Translate

Cumartesi, Haziran 25, 2022

Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi (AYT-Edebiyat) Sorularında Metinler 6

   2021- ÖSYM Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi 11. soru


Su gelir deste gider

Ayrılır dosta gider

Gurbet yansın, yıkılsın

Sağ gelen hasta gider


Halk Edebiyatı kaynaklarda Aşık Tarzı, Anonim ve Tekke-Tasavvuf Halk Edebiyatı olarak tasnif edilir. Bazı kaynaklar Tekke-Tasavvuf Edebiyatı başlığını, Halk Edebiyatı başlığına dahil etmez. Halk Edebiyatı Aşık Tarzı Nazım Şekilleri arasında Koşma, Semai, Varsağı ve Destan'dır. Halk Edebiyatı Tekke Tasavvuf Edebiyatı Nazım Şekilleri ise İlahi, Nutuk, Devriye, Şathiye'dir. Halk Edebiyatı Anonim Halk Edebiyatı Nazım Şekilleri ise Mani, Türkü'dür. 
Mani; 7'li hece ölçüsü ve aaba kafiye şemasıyla yazılır. Soruda
I. Ayrılır dosta gider
II. Sağ gelen hasta gider
III. Su gelir deste gider
IV.Gurbet yansın yıkılsın
düzeniyle verilen metin aaba kafiyesine göre düzenlendiğinde doğru cevaba ulaşılır. Ayrıca mani nazım şeklinde asıl söylenmek istenen son mısraya saklanır.  Metinde gurbete sağ gelenin hasta gideceği vurgulandığı için doğru cevap sıralaması şu şekilde olmaktadır:

III - I -  IV  -  II

Edip Cansever Şiirlerinden Örnekler

 

Edip Cansever'in şiir kitapları:


  1. İkindi Üstü (1947)
  2. Dirlik Düzenlik (1954) 
  3. Yerçekimli Karanfil (1957)
  4. Umutsuzlar Parkı (1958) 
  5. Petrol (1959) 
  6. Nerde Antigone (1961) 
  7. Tragedyalar (1964)
  8. Çağrılmayan Yakup (1966)
  9. Kirli Ağustos (1970) 
  10. Sonrası Kalır (1974) 
  11. Ben Ruhi Bey Nasılım
  12. Bezik Oynayan Kadınlar...


İkinci Yeni şairlerinden Edip Cansever'in beğenilen şiirlerinden:


Masa da Masaymış Ha

Adam yaşama sevinci içinde 

Masaya anahtarlarını koydu 

Bakır kâseye çiçekleri koydu 

Sütünü yumurtasını koydu 

Pencereden gelen ışığı koydu 

Bisiklet sesini çıkrık sesini 

Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu 

Adam masaya 

Aklında olup bitenleri koydu 

Ne yapmak istiyordu hayatta 

İşte onu koydu 

Kimi seviyordu kimi sevmiyordu 

Adam masaya onları da koydu 

Üç kere üç dokuz ederdi 

Adam koydu masaya dokuzu 

Pencere yanındaydı gökyüzü yanında 

Uzandı masaya sonsuzu koydu 

Bir bira içmek istiyordu kaç gündür 

Masaya biranın dökülüşünü koydu 

Uykusunu koydu uyanıklığını koydu 

Tokluğunu açlığını koydu. 

Masa da masaymış ha 

Bana mısın demedi bu kadar yüke 

Bir iki sallandı durdu 

Adam ha babam koyuyordu. 


Kesin 

Gözlerim bir balığın onu tutma denizlerinde 

Gözlerim bir balığın 

Bir balık ellerimde 

Balıktan bir göz ellerimde 

Kirpiksiz, tuzlu, diri 

Bakışları günlerce.



Aaaa 

Bir Süleyman gördüm hiçbir yanı kımıldamıyor 

Oturmuş bir iskemleye 

Pek de oturmuşluğu yok iskemle ayaksız 

O nasıl şey, bu adam soyut mu ne 

Baksan bir ilgisi var elleriyle 

Uzamış uzamış uzamış doğrusu elleri 

Sevmeye domuzlanıyor gittikçe 

Konuştum konuşmuyor 

Dürttüm dürtülmüyor 

Kızdım, bir bıçak salladım karnına 

Aaaa! 

Yok yahu bana mısın demiyor. 

Şaşırdım, yokladım kendimi iyice 

Bir çağ mı değiştik sabah sabah ne 

Artık ölüm insanlardan olmuyor. 


Güzel Atomların Yaptığı Ayak 

Bir menekşe duyuyorum ellerimsiz 

O kadar güzel ki, Amerika bile güzel 

Sen bile güzelsin bensizce 

Atomlar bile güzel 

Moleküller bile 

Toplanıp ayak oluyorlar bende 

Ağız oluyorlar biraz 

Diş oluyorlar keskince 

İki göz parlakça 

On tırnak sivrice. 

Bir menekşe duyuyorum ellerimle 

Bir molekül duyuyorum 

Bir atom 

Korkunç 

Birleşip ayak olmuyorlar bende 

Ağız, diş, tırnak 

Göz olmuyorlar 

Hep birden, 

Hep birden bir şey oluyoruz işte 

Ağzı, burnu, elleri, kolları 

O korkunç güzelliğe karşı. 



Horozla Merdiven 

Yukarsı yukarda, aşağısı aşağıda biraz 

Horozla merdiven ortada 

Canım horoz! merdivende renkleniyor 

Çocuğu çocukluyor bu düdüğün kırmızısı 

Annemi çağırıyor on kulaçlık bir iplik 

Başımı iğiyorum su kovasına 

Ne kadar balık düşünüyorsam o kadar balık.



Yılkı

Ben burda bir sıkıntıyım, atımdan iniyorum 

Benim atım her zaman 

Kim bilir kime sesleniyorum, sessizlik 

Yosunlar, taşlar, o mezar yazıtlarından 

Yaz gelmiş, zakkumlar açmış, elimi bile sürmedim 

Sürsem bile ne çıkar, ama sürmedim 

Ölü bir şey kalıyor dünyadan, yapraklardan. 

Ben burda bir sıkıntıyım, atımdan iniyorum 

Benim atım her zaman. 





Bahaeddin Özkişi (1928-1975)

 

Bahaeddin Özkişi (1928-1975)


Hayatı

Bahaeddin Özkişi, 19 Haziran 1928’de İstanbul’un Fatih-Karagümrük semtinde dünyaya geldi. Nüfusta adı Mehmet Bahattin Özkişi, doğum yeri Manisa olarak geçmektedir. 

Bahaeddin Özkişi çocukluğunu Fatih-Karagümrük’te geçirmiştir. Küçük Bahaeddin ev ve sokakta birbirini tanıyan insanların içinde yetişmiştir. Bahaeddin Özkişi eğitimine ilk olarak altı yaşında 20. Yıl İlkokulu’nda (Şimdiki Ahmet Rasim İlköğretim Okulu) başlamış ve burayı 1939 yılında bitirmiştir. Aynı yıl Karagümrük Ortaokulu’na kaydolmuş, 1942’de burayı bitirerek Sultanahmet Sanat Enstitüsü’ne başlamıştır. 1946 tarihinde Devlet Deniz Yolları’nda işe başlar. 1948’e kadar burada, denizaltı

gemilerinde ve istim makinelerinde deniz tesviyecisi sıfatı ile usta olarak çalışır. Buradan istifa ederek Evren Çivi fabrikası’nda kalıpçı olarak çalışmaya başlar.

