Aruz Bahirleri ve Müctelibe
Bahir kelimesi deniz anlamındadır. Irmakların denizde buluşması gibi, aruz vezinleri de aruz bahirlerinde birleşir. Aruz Bahirlerinden (buhur) Daire-i Mectelibe/Müctelibe Dairesi içinde yer alan üç bahir vardır:
1. Hezec
2. Recez
3. Remel
Arapça r-c-z kök harflerinden oluşan recez aslında bir deve hastalığı olarak bilinir. Develerin sağrılarında oluşan ve develerin oturup kalkışlarında ayaklarının titremesi hastalığının adı olan recez, müctelibe dairesinin ikinci bahrine ad olmuştur. Bunun sebebi, aruzun bu bahrinde tıpkı devedeki hastalıklar gibi illet ve zihafa maruz kalan vezinlerin bu bahir içinde yer almasıdır.
Bu bahirde tam, meczu', meştur ve menhuk olmak üzere dört durum oluşur. Sırasıyla bu bahirlerde oluşan durumlar aşağıda gösterilmiştir:
A) Tam
beyit (her iki mısrada üçer cüz mevcut),
a) I.
aruz (sahih) ve 1. darb (sahih) ile:
– – . – / – – . – / – – . – // – – . – / – – . – / – – . – (müstef‘ilün).
müstef‘ilün
müstef‘ilün müstef‘ilün// müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün
b) I.
aruz (sahih) ve 2. darb (maktû‘ = son mecmû‘ vetidin sâkin harfi atılıp bir
önceki harfi sükûnlanmış şekli) ile:
– – . – / – – . – / – – . – // – – . – / – – . – / – – – (mef‘ûlün).
müstef‘ilün
müstef‘ilün müstef‘ilün // müstef‘ilün müstef‘ilün mef‘ûlün
B) Meczû‘
beyit (her iki şatırdan birer cüz eksilmiş), II. aruz (sahih) ve 3. darb
(sahih) şekli ile:
– – . – / – – . – // – – . – / – – . –
müstef‘ilün
müstef‘ilün // müstef‘ilün müstef‘ilün
C) Meştûr
beyit (bir şatr/mısra eksilmiş), III. aruz (sahih) ve 4. darb (sahih)
cüzlerinin çakışmış (birleşmiş) şekli ile: – – . – / – – . – / – – . –
D) Menhûk
beyit (2/3 nisbetinde eksilmiş), IV. aruz (sahih) ve 5. darb (sahih) cüzlerinin
çakışmış (birleşmiş) şekli ile: – – . – / – – . –
Recez bahri, Türk ve İran şiirinde daha çok şu vezinlerle kullanılmıştır:
– – . – / – – . – / – – . –
müstef‘ilün
müstef‘ilün müstef‘ilün
– – . – / – – . – / – – –
müstef‘ilün
müstef‘ilün mef‘ûlün
– – . – / – – . – / – – . – / – – . –
müstef‘ilün
müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün
– .. – / – .. – / – .. – / – .. –
Müfteilün
müfteilün müfteilün müfteilün
. – . – / . – . – / . – . – /. – . –
Mefâilün mefâilün
mefâilün mefâilün
Sebk-i Hindî'nin önemli şairi ve Asıl adı Ömer olan Erzurum/Pasinler şairi Nef'i (1572-26 Ocak 1635), Sultan 4. Murad (27 Temmuz 1612-8 Şubat 1640) için yazdığı kasidesinde recez bahrinin bir kalıbı olan Müstef'ilün x 4 (--.-x4) kalıbını kullanımştır:
DER MEDH-İ SULTÂN MURÂD HÂN ALEYHİRRAHMETÜ VELGUFRÂN
Müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün
Esdi nesîm-i nev-bahâr
