Bahaeddin Özkişi (1928-1975)
Hayatı
Bahaeddin Özkişi, 19 Haziran 1928’de İstanbul’un Fatih-Karagümrük
semtinde dünyaya geldi. Nüfusta adı Mehmet Bahattin Özkişi, doğum yeri Manisa olarak
geçmektedir.
Bahaeddin Özkişi çocukluğunu Fatih-Karagümrük’te
geçirmiştir. Küçük Bahaeddin ev ve sokakta birbirini tanıyan insanların içinde
yetişmiştir. Bahaeddin Özkişi eğitimine ilk olarak altı yaşında 20. Yıl
İlkokulu’nda (Şimdiki Ahmet Rasim İlköğretim Okulu) başlamış ve burayı 1939
yılında bitirmiştir. Aynı yıl Karagümrük Ortaokulu’na kaydolmuş, 1942’de burayı
bitirerek Sultanahmet Sanat Enstitüsü’ne başlamıştır. 1946 tarihinde Devlet
Deniz Yolları’nda işe başlar. 1948’e kadar burada, denizaltı
gemilerinde ve istim makinelerinde deniz tesviyecisi sıfatı
ile usta olarak çalışır. Buradan istifa ederek Evren Çivi fabrikası’nda kalıpçı
olarak çalışmaya başlar.
Askerlik görevini Erzurum’da “Doğu Bölgesi Emniyet
Başmüfettişliği”nde yaparak 1950’de onbaşı rütbesi ile teskere alır.
Askerlikten sonra bir süre işsiz kalan yazarımız ticarete atılır. Yakınlarının
desteği ile bir camcı dükkânı açmış fakat daha sonra kapatmak zorunda
kalmıştır. 1951’den 1955’e kadar Devlet Hava Yolları’nda oto makinisti olarak
çalışan Özkişi, buradan istifa ederek çeşitli alet, erdevat, gazocağı vs.
tamirciliğine başlamıştır. Dükkânın istimlâk edilmesi ile 1956’da bu işi de
bırakmıştır.
Daha sonra İstanbul teknik Üniversitesi Makine Fakültesi
Malzeme ve İkmal Usulleri Enstitüsü Müdürlüğü’nde kaynakçı ustası olarak işe
başlar. Burada “Kaynakçılık ve Kaynak Tekâmül Kursları”nı bitirerek Kaynak
Öğretmeni olur. 1960 ile 1962 tarihleri arasında Almanya’da Elektrik Ark Kaynak
Okulu’nda eğitim görmüş ve 15 Mart 1962’de bitirmiştir. Yurda dönünce kaynak
laboratuar şefliğine tayin edilir.
1969 yılında Fatma Özden Hanım ile evlenmiştir. O yaşına
kadar evliliğe pek sıcak bakmamış, uzun süre mutlu olamamaktan korkmuştur. Bu
evlilikten Zeynep adlı bir kızı dünyaya gelir.
Bahaeddin Özkişi, eşinin de yardımı ve etkisiyle kendisini
tamamen yazı hayatına vermek üzere emekliliğe niyetlendiği bir sırada beyin
kanaması geçirir. Mehmet Bahaeddin Özkişi 10 Kasım 1975 tarihine Hakk’ın
rahmetine kavuşur.
Edebî Hayatı ve Sanat Anlayışı
Bahaeddin Özkişi’nin edebiyatla ilgisi sanat Enstitüsü
yıllarında başlar. Yazarın yazmaya götüren sebepleri tespit amacıyla içinde
yaşadığı ailenin kültür ve sanat atmosferine baktığımızda, onun sanat cevherini
harekete geçirecek, besleyip geliştirecek çok elverişli bir ortamın mevcut olduğunu
görürüz. Çünkü tasavvufun hâkim olduğu evlerinde zengin bir dini kültür alan,
menkıbeler, sohbetler ve ilahiler arasında büyüyen Özkişi, toplumu iyice
inceler. Zaten çok meraklı bir yapısı vardır.
Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nde okurken bir patlama neticesi
okul atölyesinde ölen ve yaralananlar onu roman denemesine sevk etmiştir.
Haliç Tersanesi’nde çalışırken karşılaştığı değişik tipler
ve yaşadığı ilginç olaylar, zehirli ortamlarda ekmek parası kazanan küçük
çıraklar, mahallede toplanan semt sakinlerinin yaşayışları ve kişilikleri
Özkişi’de derin izler bırakır. İyi bir gözlemci olan sanatkârımız, kayda değer
bulduğu her şeyi ve hadiseyi yazmaya başlar. Ortaokul yıllarından itibaren
sarıldığı kaleme 1950’lerden sonra asılır.
Yazarın yaşadığı şehrin sanat ve kültür ortamından faydalanmış olduğu kanaatimizi doğrulayan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tavsiyesidir: “Devam et, sen on Sait Faik edersin” diyerek hevesini arttırır.
İki yıl Almanya’da kalarak hem batı dünyasının iç yüzünü
yakından öğrenme fırsatı bulmuş hem de fikri anlamda derinleşmiş olarak
gelmiştir. Burada kazandıklarını hikâyelerde kullanmıştır.
İlk hikâye kitabı olan Bir Çınar Vardı 1959 yılında basılır.
Kitabın ilk hikâyesini 12 Ağustos 1955 yılında yazıldığını hikâyenin altına
düşülen tarihten öğreniriz. Bu tarihten 1974 yılındaki romanına kadar
yazılarını göremeyiz. Eşi Fatma Özden Hanım, sağlığındayken yazarın en büyük
destekçisi olmuş ve kâtipliğini yapmıştır. 1969 yılında evlenmiş ve yazarımıza
sanat çalışmalarında büyük katkılar sağlamıştır. Köse Kadı, Uçtaki Adam,
Sokakta, Göç Zamanı eserleri 1974–1975 yılları arasında yayımlanır. Eşinin desteğiyle
üç roman ve bir hikâye kitabı Ötüken tarafından yayınlanarak okuyucuyla buluşur.
Özkişi’nin sanatkâr şahsiyetinin başka yönleri de vardır. Süheyl
Ünver’den tezhip dersleri alıp cam üzerine tezhip çalışması, yağlı boya ile
ilgilenip tablo çalışması yapar. Bir yandan da eski İstanbul evlerinin maketlerini
üç boyutlu ve cepheli olarak yapmıştır. Aksesuarlarına en ince teferruatına
kadar dikkat etmiş ve bu maketlerle yıkılan evlerin ahşap malzemeleri kullanmıştır.
Evleri kendi tespit ettiği zamandaki görüntüleri ile yansıtmıştır. Bu yönü
edebiyata olan ilgisiyle yaklaşık aynı yıllarda başlamış 1959’dan 1972’ye kadar
önemli bir yer etmiştir.
Bahaeddin Özkişi, ecdadına ve onun eserine hayran bir
aydındır. Memleketini, şehrini, sokağını, insanları seven ve aşk derecesine
bağlı bir insandır. Tarihi dokularıyla örülmüş İstanbul’un beton yığını haline
gelmesine üzülmüş, o güzelim ahşap evleri hiç olmazsa maketlerini yaparak
yaşatmak istemiştir.
Eserleri
Hikâyeleri
1-
Bir Çınar Vardı adlı
hikaya kitabında yer alan hikayeler:
Bir Sebilciden, Asıl Sebep, Misafir Geldi,
Helallik, Vermekten Ölümsüzlük, Şoför Aziz, Telsiz Memuresi, Erkeklik Özentisi,
Yeni Gün, Çatal, Nedamet, Dua, Terhis, Borç, Talebe, Hepimiz Gibi, Olgun Adam,
İnsan Hamal, Mektup, Deli İmam, Bilinmeyen Kahramanlar, Küçük Anneme, Serhoş, Erzurum’da Akşam,
İstasyondan, Tereke, Göç, Yeni Gelen, Taşındığım Ev adlı yirmi dokuz kısa
öyküden oluşur.
