Translate

Cumartesi, Mart 13, 2021

Recez Bahrinde Tam, Meczu, Meştur ve Menhuk Nedir Örnek Tefile

Aruz Bahirleri ve Müctelibe

Bahir kelimesi deniz anlamındadır. Irmakların denizde buluşması gibi, aruz vezinleri de aruz bahirlerinde birleşir. Aruz Bahirlerinden (buhur) Daire-i Mectelibe/Müctelibe Dairesi içinde yer alan üç bahir vardır:

   1.    Hezec

    2.    Recez

    3.    Remel

Arapça r-c-z kök harflerinden oluşan recez aslında bir deve hastalığı olarak bilinir. Develerin sağrılarında oluşan ve develerin oturup kalkışlarında ayaklarının titremesi hastalığının adı olan recez, müctelibe dairesinin ikinci bahrine ad olmuştur. Bunun sebebi, aruzun bu bahrinde tıpkı devedeki hastalıklar gibi illet ve zihafa maruz kalan vezinlerin bu bahir içinde yer almasıdır.


Bu bahirde tam, meczu', meştur ve menhuk olmak üzere dört durum oluşur. Sırasıyla bu bahirlerde oluşan durumlar aşağıda gösterilmiştir:


A) Tam beyit (her iki mısrada üçer cüz mevcut),

a) I. aruz (sahih) ve 1. darb (sahih) ile:

– – . – / – – . – / – – . – // – – . – / – – . – / – – . – (müstef‘ilün).

müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün// müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün

 

b) I. aruz (sahih) ve 2. darb (maktû‘ = son mecmû‘ vetidin sâkin harfi atılıp bir önceki harfi sükûnlanmış şekli) ile:

 – – . – / – – . – / – – . – // – – . – / – – . – / – – – (mef‘ûlün).

müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün // müstef‘ilün müstef‘ilün mef‘ûlün

 

B) Meczû‘ beyit (her iki şatırdan birer cüz eksilmiş), II. aruz (sahih) ve 3. darb (sahih) şekli ile:

– – . – / – – . – // – – . – / – – . –

müstef‘ilün müstef‘ilün // müstef‘ilün müstef‘ilün

 

C) Meştûr beyit (bir şatr/mısra eksilmiş), III. aruz (sahih) ve 4. darb (sahih) cüzlerinin çakışmış (birleşmiş) şekli ile: – – . – / – – . – / – – . –

 

D) Menhûk beyit (2/3 nisbetinde eksilmiş), IV. aruz (sahih) ve 5. darb (sahih) cüzlerinin çakışmış (birleşmiş) şekli ile: – – . – / – – . –


Recez bahri, Türk ve İran şiirinde daha çok şu vezinlerle kullanılmıştır:

– – . – / – – . – / – – . –

müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün

– – . – / – – . – / – – –

müstef‘ilün müstef‘ilün mef‘ûlün

– – . – / – – . – / – – . – / – – . –

müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün müstef‘ilün

– .. – / – .. – / – .. – / – .. –

Müfteilün müfteilün müfteilün müfteilün

. – . – / . – . – / . – . – /. – . –

Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün

 

Sebk-i Hindî'nin önemli şairi ve Asıl adı Ömer olan Erzurum/Pasinler şairi Nef'i (1572-26 Ocak 1635), Sultan 4. Murad (27 Temmuz 1612-8 Şubat 1640) için yazdığı kasidesinde recez bahrinin bir kalıbı olan Müstef'ilün x 4 (--.-x4) kalıbını kullanımştır:


DER MEDH-İ SULTÂN MURÂD HÂN ALEYHİRRAHMETÜ VELGUFRÂN

 

Müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün

 

