7. Gün
| Yazma | Konuşma | Okuma | Dinleme |
Çarşamba | Cümle ve ilgili kavramlar deftere yazılacak ve fotoğrafı grubu atılacak. | 1. Her öğrenci cümlelerin ve ilgili kavramların ses kaydını gruba atacak. 2. Behçet Necatigil'in Evler şiirinin ses kaydı atılacak. | Aşağıda verilen metin ve şiir okunacak (Fütürist Toplumcu Nazım Hikmet'in serbest ölçüyle yazılmış şiirleri okunacak). | Eşleşen öğrencilerden biri cümleyi okuyacak, diğeri gözleri kapalı kavramları ezbere söyleyecek. Her iki öğrenci de yapacak. |
Rüya,
müzik, zaman, sonsuzluk temalarını işleyen hece şairi Ahmed Hamdi Tanpınar’dır. |
Bursa’da Zaman |
Araba Sevdası,
Ekrem’in yanlış batılılaşmayı anlattığı romanıdır. |
Bihruz Bey
ve Periveş Hanım, bilinç akışı tekniği, ilk realist novel |
Halide Edip;
savaşı anlattığı romanlarından önce Raik’in Annesi, Seviye Talip, Handan ve Son
Eseri romanlarında erkek gözüyle kadın ve aşkı değerlendirir. |
Ateşten
Gömlek, Vurun Kahpeye, Kurtuluş Savaşı |
İslamî Türk edebiyatının ilk
hamsesi Azeri şair Genceli Nizami, Türk edebiyatının ilk hamsesi Çağatay
şairi Ali Şir Nevai’ye, Anadolu’daki ilk hamse Hamdullah Hamdi’ye, 17. Yüzyıldaki
mensur hamse ise Nergisi’ye aittir. |
Hamse, manzum-mensur |
“Tanrı gibi
gökte olmuş Türk Bilge Kağanı…” cümlesi bir abideden alınmıştır. |
Vezir
Tonyukuk, Kültigin, Bilge Kağan, Orhun |
101 dörtlük, 40 beyit olmak üzere
484 dizeden oluşan eserde ayet ve hadislerden yola çıkılarak İslam ahlakı
öğretilir. |
Atabetü’l-Hakayık,
Yüknekli Edip Ahmet, aruz-hece |
Hüsn ü Aşk
mesnevisi, Nabi’nin Hayrabad mesnevisini geçmek için yazılmıştır. |
18. yüzyıl,
Şehy Galip |
Sade bir dil,
yarım uyak, dörtlük ve heceyle koşuklar yazılmıştır. |
Sav, sagu,
İslamiyet Öncesi, Eski Türkçe |
Halk şiirinden gelen unsurları
Batılı şiirle birleştiren ve ölüm, hüzün gibi bireysel konular yanında toplumsal
konuları da işleyen şairimiz. |
Evler
Şairi, Necatigil, saf şiir |
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir
yanı Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han’ı |
Taşlıcalı
Yahya, mersiye, Kanuni’nin oğlu, 16. yy |
Nazım Hikmet'in Şiir Kitapları
ŞİİR:
835 Satır (1929)
Jokond ile Sİ-YA-U
(1929)
Varan 3 (1930)
1+1=1 (1930)
Sesini Kaybeden Şehir
(1931)
Benerci Kendini Niçin
Öldürdü (1932)
Gece Gelen Telgraf
(1932)
Portreler (1935)
Taranta-Babu’ya
Mektuplar (1935)
Simavne Kadısı Oğlu
şeyh Bedreddin Destanı (1936)
Ahmed Hamdi Tanpınar Değerlendirmesi
Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi gibi nesir sahasında pek çok eser vermiş olmakla birlikte şairliği bunlardan aşağı kalmaz. Fakat şiirleri, diğer eserlerinden azdır. Çünkü şiiri müstesna bir sanat olarak kabul etmiş ve ona üstün bir değer vermiştir. Ondaki bu şiirde mükemmeliyet arayışı hocası Yahya Kemal’den gelir. Şiirde kendisine üstat seçtikleri arasında Yahya Kemal’in yanı sıra Ahmet Haşim, Batı edebiyatından da Paul Valéry, Charles Baudelaire, Stéphane Mallarmé yer alır. (Alptekin 2001: 81) "Antalyalı Genç Kıza Mektup"ta bilhassa Valéry’nin kendi şiiri üzerindeki etkisini açıkça dile getirir. Yine bu mektupta şiir ve nesrindeki zaman konusunda Bergson’un ve rüya meselesinde de psikanalistlerin etkilerinden bahseder. (Kaplan 1982: 258)