açıldı güller subh-u dem
Açsın bizim de gönlümüz
sâkî meded sun câm-ı Cem
Erdi yine ürd-i behişt
oldu hevâ anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt
her kûşe bir bâğ-ı İrem
Gül devri ayş eyyâmıdır
zevk u safâ hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır bu
mevsim-i ferhunde-dem
Dönsün yine peymâneler
olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesin mestâneler
mutrıblar etdikçe nagam
Bu demde kim şâm u seher
meyhâne bÂğa reşk eder
Mest olsa dilber sevse
ger ma’zûrdur şeyhu’l-Harem
Yâ neylesin bî-çâreler
âlüfteler âvâreler
Sâgar sunar meh-pâreler
nûş etmemek olur sitem
Yâr ola câm-ı Cem ola
böyledem-i hurrem ola
Ârif odur bu dem ola ayş
u tarabla mugtenem
Zevkı o rind eyler tamâm
kim tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm
bir elde zülf-i ham-be-ham
Lutf eyle sâkî nâzı ko
mey sun ki kalmaz böyle bu
Dolsun sürâhî vü sebû boş
durmasın peymâne hem
Her nev-resîde şâh-ı gül
aldı eline câm-ı mül
Lutf et açıl sen dahi gül
ey serv-i kadd-i gonca-fem
Bu dürd ü bu sâfî
demedönsün piyâle gam yeme
Kânûn-ı devr-i dâ’ime uy
sen de mey sun dem-be-dem
Meydir mihekk-i âşıkân
âşûb-ı dil-ârâm-ı cân
Sermâye-i pîr-i mugân
pîrâye-i bezm-i sanem
Mey âkili irşâd eder
âşıkları dil-şâd eder
Seyle verir berbâd eder
dillerdekoymaz gerd-i gem
Mey âteş-i seyyâledir
mînâ kadehle lâledir
Yâ gonca-i pür-jâledir
açmış nesîm-i subh-ı dem
Sâkî meded mey sun bize
câm-ı Cem ü key sun bize
Rıtl-ı pey-â-pey sun bize
gitsin gönüllerden elem
Biz âşık-ı âzâdeyiz ammâ
esîr-i bâdeyiz
Âlüfteyiz dil-dâdeyiz
bizden dirîg etme kerem
Bir câm sun Allah içün
bir kâse de ol mâh içün
Tâ medh-i şâhenşâh içün
alam ele levh u kalem
Ol âfitâb-ı saltanat ol
şehsüvâr-ı memleket
Cem-bezm ü
Hâtem-mekremet memdûh-ı esnâf-ı ümen
Ablak-süvâr-ı rûzgâr
âşûb-ı Rûm u Zeng-bâr
Leşker-şikâr-ı kâm-kâr
Behrâm-ı Âfrîdûn-elem
Pîrâye-i mülk ü milel
sermâye-i dîn ü düvel
K’olmuş nasîbi tâ ezel
tâc-ı Ferîdûn taht-ı Cem
Hâkân-ı Osmânî-neseb kim
münderic zâtında hep
İslâm-ı Fârûk-ı Arap ikbâl-i
Pervîz-i Acem
Sultân Murâd-ı
kâm-rân-efsürde vü kişver-sitân
Hem pâdişeh hem Kahramân
sâhib-kırân-ı Cem-haşem
Şâhenşeh-i ferhunde-baht
ârâyiş-i dîhîm ü taht
Bahtı kavî ikbâli saht
İskender-i Yûsuf-şiyem
Şâh-ı cihân-ârâ mıdır
mâh-ı zemîn-pîrâ mıdır
Behrâm-ı bî-pervâ mıdır
yâ âfitâb-ı pür-kerem
Şâhâne-meşreb Cem gibi
sâhib-kırân Rüstem gibi
Hem İsi-i Meryem gibi
ehl-i dil ü ferhunde-dem
Dünyâ ve mâ-fîhâ nedir
cennet olur sa yâ nedir
Lutf eylemek zîrâ nedir
yanında bir nakd u selem
Cümle hünerden bâ-nasîb sırr-ı
acep sun’-ı garîb
Meclisde şûh u dil-firîb
cenk edecek şîr-i ücem
Gâhî ki ol şîr-i yele
hışm ile tîg alır ele
Olur cihân pür-zelzele