Askerlik görevini Erzurum’da “Doğu Bölgesi Emniyet Başmüfettişliği”nde yaparak 1950’de onbaşı rütbesi ile teskere alır. Askerlikten sonra bir süre işsiz kalan yazarımız ticarete atılır. Yakınlarının desteği ile bir camcı dükkânı açmış fakat daha sonra kapatmak zorunda kalmıştır. 1951’den 1955’e kadar Devlet Hava Yolları’nda oto makinisti olarak çalışan Özkişi, buradan istifa ederek çeşitli alet, erdevat, gazocağı vs. tamirciliğine başlamıştır. Dükkânın istimlâk edilmesi ile 1956’da bu işi de bırakmıştır.

Daha sonra İstanbul teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Malzeme ve İkmal Usulleri Enstitüsü Müdürlüğü’nde kaynakçı ustası olarak işe başlar. Burada “Kaynakçılık ve Kaynak Tekâmül Kursları”nı bitirerek Kaynak Öğretmeni olur. 1960 ile 1962 tarihleri arasında Almanya’da Elektrik Ark Kaynak Okulu’nda eğitim görmüş ve 15 Mart 1962’de bitirmiştir. Yurda dönünce kaynak laboratuar şefliğine tayin edilir. 

1969 yılında Fatma Özden Hanım ile evlenmiştir. O yaşına kadar evliliğe pek sıcak bakmamış, uzun süre mutlu olamamaktan korkmuştur. Bu evlilikten Zeynep adlı bir kızı dünyaya gelir. 

Bahaeddin Özkişi, eşinin de yardımı ve etkisiyle kendisini tamamen yazı hayatına vermek üzere emekliliğe niyetlendiği bir sırada beyin kanaması geçirir. Mehmet Bahaeddin Özkişi 10 Kasım 1975 tarihine Hakk’ın rahmetine kavuşur.

 

Edebî Hayatı ve Sanat Anlayışı

Bahaeddin Özkişi’nin edebiyatla ilgisi sanat Enstitüsü yıllarında başlar. Yazarın yazmaya götüren sebepleri tespit amacıyla içinde yaşadığı ailenin kültür ve sanat atmosferine baktığımızda, onun sanat cevherini harekete geçirecek, besleyip geliştirecek çok elverişli bir ortamın mevcut olduğunu görürüz. Çünkü tasavvufun hâkim olduğu evlerinde zengin bir dini kültür alan, menkıbeler, sohbetler ve ilahiler arasında büyüyen Özkişi, toplumu iyice inceler. Zaten çok meraklı bir yapısı vardır.

Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nde okurken bir patlama neticesi okul atölyesinde ölen ve yaralananlar onu roman denemesine sevk etmiştir.

Haliç Tersanesi’nde çalışırken karşılaştığı değişik tipler ve yaşadığı ilginç olaylar, zehirli ortamlarda ekmek parası kazanan küçük çıraklar, mahallede toplanan semt sakinlerinin yaşayışları ve kişilikleri Özkişi’de derin izler bırakır. İyi bir gözlemci olan sanatkârımız, kayda değer bulduğu her şeyi ve hadiseyi yazmaya başlar. Ortaokul yıllarından itibaren sarıldığı kaleme 1950’lerden sonra asılır.

Yazarın yaşadığı şehrin sanat ve kültür ortamından faydalanmış olduğu kanaatimizi doğrulayan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tavsiyesidir: “Devam et, sen on Sait Faik edersin” diyerek hevesini arttırır.

İki yıl Almanya’da kalarak hem batı dünyasının iç yüzünü yakından öğrenme fırsatı bulmuş hem de fikri anlamda derinleşmiş olarak gelmiştir. Burada kazandıklarını hikâyelerde kullanmıştır.

İlk hikâye kitabı olan Bir Çınar Vardı 1959 yılında basılır. Kitabın ilk hikâyesini 12 Ağustos 1955 yılında yazıldığını hikâyenin altına düşülen tarihten öğreniriz. Bu tarihten 1974 yılındaki romanına kadar yazılarını göremeyiz. Eşi Fatma Özden Hanım, sağlığındayken yazarın en büyük destekçisi olmuş ve kâtipliğini yapmıştır. 1969 yılında evlenmiş ve yazarımıza sanat çalışmalarında büyük katkılar sağlamıştır. Köse Kadı, Uçtaki Adam, Sokakta, Göç Zamanı eserleri 1974–1975 yılları arasında yayımlanır. Eşinin desteğiyle üç roman ve bir hikâye kitabı Ötüken tarafından yayınlanarak okuyucuyla buluşur.

Özkişi’nin sanatkâr şahsiyetinin başka yönleri de vardır. Süheyl Ünver’den tezhip dersleri alıp cam üzerine tezhip çalışması, yağlı boya ile ilgilenip tablo çalışması yapar. Bir yandan da eski İstanbul evlerinin maketlerini üç boyutlu ve cepheli olarak yapmıştır. Aksesuarlarına en ince teferruatına kadar dikkat etmiş ve bu maketlerle yıkılan evlerin ahşap malzemeleri kullanmıştır. Evleri kendi tespit ettiği zamandaki görüntüleri ile yansıtmıştır. Bu yönü edebiyata olan ilgisiyle yaklaşık aynı yıllarda başlamış 1959’dan 1972’ye kadar önemli bir yer etmiştir.

Bahaeddin Özkişi, ecdadına ve onun eserine hayran bir aydındır. Memleketini, şehrini, sokağını, insanları seven ve aşk derecesine bağlı bir insandır. Tarihi dokularıyla örülmüş İstanbul’un beton yığını haline gelmesine üzülmüş, o güzelim ahşap evleri hiç olmazsa maketlerini yaparak yaşatmak istemiştir.

 

Eserleri

Hikâyeleri

1-      Bir Çınar Vardı adlı hikaya kitabında yer alan hikayeler:

Bir Sebilciden, Asıl Sebep, Misafir Geldi, Helallik, Vermekten Ölümsüzlük, Şoför Aziz, Telsiz Memuresi, Erkeklik Özentisi, Yeni Gün, Çatal, Nedamet, Dua, Terhis, Borç, Talebe, Hepimiz Gibi, Olgun Adam, İnsan Hamal, Mektup, Deli İmam, Bilinmeyen Kahramanlar, Küçük  Anneme, Serhoş, Erzurum’da Akşam, İstasyondan, Tereke, Göç, Yeni Gelen, Taşındığım Ev adlı yirmi dokuz kısa öyküden oluşur.  

2-      Göç Zamanı adlı hikaye kitabında yer alan hikayeler:

Doğuş, Kurşun Dünyasından, Göç Zamanı, Hayal Ülkelerinden, Körün Gördükleri, Suç, Kırkıncı Yıl, Soytarı Olmak, Nedenlerim, Elli Liralık Teşhis, Sınır, Koltuk Değnekleri, Rilke’nin Dişiliği Hakkında, İnsanlar ve Saatler, Yeni Okul, Vermek ve Ötesi, Üçü Çeyrek Geçe, Okuyamadığım Mektup, Palto, Kırkıncı Adam, Beşinci Karl Hikâyesi, Cümbüş, Odamdaki Cinayet, Değişme, Bekleyenler, Açmadığım Kapı, Napolyon’un Ümidi, Possionya Buluntuları adlı yirmi sekiz  kısa öykü yer alır. 

