Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı
Şiirin şairi Behçet Necatigil'in dilinden dinlemek için:
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...
Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.
Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.
Ahmet Muhip DRANAS
Veda
Elimde, sükutun nabzını dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin!
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lahza kalıver gitsin!
Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgara salıver gitsin!
(1923) Necip Fazıl Kısakürek
Memleketimi Seviyorum
Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.
Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kursun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendimden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim
Memleketim ne kadar geniş:
dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk isleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim:
develer, tiren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak , soğut ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Cam ormanlarını, en tatlı suları ve
dağ başı gollerini seven alabalık
ve onun yarim kiloluğu
pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant golünde yüzer.
Memleketim:
Ankara ovasında keçiler:
kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un
Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,
zeytin, incir, kavun ve renk renk salkım salkım üzümler
ve sonra kara saban
ve sonra kara sığır:
ve sonra: ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yari aç, yari tok
yari esir...
Nazım Hikmet RAN
Barakmuslu Mezarlığı
Kuş uçmaz kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,
gözün gönlün kararmış, sen nasıl gecesin hey gidi,
Buğdaysız, çavdarsız kara ekmeğe benzersin.
Yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?
Kalbin neden durmuş rüzgarı kesilmiş değirmen gibi?
Suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları,
Barakmuslu Mezarlığı kımıldanır için için.
Barakmuslu Mezarlığı'nda seyran seyran ölüler,
kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,
Gözün gönlün kararmış, sen nasıl gecesin hey gidi.
Ben ne inim, ne cinim, ben bir garip ademim.
Barakmuslu Köyü'nden Selâmsız oğlu Bekir,
yıkılası hanede sekiz boğaz avcuma bakar,
ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir,
benim köyümde avrat bile toprak gibi sevilir.
Ben ne inim, ne cinim, ben bir garip ademim.
Nideyim bu mezarda babam yok, yalnız anam var,
dedem yok bu mezarda, fukara ninem yatar.
Söyleyin dağlar-taşlar, ben Selâmsız oğlu Bekir,
iki gözüm iki ateş parçası, iki taş parçası iki elim,
yıkılası hanede sekiz boğaz avcuma bakar.
Gece düşer, Barakmuslu Mezarlığı dirilir,
Barakmuslu Mezarlığı'nda seyran seyran ölüler,
bir giden bir daha dönmez, gitti gider.
Sen harami Yusuf, her yaranda bir çiçek açmış,
sen hasretli Şâkir, mapuslarda ölen Şâkir,
evlâdım Kadir, nasıldı o, seni dağda mı vurdular?
Ya Hüsne gelin, yar yoluna serden geçmiş,
Fâdime'm, sıtmalar girdi kanına, Fâdime'm.
Barakmuslu Mezarlığı cümlenize mekân oldu,
Barakmuslu Mezarlığı'nda koyun koyuna girdiler,
bir giden bir daha dönmez, gitti gider.
Barakmuslu mezarlığı cümlenize mekân oldu,
iki elim kızıl kanda Selâmsız oğlu Bekir'im,
hem babam, hem dedem yâdellerde kurban oldu,
Herkesin kökü toprakta, bir ben köksüz gibiyim.
Şavkın yok, ateşin yok, sen nasıl gecesin hey gidi,
Gözün gönlün kararmış, tadın tuzun kalmamış,
yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?
Ben ne inim, ne cinim, Selâmsız oğlu Bekir'im.
Benim babam, benim dedem yâdellerde öldüler,
bir giden bir daha dönmez, gitti gider..
Neylersin oğlum Bekir, bak işte ben dedenim,
benim mezarım yoktur, Dardanos şehitlerindenim,
Kül oldu yirmi-üç baharım kıvırcık bir mart günü,
başımı ayrı gömdüler, gövdemi ayrı gömdüler.
Ya gâzi ya şehid diye geldik, şehid olduk.
İki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü,
tövbeler olsun, göklerin veremli gibi öksürdüğünü.
Neylersin oğlum Bekir, şehitlik alın yazısı,
benim dedemin de Tarablus'tan geldi künyesi.
Biraderim İsmail vurulmuş, akar kanları,
ah Şipka'nın Balkanları, ah Şipka'nın Balkanları.
