"Bende
yok sabr u sükûn,
sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre."
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre."
Şair Nâbî yukarıdaki beytinde iki yokluktan
bahsediyor. Aşıkta sabır, sevgilede vefa yoktur. İki yokluk düşünülünce de
şairin mahlası çıkar: nâ-bî. Şair ustalıkla ismini cümle aleme ezberletiyor.
Bugünkü yazıda şairin de adını oluşturan bu iki olumsuzluk anlatılacaktır.
Farsça bir önek olan bî-(ﺑﻰ), Osmanlı Türkçesine Farsça ve Arapçadan geçen kelimeler veya
Türkçe kelimelerin başına gelerek onlara olumsuz bir anlam katar. Mesela “çâre”
kelimesine eklenen “-siz” eki bu ekle karşılanabilir: bî-çare=çaresiz.
Aynı şekilde
kelimelere eklenip yine onlara “-sız, siz; -maz, -mez, olmayan, değil” gibi
anlam katan diğer önek de “nâ-”dır. (ﻧﺎ) ön eki de Farsçaya ait bir
yapıdır. Bu iki öneke ait örnekler ve anlamları:
Bîâmân
|
Amansız, insafsız, merhametsiz
|
Bîar
|
Ar ve hayâ duygusu olmayan, utanmaz
|
Bîbahâ, bîpaha
|
Pahâ biçilmez
|
Bîbaht
|
Bahtsız, tâlihsiz.
|
Bîbâk
|
Korkusuz
|
Bîbedel
|
Benzeri olmayan, eşsiz.
|
Bîbehre
|
Nasipsiz, kısmetsiz, mahrum, behresiz
|
Bîcâ
|
Yersiz
|
Bîcan
|
Cansız
|
Bîçâre
|
Çaresiz, aciz, zavallı
|
Bîçun
|
Kendisine soru sorulamayan (Allah)
|
Bîdad
|
Adaletsiz, zalim kimse
|
Bîderd
|
Dertsiz, kedersiz, tasasız.
|
Bîdireng
|
1. Durmayan, dinlenmeyen, karar kılmayan 2. Süratli,
hızlı, çabuk
|
Bîdiriğ
|
1. Esirgenmeden bol bol verilen
2. Elinden geleni tam olarak yapan, esirgemeden yapan
|
Bîedep
|
Edepsiz, terbiyesiz, hayırsız, arlanması utanması olmayan
|
Bîfâide
|
Faydasız
|
Bîgâh
|
Zamansız, vakitsiz
|
Bîgaraz
|
Garazsız, kasıtsız, hâlis
|
Bîgış
|
Hîlesiz, hâlis
|
Bîgüman
|
Şüphesiz, muhakkak
|
Bîgünah
|
Günahsız, masum, suçsuz
|
Bîhaber
|
Habersiz, bilgisiz
|
Bîhad, bîhadd
|
Haddi, hududu, sınırı olmayan, pek çok
|
Bîhayat
|
Cansız
|
Bîhemtâ
|
Eşsiz, benzersiz
|
Bîhesap, bîhisap
|
Sayısız, hesapsız, çok
|
Bîhod/ Bîhud
|
Kendinde olmayan, kendinden geçmiş
|
Bîhûde
|
Beyhude, boş, gereksiz, faydasız, boşuna (uğraş)
|
Bîhudut
|
Sınırsız, sayıya gelmeyecek kadar çok.
|
Bîhuş
|
Aklı başında olmayan, baygın, kendinden geçmiş, sersem, şaşkın
|
Bîhuzur
|
Huzursuz, tedirgin, rahatsız
|
Bîihtiyar
|
Gayr-i ihtiyârî, irâdesi dışında, kendisi istemeden
|
Bîiştibah
|
Şüphesiz
|
Bîkâm
|
İstediğini elde edememiş, kâm alamamış.
