Translate

Cuma, Ağustos 17, 2018

Bugünün dolandırıcıları eskinin zarfçıları





Son zamanlarda telefonla insanları dolandırma haberler çok fazla gündeme geldi. Birçok mağdur olmasına rağmen mağdurlar ordusuna yenileri eklenmeye devam ediyor. Dolandırıcılık bazen teknoloji kullanılarak (hekırlık) yapılıyor. Ama bazen de insanların gözünün içine baka baka, yalanla dolanla devam ediyor dolandırıcılık. Dolandırıcılar o kadar hızlı biçimde zamana ayak uyduruyor ki şaşmamak elde değil: Kapıdan satış dolandırıcılığı, polis/asker olarak kendini tanıtma, bankada şüpheli işlem numarası, terör mağduru…

İnsanların haksız yoldan kazanç elde etmesi yeni değil. Yazıda kavram ve deyim olarak Türkçede el çabukluğunun ve göz bağcılığının hikayesine göz atılacak.

“Zarf” kelimesi Arapçadan dilimize geçmiş. Kılıf, sarma anlamlarındaki bu isim Türkçede mektup benzeri kağıtların içine konulduğu kağıttan kap, kese anlamında kullanılır. İçine fincan, bardak konulan metal kaplara da zarf denir. Kelime bir dil bilgisi terimi olarak da fiilin, sıfatın ve fiilimsinin zaman, yer, ölçü, niteliğini ifade için kullanılan belirteç anlamıyla kullanılır. Yazı dedemindili blogspot com a aittir.

Zarf’tan türeyen “zarfçılık”  daha çok argoya ait bir söz olarak kullanılır. En kısa tabiriyle el çabukluğuyla insanların parasını, malını çalmaktır. Sokaklarda iskambil kağıtlarıyla veya başka yollarla insanları dolandırma, papelcilik gibi anlamlara gelir.

Zarfçılık yapmak için insanlarla iletişim kurmaya “zarf atmak” denir. Dolandırılıcılığa, para çarpmaya hazırlık için yapılan işler zarf atmak kabilindendir. Bu bazen bir söz, bazen davranış, bazen el çabukluğu olabilir. Ancak zarf atılan için kötü bir durumdur. Bu deyim aslında çok iyi bildiği bir şey hakkında karşıdakine sorular sormak demektir. Muhatabı saf yerine koymak zarf atmanın temel hareket noktası olsa da, hırsızlık, dolandırıcılık dışında bazen muhatabın gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek, öğrenebilmek amacıyla da kullanılır.

Böyle bir dolandırıcılık hikayesini Ferit Devellioğlu, Türk Argosu adlı kitabında (sayfa 33) anlatır. 1952 yılında Vatan gazetesinde olayı anlatan Mehmet Yanık’tan aktaran Devellioğlu, zarfçılığa haybecilik, tuzağa düşürülecek adam anlamlarını yükler ve olayı şöyle anlatır:


Yalnız olarak geçen bir haybeci, (bu kelime meslek argosunda "tuzağa düşürülecek adam" anlamına gelir), uzaktan dikizlenir ve görebileceği tenha ve uygun bir yere, içinde bir miktar para bulunan bir zarf, belli etmeden bırakılır. Haybeci zarfı alır, içine bakar veya bakmaz, cebine yerleştireceği sırada bir kişi heyecan ve telaşla zarfı alanın karşısına dikilir:-"Kardeşim, ne zamandan beri arıyordum, o bulduğun para benimdir, alnımın teriyle kazanmıştım; helal paradır vesselam!”der. Parayı bulan saf adam sorar:- Gaç para gaybettin, biliyon mu? Zarfçı, mesleğinin icabı olarak, zarfta bulunan paradan bir miktar fazla söyler. Olurdu, olmazdı, fazla idi, eksik idi derken, aralarında hafif yollu bir ağız dalaşı başlar. Tam o esnada karşıdan birisi söker. Bu adam zarfçının arkadaşıdır. Fakat dışarıdan karışabilecek durumda olan yabancı bir adam olarak işe karışır. Yarı sert, yarı tatlı bir dille adamcağızın elinden zarf alınır. Para sayılır. Eksik olduğu iddia edilince, haybecinin üstünün, başının ve cüzdanının aranmasına karar verilir. İşte bu aralık bir elçabukluğu ile zavallı adamcağızın cüzdanındaki bankonatlar / banknotlar kalk gidelim olmuş ve yerine çok zaman kağıt parçaları doldurulmuştur.
 Şayet zaman ve zemin müsait ise, zarfçı da, genç dinç ve bir kişi çalışıyorsa, çarığı= (para cüzdanı) uçlanınca Allahını seven tutmasın. Bazan haybecinin üstü aranırken, uygun düşerse, dolu cüzdan boş cüzdanla yer değiştirir. Bütün bu işler korkunç bir elçabukluğu ile görülür. (Mehmet Yanık, Vatan gazetesi, 6.2.1952) .

Zarfçıların bu kadar rahat insanları nasıl kandırdığı başlı başına bir merak ve araştırma konusu yapılabilir belki ama Allah bu insanların şerrinden herkesi korusun.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.