Translate

Pazar, Kasım 12, 2023

Türk Edebiyatından İyi ve Güzel Şiirler Seçkisi

 

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı

Şiirin şairi Behçet Necatigil'in dilinden dinlemek için:



SERENAD

Yeşil pencerenden bir gül at bana,

Işıklarla dolsun kalbimin içi.

Geldim işte mevsim gibi kapına

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.


Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak

Ben aşkımla bahar getirdim sana;

Tozlu yollarından geçtiğim uzak

İklimden şarkılar getirdim sana.


Şeffaf damlalarla titreyen, ağır

Koncanın altında bükülmüş her sak.

Seninçin dallardan süzülen ıtır,

Seninçin karanfil, yasemin zambak...


Bir kuş sesi gelir dudaklarından;

Gözlerin, gönlümde açan nergisler.

Düşen öpüşlerdir dudaklarından

Mor akasyalarda ürperen seher.


Pencerenden bir gül attığın zaman

Işıkla dolacak kalbimin içi.

Geçiyorum mevsim gibi kapından

Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Ahmet Muhip DRANAS


Veda

Elimde, sükutun nabzını dinle,

Dinle de gönlümü alıver gitsin!

Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,

Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!


Yürü, gölgen seni uğurlamakta,

Küçülüp küçülüp kaybol ırakta

Yolu tam dönerken arkana bak da,

Köşede bir lahza kalıver gitsin!


Ümidim yılların seline düştü,

Saçının en titrek teline düştü,

Kuru yaprak gibi eline düştü,

İstersen rüzgara salıver gitsin!

   (1923) Necip Fazıl Kısakürek


Memleketimi Seviyorum

Memleketimi seviyorum:

Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.

Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı

memleketimin şarkıları ve tutunu gibi.


Memleketim:

Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,

kursun kubbeler ve fabrika bacaları

benim o kendi kendimden bile gizleyerek

sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.


Memleketim

Memleketim ne kadar geniş:

dolaşmakla bitmez tükenmez gibi geliyor insana.

Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.

Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum

ve güneye

pamuk isleyenlere gitmek için

Toroslardan bir kere olsun geçemedim diye

utanıyorum.


Memleketim:

develer, tiren, Ford arabaları ve hasta eşekler,

kavak , soğut ve kırmızı toprak.


Memleketim.

Cam ormanlarını, en tatlı suları ve

dağ başı gollerini seven alabalık

ve onun yarim kiloluğu

pulsuz gümüş derisinde kızıltılarla

Bolu'nun Abant golünde yüzer.


Memleketim:

Ankara ovasında keçiler:

kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması.

Yağlı, ağır fındığı Giresun'un

Al yanakları mis gibi kokan Amasya Elması,

zeytin, incir, kavun ve renk renk salkım salkım üzümler

ve sonra kara saban

ve sonra kara sığır:

ve sonra: ileri, güzel, iyi

her şeyi

hayran bir çocuk sevinci ile kabule hazır

çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım

yari aç, yari tok

yari esir...


Nazım Hikmet RAN



Barakmuslu Mezarlığı

Kuş uçmaz kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,

gözün gönlün kararmış, sen nasıl gecesin hey gidi,

Buğdaysız, çavdarsız kara ekmeğe benzersin.

Yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?

Kalbin neden durmuş rüzgarı kesilmiş değirmen gibi?

Suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları,

Barakmuslu Mezarlığı kımıldanır için için.

Barakmuslu Mezarlığı'nda seyran seyran ölüler,

kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,

Gözün gönlün kararmış, sen nasıl gecesin hey gidi.


Ben ne inim, ne cinim, ben bir garip ademim.

Barakmuslu Köyü'nden Selâmsız oğlu Bekir,

yıkılası hanede sekiz boğaz avcuma bakar,

ben kendimi toprak bilirim, toprak beni baba bilir,

benim köyümde avrat bile toprak gibi sevilir.

Ben ne inim, ne cinim, ben bir garip ademim.

