Translate

Pazartesi, Mayıs 24, 2021

Kakül , zülüf, perçem arasındaki fark nedir?




Şiir ve türlerde bolca geçen zülüf, kakül ve perçem arasındaki farklar nelerdir?

İlk önce bir yanlışı düzeltmek gerekir. Kahkül diye kullanılan kelimenin orijini ve Türk Dil Kurumu sayfasındaki yazımı kakül şeklindedir. Kahkül yazımı yanlıştır.

Temelde üç ayrı bölgedeki saçları ifade etmek için kullanılan bu üç kelime bazen birbirlerinin yerine kullanılır.

(كاكل)

Baştaki saçların alna inecek şekilde kesilmiş haline kakül denir.

(زلف)
Zülüf veya zülf ise yüzün iki yanına uzayacak şekilde saçların kesilmiş haline denir. 

 (پرچم)

Perçem ise daha çok başın üst kısmında fazladan saç bırakmak veya saçı kesip bir bölümünü bırakmak şeklindeki kesim şekilleri için kullanılır. Zaten kelimenin temel anlamı bayrak, flama, başın üst kısmında bırakılan tüy gibi anlamlarda kullanılır.


Ancak zülüflere perçem diyen kuaförler, kaküle perçem veya zülüflere kakül diyen ve bu anlamlarıyla kullanan insanlar bulunmakta, bu halleriyle edebi eserlerde kullananlara rastlanmaktadır.


Divan Şiiri (Klasik Edebiyat) Kelimelerini Cümlede Kullanarak Öğrenmek

 

  1. Sözün şehd (tatlı) olsun, hareketin şirin.
  2. Râhımdan  (yolumdan) çekil. Revişimi (gidişimi) bozuyorsun.
  3. Gördi ki bir âfet-i zemane (zamanın güzeli)/ Misli dahi gelmemiş cihane 
  4. Klasik şiirde, sevgilinin boyu serv-i kadd olarak ifade edilir; bunu  ferâmuş etme (unutma).
  5.  Kuçelerden (sokaklardan) geçerken açık revzenlere (pencerelere) dikkat et; serini (başını) yarma. 
  6. Pişen (işin, kârın, meşguliyet, âdetin, alışkanlığın) nedir kardeş? 
  7. Fuzuli hem rind-i şeyda (çılgın aşık) olduğunu hem de hemîşe (hep, sürekli, daima, müdam, devamlı) halka rezil olduğunu söylüyor.
  8. Bir çocuğu giryan eden (ağlatan, göz yaşı döktüren, inleten, üzen) nasıl iflah olur ki? O ki öder giryan giryan bedelini...
  9. Hude (yarar, fayda, menfaat) işler varken niye beyhude-bî-hûde (boş, boşuna, yararsız, faydasız) işlerle uğraşmayı yeğliyorsun ki? 
  10. Akhisarspor fesanesi (efsanesi, masal, hikaye) bakalım alt ligde ne yapacak?
  11. Ümid ile Nevmid (ümitsiz, me'yus, mükedder, cesaretsiz, cesareti kırık) evlense ümîd-vâr olabilir miyiz? Belki... İki olumsuzdan (Nâ-bî) çıktıysa iki zıttan da belki saadet çıkar. 
  12. Sevgilinin zülfü pîç ü tâb (kıvrım kıvrım ve büklüm büklüm) olabilir; güzeldir de belki. Ama gözüm, hayatın piç ü tab olmasın!

Çarşamba, Mayıs 19, 2021

Felek ne demek? Dokuz Felek nedir? İlm-i Felek ne demek? Divan edebiyatında felek, tasavvufta felek ne demek?

 


Felek kelimesinin anlamı nedir, felek nedir?

Felek (فلك) kelimesi; gök, gökyüzü, sema veya evren, alem, kainat gibi anlamındadır. Kelimenin çoğulu eflak (افلاك)=feleklerdir. 

Bir astronomi terimi olarak gök cisimlerinin içinde döndüğü yuvarlak kubbe, yapı gibi anlaşılmıştır. Yıldızların döndüğü yer, yıldızların içinde döndüğü alan gibi anlaşılan felek, Atlas feleğiyle tamamlanan bir yapıdır.

