Translate

Pazartesi, Temmuz 04, 2022

Billur Köşk Elmas Gemi Masalının Özeti

 

Billur Köşk Elmas Gemi

Masal, hiç çocuğu olmayan olsa da yaşamayan bir padişahın bir kız çocuğunun dünyaya gelmesiyle başlar. Kızını yaşatmak için padişah hekimlere, hocalara danışır. Kızının yaşaması için padişaha, yerin altında güneş girmeyen bir mağara yaptırmasını ve kızını orada büyütmesini söylerler. Kızının yaşaması için bundan başka çaresi olmadığını anlayan padişah her yanı kapalı, yalnızca tavanında küçük penceresi olan bir mağara yaptırır. Kızıyla ilgilenmeleri için mağaraya sütninesini, dadısını ve halayıklarını gönderir.

Gel zaman, git zaman on beş yaşlarına gelen Hanım Sultan aklı uyanık, güzellikte benzeri yok bir kız haline gelir. Mağaranın içinde her istediği yerine getirilse de canı sıkılan Hanım Sultan odada ne kadar masa ve rahle varsa üst üste koyup tavandaki tepe camını kırıp ve dışarı bakar. Dış dünyayı ilk kez gören Hanım Sultan’ın gözleri kamaşır. Hanım Sultan, dadısı geldiğinde ona kendisini bu mağaradan çıkarmalarını yoksa kendisini öldüreceğini söyler.

Padişaha olan biten anlatılır ve padişah telaşla hocaları, hekimleri ve danışmanları çağırtıp bir karara varır. Hanım Sultan’ı yavaş yavaş mağaradan çıkarıtıp bu dünyaya alışmasını sağlamaya karar verirler. Hanım Sultan dadısı ile her gün mağaradan dışarı çıkıp dış dünyaya alışır. Bir gün padişah babasının yanına varıp ona denizin üzerine kendisi için billurdan bir köşk yaptırmasını ve içinde altından, gümüşten eşyalar ile ipekten halılar olmasını ister.

Padişah mimarlara ve ustalara emirler verip hazırlıkları başlatıp denizin tam orta yerine köşkün yapılmasını sağlar.  Bakanın bir daha baktığı, görenlerin gözlerinin kamaştığı dünya üzerinde benzeri olmayan billurdan bir köşk yapılır. Hanım Sultan, dadısı ve halayıkları ile orada yaşamaya başlar. Billur köşkün namı uzak ülkelere kadar yayılır. Her gün binlerce yabancı kişi gemileri ile sandalları ile billur köşkü görmeye gelir.

Günlerden bir gün Yemen Padişahının oğlunun kulağına bu köşkün adı, sanı, ünü ulaşır. Şehzade babasının da rızasını alarak billur köşkü görmek için İstanbul’a yola koyulur. Adamları ile birlikte üç dört aylık bir gemi yolculuğundan sonra şehzade, denizin ortasında parıldayan bir yapı görür ve bunun billur köşk olduğunu anlayıp gemisini hemen köşkün yanına demirler. Hanım Sultan köşkün penceresinden bakınca bir geminin demir attığını ve geminin içinde ağzı açık şekilde köşkü seyreden şehzadeyi görür. Şehzadeye oracıkta canı gönülden vurulur. Şehzade de o anda Hanım Sultan’ı görünce aklı başından gider ve düşüp bayılır. Hanım Sultan şehzadeyi hayran hayran seyredir ve içine düşen ateş ile gözünden inci taneleri gibi gözyaşları dökülür. Bir damla gözyaşı şehzadenin üzerine düşer ve şehzade hemen uyanır. Başını yukarı kaldıran şehzade Hanım Sultan’ın kendisine bakıp iki gözü iki çeşme ağladığını görür. Şehzade, Hanım Sultan’ın kendisine vurulduğunu anlayınca gönlüne bir benlik hissi dolar ve gemideki tayfalarına hareket emri verir. Hanım Sultan’ın gönlünü kendisine kaptırdığı için peşinden Yemen’e geleceğine inanır.

Hanım Sultan olan biteni anlayınca şehzadeye ders vermek için doğrudan padişah babasının yanına gider ve babasından bir gemi ister ama bu geminin teknesi elmastan, kamarası mücevherden, direklerinin ise yakuttan olmasını ister.  Geminin içine kırk güzel beyaz köle kırk da seçme güzellerden kız konulmasını ister. Padişah, kızının bu isteklerinin sebebini anlayamasa da emir vererek gemiyi yaptırır.  Gemi tamamlandıktan sonra Hanım Sultan padişah babasından izin alarak gemiyle bir yolculuğa çıkar. Hanım Sultan geminin kaptanı olur ve yardımcı olarak da yanına tecrübeli bir kaptan alır. Yanında getirdiği köle ve cariyeleri de tayfa yapar.  Gemiyle doğruca Yemen’e giderler. Aylar süren yolculuktan sonra Yemen’e varıp gemiyi limana çekip o gece gemide kalırlar.

Herkes, sabah uyanınca elmastan yapılan gemiyi görüp çok şaşırıp gemiye ve içindekilere hayran kalır. Bu haber Yemen padişahının kulağına gidince merakına dayanamayıp gemiyi ziyarete karar verir. Hanım Sultan kaptan kılığına girip Yemen padişahını törenle karşılar. Çeşitli ikramlarda bulunarak padişahı ağırlar. Padişah gemiye ve içindekilere hayran kalır ve o gece oğlu olan şehzadeye olanı biteni anlatır.