Nideyim bu mezarda babam yok, yalnız anam var,

dedem yok bu mezarda, fukara ninem yatar.

Söyleyin dağlar-taşlar, ben Selâmsız oğlu Bekir,

iki gözüm iki ateş parçası, iki taş parçası iki elim,

yıkılası hanede sekiz boğaz avcuma bakar.


Gece düşer, Barakmuslu Mezarlığı dirilir,

Barakmuslu Mezarlığı'nda seyran seyran ölüler,

bir giden bir daha dönmez, gitti gider.

Sen harami Yusuf, her yaranda bir çiçek açmış,

sen hasretli Şâkir, mapuslarda ölen Şâkir,

evlâdım Kadir, nasıldı o, seni dağda mı vurdular?

Ya Hüsne gelin, yar yoluna serden geçmiş,

Fâdime'm, sıtmalar girdi kanına, Fâdime'm.

Barakmuslu Mezarlığı cümlenize mekân oldu,

Barakmuslu Mezarlığı'nda koyun koyuna girdiler,

bir giden bir daha dönmez, gitti gider.


Barakmuslu mezarlığı cümlenize mekân oldu,

iki elim kızıl kanda Selâmsız oğlu Bekir'im,

hem babam, hem dedem yâdellerde kurban oldu,

Herkesin kökü toprakta, bir ben köksüz gibiyim.

Şavkın yok, ateşin yok, sen nasıl gecesin hey gidi,

Gözün gönlün kararmış, tadın tuzun kalmamış,

yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?

Ben ne inim, ne cinim, Selâmsız oğlu Bekir'im.

Benim babam, benim dedem yâdellerde öldüler,

bir giden bir daha dönmez, gitti gider..


Neylersin oğlum Bekir, bak işte ben dedenim,

benim mezarım yoktur, Dardanos şehitlerindenim,

Kül oldu yirmi-üç baharım kıvırcık bir mart günü,

başımı ayrı gömdüler, gövdemi ayrı gömdüler.

Ya gâzi ya şehid diye geldik, şehid olduk.

İki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü,

tövbeler olsun, göklerin veremli gibi öksürdüğünü.

Neylersin oğlum Bekir, şehitlik alın yazısı,

benim dedemin de Tarablus'tan geldi künyesi.

Biraderim İsmail vurulmuş, akar kanları,

ah Şipka'nın Balkanları, ah Şipka'nın Balkanları.

Ninen köyde uyudu, biz Gâzâ'da uyuduk,

kırıldı kanadımız, kaldık çöllerde,

ya gâzi ya şehid diye geldik, şehid olduk..


Ben Sakarya'da bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim,

Sakarya ığranıp gider, ben Sakarya'yı beklerim.

Selâmsız Duran çavuş Barakmuslu'dan

ah başıma gelenler, yapraklarım gözlerim.

Ben Sakarya'da bir kavak ağacıyım, yel eser inlerim,

benim mezarım yoktur, ben üçüncü taburdan,

bir kahbenin kurşunu geldi, gelip ciğerimi deldi,

at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır

ben öldüm, Selâmsız çavuştan bir garib kavak kaldı.

Telli kavak, telli kavak, ne uzarsın boyuna,

suya indi çakallar, suya indi söğüt dalları.

Söğüt yaprağı narin, gözlerim yanıyor, gözlerim,

kuş uçmaz, kervan geçmez, karanlık tuttu yolları,

ben ne inim, ne cinim, siz kimsiniz kimsiniz

Derviş gibi nerden gelip böyle nereye gittiniz?

Barakmuslu Mezarlığı kımıldanır için için,

benim dedem, benim babam yâdellerde öldüler,

yüreğimi zehir ettin sen nasıl gecesin hey gidi,

Kapkara, gözü yaşlı mezar taşına benzersin,

yıldızların, hani yıldızların, çiçeklerin nerdeler?