İlm-i Felek veya Felek İlmi şeklinde kullanılan bu ilim dalının temelinde, dünyayı evrenin çekirdeğinde düşünen, dünyayı kainatın merkezi kabul eden anlayış söz konusudur. Bu haliyle Dokuz Felek tabiri ortaya çıkmaktadır. Dünya'nın etrafını bir bir soğan, bir marul gibi saran katmanlar Dokuz Feleği oluşturur. Bu dokuz gök katmanının ilk yedisi, yedi gezegenin feleğidir. Dünya'ya en yakın olan Ay Feleği, sonrasında yukarıya doğru Utarit, Zühre, Güneş, Merih, Müşteri, Zühal gezegenlerinin bulunduğu felekler bulunur. Sekizinci felekte sabit yıldızlar, burçlar bulunur. En dış kabukta Atlas feleği bulunur. Atlas Feleği doğudan batıya döner ve diğer felekleri aksi istikamette dönmeye zorlar. Bu devir yirmi dört (24) saatte tamamlanır. Doğudan batıya bu dönüş diğer felekleri batıdan doğuya döndürünce insanların hayatları, talihleri, bahtları, gelecekleri, istikballeri üzerinde olumsuz tesir yapacağı düşüncesi şairlerin şikayet ettiği feleğe dönüşmüştür. Şairler; insanı zora düşürenin feleğin dönüşü olduğunu düşündükleri için sürekli felekten şikayet etmişlerdir.

Divan edebiyatında felek, tasavvufta felek ne demek dendiğinde aslında bu Atlas Feleği'nin diğer felekleri döndürmeye zorlamasıyla ortaya çıktığı düşünülen olumsuzluklara işaret edilir. Edebiyatta felek, şairin veya sanatçının başına gelen kötülüklerin sebebi şeklinde düşünülmüştür. Feleğin veya feleklerin dönüşü veya dönek oluşu, vefasız oluşu şairlerin ve sanatçıların çokça dile getirdiği hususlardan olmuştur. 

Edebiyattan, divan edebiyatından veya tasavvufi bir eser olduğu ifade edilen Şair Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun mesnevisinde, birçok sanatçının şikayet ettiği felekle ilgili bir bölüm şöyledir:


Bu izhar-t i'tiraf-ı cehaletdür ve İkrar-ı israf-t ma'siyetdür (Cahilliği  itiraf ve Günah  Taşkınlığını Kabullenme)

 

Ey hikmete bahmayan nazarsuz

Ahval-i zemaneden habersüz

(Ey hikmete bakmayan kör  ve  ey  zamanın hallerinden habersiz olan!)

 

Ta'n etme ki çerh bi-vefadur

Daim işi cevr ile cemdur

 

Şerh eyle mana ki çerh n'etdi

Andan ne cem zuhura yetdi

(Vefasızdır ve daima işi cevr ile cefadır,  diyerek feleği kınama da, bana söyle; felek ne yaptı ve ondan (sana) ne eziyet dokundu?)

 

 

Nen var idi kim elünden aldı

Ne mertebeden aşaga saldı

(Neyin vardı ki, elinden aldı?  Seni hangi mertebeden aşağıya yuvarladı?)

 

Devrana getürdi mihr ü mahı

Anc'etdi sipidi vü siyahı

(Güneşe ve Ay'a dönme emri verdi ve böylelikle akı ve karayı ortaya çıkardı. )

 

Geh ateşe zecr-i ab verdi

Geh bada gam-ı türab verdi

(Bazen ateşe su ile eziyet verdi; bazen rüzgarı toz-toprak ile kederlendirdi.)

 

Şem'-i emelün münevver etdi

Her ne diledün müyesser etdi

(Ümidinin lambasını aydınlattı; her ne diledin ise onu gerçekleştirdi.)

 

Kıldı seni hiçden bir adem

Esbab-ı tena"umun ferahem

(Seni, bir hiç iken, insan yaptı; bolluk içinde yaşarnan için gerekli şeyleri  bir araya getirdi.)

 

Çerhun hod işi senünle böyle

Sen n'eyledün anun ile söyle

 

Her dem anı bi-vefa ohursen

Dönsün deyü min du'a ohursen

(İşte feleğin seninle işi böyle ... Peki, söyle bakalım sen onun için ne yaptın ki, her an ona (vefasız) deyip, (tersine) dönsün diye binlerce beddua okuyorsun?)

 

Çün ol sana kıldı mihr-banlıg

Yahşılıga eyleme yamanlıg

(Madem ki o sana şefkat ve merhametle davrandı; öyleyse sen de iyiliğe kötülükle karşılık verme!)

 

Ey ruh ki cam-ı cehl edüp nuş

Hubb-i vatan eyledün feramuş

(Ey ruh!  Belli  ki,  cahillik  kadehini  içip,  vatan sevgisini unutmuşsun ...)

 

Kim saldı seni bu teng raha

Handan düşdün bu dam-gaha

(Kim saldı seni bu dar yola? . Neden düştün bu tuzağa?)


...


(Beyitler ve diliçi çevirileri Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan'ın Leyla ile Mecnun kitabından alıntıdır.)


Pazartesi, Mayıs 10, 2021

Gnostisizm Nedir? Gnostisizm ve Tasavvuf İlişkisi Var Nedir?

 

 

Gnostisizm Nedir? Gnostisizm ve Tasavvuf İlişkisi Var Nedir?





Gnostisizm’in Milattan Sonra 3. Yüzyılda ortaya çıktığı bilinir. Felsefe veya din olduğuyla ilgili tartışmalar bulunsa da Entüisyonizm (sezgicilik) felsefesinin doğuşunda etkili olmuştur. Gnostisizm, bilginin sadece duyumlardan geldiğini ve başka hiçbir yoldan bilgi edinilemeyeceğini savunan Ampirizm ilkelerini reddeder. Gnostikler bilgiye sezgi ve maneviyatla ulaşilabileceğini düşünür. Duyular somut ve dünyevi bilgiye erişebilir ama ruhi hayatta somut bilginin değeri yoktur. Ruhsal bilgi için iç gözlem ve muhakeme yeterlidir.

Gnostisizm, Grekçe gnosis yani irfan kelimesinden türetilmiş olup gnostik de arif veya arifane anlamına gelir. Yunanca bilgi kelimesi gnostur. Dünya bilgisi ve öte alem bilgisi olarak iki tür bilgiye odaklanan Epistemoloji (bilim felsefesi) tarihi gnostisizme adayanır. Epistomoloji’nin, dünya bilgisi olarak ifade ettiği kavram, tasavvufta akl-ı maaşla karşılanır. Ahireti yok sayıp dünya varmış gibi yaşamak anlamına gelir. Öte alem olarak ifade edilen akl-ı maad ise dünyanın fani olduğunu bilip dünya hayatını öteye bir hazırlık olarak düşünmek şeklindedir. Ruhla ilgili bilgi, ruhi bilgi, ruhani bilgi, ilim gibi bir anlamda kullanılan gnostit kelimesi; gnosis, gnostikos (Grekçe), gnostikus, gnostici (Latince), gnostic (İngilizce), gnostiker (Almanca), gnostique (Fransızca), gnostico (İspanyolca), gnostico (İtalyanca) gibi şekilleriyle Batı dillerinde geçer.Sezgi, düşünce veya tefekkür yoluyla elde edilen bilgi anlamında kullanılan kelimenin Türkçesi; hikmet, marifet, bilinirlik şeklindedir.

Gnostikler, insanoğlunun selametini ilim, irfan, marifet yoluyla sağlanabileceğini düşünür. Tasavvufta bunlar; keşif, ilham, vehbi ilim gibi kavramlarla ifade edilir. Kısaca seyr-i süluk yolculuğu diye anlatılan bu süreçte, dünyaya ait nimet, istek, arzu, hırslardan elini eteğini çekip zirve mertebelere takvayla ulaşma kastedilir.

Tasavvufta irfani bilgi, irfani hikmet, hikmet, marifet gibi kelimelerle karşılanan gnostik bilgi, her şeyin kötü olduğunu kabul ettikten sonra sevmenin gerçekleşebileceğine inanan ve kendilerine gerçek Hristiyan olarak adlandıran kişilerin savunduğu akıma ait bilgileri içerir. Gnostizm veya gnostikler; gözlemle ediniline bilgiden çok akıl ve sezgiye dayalı bilgiye önem verirler. Dünyadaki insanların sosyal statü ve zenginliklerinden bağımsız olarak eşit olduklarını düşünürler. Gnostik bir kişinin kalp ve keşif gözü açık, öngörüsü, hiss-i kable'l vuku sezisi, sezgisi güçlüdür. Gnostik kelimesi; Türkçede arif, evliya kişiler için kullanılan özelliklere karşılık gelen bir anlama sahiptir. Bilinmemezliliği, bilinemiyeciliği savunana agnostiklerin karşısında yer alan gnostikler bilen kimselerdir.