“Şiir söylemekten ziyade bir susma işidir. Sustuğum şeyleri roman ve hikâyelerimde anlatırım” diyen Tanpınar, romanlarında ve hikâyelerinde ferdin iç dünyasıyla beraber hayata ve hayatın içindeki insana yönelir. Nitekim “Şiirde dolayısıyla kendimin, hikâye ve romanlarımda kendimle beraber mümkün olduğu kadar hayatın ve insanların -benden başkalarının- peşindeyim. Yahut başkalarına ait zamanın peşinde. Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nda, Huzur’da sanatımın -eğer üzerinde durulacak böyle bir şey varsa- iki kolumun birleştiği yerler vardır.” demektedir. (Kaplan 1982: 259)
Tanpınar’ın roman ve hikâyeleri içerisinde ilk basılan kitabı Abdullah Efendi’nin Rüyaları’dır (1943). Tanpınar’ın hikâyeleri 1955’te basılan Yaz Yağmuru kitabında yer alan hikâyeler ve bu ikisinde yer almayan iki hikâyenin eklenmesiyle 1983’te Hikâyeler ismiyle yayımlanır. Şiiriyle romanı arasında bir yerde duran hikâyelerde Tanpınar, modernleşme, siyaset gibi sosyal problemlere temas etmekle birlikte daha ziyade bireyi ilgilendiren meseleleri söz konusu etmiştir. Rüya, zaman, kadın, musiki gibi konular, başka yazarlarda aynı titizlik ve orijinallikte karşımıza çıkmaz. O, bütün bunlara derin bir felsefe, tarih, psikoloji bilgisi açısından bakar. On dört hikâyenin yer aldığı bu kitap Tanpınar’ın, doğudan batıya, müzikten, felsefeye, tarihe kadar ilerleyen bir çerçevede bu geniş bilgi birikimini aksettirmektedir.
Evler
Şair: Behçet Necatigil
İnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.
İrili ufaklı, birbirinden farklı,
Ahşap evler, kagir evler yaptılar.
Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,
Evlerin içi devir devir değişti
Evlerin dışı pencere, duvar.
Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerde
Kalbi kara insanlar oturdu.
Gündelik korkuların çökerttiği evlerde
O fıkara insanlar oturdu.
Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi.
Kimi hayata doymuş göründü,
Bazılara zamana uydular.
Evlerin içi oda oda üzüntü,
Evlerin dışı pencere, duvar.
Evlerde saadetler sabunlar gibi köpürdü:
Eve geldi bir tane, nar gibi,
Arttı, eksilmedi.
Evleri felaketler taunlar gibi süpürdü.
Kaderden eski fırtınalar gibi,
Ardı kesilmedi.
Evlerin çoğunda dirlik düzen
Kalan bir hatıra oldu geçmişte.
Gönül almak, hatır saymak arama.
Evlatlar aileye asi işte,
Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden.
Evlerde nice nice cinayetler işlendi,
Ruhu bile duymadı insanların.
Dört duvar arasında aile sırları,
Bunca çocuk, bunca erkek, bunca kadın,
Gözyaşlarıyla beslendi.
Çocuklar, büyük adam yerine evlerin kiminde:
Çocukları işe koştu kalabalık aileler.