Ertesi sabah şehzade de gemiyi görmek için limana gider. Şehzade de törenle karşılanır ve şehzadeye çeşitli ikramlar verilir. Şehzade geminin hayranlığından ziyade gözlerini kaptan kılığına girmiş Hanım Sultan’ın üzerinden alamaz. Hanım Sultan sarayın karşısındaki bir konağı kiralayıp yardımcıları ile oraya yerleşir. Kaptan kıyafetini çıkarıp kadın kıyafetlerini giyip konağın penceresine oturur. Onu gören şehzade oracıkta Hanım Sultan’a vurulur. Hanım Sultan şehzadenin kendisine hayran hayran baktığını görünce pencereyi kapatıp oradan uzaklaşır. 

Yerinde duramayan şehzade her gün pencerenin önünde durup âşık olduğu kızı görmek ister ama pencerede kimsecikler görünmez. Derdini gidip anasına anlatır ve o kızın kim olduğunu öğrenmesini ister. Şehzadenin anası oğlunun halini anlayıp konağa haber göndererek ziyarete gider. Konakta en güzel şekilde ağırlanan Valide Sultan kızın güzelliğine ve zarafetine hayran kalır. Oğlunun hediye gönderdiği mücevher kakmalı altın nalını hediye olarak Hanım Sultan’a sunar.  Hanım Sultan kalfasına işaret ederek hediye gelen nalını mutfaktaki Arap halayık giysin diye emir buyurur. Bu olay karşısında şaşıp kalan Valide Sultan, oğlunun acıklı halini hatırlayarak konağa gelmesindeki maksadı söyler. Hanım Sultan oralı bile olmadan çeşitli ikramlar vererek Valide Sultan’ı saraya uğurlar.

Sarayda bekleyen şehzade hemen valide Sultan’ın huzuruna çıkarak neler olduğunu sorar. Hayli sinirli ve kızgın olan annesi olanı biteni oğluna anlatır.  Şehzade olanları öğrendikten sonra odasına çekilerek yemeden içmeden kesilir. Oğlunun bu haline dayanamayan Valide Sultan bir kez daha konağa Hanım Sultan’ın yanına varır. Bu defa çok değerli bir dizi incisini hediye olarak götürüp Hanım Sultan’a verir. Hanım Sultan inciyi eline alıp kalfasına işaret eder ve tavandaki papağan kafesini indirip incileri teker teker papağana yedirir. Bu olayı gören Valide Sultan donup kalır ve saraya geri döner. Olan biteni öğrenen şehzade yine odasına kapanır ve sabahlara kadar hüngür hüngür ağlar durur. Annesinin yanına varan şehzade annesinden son defa konağa gitmesini ister. Bu defa hediye olarak el yazması Kuranını vereceğini söyler. Oğlunu kırmayan Valide Sultan konağa gider. Bu defa Hanım Sultan onu çok sıcak karşılar ve evin başköşesine Valide Sultan’ı oturtup muhabbet ederler. Bu hâle şaşıran Valide Sultan, oğlunun hediyesi Kuran’ı Hanım Sultan’a verir. Hanım Sultan da öpüp başına koyduktan sonra yüksek bir rafa bırakır. Valide Sultan, oğlunun kendisini görmek istediğini söyleyince Hanım Sultan da bunun için bahçeye som altından bir köprü yapılmasını ve köprünün etrafının güllerle süslenmesini ister. Köprüden geçerken şehzadenin de kendisini istediği kadar görebileceğini söyler.

Hemen saraya gidip durumu şehzadeye anlatır. Şehzade de istenen köprüyü ve gülleri yaptırır. Hanım Sultan köprüden geçerken yüzüne bir gül dikeni batar ve koşarak konağa geri döner. Neler olup bittiğini anlamak için konağa giden Valide Sultan kızın yorgan döşek yattığını görür. Hanım Sultan’ın yüzüne diken battığı için çok canı yanar. Bu defa köprünün daha da genişletilmesini, gülfidanlarının yükseğe çıkartılmasını ve köprünün sonunda bir mezar kazılmasını ister. Şehzadenin mezara geçip uzanmasını ve kendisinin köprüden geçerek mezarın başında duracağını, böylece şehzadenin istediği kadar kendisini görebileceğini söyler. Valide Sultan olan biteni oğluna söyleyince oğlu hemen gereken hazırlıkları yaptırır. O gece Hanım Sultan da gemiye hareket etmesi için hazırlık emri verdirir. Hazırlıklar tamamlanınca köprüden geçerek mezarın başına gelen Hanım Sultan şehzadeye “ İşte gemi, işte yelken, yolum İstanbul pupa yelken” diyerek aceleyle gemisine döner ve doğruca İstanbul’a doğru yola çıkar. Mezardan çıkan şehzade geminin gittiğini görünce ağlayarak annesinin yanına gider ve geminin kaptanının ve konaktaki kızın aynı kişi olduğunu ve o kişinin İstanbul’da bıraktığı Billur Köşk’ün Sultan’ı olduğunu söyler. Başından geçenleri padişah babasına anlatır ve sefer için izin ister. Gemisine binip doğruca Hanım Sultan’ın arkasından İstanbul’a doğru yola çıkar. Aylar sonra Billur köşke varır. Hanım Sultan onu kapıda karşılar ve içeri alarak onunla konuşur. Pişmanlığını anlatan şehzadeyi padişah babasının yanına götürüp olan biten her şeyi babasına anlatır. Ertesi gün düğün dernek kurulur ve kırk gün kırk gece eğlenirler.

 

 

Kaynak:

Tahir Alangu’nun “Billur Köşk Masalları” Adlı Kitabının Çocuk Edebiyatının Temel İlkeleri Bakımından İncelenmesi – Hüseyin KUDAK

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı bekliyoruz.