Translate

Pazar, Aralık 20, 2020

Osmanlı Şiirinden Örnekler

 

Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Düşdi çemende berk-i dıraht itibârdan
Eşcâr-ı bağ hırka-i tecride girdiler
Bâd-ı hazan çemende el aldı çenârdan
Her yaneden ayağına altın akup gelür
Eşcâr-ı bağ himmet umar cûybârdan
Sahn-ı çemende durma salınsun sabâ ile
Azâdedir nihâl bugün berk u bârdan
Bâkî çemende hayli perişân imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rûzgârdan
Bâkî
 (1526-1600)


Hemîşe merdüm-i çeşmim ızâr-ı yâre bakar
Gözüm o pencereden sahn-ı lâlezâra bakar
Zaman gelür yine zerrin kadeh alur eline
Çemende nergis-i şehlâ heman bahara bakar
Nesîm-i lütfunadır intizârı fülk-i dilin
Çok oldu sâhil-i mihnette rûzgâra bakar
Seni gelür işidüp bâğa yâsemen cânâ
Çıkup o şevk ile divâr-ı rehgüzâra bakar
Ne i’tibâr bu evzâa merd olan Yahyâ
Ne zillete nazar eyler ne i’tibâra bakar
 

Şeyhülislam Yahya  (1552-1643)



Çarşamba, Aralık 16, 2020

Berceste Mısralar Mısra-i Bercesteler Zirve Beyitler Şah Beyitler

 

Klasik Türk şiiri olarak bilinen Divan şiirinde beyit esastır. Beyit kelime olarak ev demektir. Evi meydana getiren iki anlam kanadı ise mısradır (mısra anlam olarak kapı kanadı demektir). Beyitteki her dize bir mısradır. Bu mısralar beyitleri, beyitler gazel ve kasideleri oluşturur. Rubai, tuyug, murabba, muhammes, şarkı, terci-i bend, terkib-i bend, mesnevi gibi farklı şiir şekilleri olsa da nazım şeklinden ötürü bu beyit yapısının biraz dışında kalır.

Yüzyıllarca mısra ve beyitlerle duygularını dile getiren Klasik şiir şuarası, bazen öyle mısra veya beyitler oluşturmuşlardır ki bu mısra veya beyitler bütün şiirin önüne geçmiş ve insanların dilinde pelesenk olmuştur. Özellikle gazellerin en küçük anlamlı birimi olan bu tip mısralara mısra-i azade, bağımsız mısra, mısra-i berceste, şah mısra gibi isimler verilmiştir. 

Bir örnek vermek gerekirse Ziya Paşa'nın şu mısrası gösterilebilir:

Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz   


Aslında bu mısra şu beytin bir parçasıdır:

Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

(Açıklaması: İnsanların aklının seviyesi işlerinde görülür. Kişinin lafıyla söylediklerine bakılmaz.) Ziya Paşa kısaca insanların ne söylediğine değil ne yaptığına bakmanız gerekir demektedir. Ancak görüldüğü gibi şiirin ikinci mısrası pek bilinmez. Bir beyit halindeki şiirin ilk mısrası o kadar güzel bulunmuş ve o kadar beğenilmiştir ki beytin önüne geçmiştir. İşte bu tip kullanımlara mısra-ı berceste (değeri yukarı çekilmiş mısra, seçilmiş mısra, güzel mısra) denir.


Bu bazen beyit düzeyinde olabilir. Bir gazel bir beyti gazeldeki diğer beyitlerden daha çok sevilebilir. Yine Ziya Paşa'nın şu beyti buna örnek gösterilebilir:

Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
(Açıklaması: Onlar lafla herkese doğruyu eğriyi anlatır verir ama kendilerinde/evlerinde bin bir türlü ayıp vardır.) Şair kısaca, başkasının neyi nasıl yapacağını anlatan bazı kimselerin kendilerine veya kendi evlerine hiç bakmadıklarını söylemektedir. 
Bu bölümde mısra-i berceste veya zirve beyitlere yer verilecektir:
Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenare düşdü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düşdü
 (Şeyh Galip)


(Açıklaması: Gönül şişem yine kırıldı, kenara düştü. Bu şişe nasıl dayansın ki taşlık bir yola düştü.) Şairin gönlü bir şişe gibidir ve hep kırılmaktadır. Nasıl kırılmasın ki aşk yolu taşlık bir yoldur, bu yola şişe dayanmaz..
 