Esdi nesîm-i nev-bahâr açıldı güller subh-u dem

Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

Erdi yine ürd-i behişt oldu hevâ anber-sirişt

Âlem behişt-ender-behişt her kûşe bir bâğ-ı İrem

Gül devri ayş eyyâmıdır zevk u safâ hengâmıdır

Âşıkların bayramıdır bu mevsim-i ferhunde-dem

Dönsün yine peymâneler olsun tehî hum-hâneler

Raks eylesin mestâneler mutrıblar etdikçe nagam

Bu demde kim şâm u seher meyhâne bÂğa reşk eder

Mest olsa dilber sevse ger ma’zûrdur şeyhu’l-Harem

Yâ neylesin bî-çâreler âlüfteler âvâreler

Sâgar sunar meh-pâreler nûş etmemek olur sitem

Yâr ola câm-ı Cem ola böyledem-i hurrem ola

Ârif odur bu dem ola ayş u tarabla mugtenem

Zevkı o rind eyler tamâm kim tuta mest ü şâd-kâm

Bir elde câm-ı lâle-fâm bir elde zülf-i ham-be-ham

Lutf eyle sâkî nâzı ko mey sun ki kalmaz böyle bu

Dolsun sürâhî vü sebû boş durmasın peymâne hem

Her nev-resîde şâh-ı gül aldı eline câm-ı mül

Lutf et açıl sen dahi gül ey serv-i kadd-i gonca-fem

Bu dürd ü bu sâfî demedönsün piyâle gam yeme

Kânûn-ı devr-i dâ’ime uy sen de mey sun dem-be-dem

Meydir mihekk-i âşıkân âşûb-ı dil-ârâm-ı cân

Sermâye-i pîr-i mugân pîrâye-i bezm-i sanem

Mey âkili irşâd eder âşıkları dil-şâd eder

Seyle verir berbâd eder dillerdekoymaz gerd-i gem

Mey âteş-i seyyâledir mînâ kadehle lâledir

Yâ gonca-i pür-jâledir açmış nesîm-i subh-ı dem

Sâkî meded mey sun bize câm-ı Cem ü key sun bize

Rıtl-ı pey-â-pey sun bize gitsin gönüllerden elem

Biz âşık-ı âzâdeyiz ammâ esîr-i bâdeyiz

Âlüfteyiz dil-dâdeyiz bizden dirîg etme kerem

Bir câm sun Allah içün bir kâse de ol mâh içün

Tâ medh-i şâhenşâh içün alam ele levh u kalem

Ol âfitâb-ı saltanat ol şehsüvâr-ı memleket

Cem-bezm ü Hâtem-mekremet  memdûh-ı esnâf-ı ümen

Ablak-süvâr-ı rûzgâr âşûb-ı Rûm u Zeng-bâr

Leşker-şikâr-ı kâm-kâr Behrâm-ı Âfrîdûn-elem

Pîrâye-i mülk ü milel sermâye-i dîn ü düvel

K’olmuş nasîbi tâ ezel tâc-ı Ferîdûn taht-ı Cem

Hâkân-ı Osmânî-neseb kim münderic zâtında hep

İslâm-ı Fârûk-ı Arap ikbâl-i Pervîz-i Acem

Sultân Murâd-ı kâm-rân-efsürde vü kişver-sitân

Hem pâdişeh hem Kahramân sâhib-kırân-ı Cem-haşem

Şâhenşeh-i ferhunde-baht ârâyiş-i dîhîm ü taht

Bahtı kavî ikbâli saht İskender-i Yûsuf-şiyem

Şâh-ı cihân-ârâ mıdır mâh-ı zemîn-pîrâ mıdır

Behrâm-ı bî-pervâ mıdır yâ âfitâb-ı pür-kerem

Şâhâne-meşreb Cem gibi sâhib-kırân Rüstem gibi

Hem İsi-i Meryem gibi ehl-i dil ü ferhunde-dem

Dünyâ ve mâ-fîhâ nedir cennet olur sa yâ nedir

Lutf eylemek zîrâ nedir yanında bir nakd u selem

Cümle hünerden bâ-nasîb sırr-ı acep sun’-ı garîb

Meclisde şûh u dil-firîb cenk edecek şîr-i ücem

Gâhî ki ol şîr-i yele hışm ile tîg alır ele

Olur cihân pür-zelzele basdıkça meydâna kedem

Ol dem ki kasd-ı cenk eder sahrâları gül-reng eder

Dünyâyı hasma teng eder olursa Sâm u Güstehem

Sürdükçe hasma yek-tene bakmaz silâh u cevşene

Yer  kalmaz aslâ düşmene illâ beyâbân-ı adem

Ey Husrev-i âlî-nijâd vey dâver-i pâk i’tikâd

Ey şâh-ı sâhib-adl ü dâd ey pâdişâh-ı muhterem

Sen bir şeh-i zî-sânsın şâhenşeh-i devrânsın

Ya’nî ki sen Hâkânsın devrinde ben Hâkânîyim