2-
Göç Zamanı adlı
hikaye kitabında yer alan hikayeler:
Doğuş, Kurşun Dünyasından, Göç Zamanı, Hayal Ülkelerinden,
Körün Gördükleri, Suç, Kırkıncı Yıl, Soytarı Olmak, Nedenlerim, Elli Liralık
Teşhis, Sınır, Koltuk Değnekleri, Rilke’nin Dişiliği Hakkında, İnsanlar ve Saatler,
Yeni Okul, Vermek ve Ötesi, Üçü Çeyrek Geçe, Okuyamadığım Mektup, Palto,
Kırkıncı Adam, Beşinci Karl Hikâyesi, Cümbüş, Odamdaki Cinayet, Değişme, Bekleyenler,
Açmadığım Kapı, Napolyon’un Ümidi, Possionya Buluntuları adlı yirmi sekiz kısa öykü yer alır.
Romanları
1-Köse Kadı
2-Uçtaki Adam
3-Sokakta
4-Yarım Kalan Roman
Bahaeddin Özkişi Genel Değerlendirme:
Bahaeddin Özkişi romancıdan çok hikâyecidir. Onun
romanlarının kuruluşunda, olayların sıralanışında yalın, duru bir anlatının
olması onun hikâyeci tarafının güçlü oluşundan ileri gelir. Romanlardaki birçok
bölüm kendi başına bir hikâye olabilecek durumdadır. Yazar bunları ustalıkla
romanın bütünlüğünü bozmayacak şekilde, sağlam bir yapıyla kurmuştur.
Kahraman yaratma, bireyin bir anını yakalayıp o nokta
üzerinde derinleşme, bilinç akımı, mekân-insan, zaman-insan ilişkilerine
yaklaşım tarzı ile Çehov hikâyeciliğine yaklaşan Bahaeddin Özkişi, bu tarzı
Türk Edebiyatı’nda başarılı bir şekilde kullanan yazarlar arasında yerini
alacaktır.
Vaka için büyük maceralar ve çatışmalara ihtiyaç duymaz.
Günlük hayat içindeki herhangi bir olay veya durum vaka için yeterlidir. Çoğu
zaman belli bir giriş bölümü kullanmadan ve doğrudan doğruya vaka ile başlayan
hikâye, belli bir sonuca ulaşmadan da bitiverir. Daha çok kişilerin ruh
hallerini sezdirmenin esas olduğu bu hikâyelerde klasik vaka düzenine
rastlanmaz. Çünkü başta bilinç akımı, iç monolog, iç diyalog gibi modern
anlatım teknikleri önem kazanır. Bunun temel sebebi, olaylardan önce bireyin iç
dünyasındaki çelişkileri ve bilincinde geçenleri yansıtmaktır.
Köse Kadı ve Uçtaki Adam hariç birçok hikâyelerinde ve
Sokakta romanında zengin bir şahıs kadrosu yoktur. Büyük ölçüde içe dönük,
bedbin ve pasif karakterler yer alır. Kahramanların isimlerinin belirsiz ve
sayısının az olmasına rağmen verilen mesajlarla birlikte düşünürsek olayın
kahramanı milyonlarca insandır.
Eserlerinde umudunu hiç kaybetmeyen, beklemeyi bilen munis
şahısların yanısıra tedirgin, zor beğenen şahıslarda görülür. Bu şahısların iç
dünyaları çok sade cümlelerle okuyucuya sunulur.
Bahaeddin Özkişi’nin elli sekiz hikâyesi ile üç romanında
belli başlı konu etrafında yoğunlaştığını ve eserlerini çatışma zemini üzerine
kurduğunu görmekteyiz.
Bahaeddin Özkişi’nin işlediği konular: Ana hatlarıyla eski-yeni
boyutundan batılılaşma temasıyla desteklenen Doğu-Batı çatışmasına; değişen
değerlere, metafizik anlamda ortaya çıkan insanın varlığını veya yokluğunu
madde ve mana anlamında aldığı değer gibi pek çok çatışmayı ve insanın fani,
devletin ebed müddet olduğu anlayışı bünyesinde barındırır. Bu itibarla bireyin
içinde bulunduğu buhranları ifade eden bir yazardır.
Ele aldığı kahramanların ruhunu ve psikolojisinin çeşitli
hallerini, heyecanlarını, bunalımlarını tahlile çalışmakta; metafizik
meseleleri izah etme endişesinde ve gayretindedir. Ruh burkuntuları, metafizik
endişeler, toplumun içinde bulunduğu hâl onu alakadar eder.
Tanpınar’ın “ne içindeyim ne dışında” mısrasıyla zamanın
kazandığı simgesel anlam Özkişi’nin hikâyelerinde de karşımıza çıkar.
Hikâyelerinde çağrışımlar, hatırlamalar, zihin devinimleri ile geriye dönüşler
yapılır. Geçmiş ile şimdiki zaman iç içe girmiş şekilde verilir. Klasik
anlatılarda görülen kronolojik zaman anlayışı yıkılır. Bireyin içinde bulunduğu
an önem kazanır.
Romanlarda tarihin belli bir dönemini kurgusal olarak ele
alan yazar, bir milletin nasıl var olduğunu ve varlığını nasıl sürdürdüğünü,
bundan sonra nasıl sürdürmesi gerektiğini anlatır.
Bahaeddin Özkişi’nin eserlerinde dikkati çeken bir başka
unsur da mekândır. Göz önünde olandan çok, gerçeğin insan ruhunda yansımalarını
tasvir ettiğinden tecride bağlı mekân önem kazanmaktadır. Bu da mekân-insan
ilişkilerinde psikolojik bir boyut kazandırmış ve işlevsel bir özellik
almıştır.
Eserlerde dil net ve açıktır. Ancak hikâyelere yüzeysel
bakamayız. Yazarın üslûbu ve kurgusu buna izin vermektedir. Yazar hikâyelerine
konu olan objeleri itina ile seçmekte ve bu her objeye derin manalar
yüklemektedir. Bu derinliği hikâyelerde görülmektedir. Yazarın hikâyelerinde
lüzumsuz hiçbir ayrıntıya ve ifadeye rastlanmamakta, kullandığı dilde yer yer
konuşma diline yer verse de hiçbir zaman argo kelimelere yer vermemektedir.
Böylece yazarın hikâyelerinde şiirsel bir dil meydana gelir.
Roman, özellikle toplumsal ve siyasal kargaşanın arttığı
değerlerin, alt üst edildiği dönemlerde sosyal işlevi bakılmadan asli
fonksiyonunun önüne geçer ve daha aktif bir rol üstlenir. Bu özellikleri
gösteren Sokakta romanı, eser-okur ilişkisi, konu, olay örgüsü ve yapı
itibariyle kendinden önceki ve onrakilerle beraber anılacaktır.
Bütün bunlardan sonra Bahaeddin Özkişi hakkında
söyleyeceklerimizi şu cümlelerle bitirelim: Hikâyelerde ve romanlarda; felsefi,
psikolojik ve dini açıdan yüzeysel değil derinliğine inilmesi, yazarımızın daha
iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Son yüz elli yıllık zaman zarfında Türk
toplumunda meydana gelen değişmeyi iyi bir tarz ile ortaya koymuştur. Bahaeddin
Özkişi’nin derin bir gözlem, okuma, araştırma sonucu oluşan zihni yoğunluğu;
kahramanların ruhsal yapılarını edebî eserlere ait çerçeve içinde anlatılmasına
zemin hazırlamıştır.
Kaynak:
Bahaeddin Özkişi’nin Eserlerinin İncelenmesi-Aydın Adnan
Gümüş (Muğla Üniversitesi-Yüksek Lisans Tezi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.