"Olur insânda zebân bir iki gûş Sen dahi söyle bir ol iki hamûş (Nabi)

(Açıklama: İnsanda bir dil, iki kulak vardır. Öyleyse sen de bir söyle, iki sus.) Allah, insana iki kulak bir dili insan bir konuşsun iki dinlesin diye vermiştir diyor şair.


Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Düşdi çemende berk-i dıraht itibârdan
(Baki)

(Açıklama: Bahar zamanından iz-eser kalmadı. Bahçede ağaç yaprakları itibardan düştü.)

Arz-ı hâl etmeye cânâ seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi asla bulamam. (Şair Selikî-16. yüzyıl)


Yusuf dahi olsan düşürürler seni çağa
Ebna-yı zamanın işi ihvana cefadır (Haşimi)
( Zamanın insanların işi dosta eziyet etmektir. Hazret-i  Yusuf bile olsan seni kuyuya düşürürler.)


Salı, Aralık 15, 2020

Edebiyat Eleştirisi Nasıl Yapılır?

 


er edebiyat eleştirisi, biraz subjektif ve şahsidir. Bu anlayıştan hare
-
ket edilerek yola çıkılırsa, varılacak nokta daha iyi tayin edilmiş olur.Yorumların ve değerlendirmelerin, kesin ve mutlak bir üslupla sonuç
-
landırılması, yapılan eleştiriye de zarar vereceğinden bu tutumdan kaçınmakgerekir. Bir sosyal bilim olarak edebiyat ve daha da özelde eleştiri, kesin
-
lemeden çok genellemedir. Çünkü bu genelleme, eseri değerlendirip hükümverirken yaşanılan devrin bakış açısına göndermede bulunur ve onu temsileder. Bu bakış açısına, eleştiri kuramında “çağdaş bakış açısı” denilmekte
-
dir. Eleştirinin şahsi ve subjektif oluşu bu bakış açısından kaynaklanmaktadır.Fuat Köprülü’nün, “
münekkid doğrudan doğruya kendisinin o eserden aldığı‘duygulanma payı’nı şahsi zevk ve kanaatine göre izah eder.
1
 ifadesi bunudestekler niteliktedir.Eleştiri, mutlak surette bir teoriye dayanmalı ve edebiyat tarihinden fay
-
dalanmalıdır. Çünkü edebiyat teorisi, eleştirisi ve tarihi birbirinden ayrı kav
-
ramlar olsa da aralarında oldukça derin bir ilişki vardır. İyi bir eleştirmenin,iyi bir teorik formasyona ve edebiyat tarihi bilgisine sahip olması gerekir; aksitakdirde yaptığı eleştiri bilimsel olmaktan uzak, dağınık, çok kişisel, karışıkve düzensiz olur. Çünkü teori, eleştiriye bilimsel kılık verir, subjektifliğiniyok etmez; ama azaltır. Her eleştirinin içinde bir teori olacağından genellikleşu ayırım yapılır: teorik eleştiri ve pratik eleştiri. Ancak bu ayırımdan ziyade,genellikle teori ve eleştiri diye bir kabul vardır. Teorik eleştiri daha çok bir te
-
ori önerirken pratik eleştiri eserle ilgili değerlendirme sunacağından buradakitutumumuz pratik eleştiri düzlemindedir.


Metinleri ikiye ayrılır: Edebi olanlar ve öğretici olanlar. Edebi olan metinler sanatın içinde değerlendirilir. Tıpkı diğer sanat ürünleri gibi sanat ürünleri güzelliği önceleyen bir ürün olan edebi metinler; kurmaca, çok anlamlı, işlenmiş gerçeklik ürünü, estetik haz veren, duyguları coşturan bir özelliğe sahiptir.

İşin içine güzellik girince güzelin tarifini yapmak ve güzelin ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Bu da kişiye göre değişen-subjektif-öznel-şahsi bir alan demektir. Ancak güzelliğin bir takım ölçütlerinin olduğu da bilinen bir gerçektir.

