3. Gün
| Yazma | Konuşma | Okuma | Dinleme |
Cuma | Cümle ve ilgili kavramlar deftere yazılacak ve fotoğrafı grubu atılacak. | 1. Her öğrenci cümlelerin ve ilgili kavramların ses kaydını gruba atacak. 2. Divanu Lugati't Türk'ten ikişer atasözü kaydı gruba atılacak. 3. Gün Eksilmesin Penceremden şiiri pencere önünde okunup video olarak atılacak. | Aşağıda verilen metin ve şiir okunacak (Memduh Şevket Esendal'ın Otlakçı hikayesi okunacak). | Eşleşen öğrencilerden biri cümleyi okuyacak, diğeri gözleri kapalı kavramları ezbere söyleyecek. Her iki öğrenci de yapacak. Yaban'ın canlandırıldığı video izlenecek. Hatıra defterine dikkat edin. Ana karakter "yaban" Ahmet Celal'ın etrafında şekillenen Yaban romanının özeti izlenecek. |
Fransız sembolistler Baudelaire,
Verlaine’den etkilenen ve Türk saf şiirinin önemli temsilcisi …….. ………….’nın
hikayeleri, ölümünden sonra Gün Eksilmesin Penceremden adıyla kitaplaştı. …… |
Ömrümde Sükût (1933),
Otuz Beş Yaş (1946) Düşten Güzel (1952) |
Halide Edip Adıvar’ın
Vurun Kahpeye, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban, Kemal Tahir’in Yorgun
Savaşçı, ve Attila İlhan’ın Kurtlar Sofrası romanlarının konusu nedir? |
…. |
…yüzyıl şairi Ali Şîr
Nevaî, Muhakemetü’l Lugateyn adlı eseriyle Türkçe ve Farsçayı karşılaştırmıştır.
|
Çağatay, Türkçe ilk
tezkire Mecalisü’n-Nefais, hamse |
12. yüzyıl şairi ……………………………..…
Divanu Lugati’t-Türk adlı sözlüğünde Türkçe kelimelerin Arapça anlamlarını
yazmıştır. |
Karahanlı, Türk boyları
ve damgaları, harita, atasözü, sav, sagu, koşuk, Afrasyab |
Konşusunu kim ederse bî-huzûr |
Divan şiiri, pendname |
1538’de Mecalisü’n-Nefais
tezkiresi örnek alınarak Anadolu yazılan ilk tezkire Sehi Bey’e aittir. |
Heşt Behişt, tezkiretü’ş-şuara,
tabaka |
Oğuz Kağan/Mete (MÖ
209-174) Doğu Hunlarının, Attila/Etzel (395-453) ise Batı Hunlarının destanıdır. |
Tanrının Kırbacı |
Türklerin en eski destanları;
Altay Türkleri-Yaratılış, Sakalar-Şu ve Alp Er Tunga’dır. |
Sözlü, İslamiyet Öncesi |
Zeliş (1971), Yağmurlar
ve Topraklar (1973) ve Acı Tütün (1974) adlı Tütün Üçlemesi hangi toplumcu gerçekçi
sanatçının köy romanıdır? |
….. |
Semaver, Sarnıç, Şahmerdan,
Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Başı hangi
sanatçının hikayeleridir? …………………………. |
Otlakçı, Gödeli Mehmet, Hava
Parası, İhtiyar Çilingir, Mendil Altında? ………………………………. |
GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!
Cahit Sıtkı TARANCI
Kaşgarlı Mahmut- Divânu Lügati’t-Türk'ten Atasözü Örnekleri
It ısırmas, at tepmes teme-İt ısırmaz at tepmez deme.
Arslan kökrese at ayakı tulaşır -Arslan kükrese atın ayakları dolaşır.
Uma kelse kut kelir-Konuk gelirse devlet gelir.
Yalñuk oglı munsuz bolmas-Kişi oğlu dertsiz olmaz.
Yazıdakı süvlin edhergeli, evdeki takagu uçgınma-Kırdaki sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Endik uma eblikni agırlar-Şaşkın konuk ev sâhibini ağırlar.
Kalın kaz kulabuzsuz bolmas-Kaz sürüsü kılavuzsuz olmaz.
Eyğülüğni sub ayakında kemiş başında tile-İyilik yap suya at, pınarında dile bulursun.
