın hayatı ile ilgili de olduğunu bilemezdi elbet.

  

2. Bölüm Özet

Boranlı'nın 30 kilometre ilerisinde Ana-Beyit Mezarlığı vardı. Mezarlığa giden yolu Yedigey'den başka bilen yoktu. Atalardan kalma mezarlık hakkında yalan yanlış şeyler anlatıldığı için kimse mezarlığa gitmemişti. Bazıları uzak olmasından yakınınca Yedigey onlara kızdı ve Ana-Beyit Mezarlığı’nın Kazangap’a uygun olduğunu söyledi. Sabitcan’ın gelişine sevinen Yedigey sonradan pişman olmuştu. Merhumun oğlu sadece ölen babasını gömüp bir an önce dönmek istiyordu. Sabitcan’ın eşi ve çocukları gelmemişti. Bu yüzden Yedigey ve Boranlı halkı söyleniyor, ona kızıyordu. Yedigey devesinin yanına yani Karanar'ın yanına geldi. Karanar'ı savaştan döndüğünde Kazangap hediye etmişti. Cenaze için deveyi süslemiş ve hazırlamıştı. Yedigey oradan ayrılınca Adilbay, Sabitcan ile konuşup  hal ve hareketlerine dikkat etmesine adetlere uygun defnedilmesi gerektiğini sertçe söyledi. Kazangap'ın kızı ve ayyaş kocası da bir yük treni ile cenazeye geldiler. Kızı Ayzade sürekli ağlıyordu ve halinden yakınıyordu. Bu yüzden Sabitcan ile kavga ettiler. İkisi de birbirlerine öfkelerini kustu. Yedigey utanç ve üzüntü duyarak onları ayırdı. Yedigey’i de rahatlatan Adilbay oldu. Ortalığın yatışması için herkesi evine davet etti. Sofrada kımız, sıcak yemekler ve votka vardı. Boranlı Yedigey içkiye hayır demezdi ama bu defa içmedi ve neden içilmemesi gerektiğini tavırlarıyla gösterdi. Adilbay sofrada dün fırlatılan füze hakkında konu açtı. Gördükten sonra radyoyu açtığını ve bu önemli olayın neden haber yapılmadığını garipsediğini anlattı. Sabitcan da bilgelik yapıp onu deneme uçuşu için pilotsuz gemi gönderdiklerini söyledi. Dinlendiğini fark edince de içkinin etkisiyle gevezelik yapmaya başladı. Anlattıkları içerisinde herkesin dikkatini çeken “insanlığın yüksek çıkarları” konusuydu. Ona göre ileride baştaki insanların komutlarına göre istek ve duygularımız olacaktı. Yedigey böyle bir durumun varlığından çok korktu. İnsanlar kendilerini tanrı mı sanıyorlardı?

3. Bölüm Özeti

Konvansiyon uçak gemisinde dünya çapında önemli bir olay yaşanmaktaydı. Amerikan-Sovyet yörünge istasyonu Paritre'de o güne kadar böyle bir olay görülmemişti. Bu uçak gemisi, iki devlet arasında “Demiurg” adı verilen ortak gezegen projesinin karargâhıydı. Gemideki yetkililer mutlak eşitliğe sahipti. Projenin amacı ”x” gezegenindeki maden kaynakları üzerine ayrıntılı bir araştırma yapılmasıydı. Gezegenin yüzeyinde x maddesinden yüz ton işleyip enerjiye dönüştürdüklerinde Avrupa'ya bir yıl yetecek ısı ve ışık sağlanmış olacaktı. Bu gezegenin seçilme nedeni içinde su barındırmasıydı ama bir sorun vardı. Tramplen yörüngesindeki Paritre istasyonunda görevli iki kozmonot iz bırakmadan kaybolmuşlardı. Uzun süre onlardan yanıt almamışlardı. Ortak Yönetim Merkezi iki farklı üstten biri Sarı-Özek olmak üzere içinde uzay adamı bulunan iki uzay gemisi fırlattı. Bunlar Paritre'ye kitlenerek orada olup biteni anlatacaklardı. Kenetlenme başarıyla gerçekleştiğinde herkesi şaşırtan olay, kozmonotların ölü ya da diri ortalıkta bulunmamasıydı. Etrafı tararken bir mektuba ulaştılar. Bunu da canlı bağlantıyla konvansiyona iletiyorlardı. Mektupta nerede oldukları ve başlarına gelenler hakkında bilgi vermişlerdi. Bir süre önce sinyaller almaya başlamışlar ve kendilerine bu sinyallerin suni olduklarına inandırmaya çalışmışlar fakat yine de başarılı olamamışlar. Başka varlıkların oluşumu hakkında bir sürü bilim adamı hüsrana uğradığı için böyle bir durumu söz konusu etmemişler. Sonunda başka bir uygarlığın varlığını kabul ettiklerinde dünyanın çağdaş topluluğun çıkarlarını düşünerek konvansiyona söylememişler. Daha sonra gelen sinyale yanıt verdiklerini ve geri dönüt aldıklarını anlatmışlardı. Kendi gezegenimiz ve onların gezegeni hakkında bilgi alışverişinde bulunmuşlardı. O gezegendekiler yani onların adlandırmasıyla Orman-Göğüslüler kozmonotları kendi gezegenlerine davet etmişler. Her şeyi düşünüp gitme kararı almışlardı. Onların gemiyle bağlantı kurmaları 27-28 saat sürecekti ve isterlerse aynı süre içinde gemiye geri bırakacaklardı. Kozmonotların endişesi Demiurg projesinin aksamasıydı. Not olarak da uzaylılarla bağlantı kurdukları telsiz kanal ve frekansları yazdılar. Gerektiğinde kanaldan arayarak izlenimlerini bildireceklerdi.

Bu mektubu okuduklarında hemen olağanüstü toplantı için gizli görüşmelere başlandı ama yarıda kesildi. Çünkü uzay istasyonunu terk etmiş olan iki kozmonottan, komşu galaksideki Orman-Göğüslüler gezegeninden gönderdikleri ilk bilgileri yönetim merkezine iletiyorlardı.

4. Bölüm Özeti

Yedigey yol uzun olacağından dolayı erkenden kalkmıştı. Geceleyin ölüyü yıkayıp, kefenlemişti. Bu işi tek başına yapmış sayılırdı. Adilbay korktuğu için uzaktan lamba tutmakla yetinmişti. Yedigey cenaze için kendini de hazırlamak istiyordu. Savaş madalyalarını ve nişanelerini ceketinin göğsüne iliştirdi.

Yedigey savaş zamanı 1944 yılında yanında bir Alman bombasının patlamasıyla beyin sarsıntısı geçirmişti. Doktor bir yıl içinde eski haline döneceğini söyleyip onu yurduna geri göndermişti. Aral'a yani yurduna geri döndüğünde acı bir haberle sarsılmıştı. Askere giderken altı aylık bir erkek evladı vardı. O askerdeyken,  çocuk kızamıktan ölmüştü. Ukubala bu durumun sorumlusu olarak kendisini görüyordu. Orada dayanamayıp ayrılıp başka yerde iş bulmaya karar verdiler. Kulağı daha iyileşmediği için Ukubala çoğu işi onun yerine üstleniyor ve yapıyordu. Kumbel'de çalışmaya başlamışlardı. Ukubala bazen eşi yapamadığı için onun yerine çalışıyordu. Bir gün adamın biri devesini göz kulak olmalarını rica etmişti. Geri döndüğünde muhabbet etmeye başladılar. Adam Boranlı'ya gittiğini ve onların da gelip orada çalışabileceklerini söyledi. Bu Kazangap idi. Boranlı'ya giderlerken birbirlerine hayat hikâyelerini anlattılar. Birkaç gün de Kazangap'ın yanında misafir olarak kaldılar daha sonra işçiler için ayrılan bir barakaya geçtiler. Kazangap ve eşi hoş geldin hediyesi olarak Akbaş adındaki develerinin yavrusunu onlara verdiler. Bu yavru ileride Boranlı Karanar diye adlandırılacaktı. Yedigey'e Boranlı'nın temiz havası iyi gelmişti. Deve sütü de keza aynı şekilde iyi gelmişti. Yedigey Karanar’la ilgilenmeyi çok seviyordu. Çok heybetli bir deve olduğu yörede duyulmuş ve ün kazanmıştı. Gazeteciler, Karanar'ın resmini çekmeye bile gelmişlerdi. Gazetecilerin gelişini kutlamak amacıyla bir eğlence düzenlediler. Eğlence akşamında hafif sarhoşken Ana-Beyit efsanesinden bahsettiler. Efsaneye göre Akmaya adında devenin yedi yavrusu olmuş. Dördü dişi, üçü erkekmiş. O zamandan beri dişi develer ak başlı, açık renkli; erkek develer ise kara başlı, kestane tüylüymüş. İşte kara başlı Karanar da ak başlı bir anadan doğmuş, bu da onun Akmaya soyundan olduğunu gösteriyormuş.