Ninen köyde uyudu, biz Gâzâ'da uyuduk,
kırıldı kanadımız, kaldık çöllerde,
ya gâzi ya şehid diye geldik, şehid olduk..
Ben Sakarya'da bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim,
Sakarya ığranıp gider, ben Sakarya'yı beklerim.
Selâmsız Duran çavuş Barakmuslu'dan
ah başıma gelenler, yapraklarım gözlerim.
Ben Sakarya'da bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim,
benim mezarım yoktur, ben üçüncü taburdan,
bir kahbenin kurşunu geldi, gelip ciğerimi deldi,
at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır
ben öldüm, Selâmsız çavuştan bir garib kavak kaldı.
Telli kavak, telli kavak, ne uzarsın boyuna,
suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları.
Söğüt yaprağı narin, gözlerim yanıyor, gözlerim,
kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,
ben ne inim, ne cinim, siz kimsiniz kimsiniz
Derviş gibi nerden gelip böyle nereye gittiniz?
Barakmuslu Mezarlığı kımıldanır için için,
benim dedem, benim babam yâdellerde öldüler,
yüreğimi zehir ettin sen nasıl gecesin hey gidi,
Kapkara, gözü yaşlı mezar taşına benzersin,
yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?
Ben ne inim, ne cinim, Selâmsız oğlu Bekirim,
yâdelde ölmek istemem, dedem gibi, babam gibi,
iki elim kızıl kanda, sekiz boğaz avcuma bakar,
ağlar mı Şipka'nın Balkanları, ben ağlarım,
babam Duran çavuş'tan, kavak ağacından dilerim,
telli kavak, amanın telli kavak derdime bir çâre,
yüreğimde bir yılan çöreklenmiş yatar,
Barakmuslu köyündenim, Selâmsız oğlu Bekir'im
ben bu köyde doğmuşum, bu köyde ölmek isterim...
Attilâ İlhan
1925 - 2005
Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor
–Ziya İlhan Zaimoğlu’na–
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var, bekliyor...
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgâr bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli.
Kim demiş Meçhul Asker diye?
Destânını yapmış, kasîdeye kanmış...
Bir el ki ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye fâniler.
Öpelim temizse dudaklarımız...
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgârını kesmesin gövdeler...
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar, kasîdeler!
Geri gitsin alkışlar, geri...
Geri gitsin ellerin
Yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan
Dilekler yeter...
Yazın sarı, kışın beyaz
Çiçekler yeter.
Söyledi söyleyenler demin...
Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar,
Şimdi sen söyle, söz senin!
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor...
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgâr bekliyor.
Destânı öksüz, sükûtu derin
Meçhul Askerin...
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli...
Kim demiş Meçhul Asker diye?
Arif Nihat ASYA
Uzun İnce Bir Yoldayım
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri hep görüyom
Gidiyorum gündüz gece
Kırk dokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşem gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka mıkdarınca
Gidiyorum gündüz gece
Şaşar Veysel işbu hale
Gah ağlaya gahi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece
Aşık Veysel
Gel Dilberim Kan Eyleme
Seni kandan sakınırım
Doğan aydan esen yelden
Seni gülden sakınırım
Tabibim hışm ile bakma
Ben kulun odlara yakma
Yanağına güller takma
Seni gülden sakınırım
Halden bilir haldaşım var
Yola gider yoldaşım var
Üç yaşında kardaşım var
Seni ondan sakınırım
Ömer'im der ben de geldim
Tazelendi eski derdim
Sen bir kuzu ben bir kurdum
Seni benden sakınırım
Aşık Ömer'den Semai Örneği
Mühür gözlüm seni elden
Sakınırım kıskanırım
Uçan kuştan esen yelden
Sakınırım kıskanırım
Kavumundan akrabandan
Kardeşinden öz babandan
Seni doğuran anandan
Sakınırım kıskanırım
Beşikte yatan kuzundan
Hem oğlundan hem kızından
Ben seni senin gözünden
Sakınırım kıskanırım
Havadaki turnalardan
Su içtiğin kurnalardan
Geyindiğin sırmalardan
Sakınırım kıskanırım
Al'İzzeti ancalardan
Elindeki goncalardan
Yerdeki karıncalardan
Sakınırım kıskanırım
Ali İzzet Özkan
Şairin dilinden dinlemek için: