er edebiyat eleştirisi, biraz subjektif ve şahsidir. Bu anlayıştan hare
-
ket edilerek yola çıkılırsa, varılacak nokta daha iyi tayin edilmiş olur.Yorumların ve değerlendirmelerin, kesin ve mutlak bir üslupla sonuç
-
landırılması, yapılan eleştiriye de zarar vereceğinden bu tutumdan kaçınmakgerekir. Bir sosyal bilim olarak edebiyat ve daha da özelde eleştiri, kesin
-
lemeden çok genellemedir. Çünkü bu genelleme, eseri değerlendirip hükümverirken yaşanılan devrin bakış açısına göndermede bulunur ve onu temsileder. Bu bakış açısına, eleştiri kuramında “çağdaş bakış açısı” denilmekte
-
dir. Eleştirinin şahsi ve subjektif oluşu bu bakış açısından kaynaklanmaktadır.Fuat Köprülü’nün, “
münekkid doğrudan doğruya kendisinin o eserden aldığı‘duygulanma payı’nı şahsi zevk ve kanaatine göre izah eder.
”
1
ifadesi bunudestekler niteliktedir.Eleştiri, mutlak surette bir teoriye dayanmalı ve edebiyat tarihinden fay
-
dalanmalıdır. Çünkü edebiyat teorisi, eleştirisi ve tarihi birbirinden ayrı kav
-
ramlar olsa da aralarında oldukça derin bir ilişki vardır. İyi bir eleştirmenin,iyi bir teorik formasyona ve edebiyat tarihi bilgisine sahip olması gerekir; aksitakdirde yaptığı eleştiri bilimsel olmaktan uzak, dağınık, çok kişisel, karışıkve düzensiz olur. Çünkü teori, eleştiriye bilimsel kılık verir, subjektifliğiniyok etmez; ama azaltır. Her eleştirinin içinde bir teori olacağından genellikleşu ayırım yapılır: teorik eleştiri ve pratik eleştiri. Ancak bu ayırımdan ziyade,genellikle teori ve eleştiri diye bir kabul vardır. Teorik eleştiri daha çok bir te
-
ori önerirken pratik eleştiri eserle ilgili değerlendirme sunacağından buradakitutumumuz pratik eleştiri düzlemindedir.
Metinleri ikiye ayrılır: Edebi olanlar ve öğretici olanlar. Edebi olan metinler sanatın içinde değerlendirilir. Tıpkı diğer sanat ürünleri gibi sanat ürünleri güzelliği önceleyen bir ürün olan edebi metinler; kurmaca, çok anlamlı, işlenmiş gerçeklik ürünü, estetik haz veren, duyguları coşturan bir özelliğe sahiptir.
İşin içine güzellik girince güzelin tarifini yapmak ve güzelin ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu da kişiye göre değişen-subjektif-öznel-şahsi bir alan demektir. Ancak güzelliğin bir takım ölçütlerinin olduğu da bilinen bir gerçektir.
Güzelliğin, estetiğin, edebi metnin eleştirisine geçmeden önce edebi metinlerin olay çevresinde gelişen (anlatmaya bağlı edebi metinler, göstermeye bağlı edebi metinler) ve coşku-heyecanı dile getiren metinler olmak üzere ikiye ayrıldığını vurgulamak gerekir. Anlatmaya bağlı metinler roman, hikaye, masal, mesnevi gibi metinlerden oluşurken göstermeye bağlı metinler ise Hacivat-Karagöz, Meddah, Komedi, Trajedi, Dram gibi türleri içine alır. Coşku ve heyecanı dile getiren metin denince akla şiirin örnekleri koşma, gazel, sone, türkü, mani, rubai, kaside, murabba, terza rima gibi çeşitler gelmelidir.
Elde hikaye-roman, tiyatro veya şiir gibi bir edebi metin olduğuna göre artık metin eleştirisine geçilebilir. Edebi metin çok anlamlı ve çok çeşitli anlamaya müsait olduğu için kesin, keskin ve mutlak hüküm-sonuç-yargı ifade eden cümleler eleştirinin sıhhatine gölge düşürebilir. Eleştiriye zarar verecek bu üsluptan kaçınmak daha doğru olur.
Bir başka husus, hangi tür edebi metin olursa olsun eldeki malzeme aynı zamanda dönemini temsil etmektedir. Eser döneminin siyasi, dinî, ekonomik,kültürel, sosyal ve sanatsal ortamıyla ilgili bilgi verir. Değerlendirme ise çağdaş-asri-modern bir bakış açısıyla yapılacağından gerçeği ne kadar doğru ifade ettiği tartışmalı bir hale gelecektir. Belki burada Fuat Köprülü’nün, “münekkid doğrudan doğruya kendisinin o eserden aldığı‘duygulanma payı’nı şahsi zevk ve kanaatine göre izah eder." ifadesini hatırlamak gerekir.
Diğer taraftan yapılacak eleştiri bir kıstasa, bir teoriye veya anlayışa göre yapılmak durumundadır. Diğer türlü bir eleştiri, serbest atışlardan öteye geçemez. Çünkü neyi neyle ne kadar doğru ölçüldüğünün bilinmesini ihtiyaç vardır. Bu da bilimsel bir yaklaşımı zorunlu kılar ve edebi metin karşısında eleştirmenin-tahlilcinin hata payını en aza indirir.
Edebi esere yaklaşımda dış dünyayı, sanatçıyı, eseri ve okuru esas alan yaklaşımlar temeldir. Dış dünya denince tabiat, evren, çevre, sosyal hayat anlaşılmalıdır. Sanatçı odaklı yaklaşımlarda şair, yazar, eleştirmen, şarih dikkate alınır. Eser odaklı yaklaşımda edebi metnin şiir, roman, hikaye, tiyatro gibi ait olduğu türle ilgili değerlendirmeler yer alır. Okur merkezli edebiyat eleştirisinde hitap edilen kişi/muhatap, seyirci, dinleyici, alıcıya dikkatler odaklanır.
Dış dünyayı (evren) esas alan edebiyat eleştirileri yansıtma teorisine dayanır. Bu anlayışa göre edebi metin veya sanatsal ürün hakikatin/gerçeğin bir yansımasıdır. Tarihi eleştiri, sosyoljik eleştiri, Marksist eleştiri yansıtma kuramı içinde yer alır.
Sanatçıyı esas alan edebiyat eleştirisi anlatımcılık teorisiyle ilgilidir. Anlatımcılık teorisi içinde yer alan edebiyat eleştirileri şunlardır: psikanalitik eleştiri, biyografik eleştiri, arketip (vemit) eleştiri. Bu edebiyat eleştirileri temelde sanatçını eser üzerindeki tesirini araştırır. Sanat ürününde sanatçıyı aramaktır denilebilir.
Eseri esas alan edebiyat eleştirisi daha çok dil teorileri üzerinden okunur. Yeni eleştiri, Rus biçimciliği, yapısalcı eleştiri ve vestilistik eleştiri bu gruba girer ve eseri esas alıp eserin dile getirdiğine odaklanır. Eser dışındaki unsurları dışarıda tutmayı önemser bu gruptaki edebiyat eleştirileri.
Okur odaklı edebiyat eleştirilerinde alımlama teorileri ön plandadır. Metni anlamlandırma ve yorumlamada okurun merkeze konduğu bu edebiyat eleştirilerinde fenomenoloji-bilinç eleştirisi, alımlama estetiği, okur tepkisi eleştirisi, feminist eleştiri, konuşma aktı eleştirisi yer alır.