5. Bölüm Özeti

Sabah cenaze için her şey hazırdı. Herkes cenazeyi taşıyan römorkun hareket etmesini bekliyordu. Yedigey'in aklında konuşma yapmak yoktu fakat içinden gelenleri söyledi. O konuşunca kadınlar duygulandı ve ağıtlar yakmaya başladı. Römork çok kişi alamayacağından 6 kişi cenaze için Ana-Beyit'e doğru yola çıktı. Kalanlar da cenaze aşı yapacaklardı. Yedigey sanki o günkü tilkiyi tekrardan görecekmiş gibi etrafına bakınıyordu. Fırlatılan roket de aklına gelmişti. Yolda ne kadar ilerlediklerine bakmak için arkaya döndüğünde köpeği Yolbars'ı gördü. Peşlerinden geliyordu. Yolda ilerlerken eski anılarını sürekli hatırlıyordu. İçinden ettiği dualar anılar yüzünden yarım kalmıştı. Yedigey insanın sadece başı sıkıştığında Allah'ı hatırladığını düşündü. Oma göre herkes duaları bilmeliydi.

İki kozmonotun sesi varlığı bile bilinmeyen bir gezegenden geliyordu. Mesajlarında orada gördüklerini anlatıyorlardı. Sinyalleşirken bilgi alışverişini matematik ve kimya formülleriyle sağlamışlar daha sonra konuşma dillerinin olduğunu söylemişlerdi. Orman-Göğüslüler, uzayda kalan dünyalıların seslerini analiz ederek cümlelerin anlamlarını öğrenmişler.  Kozmonotlarla da İngilizce ve Rusça konuşmuşlardı. Onların gezegenlerine indiklerinde insanlığın evrilmiş haline tanıklık etmişler. Gezegene giderken dilde uzmanlaşmış kadınlar onlara etrafı anlatıyormuş. Orman-Göğsünü panoramik olarak seyretmişler. Gezegen olarak orası çok gelişmiş. Şehir merkezi Manhattan'dan bile büyüleyiciymiş. İye adında güneşleri varmış. Isı ve elektriği güneşin enerjisiyle üretiyorlarmış. Şehrin en büyük sorunu reaksiyonlardan dolayı iç kuraklıkmış. Gezegenin bir bölümü yavaş yavaş yaşanmaz haline geliyor, canlılar ölüyormuş. Ay gezegeninin başına gelenler kendi gezegenlerindeki felaketle benzerlik gösteriyormuş. Bunu azaltacak önlemler arıyor ve uyguluyorlarmış. Bunlara rağmen milyonlarca yıl yaşayabilirlermiş fakat bu sorunu gündemlerinden asla ayırmıyorlarmış.  Onların devlet kurumunun ne olduğundan haberi yokmuş. Para, savaş, silah gibi şeylerin ne olduğunu bilmiyorlarmış. Ayrıca Orman-Göğüslülerin bir ricası bulunmaktaymış. Dünyalıların uygun gördüğü bir vakitte dünyaya ayak basıp, gezmek istiyorlarmış. Gezegenler arası bir istasyon kurup geliş-gidiş için üs oluşturmak istiyorlarmış. Bu konu kozmonotları çok kaygılandırmıştı. İnsanlığın buna hazır olmadığını biliyorlardı. Mesaj bu şekilde bitiyordu. Hiç kimseden çıt çıkmıyordu.

Yolun üçte birini gitmişlerdi. Yedigey aklından Kazangap'ı çıkaramıyordu. Onla yaşadıkları anılar bir bir aklına geliyordu. Hiç kimseye anlatamadığı bir olayı sadece Kazangap’la paylaşmıştı. Kazangap her zamanki gibi ona yol göstermiş ve destek olmuştu.

1951 yılında Boranlı'ya bir aile gelmişti. Aile reisi Abutalip Kuttubayev, karısı Zarife hanımdı. İki de erkek çocukları vardı. Gün geçtikçe Yedigey ve Abutalip dost oldular. Zarife ve Abutalip çalıştıkları için Ukubala’nın yüreği dayanmamış çocuklara gündüzleri bakmayı teklif etmişti. Bundan dolayı Abutalip de çocuklara akşamları okuma yazma öğretecekti.

Abutalip savaş zamanı Almanlara esir düşmüştü. Sonradan kurtulup yurduna dönmüştü ama kurtulduğu sıralarda Yugoslavya’da savaşmıştı. Ülkesine dönüp çalıştığı sıralarda Yugoslavya ile ilgili 1948 olayları patlak vermişti. Abutalip uzun süre düşman topraklarında kalmış şüpheli biriydi artık. O yüzden eşiyle sürekli göç edip Boranlı’ya gelmişlerdi.

O yaz Boranlı çok sıcaktı. Abutalip’in eşi ve çocukları çok zorlanıyordu. Abutalip de bunu dert edinmişti. Yedigey onu teselli edip bu sıcakların çok sürmeyeceğine inandırmaya çalışıyordu. Yedigey sebebini anlayamasa da en çok Zarife için üzülüyordu. Eşiyle birlikte çok acı çekiyordu. Daha sonra bu aile için dertlendiğine pişman olduğu zamanlar olmuştu.

6. Bölüm Özeti

Komisyon üyeleri çözüm bulmak için toplantıya girdiler. O konvansiyon gemisinde Dünya'yı ilgilendiren bir kararın alındığını kimse bilmiyordu.

Yedigey Karanar’la önden gidiyordu. Traktörle birlikte diğerleri de onu takip ediyordu. Ana-Beyit'e az yolları kalmıştı. Bozkırdan geçerken   yolları Juan-Juanların oturduğu yerden geçiyordu. Yelizarov'un anlattıklarına göre eskiden buralar çok kıymetli, savaşmaya değer yerlermiş. Daha sonra yağmur yağmaya başlamış, kuraklık olmuş. Juan-Juanlar da sürülerini alıp dağılmışlar. Nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini bilen kimse yokmuş. Bir söylentiye göre de lanetlenmişler. Orada geçmişten kalan tek şey Ana-Beyit Mezarlığı’ymış. Mezarlığın efsanesi Juan-Juanların Sarı-Özek bozkırını işgal ettikleri zamana dayanırmış. İşgal etmeye başladıktan sonra tutsaklarına işkenceler yapmaya başlamışlar. En kötü işkence deri geçirmeymiş. Bu işkenceden sağ kalan mankurt, yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş. Nayman Ana'nın oğlu Juanlar’la olan savaşta esir düşmüş. Nayman Ana da oğlunu kurtarmak için yollara düşmüş. Tutsakların kafalarına deve derisi geçirip sıcağın altında bırakırlarmış. Tutsakların kafa derisi büzülür, saçları da içine büyürmüş. Bunun sonucunda ya ölür ya da geçmişini hatırlamayan bir mankurt olurmuş. Hafızasını yitiren bir mankurt köle ticaretinde çok değerli oluyormuş. Bu mankurtlara çobanlık yaptırırlarmış. Oğlunun da mankurt olduğunu öğrenen Nayman Ana oracıkta bir beyit yakmış.