basdıkça meydâna kedem
Ol dem ki kasd-ı cenk
eder sahrâları gül-reng eder
Dünyâyı hasma teng eder
olursa Sâm u Güstehem
Sürdükçe hasma yek-tene
bakmaz silâh u cevşene
Yer kalmaz aslâ düşmene illâ beyâbân-ı adem
Ey Husrev-i âlî-nijâd vey
dâver-i pâk i’tikâd
Ey şâh-ı sâhib-adl ü dâd
ey pâdişâh-ı muhterem
Sen bir şeh-i zî-sânsın
şâhenşeh-i devrânsın
Ya’nî ki sen Hâkânsın devrinde
ben Hâkânîyim
Ben gerçi bir bî-hâsılım
şâkird-i ders-i müşkilim
Hem mekteb-i ehl-i dilim
halk olmadan levh ü kalem
Sözde nazîr olmaz bana
ger olsa âlem bir yana
Pür-tumturâk u hoş-edâ ne
Hâfızım ne Muhteşem
Hâkânîyim ben Muhteşem
yanımda serheng-i haşem
Hâfız olur leb-beste dem
dâmem edince zîr ü bem
Nef’î yeter da’vâyı ko
dünyâ ile gavgâyı ko
Eflâke istiğnâyı ko hâke
yüzün sür lâ-cerem
Kaldır elin eyle du’â
buldu kasîden intihâ
Şimdi du’â etmek sana hem
müstehabdır hem ehem
Nice kasîde bir kitâb mecmû’a-i
pür-intihâb
Her nüktesi Faslu’l-Hitâb
her beyti bir genc-i hikem
Tâ kim cihân ma’mûr ola
geh emn ü geh pûr-şûr ola
İkbâl ile mesrûr ola ol Husrev-i vâlâ-himem
Recez bahri aynı zamanda musammatla ilgilidir. Musammat, recez bahrindeki bir kalıbın tefilelerinin tam ortadan bölününce de kafiye oluşturabilir. Bu durumda yukardaki şiiri şu şekilde tefilere ayırdığımızda yine şiir kafiyeli olur.
Müstefilün, Müstefilün Müstefilün, Müstefilün
Müstefilün, Müstefilün Müstefilün, Müstefilün
Nef'i yukarıdaki şiiri de musammat bir şiirdir. Tefilelerin tam ortasındak kafiye ve redifler kırmızı renkle işaretlenmiştir:
Esdi nesîm-i nev-bahâr açıldı
güller subh-u dem
Açsın bizim de gönlümüz sâkî
meded sun câm-ı Cem
Erdi yine ürd-i behişt oldu
hevâ anber-sirişt
Âlem behişt-ender-behişt her
kûşe bir bâğ-ı İrem
Gül devri ayş eyyâmıdır zevk
u safâ hengâmıdır
Âşıkların bayramıdır bu
mevsim-i ferhunde-dem
Dönsün yine peymâneler olsun
tehî hum-hâneler
Raks eylesin mestâneler mutrıblar
etdikçe nagam
Bu demde kim şâm u seher meyhâne
bÂğa reşk eder
Mest olsa dilber sevse ger ma’zûrdur
şeyhu’l-Harem
Yâ neylesin bî-çâreler âlüfteler
âvâreler
Sâgar sunar meh-pâreler nûş
etmemek olur sitem
Yâr ola câm-ı Cem ola böyledem-i
hurrem ola
Ârif odur bu dem ola ayş
u tarabla mugtenem
Zevkı o rind eyler tamâm kim
tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm bir
elde zülf-i ham-be-ham
Lutf eyle sâkî nâzı ko mey
sun ki kalmaz böyle bu
Dolsun sürâhî vü sebû boş
durmasın peymâne hem
Her nev-resîde şâh-ı gül aldı
eline câm-ı mül
Lutf et açıl sen dahi gül ey
serv-i kadd-i gonca-fem
Bu dürd ü bu sâfî deme dönsün
piyâle gam yeme
Kânûn-ı devr-i dâ’ime uy
sen de mey sun dem-be-dem
Meydir mihekk-i âşıkân âşûb-ı
dil-ârâm-ı cân
Sermâye-i pîr-i mugân pîrâye-i