 

Romanları  

1-Köse Kadı

2-Uçtaki Adam

3-Sokakta

4-Yarım Kalan Roman

 

Bahaeddin Özkişi Genel Değerlendirme:

Bahaeddin Özkişi romancıdan çok hikâyecidir. Onun romanlarının kuruluşunda, olayların sıralanışında yalın, duru bir anlatının olması onun hikâyeci tarafının güçlü oluşundan ileri gelir. Romanlardaki birçok bölüm kendi başına bir hikâye olabilecek durumdadır. Yazar bunları ustalıkla romanın bütünlüğünü bozmayacak şekilde, sağlam bir yapıyla kurmuştur.

Kahraman yaratma, bireyin bir anını yakalayıp o nokta üzerinde derinleşme, bilinç akımı, mekân-insan, zaman-insan ilişkilerine yaklaşım tarzı ile Çehov hikâyeciliğine yaklaşan Bahaeddin Özkişi, bu tarzı Türk Edebiyatı’nda başarılı bir şekilde kullanan yazarlar arasında yerini alacaktır.

Vaka için büyük maceralar ve çatışmalara ihtiyaç duymaz. Günlük hayat içindeki herhangi bir olay veya durum vaka için yeterlidir. Çoğu zaman belli bir giriş bölümü kullanmadan ve doğrudan doğruya vaka ile başlayan hikâye, belli bir sonuca ulaşmadan da bitiverir. Daha çok kişilerin ruh hallerini sezdirmenin esas olduğu bu hikâyelerde klasik vaka düzenine rastlanmaz. Çünkü başta bilinç akımı, iç monolog, iç diyalog gibi modern anlatım teknikleri önem kazanır. Bunun temel sebebi, olaylardan önce bireyin iç dünyasındaki çelişkileri ve bilincinde geçenleri yansıtmaktır.

Köse Kadı ve Uçtaki Adam hariç birçok hikâyelerinde ve Sokakta romanında zengin bir şahıs kadrosu yoktur. Büyük ölçüde içe dönük, bedbin ve pasif karakterler yer alır. Kahramanların isimlerinin belirsiz ve sayısının az olmasına rağmen verilen mesajlarla birlikte düşünürsek olayın kahramanı milyonlarca insandır.

Eserlerinde umudunu hiç kaybetmeyen, beklemeyi bilen munis şahısların yanısıra tedirgin, zor beğenen şahıslarda görülür. Bu şahısların iç dünyaları çok sade cümlelerle okuyucuya sunulur.

Bahaeddin Özkişi’nin elli sekiz hikâyesi ile üç romanında belli başlı konu etrafında yoğunlaştığını ve eserlerini çatışma zemini üzerine kurduğunu görmekteyiz.

Bahaeddin Özkişi’nin işlediği konular: Ana hatlarıyla eski-yeni boyutundan batılılaşma temasıyla desteklenen Doğu-Batı çatışmasına; değişen değerlere, metafizik anlamda ortaya çıkan insanın varlığını veya yokluğunu madde ve mana anlamında aldığı değer gibi pek çok çatışmayı ve insanın fani, devletin ebed müddet olduğu anlayışı bünyesinde barındırır. Bu itibarla bireyin içinde bulunduğu buhranları ifade eden bir yazardır.

Ele aldığı kahramanların ruhunu ve psikolojisinin çeşitli hallerini, heyecanlarını, bunalımlarını tahlile çalışmakta; metafizik meseleleri izah etme endişesinde ve gayretindedir. Ruh burkuntuları, metafizik endişeler, toplumun içinde bulunduğu hâl onu alakadar eder.

Tanpınar’ın “ne içindeyim ne dışında” mısrasıyla zamanın kazandığı simgesel anlam Özkişi’nin hikâyelerinde de karşımıza çıkar. Hikâyelerinde çağrışımlar, hatırlamalar, zihin devinimleri ile geriye dönüşler yapılır. Geçmiş ile şimdiki zaman iç içe girmiş şekilde verilir. Klasik anlatılarda görülen kronolojik zaman anlayışı yıkılır. Bireyin içinde bulunduğu an önem kazanır.

Romanlarda tarihin belli bir dönemini kurgusal olarak ele alan yazar, bir milletin nasıl var olduğunu ve varlığını nasıl sürdürdüğünü, bundan sonra nasıl sürdürmesi gerektiğini anlatır.

Bahaeddin Özkişi’nin eserlerinde dikkati çeken bir başka unsur da mekândır. Göz önünde olandan çok, gerçeğin insan ruhunda yansımalarını tasvir ettiğinden tecride bağlı mekân önem kazanmaktadır. Bu da mekân-insan ilişkilerinde psikolojik bir boyut kazandırmış ve işlevsel bir özellik almıştır.

Eserlerde dil net ve açıktır. Ancak hikâyelere yüzeysel bakamayız. Yazarın üslûbu ve kurgusu buna izin vermektedir. Yazar hikâyelerine konu olan objeleri itina ile seçmekte ve bu her objeye derin manalar yüklemektedir. Bu derinliği hikâyelerde görülmektedir. Yazarın hikâyelerinde lüzumsuz hiçbir ayrıntıya ve ifadeye rastlanmamakta, kullandığı dilde yer yer konuşma diline yer verse de hiçbir zaman argo kelimelere yer vermemektedir. Böylece yazarın hikâyelerinde şiirsel bir dil meydana gelir.

Roman, özellikle toplumsal ve siyasal kargaşanın arttığı değerlerin, alt üst edildiği dönemlerde sosyal işlevi bakılmadan asli fonksiyonunun önüne geçer ve daha aktif bir rol üstlenir. Bu özellikleri gösteren Sokakta romanı, eser-okur ilişkisi, konu, olay örgüsü ve yapı itibariyle kendinden önceki ve onrakilerle beraber anılacaktır.

Bütün bunlardan sonra Bahaeddin Özkişi hakkında söyleyeceklerimizi şu cümlelerle bitirelim: Hikâyelerde ve romanlarda; felsefi, psikolojik ve dini açıdan yüzeysel değil derinliğine inilmesi, yazarımızın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Son yüz elli yıllık zaman zarfında Türk toplumunda meydana gelen değişmeyi iyi bir tarz ile ortaya koymuştur. Bahaeddin Özkişi’nin derin bir gözlem, okuma, araştırma sonucu oluşan zihni yoğunluğu; kahramanların ruhsal yapılarını edebî eserlere ait çerçeve içinde anlatılmasına zemin hazırlamıştır.