|
Bîkarar
|
Kararsız, aynı halde kalamayan; huzursuz, rahatsız
|
Bîkes
|
Hamisiz, yalnız, kimsesiz
|
Bîmağz
|
Akılsız, beyinsiz
|
Bîmecal
|
Mecalsiz, halsiz
|
Bîmekân
|
1. Mekânı olmayan, mekânsız.
2.Yersiz, evsiz. 3. Serseri. |
Bîmisal
|
Benzersiz, eşsiz
|
Bîmuhâbâ
|
Korkusuz, pervasız, çekinmeden, sakınmadan, korkusuzca,
pervasızca
|
Bînam
|
Adsız, isimsiz, adı sanı olmayan
|
Bînamaz
|
Namazsız, beynamaz, namazını eda etmeyen
|
Bînasip
|
Nasipsiz, kısmetsiz, talihi olmayan
|
Bînazir
|
Eşsiz, benzersiz
|
Bînevâ
|
Nasipsiz, zavallı, çâresiz, mahrum
|
Bînihâye
|
Sonsuz, nihayeti olmayan
|
Bînişan
|
Nişansız, işâretsiz, izsiz
|
Bîpâyan
|
Sonsuz, sınırsız
|
Bîpervâ
|
Korkusuz, pervasız, korkmadan, pervasızca
|
Bîsebeb, bisebep
|
Sebepsiz
|
Bîser ü bün
|
Başı sonu olmayan, saçma sapan
|
Bîsud
|
Faydasız, sonuçsuz, boş
|
Bîşek
|
Şeksiz, şüphesiz
|
Bîşübhe
|
Şüphesiz
|
Bîşümar
|
Sayısız, pek çok, haddi olmayan
|
Bîtab, bîtap
|
Halsiz, güçsüz, yorgun, bitkin
|
Bîtaraf
|
Tarafı yanı olmayan, bir tarafa ait olmayan
|
Bîvakt
|
Vakitsiz, zamansız
|
Bîvâye
|
Koruyucusuz, hamisiz, nasipsiz, mahrum, kısmetsiz
|
Bîzeban
|
Dilsiz, konuşmayan; konuşmadan
|
Bîzeval
|
Zevalsiz, geçici olmayan, bâkî
|
Nâbâliğ
|
Bülûğa ermemiş, bâliğ olmamış
|
nâbecâ
|
Uygun olmayan, yersiz, uygunsuz, münasebetsiz
|
nâbedid
|
Görünmeyen, görünmez, ortalıkta/meydan olmayan
|
Nâbehengâm
|
Zamansız, vakitsiz, sırasız, nâbemevsim
|
Nâbehre
|
İyilikten nasîbi olmayan, nasipsiz
|
nâbekâr
|
İşe yaramaz, haylaz, arsız
|
Nâbemahal
|
Yerinde ve uygun olmayan, yersiz, uygunsuz
|
Nâbemevsim
|
Zamansız, vakitsiz, sırasız, nâbehengâm
|
Nâbercâ
|
Yersiz, uygunsuz, nâbecâ
|
nâbînâ
|
Âmâ, kör, anadan kör
|
nâbud
|
Yok, yok olan, mevcut olmayan, müflis, perişan, mahvolmuş
|
Nâcins
|
1. Aynı cinsten olmayan.
2. Cinsi bozuk, aşağılık, soysuz |
nâçar
|
Çaresiz, mecburen, ister istemez, başka yol kalmaması
|
nâçiz
|
Değersiz, önemsiz, yok hükmünde, hiç, ehemmiyetsiz
|
nâdan
|
Cahil, bilgisiz, kaba, gönül kırıcı, nobran
|
nâdîde
|
Görülmemiş, eşi benzeri olmayan, nadir, ender, çok kıymetli,
az bulunur
|
nâehil
|
Bahsedilen iş konusunda yeteneksiz olan, o işin adamı olmama
durumu
|
Nâfercam
|
Sonu çıkmaz, boş, faydasız, uğursuz
|
Nâgâh, nâgehan
|
Ansızın, aniden, nagehan, zamansız, vakitsiz
|
nâgüvar
|
Midede hazmolmayan, yenilip içilmeyen şey
|
Nâhah
|
İstemeyerek, isteksiz olarak, bir şekilde, zorâki
|
nâhak
|
Haksız, boş, beyhude, abes
|
nâhalef
|
Soyuna çekmeyen hayırsız evlat, haleflerine benzemeyen
|
Nâhemvar
|
Uygun olmayan, uygunsuz, gayr-i muvâfık
|
nâhoş
|
Hoş olmayan durum
|
Nâhoşnûdî
|
Hoşnutsuzluk, memnun olmama
|
Nâhoşnut
|
Razı ve hoşnut olmayan, memnuniyetsiz, gayr-i memnun
|
Nâhudâ
|
Allahsız, tanrı tanımaz
|
nâkâbîl
|
Mümkün olmayan, kabiliyetsiz, cahil
|
Nâkâfi
|
Yetmez, kâfi değil
|
nâkâm
|
Arzusuna, muradına eremeyen, talihsiz
|
nâkes
|
Hasis olan, zelil, alçak, insaniyetsiz, deni
|
Nâlâyık
|
Lâyık olmayan, yakışmaz
|
Nâmâdut
|
Sayısız, sayılamaz, çok.