Okul çağının kadersiz yavruları,
Ufacık avuçlardan akşamları akan ter,
Tuz yerine geçti evlerin yemeğinde.
İnananların kaderi besbelli evlere bağlı,
Zengin evler fakirlere çok yüksekten baktılar,
Kendi seviyesinde evler kız verdi, kız aldı.
Bazıları özlediler daha yüksek hayatı,
Çırpındılar daha üste çıkmaya
Evler bırakmadı.
Yeni yeni tüterken ocakların dumanı
Kadın en büyük kuvvet erkeğin işinde
Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı
Evler dilsiz şikayet kaçmışların peşinde.
Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı,
Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar
Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı
Ama size hiçbir hisse ayrılmadı
Duvar dipleri, yangın yerleri halkı,
Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar.
MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI İKİNCİ BÖLÜM I
Atlantiğin dibinde upuzun yatıyorum, efendim, Atlantiğin dibinde dirseğime dayanmış. Bakıyorum yukarıya: bir denizaltı gemisi görüyorum, yukarıda, çok yukarıda, başımın üzerinde, yüzüyor elli metre derinde, balık gibi, efendim, zırhının ve suyun içinde balık gibi kapalı ve ketum. Orası camgöbeği aydınlık. Orda, efendim, orda yeşil, yeşil, orda ışıl ışıl, orda yıldız yıldız yanıyor milyonlarla mum. Orda, ey demir çarıklı ruhum, orda tepişmeden çiftleşmeler, çığlıksız doğum, orda dünyamızın ilk kımıldanan eti, orda bir hamam tasının mahrem şehveti, mahrem şehveti efendim, gümüş kuşlu bir hamam tasının ve koynuna ilk girdiğim kadının kızıl saçları. Orda rengarenk otları, köksüz ağaçları kıvıl kıvıl mahlukları deniz dünyasının, orda hayat, tuz, iyot, orda başlangıcımız, Hacıbaba, orda başlangıcımız ve orda hain, çelik ve sinsi bir denizaltı gemisi. 400 metroya kadar sızıyor ışık. Sonra alabildiğine derin alabildiğine derin karanlık. Yanlız ara sıra acayip balıklar geçiyor karanlığın içinde ışık saçarak. Sonra onlar da yok. Artık dibe kadar inen kat kat kalın sular kati ve mutlak ve en dipte ben. Ben, upuzun yatıyorum, Hacıbaba, upuzun yatıyorum dibinde Atlantiğin dirseğime dayanmış, bakıyorum yukarlara. Avrupa Amerika' dan Atlantiğin yüzünde ayrıdır dibinde değil. Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri peşi sıra. Omurgalarının altını görüyorum, omurgalarının altını. Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri. Dümenleri ne tuhaf suyun içinde İnsanın tutup tutup kıvırası geliyor. Köpekbalıkları geçti gemilerin altından, karınlarını gördüm ağızları da orda. Gemiler şaşırdılar birdenbire, herhalde köpekbalıklarından değil. Denizaltı gemisi bir torpil attı, efendim bir torpil. Gemilerin dümenlerine baktım: telaşlı ve korkaktılar. Gemilerin omurgalarında imdat arar gibi bir hal vardı, gemiler bir bıçak darbesinden en yumuşak yerini karnını saklamak isteyen insanlara benziyorlardı. Denizaltılar birden üç oldular, derken, altı, yedi, sekiz. Gazgemileri düşmana ateş açarak insanlarını ve yüklerini suya döküp saçarak batmaya başladılar. Mazot, gaz, benzin, tutuştu yüzü denizin. Bir alev