 

Kaynak:

Bahaeddin Özkişi’nin Eserlerinin İncelenmesi-Aydın Adnan Gümüş (Muğla Üniversitesi-Yüksek Lisans Tezi)

Cuma, Haziran 24, 2022

Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi (AYT-Edebiyat) Sorularında Metinler 2

  2021- ÖSYM Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi 8. soru

Şair: Bağdatlı Ruhi [16. yüzyıl]

Nazım Şekli: Terkib-i Bend [Tam Metin] 

Nazım Türü: Hiciv [Sosyal hiciv]

Vezin: Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feîlün [Aruz ölçüsü]

 16. yüzyıl divan şairlerinden olan Ruhi, terkib-i bentleriyle meşhurdur. Terkibibentleri çok defa tanzir edilmiş (nazire yazılmış) ve sevilmiştir. Ruhi'ye nazire yazan şairler: Cevrî (ö. 1654), Arpaeminizâde Mustafa Sâmî (ö. 1734), Levhî (ö.1751), Kabûlî-i Edirnevî (ö. 1829), Leylâ Hanım (ö. 1848), Ziya Paşa (ö. 1880), Naci (ö. 1893), Fehim, Abdî, Kandiyeli Ali Râşid Efendi, Ayetullâh ve Receb Vahyî. 

Meşhur terkibibendinden Ruhi, insanın yapısını, sosyal hayatın insana etkisini, toplumdaki adaletsizlik ve dengesizlikleri, çıkarcı ve omurgasız kişilerin durumlarını yermiştir. Sosyal hicivleriyle meşhur Bağdatlı Ruhi, eleştiri edebiyatının önemli bir ismidir.

 Tanzimat şairi Ziya Paşa'nın yazdığı nazire


Bağdatlı Ruhi’nin şiirlerini topladığı Divan’ı vardır. Divanında yer alan terkib-i bentlerden biri olan aşağıdaki metinde, 17 bent bulunmaktadır. Bent sonlarında bulunan vasıta beyitleri, her bent sonunda farklı şekilde kafiyelenmiştir. Terkib-i bentle terci-i bent nazım şekli bu vasıta beytinden ayırlır. Eğer vasıta beyitleri aynı olsaydı metnin nazım şekli terci-i bent olacaktı. Metinde, ÖSYM'nin soru ve cevaplarının bulunduğu beyitlere kırmızı renkle açıklamalar eklenmiştir. Mavi olarak verilen beyitler metindeki vasıta beyitlerini göstremek içindir.


1. Bend
Sanman bizi kim şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i Elest'üz

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk
Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz

Sadrın gözedüp neyleyelüm bezm-i cihânun
Pây-ı hum-ı meydür yerimüz bâde-perestüz

Mâil değilüz kimsenün âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz

Erbâb-ı garaz bizden ırâg olduğı yeğdür
Düşmez yere zîrâ okumuz sâhib-i şastuz

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz
Â’lâlara â’lâlanuruz pest ile pestüz

Hem-kâse-i erbâb-ı dilüz arbedemiz yok
Meyhânedeyüz gerçi velî aşk ile mestüz

Biz mest-i mey-i meygede-i âlem-i cânuz
Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânuz


2. Bend
Sâkî getür ol bâdeyi kim dâfi-i gamdur
Saykal ur o mir'âta ki pür-jeng ü elemdür

Dil-bestelerüz bizden ırağ eyleme bir dem
Ol bâdeyi kim nûr-ı dil ü dîde-i Cem'dür

Ey h’âce fenâ ehline zinhâr ululanma
Dervîşi bu mülkün şeh-i bâ-hayl ü haşemdür

Hâk ol ki Hudâ mertebeni eyleye âli
Tâc-ı ser-i âlemdür o kim hâk-i kademdür

Gel doğrılalum meygedeye rağmına anın
Kim bâr-ı riyâdan kad-i ber-geştesi hamdur

Mey sun bize sâkî bizüz ol kavm ki dirler
Rindân-ı sabûhî-zede-i bezm-i kıdemdür

Bu nazmı Beyânî’den işit hâle münâsib (Peyâmî olmalı)
Kim zübde-i yârân-ı suhandân-ı Acem'dür

Mâ rind-i sabûhî-zede-i bezm-i Elestîm
Piş ez-heme derdî-keş ü pîş ez-heme mestîm

 

3. Bend
Hoş gûşe-i zevk idi safâ ehline ‘âlem
Bir hâl ile sürseydi eger ‘ömrini âdem

Sıhhat sonı derd olmasa vuslat demi hicrân
Nûş âhiri nîş olmasa sûr âhiri mâtem

Bu ‘âlem-i fânîde safâyı ol ider kim
Yeksân ola yanında eger zevk u eger gam

Dâ’im ola hem-sohbet-i rindân-ı kadeh-nûş
Varın koya meydâna eger bîş ü eger kem

Sûfî ki safâda geçinür Mâlik-i dînâr
Bir dirhemini alsan olur hâtırı derhem

Zâhir bu ki âhır yeri hâk olsa gerekdür
Ger dirheme muhtâc ola ger mâlik-i dirhem

Mey sun bize sâkî içelüm rağmına anun
Kim cehli ile bilmedügi yerden urur dem

Her münkir-i keyfiyyet-i erbâb-ı harâbât
Öz aklı ile Hakk'ı diler bulmağa heyhât


4. Bend
Gör zâhidi kim sâhib-i irşâd olayın der
Dün mektebe vardı bugün üstâd olayın der

[İrşad sahibi olmak isteyen şu zahide bak ki dün okula gitti bugün hoca olmak istiyor.]

Bu şıkta ÖSYM, "haddini bilmeme" ifadesiyle beyti eşleştirmiştir. Dün okula gelen birinin bugün hoca olmak istemesi, hadsizliktir.

Meyhânede ister yıkılup olmaya vîrân
Bîçâre harâbâtta âbâd olayın der

Bir serv-kadün bende-i efgendesi olsun
Âlemde o kim gussadan âzâd olayın der

‘Ömrin geçirüp kûh-ı belâda dil-i şeydâ
Berhem-zen-i hengâme-i Ferhâd olayın der

Vasl istemeyüp hicr ile hoş geçdügi bu kim
Miskîn gam-ı cânâneye mu‘tâd olayın der

Elden komasun gül gibi câm-ı meyi bir dem
Her kim ki bu gamhânede dilşâd olayın der

Gezdi yürüdi bulmadı bir eğlenecek yer
Min-ba‘d yine ‘âzim-i Bağdâd olayın der

Bağdâd sadefdür güher-i dürr-i Necef ’dür
Yanında anun dürr ü güher seng-i hazefdür


5. Bend
Ol gevher-i yektâ ki bulunmaz ana hemtâ
Gelmez sadef-i kevne bir öyle dür-i yektâ

Ol zât-ı şerîfe yaraşır da'vî-i himmet
Kim oldu ne dünyâ ana maksûd ne ukbâ

Kim derk eder anı ki ola zâtına ma'lum
Remz-i kütüb-i medrese-i ilm ile bâlâ

Ol zâhidün ağlar yer ü gök haline yarın
Kim içmeye destinden anın câm-ı musaffa

Bir noktadadur sırrı dedi çâr kitabın
Ol çârdadur sırr-ı kütüphâne-i eşyâ

Ol nokta benim dedi dönüp remzini seyret
Ya'ni ki benim cümle-i esmâ-yı müsemmâ

Çün hisse imiş kıssadan ehl-i dile maksûd
Maksûd nedür anla bil ey ârif-i dânâ

Hep mağlatadur lâklaka-yı zâhir ü bâtın
Bir nokta imiş asl-ı suhan evvel ü âhir


6. Bend
Ey sâhib-i kudret kanı insâf ü mürüvvet
Rindân-ı mey-âşâma niçin olmaya rağbet

Kısmetleri dersen ezelî cevr ü cefâdur
Cevr ola niçin zevk u safâ olmaya kısmet

Dersin ki bugün eylemeyen yarın eder zevk
Çok mu iki gün bendelerin eyleye işret

Hacetlerimüz kâdir iken kılmağa hâsıl
Salmak kereminden bizi ferdâya ne hâcet

Nâçâr çeker halk bu zahmetleri yohsa
Âdem kara dağ olsa getürmez buna tâkat

Hâlün kime açsan sana der hikmeti vardur
Öldürdi bizi âh bilinmez mi bu hikmet

[Kime halini açsan sana hikmeti olduğunu söyler. Ah bu hikmet bilinmez mi, öldürdü bizi.]

