Billur Köşk
Elmas Gemi
Masal, hiç
çocuğu olmayan olsa da yaşamayan bir padişahın bir kız çocuğunun dünyaya gelmesiyle
başlar. Kızını yaşatmak için padişah hekimlere, hocalara danışır. Kızının
yaşaması için padişaha, yerin altında güneş girmeyen bir mağara yaptırmasını ve
kızını orada büyütmesini söylerler. Kızının yaşaması için bundan başka çaresi
olmadığını anlayan padişah her yanı kapalı, yalnızca tavanında küçük penceresi
olan bir mağara yaptırır. Kızıyla ilgilenmeleri için mağaraya sütninesini,
dadısını ve halayıklarını gönderir.
Gel zaman, git
zaman on beş yaşlarına gelen Hanım Sultan aklı uyanık, güzellikte benzeri yok
bir kız haline gelir. Mağaranın içinde her istediği yerine getirilse de canı
sıkılan Hanım Sultan odada ne kadar masa ve rahle varsa üst üste koyup
tavandaki tepe camını kırıp ve dışarı bakar. Dış dünyayı ilk kez gören Hanım
Sultan’ın gözleri kamaşır. Hanım Sultan, dadısı geldiğinde ona kendisini bu
mağaradan çıkarmalarını yoksa kendisini öldüreceğini söyler.
Padişaha olan
biten anlatılır ve padişah telaşla hocaları, hekimleri ve danışmanları çağırtıp
bir karara varır. Hanım Sultan’ı yavaş yavaş mağaradan çıkarıtıp bu dünyaya
alışmasını sağlamaya karar verirler. Hanım Sultan dadısı ile her gün mağaradan
dışarı çıkıp dış dünyaya alışır. Bir gün padişah babasının yanına varıp ona
denizin üzerine kendisi için billurdan bir köşk yaptırmasını ve içinde
altından, gümüşten eşyalar ile ipekten halılar olmasını ister.
Padişah
mimarlara ve ustalara emirler verip hazırlıkları başlatıp denizin tam orta
yerine köşkün yapılmasını sağlar.
Bakanın bir daha baktığı, görenlerin gözlerinin kamaştığı dünya üzerinde
benzeri olmayan billurdan bir köşk yapılır. Hanım Sultan, dadısı ve halayıkları
ile orada yaşamaya başlar. Billur köşkün namı uzak ülkelere kadar yayılır. Her
gün binlerce yabancı kişi gemileri ile sandalları ile billur köşkü görmeye
gelir.
Günlerden bir
gün Yemen Padişahının oğlunun kulağına bu köşkün adı, sanı, ünü ulaşır. Şehzade
babasının da rızasını alarak billur köşkü görmek için İstanbul’a yola koyulur.
Adamları ile birlikte üç dört aylık bir gemi yolculuğundan sonra şehzade,
denizin ortasında parıldayan bir yapı görür ve bunun billur köşk olduğunu
anlayıp gemisini hemen köşkün yanına demirler. Hanım Sultan köşkün
penceresinden bakınca bir geminin demir attığını ve geminin içinde ağzı açık
şekilde köşkü seyreden şehzadeyi görür. Şehzadeye oracıkta canı gönülden
vurulur. Şehzade de o anda Hanım Sultan’ı görünce aklı başından gider ve düşüp
bayılır. Hanım Sultan şehzadeyi hayran hayran seyredir ve içine düşen ateş ile
gözünden inci taneleri gibi gözyaşları dökülür. Bir damla gözyaşı şehzadenin
üzerine düşer ve şehzade hemen uyanır. Başını yukarı kaldıran şehzade Hanım
Sultan’ın kendisine bakıp iki gözü iki çeşme ağladığını görür. Şehzade, Hanım
Sultan’ın kendisine vurulduğunu anlayınca gönlüne bir benlik hissi dolar ve
gemideki tayfalarına hareket emri verir. Hanım Sultan’ın gönlünü kendisine
kaptırdığı için peşinden Yemen’e geleceğine inanır.
Hanım Sultan
olan biteni anlayınca şehzadeye ders vermek için doğrudan padişah babasının
yanına gider ve babasından bir gemi ister ama bu geminin teknesi elmastan, kamarası
mücevherden, direklerinin ise yakuttan olmasını ister. Geminin içine kırk güzel beyaz köle kırk da
seçme güzellerden kız konulmasını ister. Padişah, kızının bu isteklerinin
sebebini anlayamasa da emir vererek gemiyi yaptırır. Gemi tamamlandıktan sonra Hanım Sultan
padişah babasından izin alarak gemiyle bir yolculuğa çıkar. Hanım Sultan
geminin kaptanı olur ve yardımcı olarak da yanına tecrübeli bir kaptan alır.
Yanında getirdiği köle ve cariyeleri de tayfa yapar. Gemiyle doğruca Yemen’e giderler. Aylar süren
yolculuktan sonra Yemen’e varıp gemiyi limana çekip o gece gemide kalırlar.
Herkes, sabah
uyanınca elmastan yapılan gemiyi görüp çok şaşırıp gemiye ve içindekilere
hayran kalır. Bu haber Yemen padişahının kulağına gidince merakına dayanamayıp
gemiyi ziyarete karar verir. Hanım Sultan kaptan kılığına girip Yemen
padişahını törenle karşılar. Çeşitli ikramlarda bulunarak padişahı ağırlar.
Padişah gemiye ve içindekilere hayran kalır ve o gece oğlu olan şehzadeye olanı
biteni anlatır.
Ertesi sabah şehzade
de gemiyi görmek için limana gider. Şehzade de törenle karşılanır ve şehzadeye
çeşitli ikramlar verilir. Şehzade geminin hayranlığından ziyade gözlerini
kaptan kılığına girmiş Hanım Sultan’ın üzerinden alamaz. Hanım Sultan sarayın
karşısındaki bir konağı kiralayıp yardımcıları ile oraya yerleşir. Kaptan
kıyafetini çıkarıp kadın kıyafetlerini giyip konağın penceresine oturur. Onu
gören şehzade oracıkta Hanım Sultan’a vurulur. Hanım Sultan şehzadenin
kendisine hayran hayran baktığını görünce pencereyi kapatıp oradan
uzaklaşır.
Yerinde
duramayan şehzade her gün pencerenin önünde durup âşık olduğu kızı görmek ister
ama pencerede kimsecikler görünmez. Derdini gidip anasına anlatır ve o kızın
kim olduğunu öğrenmesini ister. Şehzadenin anası oğlunun halini anlayıp konağa
haber göndererek ziyarete gider. Konakta en güzel şekilde ağırlanan Valide
Sultan kızın güzelliğine ve zarafetine hayran kalır. Oğlunun hediye gönderdiği
mücevher kakmalı altın nalını hediye olarak Hanım Sultan’a sunar. Hanım Sultan kalfasına işaret ederek hediye
gelen nalını mutfaktaki Arap halayık giysin diye emir buyurur. Bu olay
karşısında şaşıp kalan Valide Sultan, oğlunun acıklı halini hatırlayarak konağa
gelmesindeki maksadı söyler. Hanım Sultan oralı bile olmadan çeşitli ikramlar
vererek Valide Sultan’ı saraya uğurlar.
Sarayda
bekleyen şehzade hemen valide Sultan’ın huzuruna çıkarak neler olduğunu sorar.
Hayli sinirli ve kızgın olan annesi olanı biteni oğluna anlatır. Şehzade olanları öğrendikten sonra odasına
çekilerek yemeden içmeden kesilir. Oğlunun bu haline dayanamayan Valide Sultan
bir kez daha konağa Hanım Sultan’ın yanına varır. Bu defa çok değerli bir dizi
incisini hediye olarak götürüp Hanım Sultan’a verir. Hanım Sultan inciyi eline
alıp kalfasına işaret eder ve tavandaki papağan kafesini indirip incileri teker
teker papağana yedirir. Bu olayı gören Valide Sultan donup kalır ve saraya geri
döner. Olan biteni öğrenen şehzade yine odasına kapanır ve sabahlara kadar
hüngür hüngür ağlar durur. Annesinin yanına varan şehzade annesinden son defa
konağa gitmesini ister. Bu defa hediye olarak el yazması Kuranını vereceğini
söyler. Oğlunu kırmayan Valide Sultan konağa gider. Bu defa Hanım Sultan onu
çok sıcak karşılar ve evin başköşesine Valide Sultan’ı oturtup muhabbet
ederler. Bu hâle şaşıran Valide Sultan, oğlunun hediyesi Kuran’ı Hanım Sultan’a
verir. Hanım Sultan da öpüp başına koyduktan sonra yüksek bir rafa bırakır.
Valide Sultan, oğlunun kendisini görmek istediğini söyleyince Hanım Sultan da
bunun için bahçeye som altından bir köprü yapılmasını ve köprünün etrafının
güllerle süslenmesini ister. Köprüden geçerken şehzadenin de kendisini istediği
kadar görebileceğini söyler.
Hemen saraya
gidip durumu şehzadeye anlatır. Şehzade de istenen köprüyü ve gülleri yaptırır.
Hanım Sultan köprüden geçerken yüzüne bir gül dikeni batar ve koşarak konağa
geri döner. Neler olup bittiğini anlamak için konağa giden Valide Sultan kızın
yorgan döşek yattığını görür. Hanım Sultan’ın yüzüne diken battığı için çok
canı yanar. Bu defa köprünün daha da genişletilmesini, gülfidanlarının yükseğe
çıkartılmasını ve köprünün sonunda bir mezar kazılmasını ister. Şehzadenin
mezara geçip uzanmasını ve kendisinin köprüden geçerek mezarın başında
duracağını, böylece şehzadenin istediği kadar kendisini görebileceğini söyler.
Valide Sultan olan biteni oğluna söyleyince oğlu hemen gereken hazırlıkları
yaptırır. O gece Hanım Sultan da gemiye hareket etmesi için hazırlık emri
verdirir. Hazırlıklar tamamlanınca köprüden geçerek mezarın başına gelen Hanım
Sultan şehzadeye “ İşte gemi, işte yelken, yolum İstanbul pupa yelken” diyerek
aceleyle gemisine döner ve doğruca İstanbul’a doğru yola çıkar. Mezardan çıkan
şehzade geminin gittiğini görünce ağlayarak annesinin yanına gider ve geminin
kaptanının ve konaktaki kızın aynı kişi olduğunu ve o kişinin İstanbul’da
bıraktığı Billur Köşk’ün Sultan’ı olduğunu söyler. Başından geçenleri padişah
babasına anlatır ve sefer için izin ister. Gemisine binip doğruca Hanım
Sultan’ın arkasından İstanbul’a doğru yola çıkar. Aylar sonra Billur köşke
varır. Hanım Sultan onu kapıda karşılar ve içeri alarak onunla konuşur.
Pişmanlığını anlatan şehzadeyi padişah babasının yanına götürüp olan biten her
şeyi babasına anlatır. Ertesi gün düğün dernek kurulur ve kırk gün kırk gece
eğlenirler.
Kaynak:
Tahir Alangu’nun “Billur
Köşk Masalları” Adlı Kitabının Çocuk Edebiyatının Temel İlkeleri Bakımından
İncelenmesi – Hüseyin KUDAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı bekliyoruz.