Ben gerçi bir bî-hâsılım şâkird-i ders-i müşkilim

Hem mekteb-i ehl-i dilim halk olmadan levh ü kalem

Sözde nazîr olmaz bana ger olsa âlem bir yana

Pür-tumturâk u hoş-edâ ne Hâfızım ne Muhteşem

Hâkânîyim ben Muhteşem yanımda serheng-i haşem

Hâfız olur leb-beste dem dâmem edince zîr ü bem

Nef’î yeter da’vâyı ko dünyâ ile gavgâyı ko

Eflâke istiğnâyı ko hâke yüzün sür lâ-cerem

Kaldır elin eyle du’â buldu kasîden intihâ

Şimdi du’â etmek sana hem müstehabdır hem ehem

Nice kasîde bir kitâb mecmû’a-i pür-intihâb

Her nüktesi Faslu’l-Hitâb her beyti bir genc-i hikem

Tâ kim cihân ma’mûr ola geh emn ü geh pûr-şûr ola

          İkbâl ile mesrûr ola ol Husrev-i vâlâ-himem




Recez bahri aynı zamanda musammatla ilgilidir. Musammat, recez bahrindeki bir kalıbın tefilelerinin tam ortadan bölününce de kafiye oluşturabilir. Bu durumda yukardaki şiiri şu şekilde tefilere ayırdığımızda yine şiir kafiyeli olur.

Müstefilün, Müstefilün    Müstefilün, Müstefilün

Müstefilün, Müstefilün    Müstefilün, Müstefilün







Nef'i yukarıdaki şiiri de musammat bir şiirdir. Tefilelerin tam ortasındak kafiye ve redifler kırmızı renkle işaretlenmiştir:


Esdi nesîm-i nev-bahâr               açıldı güller subh-u dem

Açsın bizim de gönlümüz           sâkî meded sun câm-ı Cem

 

Erdi yine ürd-i behişt                  oldu hevâ anber-sirişt

Âlem behişt-ender-behişt            her kûşe bir bâğ-ı İrem

 

Gül devri ayş eyyâmıdır             zevk u safâ hengâmıdır

Âşıkların bayramıdır                   bu mevsim-i ferhunde-dem

 

Dönsün yine peymâneler            olsun tehî hum-hâneler

Raks eylesin mestâneler             mutrıblar etdikçe nagam

 

Bu demde kim şâm u seher         meyhâne bÂğa reşk eder

Mest olsa dilber sevse ger           ma’zûrdur şeyhu’l-Harem

 

Yâ neylesin bî-çâreler                 âlüfteler âvâreler

Sâgar sunar meh-pâreler             nûş etmemek olur sitem

 

Yâr ola câm-ı Cem ola                böyledem-i hurrem ola

Ârif odur bu dem ola                  ayş u tarabla mugtenem

 

Zevkı o rind eyler tamâm           kim tuta mest ü şâd-kâm

Bir elde câm-ı lâle-fâm               bir elde zülf-i ham-be-ham

 

Lutf eyle sâkî nâzı ko                 mey sun ki kalmaz böyle bu

Dolsun sürâhî vü sebû                boş durmasın peymâne hem

 

Her nev-resîde şâh-ı gül              aldı eline câm-ı mül

Lutf et açıl sen dahi gül              ey serv-i kadd-i gonca-fem

 

Bu dürd ü bu sâfî deme               dönsün piyâle gam yeme

Kânûn-ı devr-i dâ’ime                uy sen de mey sun dem-be-dem

 

Meydir mihekk-i âşıkân              âşûb-ı dil-ârâm-ı cân

Sermâye-i pîr-i mugân                pîrâye-i bezm-i sanem

 

Mey âkili irşâd eder                    âşıkları dil-şâd eder

Seyle verir berbâd eder               dillerdekoymaz gerd-i gem

 

Mey âteş-i seyyâledir                  mînâ kadehle lâledir

Yâ gonca-i pür-jâledir                 açmış nesîm-i subh-ı dem

 

Sâkî meded mey sun bize           câm-ı Cem ü key sun bize

Rıtl-ı pey-â-pey sun bize            gitsin gönüllerden elem

 

