Translate

Cuma, Ekim 05, 2018

Fuzuli'nin Hayatı, Sanatı ve Eserleri






Fuzûlî’nin Hayatı, Sanatı ve Eserleri (d.1483 - ö. 963/1556)


Doğumu ve ailesi
Babasının adı Süleyman olan Fuzuli’nin asıl adı Mehmed’tir. Fuzuli-i Bağdadi denmesinden hareketle Bağdatlı olduğu yazılsa da Hille, Kerbela ve Necefli olduğunu düşünenler vardır. Doğum tarihi 1483 olması yüksek ihtimal olan Fuzuli’nin Akkoyunlu Türkmenlerinin Bayat boyundandır.

Mahlası
Şair kendine mahlas seçerken bütün mahlasların farklı şairler tarafından kullanıldığını görmüş ve kimsenin kullanmayacağını düşünerek kendine “gereksiz şeyler söyleyen, lüzumsuz, her şeye burnunu sokan” gibi anlamlara gelen “Fuzuli” mahlasını seçmiştir. “Fuzuli” kelimesinin ikinci anlamı ise “faziletli, erdemli, üstün, yüce” gibi anlamları vardır. Şair mahlas alırken bile aslında şairliğini konuşturmuştur denebilir. Farsça divanın önsüzünde mahlasıyla ilgili şöyle demiştir:
“Şiire başlarken günlerce bir mahlas almak yolunda düşündüm. Seçtiğim mahlasa bir müddet sonra bir ortak çıktığı için bir başka mahlas alıyordum. Nihayet benden önce gelen şairlerin ibareleri değil mahlasları kapıştıklarını anladım. Karışıklığı ortadan kaldırmak üzere Fuzûlî mahlasını seçtim. Bu adı kimsenin sevmeyeceğini ve bu sebeple almayacağını tahmin ettiğim için adaşlık endişesinden kurtuldum. Ayrıca ben, Allah’ın inayetiyle bütün ilim ve fenleri nefsinde toplamış bir insan olarak geçiniyordum. Mahlasım bu amacı da içine alır.”

Fuzuli’nin Eğitimi ve Şiire Bakışı
Arapça ve Farsça’yı o dillerde şiir başarılı şiirler yazacak kadar iyi bilen Fuzuli, Âzerî şair Habibi’den etkilendiği düşünülmektedir. Tefsir, hadis gibi dini ilimlere de hâkim olan Fuzuli, gençliğinde içindeki sanat arzusunu bastırıp ilimle uğraştığını kendisi ifade eder. Fuzuli şiirin ilim/bilim temeli olmadan yazılmayacağını ifade etmiş ve bunun temelsiz duvar yapmaya benzeyeceğini Türkçe divanında belirtmiştir: “İlimsiz şiir esası yok dîvar olur ve esassız dîvar gāyette bî-i‘tibâr olur.”

Fuzuli’nin Padişah, Paşa ve Valilerle İlişkileri
1508’de Şah İsmail Bağdat’ı aldığında gözde ve genç bir şair olan Fuzuli, 1534’te Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat alışını şöyle ifade etmiştir ve tarih düşürmüştür: “Geldi burc-ı evliyâya pâdişâh-ı nâmdâr” Bu arada Kanuni’ye beş kaside takdim eden Fuzuli’ye evkaftan (vakıf geliri) günlüğü 9 akçeden maaş bağlanmıştır. Ancak Fuzuli bu akçeleri alamayınca meşhur Şikâyetname’yi yazmıştır. Fuzuli; Musul Mirlivâsı Ahmed Bey, Ayas Paşa, Kadı Alâeddin ve Şehzade Bayezid gibi isimlere de Şikâyetname benzeri mektuplar göndermiştir. Şair ayrıca, Sadrazam Makbul İbrâhim Paşa, Kazasker Abdülkadir Çelebi, Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi, Bağdat Valisi Üveys Paşa, Ca‘fer Paşa, Ayas Paşa Mehmed Paşa’ya gibi şahsiyetlere kaside sunarak kendine hami aramıştır. Devletin üst makamlarıyla iyi ilişkiler içinde olduğu eserlerinden anlaşılan Fuzuli’nin en büyük şikâyeti yeterince takdir görememesi, değerinin anlaşılmamasıdır.

Fuzuli’nin Coğrafyası
Hayali Bey ve Taşlıcalı Yahya tanışıp dost olan Fuzuli, çok arzulamasına rağmen Irak dışına çıkamamıştır. Bağdat’ta 1556 yılında veba salgınında hayatını kaybeden Fuzuli’nin ölümüne şöyle tarih düşürülmüştür: “Geçti Fuzûlî”

Fuzuli’nin İnancı, Mezhebi
Fuzuli’nin eserleri ve onunla ilgili kısıtlı bilgilere dayanarak Şii veya Sünni olduğuna dair tartışmalar olsa da, onun inancıyla ilgili kesin bilgilere ulaşmak pek mümkün olmamıştır. Yine onun eserlerinden tasavvufa olan eğilimini görmek mümkün olsa da,  herhangi bir tarikata mensup olup olmadığıyla ilgili bir kayıt yoktur. Sadece memleketlisi bir başka şair Ahdi’nin onun tarikata bağlı olduğunu söylemiş ama bu mensubiyet ne olduğunu yazmamıştır.

Fuzuli Nasıl Bir Şairdir?: Fuzuli’nin Etkilendiği Şairler ve Fuzuli’yi Etkileyen Şairler
Sıhhat u Maraz güzellik, aşk, ruh beden gibi konuları; Rind ü Zahid’de tasavvuf, dünya, hayatı, Leyla ile Mecnun’da tasavvufi yolculuğu işlemiştir. Yalnız, karamsar, mustarip,  coşkun, sade, duyarlı, kudretli bir şair olan Fuzuli aşk, ölüm, zaman gibi konuları çok lirik ve sanatlı ifade etmiştir. Kendisi de bir Türk şair olan İran şairi Saib-i Tebrizi’nin Fuzuli’yi başucu yapması, aslında onun tesir, şöhret, nüfuzunun yüzyıllar sonrasına nasıl uzandığını göstermesi açısından ilginçtir. Nitekim onun şiirlerine onlarca şair nazire yazmıştır. Şairin “Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı” güftesi on, “Öyle sermestim ki idrâk etmezem dünyâ nedir” mısraı ile başlayan şiiri sekiz kez bestelenmiştir.  En çok Hüseyin Sadettin Arel, daha sonra Bekir Sıtkı Sezgin ve Cinuçen Tanrıkorur gibi bestekârlar Fuzuli’nin 100’den fazla eserini bestelemiştir.
Hâfız, Attâr, Molla Câmî, Nizâmî, Hâtifî ve Selmân-ı Sâvecî gibi şairlerin Fuzuli üzerinde tesiri olduğu iddiları bulunmaktadır. Ancak Fuzûlî ve şair Hâfız’ın karşılaştırıldığı bir çalışmaya göre bu etkiler çok azdır ve Fuzuli büyük şairlik kudretini bu etkilerde bile net biçimde şiirlerine yansıtmıştır.

Fuzuli, Türkçe ve Azeri Türkçesi
Fuzuli’yi “Türk-Azeri şair” tanımlamak doğrudur. Dilinde Azeri dilinden etkileri görmek mümkündür: Meni candan usandırdı  cefâdan yâr usanmaz mı / Felekler yandı âhumdan murâdum şem'i yanmaz mı

Fuzuli’nin Sanatı ve Edebiyattaki Başarısı
Fuzuli, Türkçe konusunda ustadır. Şiirinde ve nesrinde Fuzuli kusursuz bir dili yakalamıştır. Manzum ve mensur eserlerinde estetik zirveyi yakalayan Fuzuli, aruzu Türkçeye uyarlamada başarılı bir şair olmuştur. Şiirleri için kolay söylenmiş gibi görünen (sehl-i mümteni) denilebilir ancak birkaç bağlama uygun anlam katmanlarını onun şiirinde görmek mümkündür. Kaside, terci-i bent, kıta gibi nazım şekillerinde başarılı eserler verse de Fuzuli özellikle gazelleri, Leyla ile Mecnun mesnevisi, Su Kasidesiyle ön plana çıkmıştır.


Fuzuli’nin Eserleri

Türkçe Eserleri
Divan: Mensur mukaddime, 2 tevhid, 9 nat, 27 kaside, 302 gazel, çeşitli musammat, kıta ve rubailerden oluşan manzum eserde, Fuzuli’nin en çok bilinen “sabâ”, “su”, “gül” ve “hançer” redifli kasideleri yer alır.
Leylâ vü Mecnûn: Türk, İran ve Arap edebiyatlarında Fuzûlî bu eserle şöhret buldu. Leyla ile Mecnun’un aşkları ve mezarda kavuşmalarının anlatıldığı bu mesnevi, beşeri aşktan ilahi aşka kavuşmanın hikayesi olarak da görülür.
Beng ü Bâde: Afyon ve şarabın mukayese edilip şarabın/içkinin üstünlüğü anlatılan mesnevidir. 440 beyitlik eser, ah İsmail’e ithaf edilmiştir.
Hadîs-i Erbaîn Tercümesi: Molla Câmî ve Ali Şir Nevai’nin Hadis-i Erbain’i esas alınarak hadisler kıtalar halinde çevrilmiştir.
Sohbetü’l-esmâr: Bir bağda meyvelerin konuşmalarının anlatıldığı 200 beyitlik Fuzuli’ye ait olduğu kesinleşmemiş bir mesnevidir.
Hadîkatü’s-suadâ: Hüseyin Vaiz-i Kaşifi’nin Ravzatü’ş-Şüheda adlı eseri dikkate alınarak hazırlanan Hz. Hüseyin’in Kerbela şehadetini anlatan mensur bir eserdir.
Mektuplar: Mektuplar; Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi, Musul Mirlivâsı Ahmed Bey, Bağdat Valisi Ayas Paşa, Kadı Alâeddin ve Kanûnî Sultan Süleyman’ın şehzadelerinden Bayezid’e gönderilmiştir. Mektupların en meşhuru Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi’ye gönderilenidir ve edebiyatta “Şikâyetnâme” olarak bilinir.

Farsça Eserleri
Dîvân: Üç münâcât, bir na‘t, kırk altı kaside, 410 gazelle bir terkibibend, iki musammat, kırk altı kıta ve 106 rubâî ihtiva eden Farsça divan hacim itibariyle Türkçe divandan daha büyüktür.
Heft-câm: 327 beyitlik Sakiname, mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır. Eserde, yedi müzik aletinin (ney, def, çeng, ud, tambur, kanun, mutrip) tartışması vardır.
Enîsü’l-kalb: Hakani-i Şirvani’nin Bahrü’l-Ebrar naziresi olan bu kaside, 134 beyittir. 17. Yüzyılda Nefi bu eseri Enisü’l-Uşşak’la tanzir etmiştir.
Risâle-i Muʿammeyât: Muamma hakkında bilgi ve 190 Farsça muammadan oluşan eserde 40 tane Türkçe muamma vardır.
Rind ü Zâhid: Zahid baba (şairin düşüncesi) ve rind oğlu (şairin gönlü) arasındaki tartışmanın anlatıldığı mensur bir eserdir.
Hüsn ü ʿAşk/Sıhhat ü Maraz/Ruhname: Ruh ve beden ilişkisinin anlatıldığı tasavvufi bu mesnevinin konusu dervişin seyr ü sülukta fenafillâha erişebilmesi için yapması gerekenler anlatılır.

Arapça Eserleri
Dîvân: Hazreti-i Muhammed ve Hazret-i Ali’nin anlatıldığı 11 kasideden meydana gelen 470 beyitlik bu eksik eser tam bir divan özelliği göstermez.
Matalu’l-iʿtikad: İnsan kâinatın başlangıç ve son sırlarını öğrenerek Allah’a ulaşabileceğini ifade mensur eserde Allah’ın zat, sıfat, fiilleri ve güzellik-çirkinlik, hayır-şer anlatılır.

(Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.