Bu bozkırlarda savaşsız dönemlerde olurmuş. Tüccar kervanları böyle zamanlarda Neymanlar ülkesine uğramış. Tüccarlar kendi aralarında konuşurlarken bir mankurttan bahsetmişler. Nayman Ana bahsedilen mankurtun kendi oğlu olabileceği hissine kapılmış. Oğlunu bir savaşta, eşini de ondan önce yapılan bir savaşta kaybetmiş. Oğlunun atı savaştan korkunca yere düşmüş üstelik korkusuna düşmana doğru koşmaya başlamış. Ölüsünü bile görmeyen Nayman Ana zaman geçse de bunu içinden atamamış. Ölüp ölmediği ile ilgi bir sürü düşüncesi varmış. Tüccarların konuşmasından sonra da iyice umutlanmış. Bahsedilenin oğlu olup olmadığını öğrenmeden içi rahat etmeyecekmiş. Hazırlığını yapıp eşyalarını devesi Akmaya'ya yüklemiş. Bu deve çok heybetli ve gücünün doruğundaymış.

Paritre'deki denetleyici kozmonotlara bir haber iletildi. Paritre'deki iki kozmonotla iletişim kurup nazik bir dille ama kesin olarak geri dönmemeleri için iletişime geçilmesi isteniyordu.

Nayman Ana, Sarı-Özek Çölü’nde devesiyle oğlunu arıyordu. Tüccarların konuştuğu Malakumduçap Vadisi’ne gelmişti. Tepeyi aşınca bir deve sürüsüyle karşı karşıya geldi. Çoban ileride durduğu için yüzü belli olmuyordu. Devesiyle yaklaşınca onun oğlu olduğunu gördü. Koştu, sarıldı ve ağlamaya başladı ama oğlu tepkisizdi. Nayman Ana oğlunun mankurt olduğunu fark edince kahroldu. Geçmişiyle ilgili sorular yöneltiyordu sürekli. Konuşmaya devam ederken istilacıların oraya yaklaştıklarını görünce devesine binip oradan uzaklaştı. Oğluna olanları anlatmamasını ve tekrar geleceğini söyledi. Bunları söylemesinin bir manası yoktu çünkü oğlu bunları umursamıyordu. Ertesi gün tekrar geldi. Oğlunu yedirdi, içirdi ve ninniler söyledi. Mankurt ninniden çok hoşlanmıştı. Bunu gören Nayman Ana oğlunu buradan götürürse geçmişi hatırlayabileceğini ya da en azından buradaki zulmeden kurtaracağını düşündü. Onu buradan kaçıracaktı. O sırada Juanların yaklaştığını gördü. Devesine binip uzaklaşmaya başladı. Juanlar, Akmaya'nın hızına yetişemedi. Juanlar mankurta sorular sorup onu dövdüler. Mankurta gelen kişinin ona zarar vermek istediğine inandırdılar. Eline bir ok ve yay tutuşturdular. Şapkasını havaya fırlatıp vurmasını istediler. Mankurtun kafası saman dahi olsa elinin kabiliyeti hala eskisi gibiydi.  Nayman Ana geceyi bozkırda saklanarak geçirdi. Sabah olunca oğlunu almak için gitti. Mankurt bir köşeye geçmiş ve nişan almış, bekliyordu. Bunu fark eden ana çok geç kalmıştı. Sol böbreğinde bir acı hissetti. O deveden düşmeden al yazması yere düştü. Yazma, ananın son sözlerini tekrar ede ede göğe yükseldi. Dönenbay gece kuşları da bunu tekrar etti. Nayman Ana'nın gömüldüğü yere Ana-Beyit dendi ve Kazangap'ı da oraya gömmek yakışırdı.

7. Bölüm Özeti

Boranlı Yedigey için 1952 yılının yaz sonu geçmişinin en mutlu dönemlerindendi. Çok sıcak bir dönemde hep beraber vagonları boşaltıyorlardı. Yoruldukları için ilk kadınları gönderdiler. Erkekler de işi bitiresiye kaldılar. Yedigey iş bitince hamamdan çıkmış gibi terledi. O sırada yağmur yağmaya başladı. Yağmurdan kaçmak için koşmaya başlamıştı. Yolda giderken Zarife, Abutalip ve çocuklarını gördü. Yağmurun tadını çıkarıp eğleniyorlardı. Yedigey'i de çağırdılar. O da onlarla birlikte eğlenmeye başladı. Yedigey, Zarife'nin güzelliğini ilk kez o zaman fark etmişti. İzlerken Zarife'nin ağladığını fark etmişti. Çocukları sürekli göçe mahkûm ettiği için ağlıyordu. Yedigey fark ettiğini belli etmedi. Tüm gün onu düşündü ve gece rüyasında da onu gördü.

Olağanüstü yapılan toplantıda ortak karara varılmıştı. Paritre'ye yeni şifreli mesaj gönderdiler. Bu mesajda kozmonotların Ortak Yönetim Merkezinden ayrılmamaları ve hiçbir yere gitmemeleri emrediliyordu.

Abutalip zor da olsa buraya alışmaya başlamıştı. Bozkıra dört elle sarılmışlardı. Yedigey, Abutalip ile arkadaş olduğu için gurur duyuyordu. Kültürlü ve bilgili insanlara çok saygı duyardı. Sarı-Özek'e sık sık gelen Jeolog Yelizarov gibi çok şey bilen kültürlü bir insandı. Bir gün onların ikisi uzun bir sohbete daldı. Yedigey de merak ettiği bir soru yöneltti. Her gece salonlarının ışığı açık olurdu. Sebebini sordu. Abutalip, Zarife ile birlikte tüm anılarını bir deftere yazdığını söyledi. Oğluna bırakabileceği tek miras buydu. Yazılarında değerlerimizi de işlediğinden bahsetti. Hatta Ukubala eski türküler söylüyordu. Bunları da not ediyordu. Kazangap'ın eşi Bike'de Karakalpak türküleri söyleyecekti. Konu konuyu açarken Abutalip dönenbay kuşlarını sordu. Yedigey de onun sadece bir efsane olduğunu söyledi.


8. Bölüm Özeti

Kuttubayevler o yıl, yılbaşını kutlamak istedi ama çam ağacı bulmak neredeyse imkânsızdı. Bunun için Abutalip bir sabah evden çıktı. Akşam dönerken buz tutmuş bir haldeydi ama çam ağacını bulmuştu. Yedigey, bu adam çocukları için her şeyi yapar diye düşündü.

Her yıl demiryolunda denetleme olurdu. Bu yılda bir müfettiş gelmişti ve nedense üç gün kalmıştı. Bir ara da Abutalip hakkında sorular sormuştu. Sanki onlar hakkında bir sürü bilgi biliyordu.

O yıl Kazangap ve Yedigey ağız dalaşı yapmışlardı. Karanar, Kazangap'ın yaşlı devesini köşede sıkıştırıp eziyet etmişti. Kazangap, Yedigey’den devesine sahip çıkmasını istemişti.

Herkes yılbaşı için çam ağacını süslüyordu. Bahçeye de kocaman kardan adam yapmışlardı. Abutalip'in çocukları Ayaz Ata'yı ( Noel Baba)  görmeyi çok istiyorlardı. Abutalip çocukları için geceden yazılar yazmış, tüm çocuklar için hediyeler almıştı. Mektup hazırlamıştı. Mektupta Ayaz Ata'nın treninin çok kalamadığını hediyeleri emanet ettiğini ve en güzel kardan adamın onlarınki olduğu yazıyordu. Ukubala, Kuttabayevlerin bu kadar uğraşmalarına karşın akşama bir şölen vermek istedi. Akşam için bir sürü yemek, kımız ve votka vardı. Herkes çok eğlendi. Bir ara Zarife ve Abutalip dışarı çıktı. Yedigey de onları geri çağırmak için yanlarına gidecekken Zarife'nin ağladığını işitti. Ne olduğunu bilmeden geri döndü.

5 Ocak 1953 günü saat 10.00’da Boranlı'da bir tren durdu. Bu şaşılacak bir durumdu çünkü burada trenler durmaz gider gelirdi. Üç adam indi. Şapkalı ve deri siyah ayakkabı giyiyorlardı. Şef Abilov onların yanına gitti. Beti benzi atmıştı. Hemen Abutalip'i kolundan tutup onlara götürdü. Abutalip'in evine giderek içeriden kâğıtlarla çıktılar ve onu sorguya aldılar. Bir daha da çıkan olmadı. Yedigey olanları Ukubala'dan öğrenmişti. Abutalip'i sorguya almışlardı. Daha sonra da Yedigey’i alacaklardı. Sorguya alındığında Abutalip ile ilgili sorular soruyorlardı. Her şeyin altından saçma durumlar tespit ediyorlardı. Yazdığı kitapları vatana ihanet gibi gösteriyorlardı. Yedigey, Abutalip'i savunmaya çalışıyordu. Sorgulayanların sorularında bir şey fark etmişti. Her anlatılan anıda Abilov da onlarla birlikteydi. Abutalip bir gün Bike'yle konuşurken yatılı okulların zorluklarından bahsetmişti. Bunu bile Sovyet okullarını kötülemek ve hakaret olarak anlatıyorlardı. Yazıların arasında bulunan efsanelerden siyasi içerik çıkarmaya çalışıyorlardı. Yazılarda en önemsediklerini şey  İngilizlerle 27 Eylül’de tanıştığını anlatan bir anıydı. Abutalip'in çocuklara bir okul açtığını öne sürdüler. Yedigey bu duruma güldü ve sadece iki ailenin çocuğuna okuma yazma öğrettiğini söyledi. Abutalip'in öğrettiği kelimeler arasından anlam çıkarmaya çalışıyorlardı. Abutalip çocuklara bizim zaferimiz değil de bizim evimiz olarak yazdırmıştı. Sorgulayıcılar bu duruma çok sinirlendi zafer ve Stalin ayrılmaz iki sözcüktü. Yedigey onlara o zaman ilk sözcüğün bizim Leninimiz olması gerektiğini söyledi. Adam bu çıkış karşısında şaşakaldı ve nasıl savunacağını bilemedi. “Biz Stalin der, Lenin anlarız.” diye cevap verdi. Soruşturma son buldu. Aynı günün geç saatinde Abutalip'i götüreceklerdi. Zarife ağlıyordu, çocuklar ne olduğunun farkında değillerdi. Gideceği tren geldiğinde Abutalip çocuklarını bağrına bastı ve trene bindi. Zarife kendini tutmuyordu. Ukubala ona destek oluyordu. Herkes dağıldığında Yedigey duramadı ve Abilov'un evine gitti. Bunu neden yaptığını, o evlatları neden yetim bıraktığını sordu.  Hiddeti çok fazlaydı. Abilov ağlayarak bunu kendisinin yapmadığını, gelen müfettişin onun aklını karıştırarak cevaplar aldığını söyledi. Yedigey bu iş iyi veya kötü, nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın onu burada görmek istemediğini sert bir şekilde söyledi ardından da kapıyı çarpıp çıktı.


9. Bölüm Özeti

Ortak Yönetim Merkezi denetleme kozmonotlarıyla iletişime geçmişlerdi. Alınan kararlar şunlardı:

·         Orman Göğsü ve Dünya arasında herhangi bir temas kurulması kesinlikle yasaktır.
·         Onlar da Paritre'yi kullanarak yakın temas kurmaya kalkışmamalıdır.
·         Uçan cisimlerin sızmalarını önlemek için çember harekâtı başlatılmıştır. Dünya’ya yaklaşan her cisim yok edilecektir.
·         Dünya ile temas kurulmaması için yayın bozulacaktır. Bu olayın gizli kalması için her türlü tedbir alınmıştır. Paritre başka yörüngeye alınacak, iletişim kanalları ve şifreler değişecektir.

Ortak Yönetim Merkezi tedbir almaya başlarken Paritre tarafsız ülke olan Finlandiya'ya alındı. Demiurg Projesi’nin durdurulmasına karar verildi ve bütün bantlar, kâğıtlar imha edildi.

O kış çok karaydı. Kazangap ve Yedigey tren yolunu açmak için uğraşıyorlardı. Zarife, Abutalip’in yokluğunda evi geçindirmek için tren yolunda makasçılık yapıyordu. Zarife çalışırken oğlu hastalanmıştı ve çok ateşlenmişti. Ukubala, Zarife çalışırken çocuklara bakıyordu. Yedigey de onlara kömür taşıyor,  vakti olursa sobayı yakıyordu. Çocuklar her gün babaları ile ilgili sorular soruyordu. Yedigey her seferinde yalan söylüyordu ama içi yanıyordu. Zarife ilgili makama Abutalip ile ilgili mektup yazıyordu ama hiç cevap alamamıştı.

Bir gün Kazangap, Yedigey’le konuşmak istemişti. Bir mektup gelmişti ona ve bu mektupta Abutalip'in öldüğü yazıyordu. Orada bulunan Ukubala, Bike ağlıyordu. Kimse bu mektubu Zarife'ye iletemezdi.  Zarife'nin bu mektuba ulaşmasının en iyi yol olacağına karar verdiler. Haber verdiler ve Kumbel'de ona ait bir mektup olduğunu söylediler. Yalnız giremeyeceği için Yedigey de onla birlikte gitti. Zarife mektubu okuduğunda yüzü bir ölüden farksızdı. Ağlamaya başladı. Ayların acısını döküyordu. Yanlarından geçen bir kadında “Ağlayın tabii, babamız Stalin öldü.” dedi. Zarife ağlamaya devam ediyordu. Bunu çocuklarına söylemezdi. Kendi içinde sıkıntılara bürünmüştü. Yedigey’le birlikte trene bindiler. Şimdi sorun treni nasıl durduracaklarıydı. Çünkü tren gider, gelirdi; durmazdı. Yedigey birden imdat kolunu çekti ve treni durdurdu. Görevliler geldiğinde bunun için dilekçe tutacaklarını söylediler. Yedigey bunu Stalin'in ölümüne yas tutmak için yaptığını söyledi. Bu sayede trenden rahatlıkla indiler.

Yedigey bu olaydan sonra çocuklarla daha da ilgilenir olmuştu. Abutalip gitmeden önce Yedigey'in çocuklara Aral Deniz'ini anlatmasını istemişti. O da ne biliyorsa doğru, yanlış demeden anlatıyordu. Çocuklar her şeyden babalarını hatırlıyor, her anlatılanı babalarıyla özdeşleştiriyorlardı. Yedigey, Zarife için de çok üzülüyordu. Artık onu aşkla düşünüyordu. Bunu fark edince utanıyor ve kendine gelmeye çalışıyordu. Bir gün ağzından kaçırır gibi oldu. O günden sonra Zarife'yi ortalıkta görmedi. Yedigey de tüm ilgisini çocuklara verdi. Onlara sürekli Aral'ı anlatıyordu. Yedigey ve Ukubala'nın Aral ile ilgili bir anıları vardı. Evlendikleri zaman birbirlerini çok seviyorlardı. Yedigey balığa çıktığında eşi merak etmesin diye eve erken dönüyordu. Bazen dünyaya birbirlerini sevmek için geldiklerini düşünürlerdi. Ukubala'nın hamileliğinde aşermesi farklı olmuştu. Ukubala'nın karşı koyamadığı isteği altın bir mekrep balığıydı. Rüyasında bile bunu görüyordu. Yedigey ne kadar zor olursa olsun bunu Ukubala için yapmak istiyordu. Bir gün bunun için balığa çıktı. Denizde buna odaklanmıştı. Balığı konuşarak ikna etmeye çalışıyordu. O gün geç kalınca, Ukubala çok meraklandı. Yedigey elinde bir tulumla döndü. Balığı yakalamıştı. Bunu görünce Ukubala çok mutlu oldu. Seyrettikten sonra beraber suya bıraktılar. Yedigey bir yıl sonra savaşın başlayacağını ve bu günleri çok özleyeceğini bilemezdi.

1953 yılında kış erken gelmişti. Yedigey bu yüzden patates almaya Kumbel'e erken gitmişti. Bir tane kendi evlerine, bir tane de Zarifeler için almıştı. Aldıklarını devesine yükleyip gelmişti. Karanar çok güçlü olduğu için iki çuvalı ve Yedigey'i beraber taşıyabiliyordu.  Bu sene Karanar erken azmıştı. Yedigey gelince deveyi “Ne halin varsa gör!” diyerek saldı. Kazangap da uzaktan geliyordu. Keyfi yerindeydi. Karanar’ın dörtnala Malakumdıçap'a doğru koştuğunu söyledi. Gelen makinistlerde Karanar'ın yaptığı yaramazlıkları anlatıyordu. Deve herkesi dövüyor, herkese zarar veriyordu. Bir gün Boranlı gibi küçük bir istasyondan mektup geldi. Ak-Monyaklı'dan Kospan adında biriydi. Karanar'ın yaptıklarından bahsediyordu. Eğer gelip almazsa, vuracağını yazmıştı. Yedigey vakit kaybetmeden yola çıktı. Zarife çocuklarla bir atkı göndermişti. Tüm yol bunu aklından çıkarmadı, umutlanmıştı. Oraya varıp Kospan'ı buldu. Kospan akşam olduğu için o gece orada kalmasını, sabah deveyi aramayı önerdi. Onlar otururken İstasyon Şefi  Ernefes de geldi. Muhabbet edip, akşam tambur çaldılar. Votka içip, türküler söylüyorlardı. Ernefes, Raymalı Aga'nın acıklı öyküsünü hem anlatıp hem de söyleyecekti. Yedigey, bu hikâyenin o gece Abutalip'in suçlamalarında olduğunu da hatırladı. Raymalı Aga'ya “ bozkır Gothe'sinin şiirleri” diyordu. Raymalı Aga altmışını geçtikten sonra on dokuzunda olan şarkıcı Begimay'a tutulmuştu.

Ertesi sabah Karanar'ı almak için gittiler. Zor bir mücadeleden sonra Yedigey, Karanar'ı zapt etti. Geri dönüş için yola çıktı.  Sarı- Özek'e geldiğinde kızı Saule, Zarife ve çocuklarının bir trene binip gittiğini söyledi. Yedigey buna müsaade eden Ukubala ve Kazangap'a çok kızmıştı. Karanar'ın yanına gittiğimde devenin hala azgın azgın bağırdığını gördü. Ahırdan onu uzaklaştırdıktan sonra kamçıyla dövmeye ve sövmeye başladı. Eğer o kaçmasaydı, Yedigey peşinden gitmek zorunda kalmayacaktı. Zarife' de gidemezdi. Ağlamaya başladı. İçindeki öfke katlandı. “Tanrı yok!” diye bağırmaya başladı. Olsaydı insanların derdiyle ilgilenir diye düşündü. Yelizarov “Tanrı yok!” dediğinde bile inancına sıkı sıkı tutunmuştu ama şimdi yapamıyordu. Aradan günler geçti. Kazangap, ona neden böyle olduğunu sordu ve güzel bir dille eğer kalsaydı işlerin kötüye varacağını anlattı. Ukubala'nın ne kadar dayanıklı ve sabırlı biri olduğunu da söylemişti. Yedigey hiddetinden arınamıyordu. Buradan çocuklarını da alıp gitmeye karar vermişti. Kazangap'a, Karanar'ı geri vermek için gittiğinde Kazangap ona akıl verdi ve burada kalması gerektiğini söyledi.

10. Bölüm Özeti


Raymalı Aga kendi zamanında tanınmış bir ozandı. Serveti olmasa bile şöhreti çoktu. Türkmenlerin armağan ettiği Sarala adında bir atı vardı. Eğlenceye, türküye koşarken ömrünü geçirmişti. Yaşlanınca da kardeşi ona sahip çıktı. Günün birinde onu bir eğlenceye davet ettiler. Çalmasa bile onur konuğu olarak görmek istiyorlardı. Raymalı Aga davete icabet etti ve çadırda otururken içeriye güzel bir kız içeriye girdi. Daha çok gençti. Raymalı Aga'ya hislerini söyledi ve bir yarışçı olarak onunla yarışmak istediğini söyledi. Raymalı Aga onunla aşkta yarışmak istediğini söyledi ve böylece Begimay türküsü doğdu. İki âşık düğün başı olup türkü söylüyorlardı. Begimay ve Raymalı  Aga, panayırda görüşmek için sözleştiler. Raymalı'nın kardeşi ve onun yaşadığı Barakbaylar bu durumu utanç verici olarak görüyor, gereği neyse yapılmasını istiyorlardı. Raymalı Aga dönüp çadırına geldi. Barakbayların büyükleri konuşmak için onu bekliyorlardı. Bu davranışından vazgeçmesi için sert konuştular. Raymalı vazgeçmeyeceğini söyleyince olan oldu. Sarala’yı öldürdüler ve onu da ağaca bağladılar. Diğer meşhur türkülerini de elleri bağlıyken yakmıştı. Ağaca bağlıyken son türküsünün son dizeleri

“Beni bekleme Begimay,
Ben uçmağa gideceğim Begimay”

oldu. Yedigey Ana Beyit’e giderken bu efsaneyi de hatırladı.

11. Bölüm Özeti

Ana Beyit’e az kala hiç beklemedikleri bir olay geldi başlarına. Yürüdükleri yola çit çekmişlerdi. Sabitcan homurdanıp, söylenmeye başladı. Yedigey ileride bir geçidin olduğunu hatırladı ve o tarafa yürüdüler. Vardıklarında çocuksu görünümlü bir asker buradan izin belgesi olmadan geçemeyeceklerini anlattı. Yedigey burada bulunmalarının önemini anlattı. En son genç adam kendi üstünü aramaya karar verdi. Bu Teğmen Tanksıbayev’di.

12. Bölüm Özeti

1956 baharının sonunda Kumbel’de demiryollarında çalışanların toplantısı olmuştu. Konuşmacılar Beria’nın hakkında olumsuz şeyler söylemişti. Otururlarken Yedigey, Çernov’un yanına gitti. Kuttubayev’in Beria’nın iki adamı yüzünden götürüldüğünü hatırlattı. Artık Yugoslavya ile arada bir mesele kalmadığına göre, Kuttubayav’ın çocuklarının ve eşinin bu suç üzerinden acı çekmelerine gerek yoktu. Yedigey’in bir mektup yazıp cumhuriyetin merkez parti komitesine göndermelerini söylediler. Sonra hep birlikte enternasyonel marşı söylediler. Yedigey eve geldiğinde olanları Ukubala’ya anlattı. Ukubala çok iyi yaptığını ama yüz yüze konuşmanın daha iyi olacağını söyledi. Oraya gittiğinde Yelizarov’u da ziyaret edebilirdi. Yedigey Moskova- Alma Ata trenine bindi. Yolculuk yaparken Zarife’yi düşündü. Onu hala özlüyor ve canı yanıyordu. Bir an kendilerini Raymalı Aga ve Begimay’a benzetti. Onlar da kavuşamamıştı. Zarife o köyün büyükleri gibi kendi başına karar almıştı. Bu yola düşünmeden çıkmıştı ama olaylarının sonucunun neye varacağı onu korkutmuştu. Neyse ki perondan indiğinde Yelizarov onu bekliyordu. Eskileri yâd ettiler. Yelizarov onu evinde misafir etmek istediğini söyledi ve arabaya bindiler. Etrafı izleyerek yola koyuldular. Yelizarov geçerken merkez komitanın binasını gösterdi. Partinin yenilik adımları attığından bahsettiler. Yedigey de niye burada bulunduğunu anlattı. Eskiden olsa bu meselenin konuşulması bile dile getirilmezdi. Yedigey geri döndükten üç hafta sonra Kuttubayev’in aklandığına dair mektup geldi. Yelizarov da bir mektup gönderdi. Abutalip’i tutuklatan komutan Tanksıkbayev görevden alınmış, rütbeleri indirilmişti. Kuttubayev ailesine gelince Pavlador’a taşınmışlardı. Zarife orada öğretmenlik yapıyor ayrıca evlenmişti. Bu mektup Yedigey’in hayatını öncesi ve sonrası diye ayırma noktasıydı. Bu mektuptan sonra Yedigey, yaşlılığa hazırlanmaya karar verdi.


Yedigey gelen  Tanksıkbayev’e Kazak dilinde “Bize yardım et!” dedi fakat Tanksıkbayev sert bir üslupla Rusça konuşmasını istedi. Bu sırada sözü Adilbay aldı. Buraya niçin geldiklerini anlatmaya başladı. Yedigey bir an yaptığı her şey boşaymış gibi hissetti.  Tanksıkbayev, Adilbay’ı dinledikten sonra yabancıların girmesine izin olmadığını dile getirdi. Kazangap’ın damadı sinirlendi. Ne zamandır kendi topraklarında yabancılardı. Tam gitmeye yeltenmişlerdi ki Tanksıkbayev buraya yeni yerleşim birimi yapılacağını bağırarak söyledi. Yedigey ve diğerleri bu duruma hiddetlendi. Damat dayanamayıp Kazakça  sövmeye başladı. Sabitcan söylenerek ve usulsüz davranarak, emirler yağdırarak cenaze için gelenlere geri dönmelerini söyledi. Bu sefer Yedigey cenazenin geri dönmesinin doğru olmadığını eğer böyle yaparlarsa bunun çok utanç verici olacağını anlattı. Malakumdıçap deresine yanaştılar ve merhumu gömmek için çukur açmaya başladılar.

Uzay üssünde çember harekâtını gerçekleştirmek için herkes iş başındaydı. Yörünge istasyonunda tüm Paritre şifreleri değiştiriliyordu. Orman Göğüslülerin hiçbir şekilde dünyalı kozmonotlarla iletişimi sağlanmayacaktı. Herkesin karşı çıktığı tek şey çember harekâtında alınan önlemlerle teknolojiden geri kalınacağıydı.

Çukuru açmışlardı. Yedigey cenaze namazı için abdest aldı. Herkesi sıraya koydu. Namazı o kıldıracaktı. Alçak sesle duaları okumaya başladı. Allah’a içinden gelenleri söylüyordu. Oradakilere vasiyeti de o ölünce onu buraya yani Kazangap’ın yanına gömmeleriydi. Yedigey, Sabitcan ile konuşmak istedi. Bu Ana Beyit konusunda ne yapacaklarını sordu. Sabitcan onu alaya alarak hiçbir şey yapamayacaklarını, Ana-Beyit’in yok olacağını söyledi. Yedigey oranın tarihinin önemini anlattı ama Sabitcan büyüğüne saygı göstermeyerek konuşmaya devam etti. Yedigey   “Allah seni bana bir daha göstermesin.” dedi. Cenaze aşı için yola çıktılar. Bu sefer Yedigey arkadan gidiyorlardı. İçinden Sabitcan’ın mankurt olduğunu söyleyip duruyordu. Sonra bunu kendisinin başarabileceğini inandı ve onlar yola devam ederken o geri döndü. Yaklaşınca, köpeği kenara bağladı. Tam gidecekken ardı kesilmeyen patlamalar oldu. Bu çember harekâtının başlangıcıydı. Havaya füze ve roketler gönderiyorlardı. Çok korktu ve kaçmaya başladılar. Koşarken beyaz bir kuş gördü. Bu Nayman Ana’nın ak yazmasının kuşuydu. “Sen kimsin, adın ne?” diye bağırıyordu. Beyaz kuşun sesi uzun süre yankılandı.

Birkaç gün sonra Yedigey’in kızları kocalarıyla birlikte Boranlı’ya geldiler. Hem Kazangap’ın ölümünü anmak hem de babalarına destek olmak için gelmişlerdi. Babalarının nerede olduğunu sordular. Ukubala akşama döneceğini, bir işe giriştiğini ve hiç peşini bırakmadığını söyledi.


 

 KARAKTER ANALİZİ

Karakter Listesi

1.      Yedigey Cangeldi
2.      Kazangap
3.      Ukubala Cangeldi
4.      Abutalip Kuttubayev
5.      Zarife Kuttubayev
6.      Yelizarov
7.      Tanksıkbayev
8.      Adilbay
9.      Paritre 1 Kozmonotu
10.  Paritre 2 Kozmonotu
11.  Sabitcan
12.  Saule
13.  Şerafet
14.  Daul
15.  Ermek
16.  Ayzade
17.  Ayzade'nin kocası
18.  Andrey Petroviç
19.  Abilov


Karakter Analizi

Yedigey Cangeldi:

61 yaşındadır. Bora gibi patlayan sert bir yapıya sahiptir (s.34).Yaşına göre dinçtir (s.37). Aral kazaklarındandır. Yedigey dini değerlerine bağlı bir insan olsa da sofrada içkiye hayır demez (s.43). Cesur, kahraman ve vatanseverdir. Bir sürü nişanı vardır (s.70).

1944 yılında savaştan sonra eşiyle birlikte Boranlı’ya gelmiştir. Eşinin ismi Ukubala’dır. Yedigey'in evli iki kızı vardır. İki kızı da Sovhoza’da yaşamaktadır.  İsimleri Saule ve Şerafet'tir. Kumbel istasyonunda yatılı okula gitmişlerdir ve ikisinin de kocası şofördür.

Yedigey insanlığa sahip çıkmaya çalışan bir yapıdadır. Ölmeye yüz tutmuş değerleri önemsiyor ve yaşatmak için elinden geleni yapmaktadır. Yedigey’in lakabı Boranlı Yedigey’dir. Yedigey'in Karanar adında güçlü, heybetli bir devesi vardır. Karısını çok seven ona minnettarlık duyan bir insandır çünkü savaş sırasında aldığı darbeden ötürü bir süre zarfında iş yapamamıştır ve eşi hiç gocunmadan ne gerekiyorsa kadın başına yapmıştır. Yakında emekliliğe ayrılacaktır fakat emekli olabilmesi için  yerine birinin geçmesi gerekiyordur. Yedigey kitapta bir insanı insan yapan özelliklerin tümüne sahiptir. Mükemmel bir profili yoktur fakat doğru ve yanlışı ayırt edebilmektedir.

Ukubala:

Yedigey'in eşidir. Yardımsever, düşünceli, merhametli ve duygusal bir yapıya sahiptir (s.28). Eşine bağlı (s.77) dayanıklı ve sabırlı (s.325) bir insandır aynı zamanda fedakârdır. Esmer yüzlüdür (s.304).

Kazangap:

Vefat etmiştir. Kitapta onun cenaze defni sırasında olaylar dönmüştür. Bilge bir adamdır. Emeklilikten sonra üç ay oğlu ile yaşayıp geri Boranlı' ya gelmiştir. Yedigey'le 30 yıl beraber istasyonda çalışmışlardır. Birlikte zorlu günler atlattılar. ( 1951-52 kış günleri) Sabitcan ve Ayzade adında evli çocukları vardır.  Aral kazaklarındandır (s.52).

Ağırbaşlı, dürüsttür (s.124). Boranlılar tarafından “Aksakal” sayılan edep-erkân bilen ama akıllılık edip başkalarının işine karışmayan bir insandır (s.191).


Sabitcan:

Kazangap’ın oğludur. Geveze, okumuş cahil, çok bildiğini sanıp bilgelik taslayan bir tiptir.
  

Abutalip Kuttubayev:

Zeki, alnı açık, dürüst, gururludur (s.126). İki erkek çocuğu vardır. Zarife eşinin adıdır. Daul ve Ermek çocuklarıdır. Değerlerine önem veren, ailesini çok seven bir insandır. Abutalip savaşta esir düşmüş. Esir düştüğü için zaman zaman hor görülmüş. Her ne kadar daha sonra partizanlarla çalışmış olsa da esir düşmüş olmanın getirdiği şüpheler peşini bırakmamıştır.
  

Yelizarov:

İsmi Afanasi İvonoviç’tir. Sarı Özek'e sık gelen jeologdur. Çok şey bilen kültürlü bir insandır (s.182). Zayıf, çevik, hareketli (s.370). Zengindir.  Argamak onun lakabıdır ( cins yarış atı). Eski Moskovalı komsomoldur ( komünist gençlik birliği üyesi) (s.378).

Abutalip'in eşidir. Kara saçlı, çevik, şuh vücutlu, beyaz dişlidir (s.173). Yardımsever ve dayanıklıdır.
  

Adilbay:

Demiryolu işçisidir. Adilbay’ın eşi misafirperver, çocukları uslu ve terbiyelidir (s.42).

Andrey Petroviç:

Çernow eski Kumbel istasyon şefi ve parti üyesi (s.361).

Romanda insan olarak değil ancak kurgu bütünlüğü içinde önemli rol alan Karanar, Yolbars ve Orman Göğüslüler’i anlatmak gerekir.

Karanar:

Yedigey’in devesidir. Kapkara, kabarık tüylü bir başı vardır. Kulaklarının dibinden başlayan kara sakalı omuzlarına, yelesi dizlerine kadar iniyor, sırtında iki koca hörgücü kule gibi yükseliyordur. Bir erkek deve için süs sayılan vahşi, kabarık tüyleri vardır. Bu güzelliği tamamlayan güdük kuyruğunun uçları da kapkaradır. Geri kalan tarafı boynunun üst kısmı, göğsü, böğürleri, ayakları, karnı açık kestanedir. Otuz yaşında yani en güçlü çağındadır.(s.36)
  

Yolbars:

Yedigey'in köpeğidir. Güzel güçlü bir köpektir. Geniş göğsü, güçlü ve uzun tüylü boynu, kesik kulakları, zeki ve anlayışlıdır (s.105).

  

Orman Göğüslüler:

Oradaki insanlar esmer tenli, mavi saçlı, mor -yeşil gözlü, kirpikleri ince ince beyaz ve yumuşakmış. Mavi saçlı bu yaratıkların boyları iki metreye yakınmış. Kadınlar da erkekler kadar uzunmuş ve erkeklerden boyu ile değil kadınımsı vücut biçimi ve renginin biraz daha açık oluşuyla ayrılıyormuş (s.112).  Ortalama insan ömrü 130-140 yıl. Gezegenin toplam nüfusu 10 milyarı aşmış (s.114).  Onlar için em önemli şey insan ömrünü uzatmakmış. İye adında büyük güneşleri varmış. Orada bir gün 28 saatmiş. Orman göğsü, sıra sıra dağları, tepeleri, koyu yeşil ormanları varmış.  Denizler, göller, nehirlerde çokmuş. Gezegenin bazı yerlerinde özellikle kutup bölgelerinde, çıplak, ıssız adalar varmış. Burada sürekli kum fırtınaları oluyormuş. Ama şehirleri çok büyüleyiciymiş (s.114).


Karakterlerin Diğer Karakterlerle İlişkileri

Romanın başkahramanı Yedigey’in birçok karakterle ilişkisi vardır. Eskiyi ve Kazak değerlerini temsil eden Kazangap’la aynı yerde çalışmıştır. Kazak değerlerinden uzak Sabitcan’la karşılaştığı bölümler, insanların kendi değerlerini yitirdiğinde neler olabileceğini anlatmak için kullanılmıştır. Yedigey, fedakar karısı Ukubala’ya âşıktır. Ancak daha sonradan Abutalip’in karısı Zarife’ye de ilgi duyar. Tıpkı Raymanlı Aga’nın büyüklerini dinlemeyip Begimay’a âşık oluşu gibi ihtiyar çağında Zarife’ye ilgi duyan Yedigey, Zarife’nin çekip gitmesiyle bu emeline ulaşamaz.
Ukubala, fedakâr Kazak eşi temsil etmekte, zaman zaman Yedigey’e yön gösteren konumumdadır.
Abutalip’in karısı Zarife, kendilerinden şüphe duyulmasından ötürü sürekli gözyaşı döken güzel bir kadındır. Tek derdi çocukları ve eşiyle huzurlu bir hayattır.
Abutalip ve Jeolog Yelizarov ise tahsil görmüş insanlar olarak romanda geçmektedir. Yedigey, onlarla sohbet etmeyi sevmektedir.

Karakterlerin Tema ile İlişkisi

Kazangap, Kazak töresi ve değerlerini bilen bir kişidir. Yedigey de bu değerleri yitirmek ve yitirmemek arasında gidip gelen bir kişidir. Unutulan veya unutulmaya yüz tutmuş Kazak değerleri Kazangap’ta vücut bulmuştur. Yedigey bunların geleceğe taşınması için mücadele etmektedir. Kazangap’ın oğlu Sabitcan, kız kardeşi Ayzade ve Şahmerdan gibi kişiler bu değerleri küçümseyen kişilerdir.
Diğer taraftan Orman Göğüslüler de Dünya’nın değerleri için tehlikedir. Romanın arka planı, “Nasıl Rus yönetimi Kazaklar için tehlikeyse, Orman Göğüslüler de Dünya’nın geleceğini tehdit etmektedir.” Mesajını taşımaktadır.

Karakterlerin Ana Düşünceyle İlişkisi

Nayman Ana, mankurtlaşan oğlu tarafından öldürülen Kazak değerleridir. Kazangap, Yedigey ve karısı Ukubala Kazak değerlerinin son temsilcileridir. Abutalip- Zarife çifti ve çocukları mankurtlaşmamak için çabalayan kişiler, Sabitcan ve kız kardeşi, Kazangap’ın kızı, Şahmerdan gibi kişiler de mankurtlaşan veya mankurt kişilerdir.


SEMBOL ANALİZİ

Sembollerin Analizi

Kazak Değerleri

Kımız, deve, türkü, âşık, Nayman Ana, Malakumduçap Vadisi, Aral Denizi, Begimay türküsü, dönenbay kuşu, tambur, Raymalı Aga romandaki Kazak değerlerinin simgeleridir.

Komünist Ruslar

Enternasyonel Marşı, Solhoz, zafer ve Stalin,  votka, parti, parti müfettişleri, şüphe, vatan haini ilan etme gibi simgeler Komünist Rus Yönetimi’nin simgeleri olarak göze çarpmaktadır. Abutalip’i sorgulayan Rusların her şeye şüpheyle yaklaşması, yatılı okulun zorluklarını anlatmaya vatana ihanet olarak nitelendirmeleri veya Sovyet Hükumeti’ne hakaret saymaları, yazarın Rus yönetimine yönelttiği eleştirilere örneklerdir. Yedigey’in Ruslara söylediği “zafer ve Stalin” ifadesinin “Bizim Leninimiz” olması gerektiği yönündeki cevabına Rusların verdiği “Biz Stalin der, Lenin anlarız.” cevabı ise o dönemde yaşanan kafa karışıklığının önemli delili olarak romana yansımıştır. Yine Yedigey’in kanunsuz biçimde trenin imdat kolunu çekerek işlediği suçtan Stalin’in ölümüne yas tutmak için bunu yaptığını söyleyerek kurtulması ilginçtir. Yine Hıristiyan Rus izlerini Yılbaşı Ağacı ve kutlamaları, Ayaz Ata (Noel Baba) gibi figürlerde görmek mümkündür.