ÖSYM, bu beyti "bilgisiyle övünme" ifadesini eşleştirmiştir. Beyitte kişinin hikmeti kimseden öğrenememesi, sorduğu kişilerin ona hep hikmetinin olduğunu söylemesi anlatılmıştır. İnsanlar bilmediklerini, tanımlayıp anlayamadıklarını hikmeti olduğunu söyleyip geçiştirmektedir.

Bîhûde dönüp neyler ola başımuz üzre
Halkun bu felek dedüği dôlâb-ı meşakkat

Bîhûde yeter döndü hemân terkini kılsa
Kim aksine devr eylemeden yeğdi yıkılsa

 

7. Bend
Çarhun ki ne sa’dinde ne nahsinde bekā var
Dehrün ki ne hâsında ne ‘âmında vefâ var

Aldanma anın sa’dine nahsinden alınma
Nahsinde deme mihnet ü sa’dinde safâ var

Meyl etme anın hâsına ‘amından üşenme
‘Amında deme hisset ü hâsında ‘atâ var

Cehd eyle hemân gayr eline bakmayı gör kim
Benden ne sana fâide senden ne bana var

Eğninde görüp gayrilerin atlas ü dîbâ
Gam çekme ki eğnimde benüm köhne abâ var

Geç cümle bu efkârdan ü ârif-i vakt ol
Sergeşte bil anı ki serinde bu hevâ var

Ferdâ elemin çekme mey iç bak ruh-ı hûba
Âşıklara ferdada dahi va’d-i likâ var

El verse safâ fırsatı fevt eyleme bir dem
Düyâ ana değmez ki cefâsın çeke âdem


8. Bend
Giryen kopar ey h’âce meğer kim ciğeründen
Kim çıktı ciğer pâreleri çeşm-i teründen

Bin girye edersin seni âhir ayırurlar
Ferzend ü zen ü tantana-i sîm ü zeründen

Bu mülk-i fenâya ki ademden güzer ettin
Sûdun nedür ancak anı bil sen seferinden

Yok çıkmağa gönlün der-i dünyâ-yı denîden
Billâh dahı hoşnud mısun yoksa yeründen

Bu mezbeleden böyle güzâr eyleyi gör kim
Bir zerre gubâr irmeye tâ rehgüzeründen

Sîm ile zeri kendüne kat kat siper ettin
Merg okını geçmez mi sanursun siperünden

Akl adın anup kendüni teşvîşe düşürme
Divâne olup ref’-i kalem kıl üzerinden

Ey h’âce eğer kim sen isen âkil ü dânâ
Şeydâluğı bin akla değişmez dil-i şeyda

 

9. Bend
Vardum seherî tâ'at içün mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh

Girmiş kemer-i vahdete almış ele tesbîh
Her birisinün vird-i zebânı çil ü pencâh

Didüm ne satarsuz ne alursuz ne virirsüz
K'aslâ dilinüzde ne nebî var ne hôd Allah

Didi biri kim şehrimüzün hâkim-i vakti
Hayr itmek içün halka gelür mescide her gâh

İhsânı ya pencâh ya çildür fukaraya
Sabr eyle ki demdür gele ol mîr-i felek-câh

Geldüklerini mescide bildüm ne içündür
Yüz döndirüp andan didüm ey kavm olun âgâh

Sizden kim ırağ oldı ise Hakk'a yakındur
Zirâ ki dalâlet yolıdur gitdüğünüz râh

Tahkîk bu kim hep işinüz zerk ü riyâdur
Taklîddesüz tâ'atünüz cümle hebâdur

 

10. Bend
Dünyâda denîlerden idersin tama’-i hâm
Ey ham-ı tama’ niceye dek bu tama'-ı hâm

Bir âdemi ger cübbe vü destâr ile görsen
Eylersün anun cübbe vü destârına ikrâm

[Bir adamı eğer cübbe ve sarık ile görürsen onun cübbe ve sarığına saygı gösterirsin.]

ÖSYM, 2. şıkta bu beyte yer vermiştir. Doğru cevaplar arasında yer alan beyit "dış görünüşe önem verme" cevabıyla eşleştirilmiştir.


Nakşın çıkarup eylemedin zâtını ma'lûm

Başlarsın ana eylemeğe fakrunı i'lâm

Cerrar diyü virmez olur Tanrı selâmın
Şermende ider itse sana habbece in'âm

Sen er olasın hırkada nâmun ola derviş
Mülhid diyü yandurmağa eyler seni ikdam

Yazuk sana kim eyleyesin hırs u tama'dan
Bir habbe içün kendüni 'âlemlere bed-nâm


[Küçük şeylere hırs ve tamahından adını kötüye çıkarıyorsun, yazık sana!]

ÖSYM, bu beyti "kendini küçük düşürme" ifadesiyle eşleştirmiştir.


Yok sende kanâ'at gözün aç olduğı oldur

Rızkun irişür sana eğer subh u eğer şâm

[Anlamı: Sabah-akşam rızkın sana erişmektedir. Gözünün aç olması, sende kaanatin olmamasıdır.]

ÖSYM metnin bu beytini sormuştur. ÖSYM, AYT sorusunda bu beyitte “var olanla yetinmeme” anlamı olduğunu söyleyerek doğru cevaplar arasına koymuştur.

 

11. Bend
Ebnâ-yı zamânun talebi nâm u nişândur
Her biri tasavvurda filan ibn-i fülândur

Güftâra gelüp söyleseler cehl-i mürekkeb
Zu’munca velî her biri bir kutb-ı zamândur

Erbâb-ı hıred zerre kadar mu'tekid olmaz
Ol mürşide kim mu'tekîd-i bî-hıredândur

Taklîd ile seccâde-nişîn olmuş oturmuş
Tahkîkte ammâ har-ı be-güsiste-inândur

Dermiş bana keşf oldu hep esrâr-ı hakîkat
Vallâhi yalandır sözi billâhi yalandur

Kendünden ırağa düşüp ardınca yorulma
Ol bî-haberün gitdüği yol zann u gümândur

Ey tâlib-i tahkîk eğer var ise aklun
Gûş it bu sözi kim haber-i bâ-haberândur

Zinhâr unutup bildiğüni düşme inâda
Bir pîre yapış kim eresin sırr-ı ma’âda

 

12. Bend
Sûrette nola zerre isek ma’nide yohuz
Ruh-ül kudüs’ün Meryem’e nefh ittüği ruhuz

Peymâne-i hûrşîd ile her dem iderüz ayş
İsâ ile peymâne-keş-i câm-ı sabûhuz

Ettükse şarab içmemeğe tövbe güzelsiz
Sabit-kademüz tövbemüz üstinde nasûhuz

Mâr ise ‘adû biz yed-i beyzâ-yı kelîmüz
Tufân ise dünyâ gamı biz keştî-i Nuh’uz

Molla okusun medresede şerh-i me’ânî
Metn-i kadehi sor bize biz ehl-i şürûhuz

Sûfi bizi sen cism göziyle göremezsin
Aç cân gözini eyle nazar gör ki ne rûhuz

Pürgûlara leb-beste görünmekteyüz amma
Rindân-ı Mesîhâ-deme miftâh-ı fütûhuz

İsî-dem ü Rûhî-lakab ü Hızr-hayâtuz
Deryâ-yı sıfat içre nihân gör ki ne zâtuz

 

13. Bend
Aya nice bir devrede bu çâr-anâsır
Kim ana ne evvel ola ma’lûm ne âhir

Gâh eyleyeler âlem-i tefrîdde seyrân
Gâhî olalar âlem-i terkîbte sâyir

Tefrîdde çâr ola vü nâçâr ola devri
Terkîbe gelince se-mevâlîd ola zâhir

Bu cümle mezâhirden ola mu’teber insan
Insanın ola cumle tufeyli bu mezâhir

Nefsini bilenler getüre Hâlik’a îmân
Bilmezlere îmân getürenler diye kâfir

Kâfir ki yerin dûzeh eder cehlden eyler
Çün cehl hakîkatte ola küfr acep sır

Dünyâ vere câhillere el kâmil olanlar
Ayakta kala olmayalar habbeye kâdir

Çün cehldedür zevk kemâli nidelim biz
Kāl ehli safâ eyleye hâli nidelüm biz

 

14. Bend
Sûfî ki riyâ ile ider kendüyi mevsûf
Evkât-i şerîfi ola taklîd ile masrûf

Minberde hatîb ola vü mahfilde muarrif
Âr eylemeye olduğuna cehl ile ma’ruf

Âyîne-i kalbini kudûret ede tîre
Ruşenleri feyz-i Hak ile olmaya mekşuf

Cem’-i kütüb etmekle ne mümkin ola vâkıf
Esrâr-i Hüdâ’ ya ki ola ol mürşide mevkûf

Cân ü dilinin revzenesi olmaya pür-nûr
Daim biri mahsûf ola anın biri meksûf

Zâtındaki âsâr-ı kemâl olmaya hardur
Ya şâl-ı siyeh eğnine giymiş ya yeşil sûf

Âlemde ki kâmil çeke gam zevk ede câhil
Yerden göğe dek yûf bana ger demeyim yûf

Çün Hak diyeni eylediler zulm ile berdâr
Bâtıl söze agaz edelim biz dahi nâçâr

 


15. Bend
Yuf hârına dehrün gül ü gülzârına hem yuf
Ağyârına yuf yâr-i cefâkârına hem yuf

Bir ıyş ki mevkûf ola keyfiyyet-i hamre
Ayyâşına yuf hamrine hammârına hem yuf

Zî-kıymet olunca nidelim câh ü celâli
Yuf anı satan dûna hirîdârına hem yuf

Çün ehl-i vücûdun yeri sahrâ-yı ademdir
Yuf kâfile vü kâfile-sâlârına hem yuf

Âlemde ki bengîler ola vâkıf-i esrâr
Hayrânına yuf anların esrârına hem yuf

Ârif ki ola müdbir ü nâdân ola mukbil
İkbâline yuf âlemin idbârına hem yuf

Çarh-i feleğin sa'dine vü nahsine lâ'net
Kevkeblerinün sâbit ü seyyârına hem yuf

Çün ola harâm ehl-i haka dünya vü ukbâ
Cehdeyle ne dünyâ ola hâtırda ne ukbâ

 

16. Bend
Dünyâ talebiyle kimisi halkın emekte
Kimi oturup zevk ile dünyâyı yemekte

Yok derdüne bir çâre ide mîr ü gedâda
Sen çektiğin âlâmı eğer sakla eğer de

A’yân-ı cihândan kerem umma anı sanma
Asâr-ı ‘atâ ola ne paşada ya begde

Matbahlarına aç varan âdem değenek yer
Derbânları var göz kapuda el değenekte

Bir devrde geldük bu fenâ âleme biz kim
Âsâr-ı kerem yok ne beşerde ne melekte

Ağyâr vefâdan dem urur yâr cefâdan
Âdemde vefâ olmaya vü ola köpekte

Evc-i feleğe bastı kadem câh ile câhil
Erbâb-ı kemâlin yeri yok zîr-i felekte

Yâ Rab bize bir er bulunup himmet eder mi
Yoksa günümüz böyle felâketle geçer mi

 

17. Bend
Verdük dil ü cân ile rızâ hükm-i kazâya
Gam çekmezüz uğrarsak eğer derd ü belâya

Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıkduk
Kim renc-i sefer bâis ola izz ü ‘alâya

Devr eylemedük yer komaduk bir nice yıldur
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydı hevâya

Olduk ne yere varduk ise aşka giriftâr
Alındı gönül bir sanem-i mâh-likâya

Bağdâd’a yolun düşse ger ey bâd-ı seher-hîz
Âdâb ile var hizmet-i yârân-ı safâya

Rûhî’yi eğer bir sorar ister bulunursa
Derlerse buluştun mu o bî-berg ü nevâya

Bu makta-i garrâyı okı ebsem ol andan
Malûm olur ahvâlimüz erbâb-ı vefâya

Hâlâ ki biz üftâde-i hûbân-ı Dımışk’uz
Ser-halka-i rindân-ı melâmet-keş-i ışkuz

 

 

 

 

 

 

 

9. Bend

Bendin son beyti:

Sizden kim ırag olsı ise Hakka yakındur

Zira ki dalalet yolıdur gittügünüz rah

 

9. bendin vasıta beyti beyti:

Tahkik bu kim hep işinüz zerk ü riyadur

Takliddesüz taatinüz cümle hebadur

10. bendin vasıta beyti:

Et lokması lâzım mı toyurmaz mı seni nân
Zehr olsun o lokma k'ola pes-mânde-i dûnân

 

Ziya Paşa'nın Bağdatlı Ruhi'ye Naziresi Terkib-i Bendi


 1870 yılında Ziya Paşa'nın Terkib-i Bent Nazım Şekliyle Yazdığı Hiciv Nazım Türündeki Eseri

Şair: Ziya Paşa [19. yüzyıl]

Nazım Şekli: Terkib-i Bend [Tam Metin] 

Nazım Türü: Hiciv [Sosyal hiciv]

Vezin: Mef’ûlü Mefâîlü Mefâîlü Feîlün [Aruz ölçüsü]

