Translate

Pazar, Şubat 18, 2018

17. Yüzyıl Osmanlı Devleti'nde kahve, kahvenin yapılışı, kahvehane, kahve kültürü (Fransız Jean Thevenot)


kahve ile ilgili görsel sonucu



1655-1656 yılları arasında İstanbul'da bulunan Fransız Jean Thevenot gözünden İstanbul kahve ve kahve kültürü

Fakat onların her zaman için içtikleri başka bir içkileri daha vardır ve kahve diye isimlendirdikleri bunu günün her saatinde içerler. Bu içecek aşağıda bahsedeceğimiz bir taneden yapılır. Bu taneleri bir sobada yahut ateş üzerinde bir kapta kavururlar. Havanda döverler ve ince toz haline getirirler ve içmek istedikleri zaman ibrik dedikleri suyun çabucak kaynadığı bir kap alırlar ve su doldurarak bunu kaynatırlar. Su kaynayınca üç fincan su içine bu öğütülmüş kahveden bir kaşık konur ve bu da kaynayınca hemen ateşten alınır. Çünkü o taşar ve sonra porselen fincanlara koyarlar ve boyalı tahta tepsi üzerine sıralarlar ve sıcak olarak size getirirler. Onu oldukça sıcak içmek gerekir fakat ard arda birkaç fincan içmek iyi değildir.

Bu içecek acı ve siyahtır ve onun kavrulduğu hemen hissedilir. Ağzın yanması endişesi ile küçük yudumlar halinde içilir. Bir kahvehaneye gidildiği zaman (kahvenin pişirilerek satıldığı yerlere verdikleri ad) eğlenceli müzik dinlenir. Kahve, duman sebebiyle meydana gelen baş ağrılarını önler ve aynı sebeple uykuyu kaçırır. Fransız tüccarlarının yazacak mektupları çok olduğu zaman ve bütün gece çalışmak istediklerinde akşamleyin bir veya iki fincan kahve içerler; mideyi rahatlatır ve hazmı kolaylaştırır. Nihayet Türklere göre her çeşit kötülüğe karşı iyi gelir; hiç olmazsa çay kadar bu da faydalıdır. Lezzetine gelince, eğer tiryaki değilseniz alışılageldiği gibi iki fincan içemezsiniz. Ona karanfil veya birkaç kakule tanesi karıştıranlarda vardır bunun latincesi cardamomum minus olup kakule olarak isimlendirilir. Diğer bir kısmı şeke ilave eder. Daha hoşa giden bu şekildeki kahve sağlığa daha az faydalı olur. Türk ülkelerinde kahve çok miktarda içilir. İster fakir, ister zengin olsun günde en az iki veya üç fincan içerler. Kocanın hanımına temin etmeye mecbur olduğu şeylerden birisi de budur. Herkesin geldiği kahvehaneler çoktur. Kahve burada büyük kazanlarda pişirilir. Bu yerlere ne din ne de makam farkı gözetilmeksizin her çeşit insan gelebilir. Buraya girmek ayıp değildir. Birçokları konuşmak için gelirler. Kahvehanelerin dışında gelip geçeni görmek ya da hava almak isteyenlerin oturdukları üzerleri hasırla örtülü taş sıralar bulunmaktadır. Bu kahvehanelerde, herkesin ilgisin çekmek için kahvehane sahibinin angaje ettiği ve günün büyük bir kısmında çalıp söyleyen çok sayıda kemancı, klarnetçi ve şarkıcılar bulunmaktadır. Şayet biri kahvehanede iken tanıdık kimselerin buraya girdiğini görürse ve biraz da nazik bir kişi ise, kahvehane sahibine bağırarak onlardan para almamasını emreder ve bunu tek bir kelime ile ifade eder. Zira onlara kahve ikram etttiği zaman sadece giaba yani “bedava” diye bağırır. (Thevenot, 1978, s. 90-92)


Thevenot, J. (1978). 1655-1656'da Türkiye. (N. Yıldız, Çev.) İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser.


Kahvehane, kahve, İstanbul, sosyal hayat ve otorite için tıklayınız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.