Biz âşık-ı âzâdeyiz                      ammâ esîr-i bâdeyiz

Âlüfteyiz dil-dâdeyiz                  bizden dirîg etme kerem

 

Bir câm sun Allah içün               bir kâse de ol mâh içün

Tâ medh-i şâhenşâh içün            alam ele levh u kalem

 

Ol âfitâb-ı saltanat                      ol şehsüvâr-ı memleket

Cem-bezm ü Hâtem-mekremet  memdûh-ı esnâf-ı ümen

 

Ablak-süvâr-ı rûzgâr                   âşûb-ı Rûm u Zeng-bâr

Leşker-şikâr-ı kâm-kâr               Behrâm-ı Âfrîdûn-elem

 

Pîrâye-i mülk ü milel                  sermâye-i dîn ü düvel

K’olmuş nasîbi tâ ezel                tâc-ı Ferîdûn taht-ı Cem

 

Hâkân-ı Osmânî-neseb               kim münderic zâtında hep

İslâm-ı Fârûk-ı Arap                   ikbâl-i Pervîz-i Acem

 

Sultân Murâd-ı kâm-rân-             efsürde vü kişver-sitân

Hem pâdişeh hem Kahramân      sâhib-kırân-ı Cem-haşem

 

Şâhenşeh-i ferhunde-baht           ârâyiş-i dîhîm ü taht

Bahtı kavî ikbâli saht                  İskender-i Yûsuf-şiyem

 

Şâh-ı cihân-ârâ mıdır                  mâh-ı zemîn-pîrâ mıdır

Behrâm-ı bî-pervâ mıdır             yâ âfitâb-ı pür-kerem

 

Şâhâne-meşreb Cem gibi            sâhib-kırân Rüstem gibi

Hem İsi-i Meryem gibi               ehl-i dil ü ferhunde-dem

 

Dünyâ ve mâ-fîhâ nedir              cennet olur sa yâ nedir

Lutf eylemek zîrâ nedir              yanında bir nakd u selem

 

Cümle hünerden bâ-nasîb           sırr-ı acep sun’-ı garîb

Meclisde şûh u dil-firîb              cenk edecek şîr-i ücem

 

Gâhî ki ol şîr-i yele                     hışm ile tîg alır ele

Olur cihân pür-zelzele                basdıkça meydâna kedem

 

Ol dem ki kasd-ı cenk eder         sahrâları gül-reng eder

Dünyâyı hasma teng eder           olursa Sâm u Güstehem

 

Sürdükçe hasma yek-tene           bakmaz silâh u cevşene

Yer  kalmaz aslâ düşmene          illâ beyâbân-ı adem

 

Ey Husrev-i âlî-nijâd                  vey dâver-i pâk i’tikâd

Ey şâh-ı sâhib-adl ü dâd             ey pâdişâh-ı muhterem

 

Sen bir şeh-i zî-sânsın                 şâhenşeh-i devrânsın

Ya’nî ki sen Hâkânsın                devrinde ben Hâkânîyim

 

Ben gerçi bir bî-hâsılım              şâkird-i ders-i müşkilim

Hem mekteb-i ehl-i dilim           halk olmadan levh ü kalem

 

Sözde nazîr olmaz bana              ger olsa âlem bir yana

Pür-tumturâk u hoş-edâ              ne Hâfızım ne Muhteşem

 

Hâkânîyim ben Muhteşem          yanımda serheng-i haşem

Hâfız olur leb-beste dem            dâmem edince zîr ü bem

 

Nef’î yeter da’vâyı ko                 dünyâ ile gavgâyı ko

Eflâke istiğnâyı ko                      hâke yüzün sür lâ-cerem

 

Kaldır elin eyle du’â                   buldu kasîden intihâ

Şimdi du’â etmek sana                hem müstehabdır hem ehem

 

Nice kasîde bir kitâb                   mecmû’a-i pür-intihâb

Her nüktesi Faslu’l-Hitâb           her beyti bir genc-i hikem

 

Tâ kim cihân ma’mûr ola           geh emn ü geh pûr-şûr ola

İkbâl ile mesrûr ola                     ol Husrev-i vâlâ-himem



Kaynak: Ömer Nef'i - Türkçe Divan (Metin Akkuş) Akçağ Yayınları, 1993