Güzelliğin, estetiğin, edebi metnin eleştirisine geçmeden önce edebi metinlerin olay çevresinde gelişen (anlatmaya bağlı edebi metinler, göstermeye bağlı edebi metinler) ve coşku-heyecanı dile getiren metinler olmak üzere ikiye ayrıldığını vurgulamak gerekir. Anlatmaya bağlı metinler roman, hikaye, masal, mesnevi gibi metinlerden oluşurken göstermeye bağlı metinler ise Hacivat-Karagöz, Meddah, Komedi, Trajedi, Dram gibi türleri içine alır. Coşku ve heyecanı dile getiren metin denince akla şiirin örnekleri koşma, gazel, sone, türkü, mani, rubai, kaside, murabba, terza rima gibi çeşitler gelmelidir.

Elde hikaye-roman, tiyatro veya şiir gibi bir edebi metin olduğuna göre artık metin eleştirisine geçilebilir. Edebi metin çok anlamlı ve çok çeşitli anlamaya müsait olduğu için kesin, keskin ve mutlak hüküm-sonuç-yargı ifade eden cümleler eleştirinin sıhhatine gölge düşürebilir. Eleştiriye zarar verecek bu üsluptan kaçınmak daha doğru olur.

Bir başka husus, hangi tür edebi metin olursa olsun eldeki malzeme aynı zamanda dönemini temsil etmektedir. Eser döneminin siyasi, dinî, ekonomik,kültürel, sosyal ve sanatsal ortamıyla ilgili bilgi verir. Değerlendirme ise çağdaş-asri-modern bir bakış açısıyla yapılacağından gerçeği ne kadar doğru ifade ettiği tartışmalı bir hale gelecektir. Belki burada Fuat Köprülü’nün, “münekkid doğrudan doğruya kendisinin o eserden aldığı‘duygulanma payı’nı şahsi zevk ve kanaatine göre izah eder." ifadesini hatırlamak gerekir.

Diğer taraftan yapılacak eleştiri bir kıstasa, bir teoriye veya anlayışa göre yapılmak durumundadır. Diğer türlü bir eleştiri, serbest atışlardan öteye geçemez. Çünkü neyi neyle ne kadar doğru ölçüldüğünün bilinmesini ihtiyaç vardır. Bu da bilimsel bir yaklaşımı zorunlu kılar ve edebi metin karşısında eleştirmenin-tahlilcinin hata payını en aza indirir. 

Edebi esere yaklaşımda dış dünyayı, sanatçıyı, eseri ve okuru esas alan yaklaşımlar temeldir. Dış dünya denince tabiat, evren, çevre, sosyal hayat anlaşılmalıdır. Sanatçı odaklı yaklaşımlarda şair, yazar, eleştirmen, şarih dikkate alınır. Eser odaklı yaklaşımda edebi metnin şiir, roman, hikaye, tiyatro gibi ait olduğu türle ilgili değerlendirmeler yer alır. Okur merkezli edebiyat eleştirisinde hitap edilen kişi/muhatap, seyirci, dinleyici, alıcıya dikkatler odaklanır.

Dış dünyayı (evren) esas alan edebiyat eleştirileri yansıtma teorisine dayanır. Bu anlayışa göre edebi metin veya sanatsal ürün hakikatin/gerçeğin bir yansımasıdır. Tarihi eleştiri, sosyoljik eleştiri, Marksist eleştiri yansıtma kuramı içinde yer alır.

Sanatçıyı esas alan edebiyat eleştirisi anlatımcılık teorisiyle ilgilidir. Anlatımcılık teorisi içinde yer alan edebiyat eleştirileri şunlardır: psikanalitik eleştiri, biyografik eleştiri, arketip (vemit) eleştiri. Bu edebiyat eleştirileri temelde sanatçını eser üzerindeki tesirini araştırır. Sanat ürününde sanatçıyı aramaktır denilebilir.

Eseri esas alan edebiyat eleştirisi daha çok dil teorileri üzerinden okunur. Yeni eleştiri, Rus biçimciliği, yapısalcı eleştiri ve vestilistik eleştiri bu gruba girer ve eseri esas alıp eserin dile getirdiğine odaklanır. Eser dışındaki unsurları dışarıda tutmayı önemser bu gruptaki edebiyat eleştirileri.

Okur odaklı edebiyat eleştirilerinde alımlama teorileri ön plandadır. Metni anlamlandırma ve yorumlamada okurun merkeze konduğu bu edebiyat eleştirilerinde fenomenoloji-bilinç eleştirisi, alımlama estetiği, okur tepkisi eleştirisi, feminist eleştiri, konuşma aktı eleştirisi yer alır.