1. Bent

Saki getir ol badeyi kim mâye-i candır
Arâm-dih-i akl-ı melâmet-zedegândır
Ol mey ki olur saykal-ı dil ehl-i kemâle
Nâ-puhtelerin aklına bâdî-i ziyandır
Bir câm ile yap hatırı zîrâ dil-i vîrân
Mehcûr-ı hârâbat olalı hayli zamandır
Sâkî içelim aşkına rindân-ı huda'nın
Rindân-ı huda vâkıf-ı esrâr-ı nihândır
Sâkî içelim rağmına süfi-ı harisin
Kim maksadı kevser emeli hıır-i cinândır
Aşk olsun o pîr-ı mey-perverde-i aşka
Kim badesi sad-sâle vü sâkîsi civandır
Pîr-i meye sor mes'elede var ise şüphen
Vaizlerin efsaneleri hep hezeyandır
Ben anladığım çarh ise bu çarh-ı çep-endâz
Yahşi görünür sureti amma ki yamandır
Benzer felek ol çenber-i fânûs-ı hayâle
Kim nakş-ı temâsîli serîü'l-cereyândır
Sâkî bize mey sun ki dil-i tecribet-âmûz
Endişe-i encam ile vakf-ı halecândır
İç bade güzel sev var ise akl u şuurun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umurun

2. Bent

Yetmez mi bu kasrîreviş-iağreb-i âlem
Bir menzile ermez mi aceb kevkeb-i âlem
Şimdi uyuyanlar ö zamanda uyanırlar
Bir subha resîde olur âhır şeb-i âlem
Pâmâl eder encam kimin üstüne dönse
Agâz edeli devre budur meşreb-i âlem
Bin böyle cihan zer ü sîm olsa yetişmez
Mümkün mü ki is'af oluna matlab-ı âlem
Hâriçten eğer olsa temaşasına imkân
Müdhiş görünür heykel-i müsta'ceb-i âlem
Almış yükünü şöyle ki seyrinde halelsiz
Bir zerre dahi kaldıramaz merkeb-i âlem
Ebnâ-yı beşerde kalacak mı bu muâdât
Bilmem ne zaman doğrulacak mezheb-i âlem
Her safhada bir şekl-i hakikat eder ibraz
Her gün çevirir bir varaka makleb-i âlem
Bin ders-i maârif okunur her varakında
Yârab ne güzel mekteb olur mekteb-i âlem
Bu cism-i kesifin neresi merkez-i kuvvet
Yârab ne matıyyeyle gezer kâlib-i âlem
Subhâneke yâ men ḫalaka'l-ḫalka ve sevvâ
Subhâneke subhâneke subhâneke elfâ

3. Bent

Ey kudretine olmayan âğâz u tenâhî
Mümkün değil evsâfını idrâk kemâhî
Her nesne kılar varlığına hüsn-i şehâdet
Her zerre eder vahdetine arz-ı güvâhî
Hükmün kılar izhâr bu âsâr ile mihri
Emrin eder ibraz bu envâr ile mâhı
Dil-sîr-i bisât-ı niamın mürg-i hevâyî
Sîrâb-ı zülâl-i keremindir suda mâhî
Eyler keremin âteşi gülzâr halil'e
Mağlûb olur peşşeye nemrud-ı mübâhi
Zâlimleri adlin ne zaman hâk edecektir
Mazlumların çıkmadadır göklere âhı
Bigânelere münhasır enva'-ı huzûzât
Mihnet-zede-i aşkına mahsûs devâhî
Sensin eden idlâl nice ehl-i tarîki
Sensin eden ihdâ nice gümgeşte-i râhı
Hükmün ki ola mûcib-i hayr u şer-i ef âl
Yarab ne içindir bu evâmir bu nevâhî
Sendendir ilâhi yine bu mekr ü bu fitne
Bu mekr ü bu fitne yine sendendir ilâhi
Güftî bikün ü bâz zenî seng-i melâlet
Dest-i men ü dâd-ı tu der rûz-ı kıyamet

4. Bent

Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenadan
Başın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
Asude olam dersen eğer gelme cihâna
Meydâna düşen kurtulamaz seng-i kazadan
Sâbit-kadem ol merkez-i me'mûn-ı rızâda
Vareste olup dâire-i havf u recâdan
Dursun kef-i hükmünde terâzû-yı adalet
Havfın var ise mahkeme-i rûz-ı cezadan
Her kim ki arar bûy-ı vefa tab'-ı beşerde
Benzer ana kim devlet umar zıll-ı hümâdan
Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bârân yerine dür ü güher yağsa semâdan
Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer
Rahat yaşamış var mı gürûh-ı ukalâdan
Halletmediler bu lügazın sırrını kimse
Bin kafile geçti hükemâdan fuzelâdan
Kıl san'at-ı üstadı tahayürle temaşa
Dem vurma ger arif isen çün ü çiradan
İdrâk-i meali bu küçük akla gerekmez
Zîrâ bu terâzû o kadar sıkleti çekmez

5. Bent

Dehrin ne safa var acaba sîm ü zerinde
İnsan bırağur hepsini hîn-i seferinde
Bir reng-i vefa var mı nazar kıl şu sipihrin
Ne leyl ü nehârında ne şems ü kamerinde
Seyretti hava üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Hür olmak eğer ister isen olma cihanın
Zevkinde safasında gamında kederinde
Cânân gide rindân dağıla mey ola rizân
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
Hayr umma eğer sadr-ı cihan olsa da bilfarz
Her kim ki hasâset ola ırk u güherinde
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde
Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât
Bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde
Ayînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde
Ben her re kadar gördüm ise bazı mazarrat
Sâbit-kademim yine bu re'yin üzerinde
İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah

6. Bent

Gadr ede reayasına vâli-i eyâlet
Dünyâda vü ukbâda ne zillet ne rezalet
Lâyık mıdır insân olana vakt-i kazada
Hak zahir iken bâtıl için hükmü imâlet
Kadı ola davacı vü muhzır dahi şahit
Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet
Ey mürtekib-i har bu ne zillet ki çekersin
Bir kaç kuruşa müddet-i ümrünce hacâlet
Lâ'net ola ol mâle ki tahsîline ânın
Yâ din ola yâ ırz veya namus ola âlet
Âdem olanın hayr olur âdemlere kasdı
İnsanlığa insanda budur işte delâlet
İnsan ona derler ki ede kalb-i rakîki
Alâm-ı ben-i nev'i ile kesb-i melâlet
Âdem ona derler ki garazdan ola sâlim
Nefsinde dahi eyleye icrâ-yı adalet
Sâdık görünür kisvede erbâb-ı hiyânet
Mürşid sanılır vehlede ashâb-ı dalâlet
Ekser kişinin suretine sîreti uymaz
Yârâb bu ne hikmettir ilâhi bu'ne halet
Ümmîd-i vefa eyleme her şahs-ı degalde
Çok hacıların çıktı haçı zir-i begalde

