Kiril-Latin Alfabeleri
Türkçenin
yazı birliği açısından tartışmalar Kiril ve Latin alfabeleri üzerinden
yürütülmüştür. Türkler kültürel olarak Latin alfabesine geçişi kabul etseler de
devrin siyasi şartları, Kiril alfabesini hep göz önüne getirmiştir.
Kiril
alfabesi Grek (Yunan) alfabesi esas alınarak 9. yüzyılda oluşturulmuştur. Türk
dünyasında Çuvaş ve Yakut Türkleri tarafından 18. yüzyıldan itibaren
kullanıldı. Yine Grek alfabesi esas alınarak hazırlanan Latin alfabesiyle
Türkçenin ilk metni, 1303’de Fransiskan rahipleri tarafından yazılan Codex
Cumanicus (Kodeks Kumanikus)’dur.
19. yüzyılda (1850-1880) Türk ve yabancı aydınlar arasında Arap alfabesinin ıslahı
(iyileştirilmesi) veya Kiril, Latin alfabelerinden birine geçilmesi tartışıldı:
Sait Halfin, Mirza Kazem Bek, İbray Altınsarin, Çokan Velihanov, P. M.
Melioranski, N. İ. İlminski ve S. E. Malov.
Bu
tartışmalar 1926 Bakü Türkoloji Kongresine kadar sürdü. Kongrede, bütün Türk
boylarının Latin alfabesine geçmesi kabul edildi. 1945 yılına kadar
tamamlanması öngörülen 34 işaretli Latin alfabesi birçok Türk boyu tarafından kısa
süreliğine (1917-1957) kullanıldı.
1938’de
SSCB’nin (Rusya) komünist lideri Stalin, ilginç ve kritik hamle yaptı. Kiril
alfabesini her Türk boyunda farklı olacak şekilde (her alfabede 8-10 harf
farklı) Türk boylarında kullandırılması emrini verdi. Erdal Şahin’e göre bu
dönemde Türkçe, yirmi yıl içinde bir yazı dili alfabesini iki defa, on üç yazı
dili üç defa alfebesini değiştirmek zorunda kalırken, 7 yazı dili de yazı dili
statüsünü kaybetti.
Böylece, Türkçenin tüm
seslerini karşılayan ve Türkler arasında birliği sağlaması düşünülen ortak
alfabe fikri suya düştü. 1991’de SSCB’den ayrılıp bağımsızlığını kazanan Türk
devletlerinden Gagavuz, Kırım, Türkmen, Özbek’ler tekrar Latin alfabesine geçti.
Günümüzde diğer Türk devletleri de kademeli biçimde Latin alfabesine geçme
çalışmalarına devam etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.