Otlakçı (Memduh Şevket Esendal)
– Efendim, tütün tabakasını ortada unutmaya gelmiyor, insafsız herif,
tütünün ne kadar saçak yeri varsa içti, tozları bana kaldı. Çok otlakçı gördüm
ama böylesine hiç rasgelmedimdi. Bizim rahmetli İlhâmi de otlakçı idi ama hiç
olmazsa bir inceliği vardı, adamı eğlendirirdi. Karşınıza oturdu mu, gözleri
ile tütün paketini arar, sokulur, tabakayı, cebime koyarım, sözlerini şaşırır,
cebimden çıkarıp masanın üstüne bırakırım, sevinir. Saatlerce gözleriyle
tabakanın arkasından koşar, sonra bir fırsatını düşürüp bir ağara yakınca
keyiflenir, güler, söyler, dinleyenleri de eğlendirirdi. En çok hoşlandığı da
fırsatını düşürüp cıgarayı kendi eliyle almasında idi.
Siz ona paketinizi uzatırsanız alır ama kendi eliyle aldığı cıgaradan
duyduğu haram tadını duymazdı. Bu otlakçıya canım kurban, kardeşim! Bu herif
öylesi değil ki..
Dün artık dayanamadım, söyledim : – Ama Mahmud Efendi, dedim? Bu kadar da
olmaz. İçiyorsun, neyse, iç. Ama hiç olmazsa tozunu da katık et!
O, alışmış, aldırmıyor. Yan gözle bana baktı:
– Bir cıgara sardım diye mi söylüyorsun? dedi.
– Hangi bir cıgara birader, dedim, bak gene bir tutam saçak tütün
kalmadı. Bana yalnız tozları kalıyor.
Kayıtsızca:
Senin tütün de içimli bir şey değil ya! dedi, bunu nasıl içiyorsun? Kaçak
içsen bundan daha iyi!
Kızdım:
A birader, dedim, iyiye kötüye baktığımız yok, sen benden çok içiyorsun.
Fena ise niçin içiyorsun?
Ne yapayım, dedi, daha iyisi olsa onu içerim..
Neden yok, dedim, tütüncü dükkânları dolu!
Yüzüme dik dik baktı:
Ben, dedi, bu Zıkkıma para vermem. Mundar şey… Mekruh. Kalkıp üste de
para vereceğim! İşim yoktu da…
Çok iyi buyuruyorsun, dedim, ama biz para veriyoruz!
Ben de onu söylüyorum ya, dedi, para verdin verecek, bari iyisine ver.
Bunun böylesini içecek olduktan sonra hiç içmesen daha iyi!
Sen, dedim, kırk yaşından sonra benim huyumu mu değiştireceksin?
Kayıtsızca omuzlarını kaldırdı:
Benim neme gerek, dedi, ben kimsenin keyfine karışmam. Sen bana
karışıyorsun da ben de söylüyorum.
Canım, dedim, senin kuruyasıca huyunun bana ziyanı olmasa ben de kırk yıl
söylemem. Ziyanın bana dokunuyor.
Benim sana ne ziyanım dokunuyor? diye sordu, bu sözleri hep bir cıgara
için mi söylüyorsun? Ziyan olmuş da dünya batmış… Ben içmeseydim de sen
içseydin, daha mı kâr edecektin? Bâri başkalarının yanında söyleme, seni ayıplarlar.
Tepem attı:
Neden ayıplıyorlarmış? diye sordum.
Neden olacak, dedi, bir cıgaralık tütün için bu kadar lâkırdı ediyorsun.
Canım birâder, dedim, hangi bir cıgara, hangi beş cıgara?…
Haydi, on cıgara olsun, dedi, yirmi cıgara, otuz cıgara olsun… daha
diyeceğin yok ya! Yok, tütünün saçak yerini içmişim, sana tozu kalmış…
Bunları söylemek ayıp. Tozu kaldı ise bir paket al, saçak tütün iç. Bunun
kemâli altmış para!
Bunu ben alacağıma sen alsan ne olur, dedim, şu neden almak bize düşüyor
da, içmek size?
Ben âdet etmemişim, dedik ya! Böyle zehire para vermem, dedi. Sen âdet
etmişsin, ben içsem de alıyorsun, içmesem de. Benim için tütün almıyorsun ya.
Benim için alıyorsan bir daha alma. Hem bir cıgara için adama böyle kahve
ortasında bu kadar söz söylemek ayıp değil mi? Bu sana yakışır mı?
Çıldıracağım, dedim, sen altmış para verip bir paket tütün almaz,
herkesin tabakasından geçinirsin, bu ayıp değil; ben tütünü katık et,
saçağından bana da kalsın, dedim, ayıp öyle mi?
Bana neden ayıp oluyormuş? dedi, hırsızlık etmiyorum ya, zorla da
almıyorum, tütünün saçağı dururken tozunu içecek kadar ahmak değilim…
Biz tütünün tozunu içip ahmak mı oluyoruz? dedim.
Doğrusu çok da kızdım. Onun da cıgaradan sararmış parmakları titremeye
başladı, ama sözünü kesmedi:
Sen, dedi, deminden beri bana o kadar söz söyledin ben sesimi çıkardım
mı? Tütünün saçağı dururken tozun içmek ahmaklıktır dedimse niçin kızıyorsun?
Kahvede olanlara bakarak:
Yalan mı söylüyorum, efendiler, dedi. Bana bir cıgara verdin diye bu
kadar söz söylenir mi, bu nerede görülme, şey?
Karşı peykede oturan Miralay Esat Bey bana işaret et Kendimi topladım:
Sen, dedim, birader bir daha benim yanıma gelme, benimle de konuşma. Bir
gün öfke ile kafana bir şey vururum başıma bela olursun. Anladın mı?
İş buraya varınca Esat Bey cebinden tabakasını çıkardı:
Mahmut Efendi, dedi, gel sen buraya, bak ben sana bir tütün vereyim,
nasıl beğenirsin…
Tabakayı görünce kalktı, karşıya gitti. Bana da:
– Benim kabadayılığım yok, dedi, kimseye de bir fenalık etmedim, gene de
etmem. Bütün suçum nedir: Bir cıgara sarmışım! Sanki tufan olmuş…
Bir yandan söylendi, bir yandan da Esat Bey’in tabakasında ne var ne yok
içti. Ben artık cevap vermedim. Ancak Mahmut Efendi bana darıldı, ben de ondan
kurtuldum sanmayınız. Ertesi sabah erken çocuk haber verdi ki, bir efendi
gelmiş, beni görmek istiyormuş. Aşağı odaya indim. Baktım, Mahmut Efendi. Beni
görünce dedi ki:
Birader, dün sizin hatırınızı kırdım. Sonradan ben de pişman oldum.
Sizden özür dilemeye geldim. Kusura bakmayın, insanlık hâli… İnsan bazen boş
bulunuyor…
Siz olsanız ne yaparsınız? Özür dileyen bir adam. Kalkıp evinize kadar da
gelirse… Benim yüzüm tutmaz.
“Buyurun” dedik. Kahve de pişirttik. Önüne bir dolu kâse de tütün koyduk.
Kardeşim, emin olun, kalem vaktine kadar kâsenin dibinde yalnız tozlar kaldı,
cıgara tablası da ağzına kadar doldu!
Başkanlık Sırası
1. | Tarık |
2. | Görkem |
3. | Elif |
4. | Sude |
5. | Ceren |
6. | Abdullah |
7. | Zehra |
8. | Efe |
Günlere Göre Eşleştirme Kurası
| Hüdayinabit | | |
Çarşamba | | | |
| Elif | vs | Tarık |
| Ceren | vs | Zehra |
| Görkem | vs | Sude |
| Efe | vs | Abdullah |
Perşembe | | | |
| Tarık | vs | Abdullah |
| Sude | vs | Efe |
| Zehra | vs | Görkem |
| Elif | vs | Ceren |
Cuma | | | |
| Ceren | vs | Tarık |
| Görkem | vs | Elif |
| Efe | vs | Zehra |
| Abdullah | vs | Sude |
Cumartesi | | | |
| Tarık | vs | Sude |
| Zehra | vs | Abdullah |
| Elif | vs | Efe |
| Ceren | vs | Görkem |
Pazar | | | |
| Görkem | vs | Tarık |
| Efe | vs | Ceren |
| Abdullah | vs | Elif |
| Sude | vs | Zehra |
Pazartesi | | | |
| Tarık | vs | Zehra |
| Elif | vs | Sude |
| Ceren | vs | Abdullah |
| Görkem | vs | Efe |
Salı | | | |
| Efe | vs | Tarık |
| Abdullah | vs | Görkem |
| Sude | vs | Ceren |
| Zehra | vs | Elif |
Üyelerin Rapor Cümleleri ve Görevleri
İnternet kapalı konumda bütün görevleri peş peşe Hüdayinabit'e atmak.
Yazma ödevini yaptım ve fotoğrafı gruba attım.
Cümle ve kavramların ses kaydını gruba attım.
Metin ve şiiri okudum.
Arkadaşım .... cümlelerle ilgili kavramları eksik/tam verdi.
Dinleme görevini tamamladım.
Başkanın Görevi ve Rapor Cümleleri
23.59'da bütün grup üyelerinin görevlerini yapıp yapmadığını denetlemek.
Grubu denetledim. Herkes görevini eksiksiz yapmış.
Grubu denetledim. ... adlı üye/üyeler cezaya kaldı ve danışmana ilettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.