|
Nâmağlûp
|
Yenilmemiş, mağlûp olmamış.
|
Nâmahdut
|
Sınırsız, hudutsuz
|
Nâmâlûm
|
Bilinmeyen, meçhul.
|
Nâmatbû
|
Basılmamış, tab edilmemiş
|
Nâmer’î
|
Geçerlilikten kalkmış, yürürlükte olmayan.
|
Nâmer’î
|
Görünmez
|
Nâmert, nâmerd
|
Korkak, mert olmayan, insaniyetsiz, alçak, sözünde durmayan
|
Nâmesbuk
|
Daha önce benzeri hiç geçmemiş
|
Nâmesmû
|
1. İşitilmemiş, duyulmamış. 2. Duyulmaya, işitilmeye değmez. |
Nâmeşrû
|
Meşrû olmayan, yasalara uymayan
|
Nâmevcut, nâmevcud
|
|
Nâmevzun
|
1. Ölçüsüz, âhenksiz, nispetsiz.
2. Vezni bozuk (şiir). |
Nâmihriban
|
Sevgisiz, muhabbetsiz, şefkatsiz
|
nâmizaç
|
Keyifsiz, hasta halli
|
Nâmurat, Nâmurad
|
İsteğine, arzusuna, muradına ulaşamamış
|
Nâmülâyim
|
1. Uygunsuz, uymaz
2. Sert, çetin.
|
Nâmüsâit, nâmüsâid
|
Elverişsiz, uygun olmayan, münasip değil
|
nâmütenâhî
|
Sonsuz
|
Nâpâk
|
Temiz olmayan, kirli
|
Nâpeydâ
|
1. Görünmeyen, belli ve âşikâr olmayan, gizli
2. Kaybolmuş, ortadan kalkmış
|
Nâpuhte
|
1. Pişmemiş, çiğ
2. mec.
Olgunlaşmamış, acemi, toy
|
Nârefte
|
Kimsenin geçmediği, geçilmemiş, gidilmemiş
|
nâresîde
|
Olgunlaşmamış, buluğa ermemiş
|
Nârevâ
|
Lâyık olmayan, yakışmayan, yersiz
|
Nâsaz
|
Uymaz, aykırı, muvafık olmayan
|
Nâsezâ
|
Lâyık olmayan, uygun düşmeyen
|
Nâsüfte
|
1. Delinmemiş, deliksiz
2. Evlenmemiş (kız), bâkire.
|
Nâşad
|
Gamlı, kederli, mahzun, mükedder, şad, neşeli olmayan
|
Nâşekib (şikib)
|
Sabırsız, sabrı kalmamış
|
Nâşekîbâne
|
Sabırsızlıkla
|
nâşinas
|
Bilmeyen, bilmez, tanımaz
|
Nâşinîde, naşenide
|
Duyulmamış, işitilmemiş
|
Nâşüküfte
|
Açılmamış.
|
nâtamam
|
Eksik, tamam olmayan, yarım kalmış
|
Nâtırâşîde
|
Yontulmamış, kaba, terbiye görmemiş
|
nâtüvan
|
Kuvvetsiz, güçsüz, zayıf
|
Nâümit, naümid
|
Ümitsiz, meyus, nevmit
|
nâyab
|
Bulunmaz, yok, benzersiz, eşsiz, nadir, ender
|
Ek:
bî-basiret: basiretsiz
bî-basiret: basiretsiz
Aynı anlamı katiyorsa hangi sözcüğe hangisini getirecegimize nasıl karar veriyoruz.
YanıtlaSilBuna kullananlar karar veriyor. Na-çar(e) ve bi-çare aynı anlama geliyor ve ikisi de kullanılıyor.
YanıtlaSil