Ben ne inim, ne cinim, Selâmsız oğlu Bekirim,

yâdelde ölmek istemem, dedem gibi, babam gibi,

iki elim kızıl kanda, sekiz boğaz avcuma bakar,

ağlar mı Şipka'nın Balkanları, ben ağlarım,

babam Duran çavuş'tan, kavak ağacından dilerim,

telli kavak, amanın telli kavak derdime bir çâre,

yüreğimde bir yılan çöreklenmiş yatar,

Barakmuslu köyündenim, Selâmsız oğlu Bekir'im

ben bu köyde doğmuşum, bu köyde ölmek isterim...

Attilâ İlhan

1925 - 2005



Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor

–Ziya İlhan Zaimoğlu’na–


Şehitler tepesi boş değil,

Biri var, bekliyor...

Ve bir göğüs nefes almak için

Rüzgâr bekliyor.


Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli.

Kim demiş Meçhul Asker diye?


Destânını yapmış, kasîdeye kanmış...

Bir el ki ahretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer

Öpsün diye fâniler.


Öpelim temizse dudaklarımız...

Fakat basmasın toprağına

Temiz değilse ayaklarımız.


Rüzgârını kesmesin gövdeler...

Sesinden yüksek çıkmasın

Nutuklar, kasîdeler!


Geri gitsin alkışlar, geri...

Geri gitsin ellerin

Yapma çiçekleri!


Ona oğullardan, analardan

Dilekler yeter...

Yazın sarı, kışın beyaz

Çiçekler yeter.


Söyledi söyleyenler demin...

Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar,

Şimdi sen söyle, söz senin!


Şehitler tepesi boş değil,

Toprağını kahramanlar bekliyor...

Ve bir bayrak dalgalanmak için

Rüzgâr bekliyor.


Destânı öksüz, sükûtu derin

Meçhul Askerin...


Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;

Yattığı toprak belli,

Tuttuğu bayrak belli...

Kim demiş Meçhul Asker diye?

Arif Nihat ASYA


Uzun İnce Bir Yoldayım

Uzun ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece

Bilmiyorum ne haldeyim

Gidiyorum gündüz gece


Dünyaya geldiğim anda

Yürüdüm aynı zamanda

İki kapılı bir handa

Gidiyorum gündüz gece


Uykuda dahi yürüyom

Kalmaya sebep arıyom

Gidenleri hep görüyom

Gidiyorum gündüz gece


Kırk dokuz yıl bu yollarda

Ovada dağda çöllerde

Düşmüşem gurbet ellerde

Gidiyorum gündüz gece


Düşünülürse derince

Irak görünür görünce

Yol bir dakka mıkdarınca

Gidiyorum gündüz gece


Şaşar Veysel işbu hale

Gah ağlaya gahi güle

Yetişmek için menzile

Gidiyorum gündüz gece

Aşık Veysel



Gel Dilberim Kan Eyleme

Seni kandan sakınırım

Doğan aydan esen yelden

Seni gülden sakınırım


Tabibim hışm ile bakma

Ben kulun odlara yakma

Yanağına güller takma

Seni gülden sakınırım


Halden bilir haldaşım var

Yola gider yoldaşım var

Üç yaşında kardaşım var

Seni ondan sakınırım


Ömer'im der ben de geldim

Tazelendi eski derdim

Sen bir kuzu ben bir kurdum

Seni benden sakınırım

Aşık Ömer'den Semai Örneği


Mühür gözlüm seni elden

Sakınırım kıskanırım

Uçan kuştan esen yelden

Sakınırım kıskanırım


Kavumundan akrabandan

Kardeşinden öz babandan

Seni doğuran anandan

Sakınırım kıskanırım


Beşikte yatan kuzundan

Hem oğlundan hem kızından

Ben seni senin gözünden

Sakınırım kıskanırım


Havadaki turnalardan

Su içtiğin kurnalardan

Geyindiğin sırmalardan

Sakınırım kıskanırım


Al'İzzeti ancalardan

Elindeki goncalardan

Yerdeki karıncalardan

Sakınırım kıskanırım

Ali İzzet Özkan

Şairin dilinden dinlemek için: