Şair Şeyhi /
Hekim Sinan ((Doğum tarihi: 1371/6- Ölüm tarihi: 1431)
14. yüzyılın
sonu 15. yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. 1. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi
Mehmed ve 2. Murad devirlerinden yaşamıştır. Doğum tarihi 1371-76 yılları
arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Eski Türk
Edebiyatı / Divan Edebiyatı
Eski Türk
Edebiyatının kurucularından kabul edilir. Dili, Eski Anadolu Türkçesi dil
özelliklerini yansıtır.
Şeyhi'nin Soyu
ve Ailesi
Şeyhi,
muhtemelen Germiyanoğlu Beyliği'nin önde gelen ailelerinden birine mensup bir
Türkmen'di. Kütahya'da doğdu. Babasının Ahmed Mecdüddin olduğu ileri
sürülmüştür. Molla İzari Kasım ve Cemali yeğeni, Mustafa Selami Efendi'nin oğlu
Ahmed Efendi onun akrabasıdır.
Şeyhi’nin Eğitimi
Şeyhi önce
Ahmedî'den (1334-1413) ilk eğitimini almış, sonra İran'da edebiyat, tasavvuf ve
tıp eğitimi almıştır. Sehi Bey tezkiresinde onun fıtratın tıbba meyilli, tıp
ilminde çok maharetli, göz hekimliği konusunda kabiliyetli Hekim Sinan diye
şöhret bulan bir kimse olduğunu söyler. Aşık Çelebi başka bilim dallarında da
Şeyhi'nin yeteneğinden söz ederken, Latifi ise devrinin Bukrat'ı (Hipokrat) ve
Sokrat'ı (Sokrates) olduğunu ifade eder. Fıkıh, kelam ve Arap dil bilgisi alimi
İranlı Seyyid Şerif Cürcani ile (1340-1413) rahle arkadaşı olan Şeyhi, şairliği
kadar hekimliğiyle de meşhurdur. Tezkireci Latifî onun İsa nefesli (Îsî-dem)
bir tabib olduğunu, hastalıkla gelenin şifa bulup gittiğini ifade eder. Şeyhi,
hastaları canından bezdiren ve onların ölümüne sebep olan doktorlardan değil
Hipokrat gibi tabiplerdendir.
Reis-i Etibba:
Çelebi Mehmed'i Tedavi Etmesi
1415'te Karaman
seferine çıkan Çelebi Mehmed, Ankara'da rahatsızlanır ancak doktorlar tedavi
edemezler. Germiyanoğlu 2. Yakub Bey'in doktoru Hekim Sinan/ Şair Şeyhi
Kütahya'dan tedavi için götürülür. Asabiyetten kaynaklanan hastalığın sevinçli
bir haberle geçeceğini ifade eden Şeyhi, Çelebi Mehmed'i iyileştirir. Böylece
Osmanlı'nın ilk "reis-i etibba-başhekim, doktorların başı" olur.
Şeyhi bu dönemde, 40-45
yaşlarında bir hekim, bir şairdir.
Mürşid: Hacı
Bayram Veli; Mürid: Şeyhi
Şeyhî, kelime
olarak bir şeyhe bağlı, şeyhe ait anlamlarına gelir. 1415 civarında Hacı Bayram
Veli'ye bağlandığı anlaşılan Şeyhi'nin İran'da iyi bir tasavvuf eğitimi aldığı
bilinmektedir. Bursalı Mehmed Tahir, mahlasın Şeyhi'ye Hacı Bayram tarafından
verildiğini ifade etmiştir. Bazı kaynaklar onun şeyhlik yaptığını (Şeyhi-i
Germiyani) bazıları ise mürşid olmadığını belirtir. Fatih'in Hocası Akşemseddin
onun mutasavvıflardan olduğunu vurgulamıştır.
Şeyhi'nin Adı, Mahlasları
Sinan, Yusuf Sinan şair Şeyhi'nin diğer
adlarıdır. Adı Yusuf olan şair, Hekim Sinan olarak da bilinir. 1415/6'da
civarında Hacı Bayram Veli'ye (1352-1430) intisap ettiği için Şeyhi mahlasını
almıştır. Mahlası, bazı beyitlerinde vardır:
Şaha muradı
Yusuf-ı Şeyhinün ol durur
Kim bu saadet
işigine bendevar ola
2. Yakub ve
Şeyhi
Şair Şeyhi 2.
Yakub'a iki kaside, bir terci-i bend sunmuştur ve onun özel doktoru olmuştur.
Ancak kaynaklar 2. Yakub'un Şeyhi'nin şiirlerini pek beğenmediğini kaydeder.
Şeyhi de şöyle demiştir:
İnayet eylemedi
şah sana Şeyhi bugün
Günahumuz
budurur Germiyan’da bulunduk
(Şeyhi, bugün
padişah sana yardım etmedi; (senin) günahın, Germiyan’da (Kütahya’da)
bulunmaktır.)
Harname’yi ortaya
çıkaran hikaye
Şeyhi’nin
Çelebi Mehmed’i tedavi etmesi, onun birçok ihsana kavuşmasıyla sonuçlanır.
Kendisine tımar olarak Tokuzlu köyü kendisine verilen Şeyhi, yolda köyün eski
sahiplerinin saldırısına uğramıştır. Yolda dövülen ve soyulan Şeyhi, bunu
Har-name adlı mesnevisini yazarak yermiştir. Şeyhi’nin zararı padişah
tarafından tazmin edilse de Türk edebiyatı büyük bir esere kavuşmuştur. Hicivde
usta Şeyhi'nin
Şair Nesimî (1370-1417) ile görüştüğü Gibb ve Bursalı Mehmed Tahir tarafından
görüştüğü kaydedilmiştir.
Şeyhi’nin
gözleri
Çelebi Mehmed’in
gözlerini tedavi eden Şeyhi için ironik olan, gözlerinin hastalıklı olmasıdır.
Hatta gözü için kuhl, sürme alan bir müşteri, Şeyhi’nin istediği bir akçe
yerine iki akçe vermiş ve akçelik de kendine sürme yapmasını istemiştir. Şeyhi
de bu olayı hatırladıkça hep gülermiş.
Faik Reşad,
Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye’de onun 1423’te öldüğünü yazar. Sicill-i Osmani’de
Mehmed Süreyya ise 1426 olduğunu söyler. Farklı tarihler olsa da onun 1428/31
civarında öldüğü anlaşılmaktadır.
Şeyhi’nin
eserleri
Şeyhi’nin
Divan, Harname ve Hüsrev ü Şirin adlı eserleri vardır. Tıp ve akaid konusunda
eserleri olduğu, Attar’ın Habnamesini şiir olarak tercüme ettiği ve Neyname
adlı eseri olduğu bilinmektedir.
Divan’ında 15 kaside, 4 terci-i bend, 2 terkib-i bend, 1 mesnevi, 2 müstezat,
202 gazel vardır.
Hüsrev
ü Şirin ise 6944 beyitlik bir mesnevidir. Mefâ’îlün
Mefâ’îlün fa’ûlün kalıbıyla yazılmıştır. Eserin 2. Murad’ın emriyle yazıldığı, Şeyhi’nin
ölümü üzerine yeğeni Cemali tarafından tamamlandığı bilinmektedir.
Harname, en güzel hiciv mesnevilerinden biridir. Bu eserin de 2. Murad’a
sunulduğu ileri sürülmekle birlikte Çelebi Mehmed’e sunulduğu görüşünde olanlar
da vardır. 126 beyit olan mesnevi aruzun fe’ilatün mefâ’ilün fe’ilün kalıbıyla
yazılmıştır. Harname tevhid, na’t, padişah övgüsü, konunun işlenişi, dua gibi
bölümleri olmayan bir mesnevidir. Şeyhi, Arap ve İbrani geleneğinde bulunan
eşek hikayelerini de dikkate alarak ve yeniden yazmıştır. Harname için Fuat Köprülü
“…tertip ve eda bakımından edebiyatımızda hiciv nevinin şaheseri”, Amil
Çelebioğlu “…dilinin tabiiliği, tasvirlerin canlılığı ve kuvveti, hicvetmedeki
mübtezel olmayan (bayağı) havası ile aynı zamanda nevinde (hiciv tarzında) bir
sehl-i mümteni” olduğunu söyler.
Bugün
Şeyhi, İran dönüşü bir attar dükkanı
açmıştır. Bugünkü adıyla aktar, o günün şartlarında tedavide kullanılan birçok
bitkinin satıldığı bir dükkandı. Bugün de Hekim Sinan Tıbbi ve Aromatik
Bitkiler adıyla çeşitli kokulu bitkilerin yetiştirildiği ve Kütahya
Belediyesi'nin işlettiği bir mekânda, Şeyhi şifa eczahanesi yaşatılmaktadır.
Şeyhi’nin kabri, Kütahya’dadır. Birçok
kaynak onun mezarının Tumnupınar/Tonlupınar/Dumlupınar’da olduğunu yazar. H.
Kadri Erdem daha detaylı tarif eder. Şeyhi’nin mezarı, Yoncalı yolu üzerinde,
şehre 7 kilometre mesafedeki Dumlupınar denen ve yakınındaki köye kendi adını
veren Çifte Pınar’dadır. Şeyhi’nin mezarı bu köyün kıyısındadır. Mesire yeri
olan bu alan Erenlerbaşı diye bilinir. Bugün artık Şeyhi’nin kabri, Kütahya Merkez
ilçe sınırları içinde kalmıştır. Bu mezar 1961’de Vali Ertuğrul Süer’in
girişimiyle Oktay Aslanapa tarafından 15. Yüzyıl mimarisini esas alınarak
yapılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.