Gnostizm olarak bilinen bu yapıda, insan her türlü bilgiye doğadaki gözlemleri belli bir seviyeye ulaştıktan sonra mental olarak her şeye hükmetme gücüyle ifade edilir. Çin Maniheizm, Antik Mısır Hermenitizm, Antik Yunan Ezoterizm, Zerdüştçülük, Hristiyanlığı ve Yahudiliği sentezleyen birçok yapıda gnostizim diye ifade edilen bu mistik felsefeden izleri bulmak mümkündür.

Aslında gnostisizm ve gnostikler, Hristiyanlık dışındaki dinleri reddeder. Pleroma adlı tek tanrıya inancına sahip gnostikler, tanrının tüm doğaya nüfuz ettiğini düşünür. Kainat ve doğanın tanrıdan ayrı düşünülemeyeceğini ve yaratıcının evrenin ötesinde değil içinde olduğunu düşününe panteistlerden bu yönüyle ayrılırlar. Gnostikler, tanrının doğaya nüfuz ettiğini ve her şeyin canlı olduğunu dünürler.

Gnostiklere göre, Dünya ve Allah hakkında bilgi sahibi olmak için kişi önce kendini tanımalıdır. “Kendini bilen, evreni bilir.” diye düşünen gnostikler, bu bilgiye ulaşmak için dünyevi nimetlere sırt çevirip çile çekmenin gerekliliğine inanır. Bu yüzden gnostikler, toplumdan uzakta, izole, tecrit edilmiş, keşiş hayatı yaşamayı e sadece ihtiyaçları kadar yemeyi tercih etmişlerdir. Gezerek kalabalıklara Hz. İsa ve hayatını anlatan gnostikler, İsevi bir hayatı öğütleyip açgözlülük, hırs, dünya sevgisinden yani en büyük günahlardan uzak bir hayatı yaşamayı önermişlerdir.

Gonstisizm ve gnostikler, inanç ve öğretilerini kısa hikaye ve mesel yoluyla anlatır. Mesela dünyanın geçici ve yerleşmeye değmeyecek bir yer olduğunu anlatmak için Nasıriye’de kendine 300 yıl yaşayacağı adam hikayesi anlatılır. Adam 300 yaşayacağı müjdelenmesine rağmen yaşayışını değiştirmez.


Gnosise yüklenen bu anlam zaman içerisinde İslam dünyasında irfan anlayışı olarak kendisini gösterecektir. İslam tarihinden de hatırlanacağı üzere Mısır, Suriye, Filistin, Irak ve Hindistan gibi bölgelerde fetih hareketlerinin hız kazanması neticesinde buralardaki dini, felsefi, mistik ve kültürel atmosfer ile ilişkiye girilmiş, bazı etkileşimler meydana gelmiştir. Gnostik düşüncenin tasavvuf, felsefe ve Şiiliğin İsmaili yorumu üzerinde varlığını hissettirmesi bu etkileşimin bir yansıması olarak telakki edilebilir. Ancak burada şunu belirtmek isteriz ki, tamamıyla Gnostik olan ve Gnostisizme benzeyen fakat onunla birebir tutulamayan düşünce şekilleri arasında ayrım yapılması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında İslam düşüncesinde yer alan irfan anlayışının Gnosis ile sadece benzerlik arz ettiği düşünülmektedir. 

 

Tasavuf geleneği açısından gnosis/irfan, akli bilgiden üstün olup keşif, sezgi ve ilham yoluyla kalpte hâsıl olan bilgi türüdür. Tanımlamadan da görüldüğü üzere mutasavvıflar, bilgiye ulaşmada duyu ve aklın yanı sıra müşahede ve sezgiye de vurgu yapmaktadır. Böyle bir ayrıştırma bilgiye muhatap olan kesimler arasında farklılaşmayı da beraberinde getirmiştir. Nitekim bilginin, avama, âlim ve hakimler ile velilere hitap eden yönleri bulunmaktadır. Bunlardan velilerle ilgili bilgi, kalp sezgi yoluyla Allah’ın lütfünün bir eseri olarak Allah’ı müşahede edenlerin ulaşabildiği bilgi çeşididir. Tasavvuf geleneğinin önemli bilgi tasniflerinden olan kesin akli delille elde edilip akıl sahiplerine hitap eden ilme’l-yakin, açıklama ve bildirim sonucunda ulaşılıp ilim sahiplerine seslenen ayne’l-yakin, keşif ve müşahede sayesinde varlık kazanıp marifet ehline ait olan hakka’l-yakin ile zahir-batın, şeriat-hakikat, avam-has ayrımları gnostik/irfani düşüncenin birer yansıması olarak değerlendirilebilir. Hakka’l yakin konumunda bulunan bir kişi, bilginin en üst mertebesine ulaşmış bulunup böyle bir kimseye Allah’ın kaza ve kaderi de dâhil olmak üzere gaybın ve sırların kapıları açılmaktadır. Bazı sufiler bu bakış açısını daha da ileri götürerek ilme’l ve ayne’l yakin süreçlerini üçüncü mertebeye ulaşmada birer vasıta olarak değerlendirmiştir. Hakka’l-yakin olan marifet ve hakikat aşamasına varıldığında ise ilk iki durumun değerini yitireceği savunulmuştur.

 

Tasavvuf dünyasında Gnostik/irfani anlayışın önemli temsilcilerinden biri de, belki de en önemli, İbn Arabî’dir. Felsefi tasavvuf geleneğinin mimarları arasında yer alan İbn Arabî, gnostik/irfani düşünceyi vahdet-i vücut doktrininde olduğu gibi hem epistemolojik hem de ontolojik bakımdan sistematik bir yapıya kavuşturmuştur. İbn Arabî felsefesinde gnostik/irfani bilgi ile akli bilgiyi karşılaştırmakta, ikisi arasında bazı farklar olduğunu belirtmektedir. Nitekim ona göre, vasıtasız bir şekilde hakikate, herhangi bir şüpheye yer bırakmayacak tarzda eşyanın gerçekliğine ulaşmayı sağlayan bilgi gnostik/irfani bilgidir. Bu bilgi aklın idrakinin dışında batıni yapıda ve ilahi lütfün bir gereği olup, ruhani bakımdan kemal derecesine ulaşmış sufi kimselerin kalbini kapsayan nur şeklinde kendini göstermektedir. İbn Arabî, Alah’ın lütfünün bir eseri olarak bazı kimselere (sufi-veli) zahiri bilgiden daha üstün ve asli maksada ulaştıracak olan marifetin bilgisini (yaratılmışlarla ilgili sırların, Kur’an’ın zahiri manası yanında gaybi anlamlarının, batının bilgisi gibi) ihsan etmektedir. Kâinatın ve dinin zahir-batın ayrımına tabi tutulduğu bir diğer düşünce sistemi de hiç şüphesiz ki Şii-İsmaili ekoldür. İsmaili öğretinin gnostik/irfani bakış açısını başta Yeni Eflatunculuk olmak üzere eski İran inanç sistemi büyük ölçüde etkilemiştir. Nitekim onlar Hz. Ali ile diğer imamlara mitolojik ve yarı tanrısal özellikler atfetmekle kalmamış, Hz. Ali başta olmak üzere sahabe ve Şii imamlara dayandırdıkları Kuran’ın zahiri ve batıni yönleri bulunduğuna dair rivayetler bağlamında nakli de zahir-batın ayrımına tabi tutarak yorumlamışlardır. Zahiri yön, batına ulaşmada bir araç olup, peygamberden peygambere değişmekle birlikte batıni hakikatlerde herhangi bir değişme söz konusu değildir. Batın zahirden üstün olup, batını elde etmenin yegâne yolu manevi bakımdan yetkinliğe ve şeriatın verilerini gnosise/irfana götürecek şekilde yorumlamaya bağlıdır. 