7. Bent

Bir abd-i habeş dehre olur baht ile sultan
Dahhâk'in eder mülkünü bir gâve perişan
İkbâline idbârınadil bağlama dehrin
Bir dâirede devr edemez çenber-i devrân
Zâlim yine bir zulme giriftar olur âhır
Elbette olur ev yıkanın hanesi viran
Ekser görülür çünkü ceza cins-i amelden
Encamda âhenden ölür rahne-i sühan
Tezkîr olunur la'n ile haccâc ile cengiz
Tebcîl edilir nûşirevan ile süleyman
Kabil midir elfaz ile tagyir-i hakikat
Mümkün mü ki tefrik oluna küfr ile îmân
Birhâkden inşâ olunur deyr ile mescid
Birdir nazar-ı hak'da mecûs ile müselman
Her derdin olur çaresi her inleyen ölmez
Her mihnete bir âhir olur hem gama pâyan
Geh çâk olunur damen-i pâkize-i ismet
Geh iffet eder âdemi ârâyiş-i zindan
Sabr et siteme ister isen hüsn-i mükâfat
Fikreyle ne zulm eylediler yusuf a ihvan
Zâlimlere bir gün dedirir kudret-i mevlâ
Tallahi lekad âserakellâhu aleynâ

8. Bent

Her şahsı harîm-i hakk'a mahrem mi sanırsın
Her tâc giyen çulsuzu edhem mi sanırsın
Dehri araşan binde bir âdem bulamazsın
Adem görünen harlan âdem mi sanırsın
Çok mukbili gördüm ki güler içi kan ağlar
Handan görünen herkesi hurrem mi sanırsın
Bil illeti kıl sonra müdâvâta tasaddî
Her merhemi her yareye merhem mi sanırsın
Kibre ne sebeb yoksa vezirim deyu gerçek
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünya
Dünya sana mahsûs u müsellem mi sanırsın
Hâlî ne zaman kaldı cihan ehl-i tama'dan
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın
Bir gün gelecek sen de perîşan olacaksın
Ey gonca bu cem'iyyeti her-dem mi sanırsın
Nâmerd olayım çarha eğer minnet edersem
Çevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın
Allah'a tevekkül edenin yaveri hak'tır
Nâşâd gönül bir gün olur şâd olacaktır

9. Bent

Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zîrâ feleğin meşreb-i nâsâzı dönektir
Yâ bister-i kemhada ya vîrânede can ver
Çün bây ü gedâ hâke beraber girecektir
Allah'a sığın sahs-ı halimin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şirin dahi kasd etmesi cana gülerektir
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-i âdemi temyize mihekktir
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir
Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib
Kânûn-ı ceza âcize mi has demektir
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efrâz
Bir kaç kuruşu mürtekibin câyı kürektir
İman ile din akçadır erbâb-ı gınada
Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarada

10. Bent

İkbâl için ahbabı siâyet yeni çıktı
Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı
Sirkat çoğalıp lafz-ı sadâkat modalandı
Nâmûs tamam oldu hamiyyet yeni çıktı
Düşmanlara ahbabını zemm oldu zerafet
Dildârdan agyâra şikâyet yeni çıktı
Sâdıkları tahkîr ile red kaide oldu
Hırsızlara ikram u inayet yeni çıktı
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı
Aciz olanın ketm olunur hakk-ı sarîhi
Mahmîleri her yerde himâyet yeni çıktı
İsnâd-ı ta'assub olunur merd-i gayura
Dinsizlere tevcih-i reviyyet yeni çıktı
İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı
Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı frenge tebaiyyet yeni çıktı
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîrâ ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

11. Bent

Zahirde görüp bizleri sanma ukalâyız
Biz bir sürü âkil sıfatında budalayız
Akil denilir mi bize kim hâli bilirken
Dildâde-i âlâyiş-i nîreng-i hevâyız
Yârân-ı vatandan bizi özler bulunursa
Düştük sefer-i gurbete muhtâc-ı duayız
Terkîb-i acîbiz iki hâsiyyetimiz var
Ahbabımızın devletiyiz hasına belâyız
Küncîde durur hırkamız altında künûzât
Dervişleriz gerçi nazarda fukarayız
Ukbâya yarar bir işimiz yok ise bârî
Azâde-dil-i şâibe-i zerk ü riyayız
Devletlülere bizleri tahkir düşer mi
Biz âciz isek de yine mahlûk-ı hüdâyız
Bir âfet-i hunhara esîr oldu gönül kim
Her nâzına her lâhzada bin kerre fedayız
Hatırda durur sohbetinin lezzeti hâlâ
Gerçi o şereften nice yıldır ki cüdayız
Her çevrine razılarız ey şâh-ı melâhat
Bizler ki kuluz mu'tasım-ı bâb-ı rızâyız
İster bize lutf eyle diler bizden ırağol
Dünyada heman sen şeref ü şân ile sağ ol

12. Bent

Her millet için bir düzüye adlini âm et
Fikr-i gazab-ı hazret-i mabûd-ı enam et
Bevvâl-i çeh-i zemzemi la'netle anar halk
Sen kabe gibi kendini hürmetle benâm et
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et
Bir yerde ki yok nağmeni takdir edecek gûş
Tazyi'-i nefes eyleme tebdîl-i makam et
Avret gibi mağlûb-ı hevâ olma er ol er
Nefsin seni râm etmeye sen nefsini râm et
Mânend-işecernâbit olur sabit olanlar
Her kangı işin ehli isen anda devam et
Noksanını bil bir işe ya başlama evvel
Yâ başladığın kâr-ı pezîrâ-yı hitâm et
Uğrarsa saba râhın eğer semt-i irak'a
Bağdad iline doğru dahi azm ü hıram et
Merdân-ı suhendânı ziyaret edip andan
Adâb ile git ravza-i rûhî'ye selâm et
Tahsinini arz eyleyip evvelce ziyâ'nın
Bu beyti huzurunda oku hatm-i kelâm et
Meydân-ı suhende yoğ iken sen gibi bir er
Bir şâir-i rûm oldu sana şimdi beraber

Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi (AYT-Edebiyat) Sorularında Metinler 1

 2021- ÖSYM Türk Dili ve Edebiyatı Alan Yeterlilik Testi 7. soru


Necati Bey'in Gazeli

Gazel

Çıkalı göklere âhum şereri döne döne

Yandı kandîl-i sipihrün cigeri döne döne

 

Ayagı yir mi basar zülfüne ber-dâr olanun

Zevk u şevk ile virür cân u seri döne döne

 

Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldı diyü

Sana iletdi kebûter haberi döne döne

 

Sen durup raks idesen karşuna ben boynum egem

İne zülfün kuca sen sîm-beri döne döne

 

Ka’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr

Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne

 

Sen olasan diyü yir yir asılub âyîneler

Gelene gidene eyler nazarı döne döne

 

Ey Necâtî yaraşur mutribi şeh meclisinün

Raks urup okuya bu şi’r-i teri döne döne

(Tarlan, Ali Nihad (hzl.) (1963). Necatî Beg Divanı. İstanbul: MEB Yay. 433-34.)


Bu beyitte ÖSYM beytin başında yer alan "Sen" zamiriyle kimin kast edildiğini, aynaların sevgiliye aşık kişiler olarak düşünülüp hüsnütalil sanatı yapılmasını ve yer yer / döne döne kelimelerinin ahengi sağlayan tekrir sanatı olmasını doğru cevabın parçası olarak vermiştir. Metinde geçmeyen aşığın ızdırabının aynalara yansımasını yanlış cevap olarak şıklara koymuştur.