bezm-i sanem
Mey âkili irşâd eder âşıkları
dil-şâd eder
Seyle verir berbâd eder dillerdekoymaz
gerd-i gem
Mey âteş-i seyyâledir mînâ
kadehle lâledir
Yâ gonca-i pür-jâledir açmış
nesîm-i subh-ı dem
Sâkî meded mey sun bize câm-ı
Cem ü key sun bize
Rıtl-ı pey-â-pey sun bize gitsin
gönüllerden elem
Biz âşık-ı âzâdeyiz ammâ
esîr-i bâdeyiz
Âlüfteyiz dil-dâdeyiz bizden
dirîg etme kerem
Bir câm sun Allah içün bir
kâse de ol mâh içün
Tâ medh-i şâhenşâh içün alam
ele levh u kalem
Ol âfitâb-ı saltanat ol
şehsüvâr-ı memleket
Cem-bezm ü Hâtem-mekremet memdûh-ı esnâf-ı ümen
Ablak-süvâr-ı rûzgâr âşûb-ı
Rûm u Zeng-bâr
Leşker-şikâr-ı kâm-kâr Behrâm-ı
Âfrîdûn-elem
Pîrâye-i mülk ü milel sermâye-i
dîn ü düvel
K’olmuş nasîbi tâ ezel tâc-ı
Ferîdûn taht-ı Cem
Hâkân-ı Osmânî-neseb kim
münderic zâtında hep
İslâm-ı Fârûk-ı Arap ikbâl-i
Pervîz-i Acem
Sultân Murâd-ı kâm-rân- efsürde
vü kişver-sitân
Hem pâdişeh hem Kahramân sâhib-kırân-ı
Cem-haşem
Şâhenşeh-i ferhunde-baht ârâyiş-i
dîhîm ü taht
Bahtı kavî ikbâli saht İskender-i
Yûsuf-şiyem
Şâh-ı cihân-ârâ mıdır mâh-ı
zemîn-pîrâ mıdır
Behrâm-ı bî-pervâ mıdır yâ
âfitâb-ı pür-kerem
Şâhâne-meşreb Cem gibi sâhib-kırân
Rüstem gibi
Hem İsi-i Meryem gibi ehl-i
dil ü ferhunde-dem
Dünyâ ve mâ-fîhâ nedir cennet
olur sa yâ nedir
Lutf eylemek zîrâ nedir yanında
bir nakd u selem
Cümle hünerden bâ-nasîb sırr-ı
acep sun’-ı garîb
Meclisde şûh u dil-firîb cenk
edecek şîr-i ücem
Gâhî ki ol şîr-i yele hışm
ile tîg alır ele
Olur cihân pür-zelzele basdıkça
meydâna kedem
Ol dem ki kasd-ı cenk eder sahrâları
gül-reng eder
Dünyâyı hasma teng eder olursa
Sâm u Güstehem
Sürdükçe hasma yek-tene bakmaz
silâh u cevşene
Yer kalmaz aslâ düşmene illâ beyâbân-ı adem
Ey Husrev-i âlî-nijâd vey
dâver-i pâk i’tikâd
Ey şâh-ı sâhib-adl ü dâd ey
pâdişâh-ı muhterem
Sen bir şeh-i zî-sânsın şâhenşeh-i
devrânsın
Ya’nî ki sen Hâkânsın devrinde
ben Hâkânîyim
Ben gerçi bir bî-hâsılım şâkird-i
ders-i müşkilim
Hem mekteb-i ehl-i dilim halk
olmadan levh ü kalem
Sözde nazîr olmaz bana ger
olsa âlem bir yana
Pür-tumturâk u hoş-edâ ne
Hâfızım ne Muhteşem
Hâkânîyim ben Muhteşem yanımda
serheng-i haşem
Hâfız olur leb-beste dem dâmem
edince zîr ü bem
Nef’î yeter da’vâyı ko dünyâ
ile gavgâyı ko
Eflâke istiğnâyı ko hâke
yüzün sür lâ-cerem
Kaldır elin eyle du’â buldu
kasîden intihâ
Şimdi du’â etmek sana hem
müstehabdır hem ehem
Nice kasîde bir kitâb mecmû’a-i
pür-intihâb
Her nüktesi Faslu’l-Hitâb her
beyti bir genc-i hikem
Tâ kim cihân ma’mûr ola geh
emn ü geh pûr-şûr ola
İkbâl ile mesrûr ola ol
Husrev-i vâlâ-himem
Kaynak: Ömer Nef'i - Türkçe Divan (Metin Akkuş) Akçağ Yayınları, 1993
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.