 

İslam düşünce dünyası açısından gnostik unsurların bir diğer yansımasını da yukarıda da ifade ettiğimiz üzere İslam felsefesinde, özellikle İbn Sina’nın Meşşai duruşunda görmekteyiz. Meşşailik sistemi içerisinde o, bilginin akli ve sezgisel yönlerine dikkat çekmekte, sezgiye dayalı bilginin akli olandan daha önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Nitekim ariflik makamına ulaşmanın temel taşları olarak nefse ve bedene hakim olan güçlerinin aşılıp metafizik boyutla irtibatlı hale gelmeyi ifade eden riyazet ve arınmayı öne çıkarmaktadır. Arif olan kişi ancak bu sayede gayp âlemine dair ilahi sırlara vakıf olabilecektir. Gnostiszm/irfaniyye anlayışını temsil eden bir diğer İslam felsefesi ekolü Sühreverdi, Molla Sadra ve Mir Damad’ın öncülüğünde gelişen İşrakilik’tir. Sühreverdi’ye göre bilgi sadece nesnelerin herhangi bir vasıta olmaksızın doğrudan doğruya sezgi, aydınlanma ve müşahede sayesinde farkına varışla elde edilebilir. Akli çıkarımlar ve mantığa dayalı istidlallere gelince bunlar, hakikat bilgisinin bir aracı mesabesindedir. 

 

Sonuç olarak gnostisizm Mısır mitolojisi, Yahudi apokaliptisizmi, Babil astrolojisi, Zerdüşt düalizmi, Yunan ve Helen felsefesi, Hıristiyanlık, Hindu ve Budist etkileri, ortaçağ Cathar’ları gibi değişik farklı din, kültür ve felsefi düşünceyi bir araya getiren dini-felsefi bir hareket olarak karşımıza çıkmaktadır. Suriye’de ortaya çıktığı M.Ö. birkaç yüzyıl ve sonrasında hızlı bir şekilde batıya yayılmıştır. Bu yayılış esnasında ilişki kurduğu farklı dini ve felsefi akımları etkilediği gibi aynı zamanda onlardan etkilenmiştir. Geçmiş ve geleceğin, eski ile yeninin, doğu ile batının bir sentezinden ibarettir. Gnostikler Tanrı, insan ve evren hakkında gizli bir takım bilgilere sahip olduklarına inanmaktadır. Sahip oldukları inanç ve görüşlerle özellikle birinci yüzyıl Hıristiyanlığı içerisinde üç temel inanç sisteminde biri haline gelmişlerdir. Din ve varlığın gerçek bilgisine ulaşmanın imkânı olarak ahlaki ve ruhi bakımdan olgunlaşmayı, hikmet ve maslahata binaen yaşamayı ilke edinen bir bakış açısına sahiptirler. Gnostik düşünce sadece Tanrı’nın ne olduğu değil aynı zamanda dünya ve insanın nasıl yaratıldığı, her ikisinin de doğasının ne olduğu, her bireyin kurtuluşu nasıl elde edeceği, dünya ve evrenin sonunun nasıl olacağı, daha sonra nasıl bir geleceğin bizi beklediği gibi sorulara cevaplar bulmaya çalışan bir içeriğe sahiptir. Buradan hareketle gnostisizmin biri bireyin kurtuluşunu/salvation hedefleyen pratik, diğeri de başlangıç ve son bakımından Tanrı-evren-insan olgusuna dikkat çeken nazari yönü bulunmaktadır. Nitekim kurutuluşun yolu olarak dış dünyadan uzaklaşma, içinde bulunulan durumdan hoşnutsuzluk, riyazet, keşif, sezgi ve müşahede sayesinde Tanrı’ya kavuşma gibi hususlar pratik alanla, başlangıç ve son hakkında dini-felsefi bir tevil ve tefsir yoluyla gelenek oluşturulup toplum, din, mezhep ve siyaset gibi alanlarda kullanılması nazari süreçle ilişkilendirilebilir.

 

Alıntı kaynak:

(Gnostisizmin Genel Teolojik Arka Planı ve Tarihsel Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Harun IŞIK)


 

Sonuç için (Gnostisizmin Genel Teolojik Arka Planı ve Tarihsel Gelişimi Yrd. Doç. Dr. Harun IŞIK)