deryasıdır şimdi yukarda akan, yağlı ve yapışkan bir alev deryası efendim. Kıpkızıl, gömgök, kapkara, arzın ilk teşekkülü hengamesinden bir manzara. Ve denizin yüzüne yakın suyun içi allak bullak. Köpürüp, dağılıp parçalanmalar. Yukardan dibe doğru inen gazgemisine bak. Gece uykuda gezenler gibi bir hali var: lunatik. Geçti kargaşalığı, girdi deniz dünyasının cennetine. Fakat durmadan iniyor. Kayboldu ıslak karanlıkta. Artık baskıya dayanamaz, parçalanır. ve direği, efendim, bacası yahut nerdeyse yanıma düşer. Yukarda insanla dolu denizin içi. Bir tortu gibi dibe çöküyorlar tortu gibi çöküyorlar, Hacıbaba. Baş aşağı, baş yukarı, uzanıp kısalıyor, bir şeyler aranıyor kolları bacakları. Ve hiçbir yere, hiçbir şeye tutunamadan onlarda iniyorlar dibe doğru. Birden bire bir denizaltı düştü yanıbaşıma. Parçalanmış bir tabut gibi açıldı köprüüstü kaportası ve Münihli Hans Müller dışarı çıkıverdi. 39 ilkbaharında denizaltıcı olmadan önce Münihli Hans Müller Hitler hücum kıtası altıncı tabur birinci bölük dördüncü mangada sağdan üçüncü neferdi. Münihli Hans Müller üç şey severdi: 1-Altın köpüklü arpa suyu 2-Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna. 3-Kırmızı lahana. Münihli Hans Müller için vazife üçtü: 1-Çakan bir şimşek gibi mafevke selam vermek. 2-Yemin etmek tabancanın üzerine. 3-Günde asgari üç çıfıt çevirip sövmek silsilelerine. Münihli Hans Müller'in kafasında, yüreğinde, dilinde üç korku vardı: 1-Der Führer. 2-Der Führer. 3.Der Führer. Münihli Hans Müller sevgisi, vazifesi ve korkusuyla 39 ilkbaharına kadar bahtiyar yaşıyordu. Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli Şarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna'nın tereyağı ve yumurta krizinden şikayet etmesine şaşıyordu. Diyordu ki ona: -Bir düşün Anna, yepyeni bir manevra kayışı takacağım, pırıl pırıl çizmeler giyeceğim ben. Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin, balmumundan çiçekler takacaksın başına. Tepemizde çatılmış kılıçların altından geçeceğiz. Ve mutlak hepsi erkek 12 çocuğumuz olacak. Bir düşün Anna, tereyağı, yumurta yiyeceğiz diye top, tüfek yapmazsak eğer yarın 12 oğlumuz nasıl muharebe eder?
Münihlinin 12 oğlu muharebe edemediler çünkü doğamadılar, çünkü henüz, efendim, Anna'yla zifaf vaki olmadan önce bizzat harbe girdi Hans Müller. Ve şimdi 41 sonbaharı sonlarında dibinde Atlantiğin benim karşımda durmaktadır. Seyrek sarı saçları ıslak, kırmızı sivri burnunda esef, ve ince dudaklarının kıyılarında keder. Yanı başımda durduğu halde yüzüme çok uzaklardan bakıyor, İnsanın yüzüne nasıl bakarsa ölüler. Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna'yı, ve artık bir daha arpa suyu içip yiyemeyecek kırmızı lahanayı. Ben bütün bunları biliyorum, efendim, ama o bütün bunları bilmiyor. Gözü bir parça yaşlı, silmiyor. Cebinde parası var, çoğalıp eksilmiyor. Ve işin tuhafı artık ne kimseyi öldürebilir ne de kendisi ölebilir bir daha. Şimdi şişecek birazdan, yükselecek yukarıya, sular sallayacak onu ve balıklar yiyecek sivri burnunu.
Ben Hans Müller'e bakıp, Hacıbaba, bunları düşünürken yanımızda peyda oluverdi Liverpul Limanından Harri Tomson. Gazgemilerinden birinde serdümendi. Kaşları ve kirpikleri yanmıştı. Gözleri sımsıkı kapalıydı. Şişman ve matruştu. Bir karısı vardı Tomson'un: tavan süpürgesi gibi bir kadın, tavan süpürgesi gibi, efendim, zayıf, uzun, titiz, temiz ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz. Bir oğlu vardı Tomson'un: altı yaşında bir oğlan, Hacıbaba, tombul mu tombul, pembe beyaz, sarı papa mı sarı papa. Tuttum Tomson'un elinden. Açmadı gözlerini. "-Vefat ettiniz" dedim. "-Evet " dedi, "İngiliz imparatorluğu ve hürriyeti için: Canım isterse, harp içinde bile Çörçil'e sövmek hürriyeti ve canım istemese de aç kalmak hürriyeti uğruna. Fakat değişecek hürriyette bu son bahis, harpten sonra artık işsiz ve aç kalacak değiliz. Planı hazırlıyor Lordlarımızdan biri. Adalet: ihtilalsiz. Ben İngiliz İmparatorluğu'nu dağıtmaya gelmedim, dedi Çörçil. Ben de ihtilal çıkarmaya gelmedim: buna Kenterburi başpiskoposu bizim tredünyonun reisi ve karım razı değil. Ay bek yur pardın. İşte bu kadar, nokta, son." Sustu Tomson. Ve ağzını açmadı bir daha. İngilizler fazla konuşmayı sevmezler, hele hümoru seven ölü İngilizler.
Tomson' la Müller'i yanyana yatırdım. Şiştiler yan yana, yan yana yükseldiler yukarı doğru. Balıklar Tomson'u afiyetle yediler, fakat dokunmadılar ötekisine, Hans'ın etiyle zehirlenmekten korktular anlaşılan. Hayvan deyip geçme, Hacıbaba, sen de hayvansın ama akıllı bir hayvan...
Nazım HİKMET (1902 - 1963)
Başkanlık Sırası
1. | Tarık |
2. | Görkem |
3. | Elif |
4. | Sude |
5. | Ceren |
6. | Abdullah |
7. | Zehra |
8. | Efe |
Günlere Göre Eşleştirme Kurası
| Hüdayinabit | | |
Çarşamba | | | |
| Elif | vs | Tarık |
| Ceren | vs | Zehra |
| Görkem | vs | Sude |
| Efe | vs | Abdullah |
Perşembe | | | |
| Tarık | vs | Abdullah |
| Sude | vs | Efe |
| Zehra | vs | Görkem |
| Elif | vs | Ceren |
Cuma | | | |
| Ceren | vs | Tarık |
| Görkem | vs | Elif |
| Efe | vs | Zehra |
| Abdullah | vs | Sude |
Cumartesi | | | |
| Tarık | vs | Sude |
| Zehra | vs | Abdullah |
| Elif | vs | Efe |
| Ceren | vs | Görkem |
Pazar | | | |
| Görkem | vs | Tarık |
| Efe | vs | Ceren |
| Abdullah | vs | Elif |
| Sude | vs | Zehra |
Pazartesi | | | |
| Tarık | vs | Zehra |
| Elif | vs | Sude |
| Ceren | vs | Abdullah |
| Görkem | vs | Efe |
Salı | | | |
| Efe | vs | Tarık |
| Abdullah | vs | Görkem |
| Sude | vs | Ceren |
| Zehra | vs | Elif |
Üyelerin Rapor Cümleleri ve Görevleri
İnternet kapalı konumda bütün görevleri peş peşe Hüdayinabit'e atmak.
Yazma ödevini yaptım ve fotoğrafı gruba attım.
Cümle ve kavramların ses kaydını gruba attım.
Metin ve şiiri okudum.
Arkadaşım .... cümlelerle ilgili kavramları eksik/tam verdi.
Dinleme görevini tamamladım.
Başkanın Görevi ve Rapor Cümleleri
23.59'da bütün grup üyelerinin görevlerini yapıp yapmadığını denetlemek.
Grubu denetledim. Herkes görevini eksiksiz yapmış.
Grubu denetledim. ... adlı üye/üyeler cezaya kaldı ve danışmana ilettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.