Orman Göğüslüler

Romanda Manhattan gelişmiş Orman Göğüslü şehrini anlatmak için kullanılmıştır. Orman Göğüslülerin devletinde para, savaş ve silahın olmaması yazarın özlemlerini yansıtır gibidir. Ayrıca Orman Göğüslülerin vardıkları yer, insanların varmak istedikleri yer gibidir ve insanları da ideal insan tipi gibi resmedilmiştir. Tarif edilen gezegen, aslında hayal edilendir. Savaşı bilmeyen ve silahın ne olduğunu bilmeyen bir toplum vardır. Para birimi yoktur, bir şeylere paha biçilmez. Devlet veya kurum yapılanmasından haberleri yoktur. Yaratıklar yüzyıl sonra karşılaşabilecekleri problemleri günün meseleleri haline getirmişlerdir.

Tilki

İnsanı duyguların ve erişilemeyeni simgeliyor ve daha sonrasında eğer bir şey için tüm özverinizi kullanırsanız ulaşabileceğinizi anlatıyor. Yedigey, Ukubala için bu zor balığı tutuyor ve zorlukla yapılan bu işin insanı ne kadar mutlu edeceği ortaya sunuluyor.

Dönenbay kuşu

Geçmişini anımsamayan Kazaklar için verilen bir mesajdır. Geçmişlerini hatırlamaları için telkin eder ve senin babanın ismi Dönenbay’dır diyerek atalarını hatırlatır.

Ermek’in saçları

Zarife’ye en çok benzeyen çocuğun saçlarıdır. Ermek’in saçlarının uzaması Yedigey’in Zarife’ye olan aşkının  büyümesiyle eşleşir.

Yolbars

Yedigey cenazeye giderken peşine takılıyor ve yanından hiç ayrılmıyor. Köpek Yedigey’in geçmişini simgeler. Aynı köpeğin peşinden ayrılmaması gibi yol boyunca anıları da peşinden ayrılmaz.


TEMA VE ANA DÜŞÜNCE ANALİZİ

En Uzun Cenaze Namazına Buyrun: İnsanı Ayakta Tutan Omurgası mıdır, ruhu mudur?
Romanın teması, genel olarak insanların özelde Kazakların değerlerinden uzaklaşması ve mankurtlaşmasıdır.
Roman, “Değerlerini yitiren insanlar, ruhlarını da yitirir.” ana fikir üzerine kurulmuştur. Ruhunu yitirmeyi anlatmak için yazarın bulduğu yöntem mankurtlaşmaktır. Mankurtlaşan insanlar yeteneklerini korurken ruhlarını kaybetmektedir.
Ana-Beyit Efsanesi, unutulan Kazak değerlerinin temsilcisidir. Bu değerlere sahip Kazangap da artık ölmüştür. Bol savaş madalyalı Yedigey ve karısı Ukubala emeklilikleri gelmiş iki insan olarak 8 haneli Boranlı’da bu değerleri ayakta tutmak için tek şans gibi durmaktadır. Hatta Ana-Beyit Mezarlığı'nı sadece Yedigey bilmektedir ve Yedigey’e göre insanlar ancak başı sıkıştığında Allah’ı hatırlamaktadır. Ayrıca romanın iki önemli karakteri Almanlarla savaşırken bir şekilde zarar gören Yedigey ve Abutalip’tir. Bu iki kişi kendi ülkeleri ve Kazak değerleri için savaşmamıştır. Tüm Kazaklar gibi onlar da bir şekilde değerlerinden uzaklaştırılmış hatta şüpheli hale gelmişlerdir. Nitekim Abutalip bunu hayatıyla ödemiştir.
Ölen birisi için Yasin okumak, ölüyü kefenlemek, usulüne uygun cenazeyi defnetmek, cenaze aşı yapmak, kadınların ağıt yakması gibi Kazak geleneği için önemli olsa da Şahmerdan, Sabitcan, karısı ve çocukları, Kazangap’ın kızı ve ayyaş kocası gibi insanlar için bunlar önemli değildir.
Diğer taraftan Kazak insanlar artık değerlerinden uzaklaşmıştır. Yedigey’e göre Sabitcan mankurttur. Zarife gibi insanlar da arada kalmışlardır. Zarife'nin yağmurda eğlenirken veya ziyafette ağlaması bunun açık göstergesidir. Rusların Kazak değerlerini nasıl yok ettiğini yazar şu cümleyle verir: “60 yıllık Sovyet yönetiminden sonra hala dua mı biliyorsun (s.21)”.
Zaten kitabın ana fikri insanların mankurtlaşmasıdır. Nayman Ana üzerinden anlatılan hikayeye göre Juan-Juanlar insanların kafa derilerini yüzerek sıcakta bekletmekte ve bu işkenceyle onların ruhlarını ellerinden alıp sadece bedenleri kullanılabilen köleler haline gelmektedir. Nayman Ana’nın oğlu da artık deve çobanıdır. Her ne kadar Nayman Ana’nın söylediği ninnilere cevap verse de oğlu artık bir mankurttur hem de Nayman Ana’nın katili bir mankurt.
Romanda, Abutalip ve karısı Zarife geceleri ışıkları açık bırakıp anılarını yazmaktadır. Yedigey’e oğullarına bırakabilecekleri tek mirasın yazılarına geçirdikleri değerler olduklarını vurgularlar.
Romanda Yedigey’in, tilkiye taş atmak üzereyken Kazangap'ın anlattıklarını hatırlayıp tıpkı Hintlilerin inandığı gibi bu hayvanda Kazangap'ın ruhunun yaşayabileceğine inanıyor olması ilginçtir.
Romanda insanlık için bir tehlikeden söz edilmektedir. Aslında bu o dönem için aynı zamanda Rusya-Amerika gibi kutuplu dünyanın gücünü göstermesi açısından ilginç olsa da yapılan çalışmaların ilginç sonuçlara gebedir. Amerikan-Sovyet uçak gemisi, ortak gezegen projesinin karargahıdır. Ortak Yönetim Merkezi'nde mutlak eşitliğe sahip gemi yetkilileri, x gezegenindeki x maddesinden yüz ton işleyip Avrupa'nın bir yıllık ısı ve ışığını karşılayacaklardır. Bu gezegen de su barındırdığı için seçilmiştir. Ancak bu çalışmalar ileride baştakilerin komutlarına göre insanların duygularını yönlendirmesine yol açabilme tehlikesini içermektedir. Yedigey, bunun insanların tanrılığa soyunmasıyla eşdeğer görmektedir.
Bu gemiden gönderilen iki kozmonot iz bırakmadan kayboluşu, gezegende başka varlıkların- uygarlıkların olduğunun kanıtı olmuştu. Sonradan iki kozmonotun Orman-Göğüslüler tarafından kendi gezegenlerine davet edildikleri öğrenilmişti. İki kozmonot, sinyallerle anlaşırken matematik ve kimya formüllerinden faydalanmıştı. Orman-Göğüslüler, dünyadan gelenlerin seslerini analiz ederek konuşmayı öğrenmişlerdi. Kozmonotlarla İngilizce ve Rusça konuşan Orman-Göğüslüler, dünyadaki insanların evrilmiş ve gelişmiş halini yaşıyordu. Dünyalılar adına önemli karar alan Konvansiyon üyelerinin bunlara cevabı, tamamen iletişimi kesmek olmuştu.
Roman analizinde olay, kurgu ve mekanlara yer verilmediği için bunlara değinmede romanın tema ve ana fikrini aktarmak zordur. Trenlerin sürekli gelip gitmesi ve Sarı Özbek bozkırının can damarının demiryolu olması, vahşi bir hayvan olan tilkinin neredeyse insanlar yan yana yaşaması, çok sıcak ve soğuk havalar, bir cenazenin gömülmesi üzerinden bütün temanın aktarılması kurgu için can alıcı noktalardır.
Roman, Kazangap’ın cenazesi boyunca devam etmektedir. Cenaze kaldırılana kadar ruhu bedeninden ayrılan, mankurtlaştırılan insanların halleri ve bu durumdan vazgeçmediklerinde başlarına gelecekler işlenmiştir.
Havva Nur BİYTUR




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.